• Sonuç bulunamadı

1. PSİKANALİZE KAVRAMSAL AÇIDAN BAKIŞ

1.9 LACAN'A GÖRE PSİKANALİZ

1.9.1 Lacan Açısından Bilinçdışı

Psikanalisteler temelde dil bilimci olmamaslarına rağmen dil araştırmaları ile sağaltımının merkeziz konusunda oldukça önemli bir yere sahiptirler. Lacan’ın konu ile alakalı temel dayanağı ise, Saussure’in dilbilimsel yöntem ile alakalı olarak, dilin bilinçdışı ile yapısal benzerlik gösterdiğine olan inancıdır. Öyleki bu inanış insan düzenin temel taşı haline gelmiş ve kültür ile olan alakasını açıklamada da anahtar rolü görmektedir.

Ancak konu ile alakalı olarak daha anlaşılır bir ilerleme gösterme adına ilk olarak Lacan’ın kullandığı Fransıca langue ve langage kavramlarının arasındaki farkı bilmek gerekmektedir. İlk olarak Langue konuşulan dile (Türkçe, İngilize gibi),langage ise dilin yapısal özelliklerine karşılık gelmektedir (Evans,1996:99). Bunlara ek olarak langage, dinsel yapıların arketipidir dolayısıyla da bilinçdışı da tıpkı bir langage gibidir fakat kendini ortaya koyduğundan ancak langue ile görünür hale gelmektedir. Yani langue aslında Freud’un bilinçdışına ulaşma amacıyla kullandığı rüyarlarla aynı özelliğe sahiptir.

Dil ilişkisi ve bilinçdışı ile alakalı yaptığı çalışmalarında da yine Freud’u örnek almış ve onun konu ile alakalı en çok kabul görmüş üç metin ile başlamayı seçmiştir. Bunlar; Şakalar ve Bunların Bilinçdışı ile İlişkisi, Düşlerin Yorumu ve Günlük Yaşamın Psikopatolojisidir. Diğer yandan Lacan Freud’a Dönüş makalelerinde dilin sendelediği yerlerde ortaya çıkan kopmayı bilinçdışı olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla bilinçdışı bu tanımlama sayesinde varlık-yokluk sorunundan, varlık öncesine doğru bir dönüşüm geçirmiştir.

Ancak Lacan’ın bilinçdışı anlayışı Freud’un aksine birey aşırı ve simgesel düzenin özne üstündeki etkisi şeklindedir. Ona göre bilinçdışı dil gibi insanları sarar ve aralarındaki ilişkilerin üretilmesini sağlar. Diğer yandan dil insan yaşamında önceliğe sahiptir. Çünkü dil doğum anından beri vardır ve insan dilin içine doğar, iletişim kurar ve böylelilikle varlığını ıspatlar (Sarup,1992:12-15).

Dil kavramının biliçdışının şartı olması Lacan için bir diğer önemli noktadır. Bunun nedeni ise, dilin psikanalizde serbest çağrışım yöntemi ile analizde hem araç hemde amaç olmasıdır. 1948’lere gelindiğinde ise Lacan psikanaliz de Saussure’a ait dilbilimsel yöntemi kullanmaya başlamıştır.

Saussure temel bir kaynak olduğu alandan bahsetmek gerekirse de, 1953 yılında gerçekleştirilen ve diğer bir adı Roma Söylevleri olan ‘The Function and Field of Speech and Language’ seminerin de gerçekleşen bu olayın içeriği ise psikanalizin kurucusunun konuşabilen kişi olduğunu ve psikanalizin aslında bir bilimin ötesinde retorik olarak algınlanması gerektiği şeklindedir (Lacan,2006:197– 264).

Yine Saussure’e göre dil dizgesi göstergelerden meydana gelmektedir. Yani dil göstergesi nesne ile adı değil, itişim imgesi ile kavramı bir araya getirmektedir; işitim imgesi ise sesin anlıksal izi ve duyularımızın tanıklığı sayesinde zihnimizde oluşan tasarımlara olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda işitim imgesi gösterilen, kavram gösterilen, ikisinin birleşimide göstergeye verilen isimlerdir (Saussure,1976:60). Yine Saussure’e göre bahsi geçen kavram ile işitim imgesinin arasında bir ilişki oluşması toplumsal uzlaşma ile nedensizlikten meydana gelmektedir. Dolayısıyla dil gösterilen ve gösteren arasındaki ilişki ve ayrımlardan doğan karmaşık ve somut bir kültürel düzen olarak tanımlanabilir.

Saussure’nin gösterge formülü ise şu şekildedir; Gösterge= s/S (s: gösterilen, S: gösteren).

Sassure bu formülle beraber anlamı, gösterilen ve gösteren arasındaki ilişkiden türetmeyi hedeflemektedir. Öte yandan Freud, rüyalar ve dil sürçmeleri üstünde gerçekleştrdiği analizlerinde dil ile alakalı olarak farklı bir anlam aramaktadır. Üstelik Freud, rüyal çözümlemesi yaparken karşılaştığı sansür nedeniyle ortaya çıkan yer değiştirme ve yoğunlaşma düzeneklerine anlam vermeye çalışırken gerçekte bilinçdışının gösterge üretme ile alakalı aşamalarını açıklamaya çalışır, Lacan da bu nokta da konuya dâhil olarak yer değiştirme ve yoğunlaşma kavramlarının yerine ad aktarımı ve mecaz kavramlarının kullanılması gerektiğini; Saussure’in s/S formülünün yerine ters çevirmenin S/s kullanılması ile de bilinçdışının dil içi ve aracılığı sayesinde kurulduğunu anlatma imkanu bulmuştur.

Diğer yandan Lacan gösterene daha fazla öncelik göstermektedir. Çünkü ona gösterenin faaliyetleri ile meydana gelen zihinsel temsil gösterilen iken anlamın oluşması da gösterenin faaliyetleri sonucunda yaratılmaktadır (Frosh,1989:145–147).

Üstelik anlam üretmedeki sorumluluk sadece gösterene aittir. Gösterilen ise ciddi sınırlandırmalara sahipti ve gösteren tarafından dışlanmaktadır. Yine gösterilenin en bilinen belirtileri ise ortadan kaybolma, dil sürçmesi, kaçma ve tereddütdür (Bowie,2007:76).

Lacan kapitone noktası (le point de capiton, yapısal dil kuramcılarının gösterilen ve gösterenin setinin anlamlamdırılması ve anlaşılabilmesi adına ortaya çıkarılmış bir kavramdır. Tanımı ise, belli göstenlerin belli olan diğer gösterilenlere raptiyelenmesi sonucunda meydana gelen sabitlik anlarının (anlamda bu noktalar ile ürer), dil yüzeyinde oluşturdukları örüntü ile oluşan söylem çerçevesi şeklindedir.

Lacanın ortaya attığı kuramları için oldukça önemli olan gösteren terimi kısaca özetlemek gerekirse de, gösteren temelde bir betimleyici değil biçimsel kategori özelliğine sahiptir. yani neyi gösterdiği çok önem arz etmemektedir. Çünkü bir sessizlik ya da ses, bir rüya, bir dil sürçmesi, anlatıda bir ayrıntı, rüyanın anlatısı psikanalistin yorumu gibi birden fazla şekilde gözükebilmekle beraber tek başına değil diğer gösterenlere bağlılık durumu ile gösteren haline gelebilmektedir. Lacan’ın ifadesi olan bu durum aslında diğer gösterenin geldiğinin göstergesidir (Nasio,2007:21–22).

Son olarak Lacan, gerçekleştirdiği The Agency of the Letter’ ve ‘The Function and Field of Speech’ adlı çalışmalarında Freud’un gerçekleştirdiği bütün çalışmaları tekrar betimleyerek yapmış olduğu dilbilimsel özelliğini herkese göstermeyi hedeflemiştir. Üstelik bilinçdışı, bastırılmış olanın bilinçdışı temsilcileri ile konuşmadaki ifade ediliş şekilleri, dil yapısındaki gösterenler gösterenin zinciri ve simgesel olanla alakası çerçevesinde değerlendirildiğinde görülmektedir ki bilinçdışı da tıpkı dil gibi yapılanmaktadır. Özne ise yalnızca diğer kavramların açıklanabilmesi ile kesinlik kazanabilecektir. Bir sonraki bölümde konu ile alakalı daha detaylı bilgi verilecektir.