• Sonuç bulunamadı

1. PSİKANALİZE KAVRAMSAL AÇIDAN BAKIŞ

1.9 LACAN'A GÖRE PSİKANALİZ

1.9.5 Arzu

Yokuşun başında bir düşman vardı/ Onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum. (Ö. Asaf)

Lacan psikanalize ait diğer kavramlarl beraber birden fazla şekli olan ve değişkenlik gösteren arzu kavramı konusunda gelişim gösterme gereği duymuştur. Bu gelişim için çalışma yaptığı makaleleri ise şunlardır; ‘The Signification of the Phallus (2006:575- 584)’, ‘Remarks on Daniel Lagache’s Presentation: Psychoanalysis and Personality Structure (2006:543-574) ve The Direction of the Treatment and the Principles of It’s Power (2006:489- 542).

Arzu kavramı aslında Freud ve diğer düşünürler tarafından incelenmiş ve analizin odak noktasına konulmuştur. Fakat bu tanımlamalar daha çok biyolojik temellidir ve arzunun bir ihtiyaç olduğunu ve temel sorun olarak fiziksel gerilimin haz verilecek şekilde giderilmesini sağlamaktadır. Bu durumun temel sorun olmasındaki neden ise arzunun sanıldığ kadar basit ve kesin çizgilere sahip olmamasıdır.

Bu bağlamda Lacan’ın yaptığı şey aslında psikanalizsel vakaları tekrardan okumaktır. Çünkü psikanaliz görevi, direkt olarak arzuya ait olan aykırılık, kararsızlık ve paradoksla bağlantılı haldeydi. Diğer yandan sıklıkla gerçekleşmese de bir hastanın, tatminsiz veya hasta olmayı arzulması görülebilmekteydi. Örnek vermek gerekirse; başarılıyken başarısızlığı ya da tek bir hedef peşindeyken bir başkasına ya da her ikisini de yakalamak isteği bu durum çerçevesinde değerlendirilebilmektedir (Bowie,2007:131).

Arzu kavramını Lacan açısından değerlendirmek için ise öncelikle talep ve ihtiyaç arasındaki farkı bilmek gerekmektedir. İlk olarak ihtiycacın giderilmesi iken, ihtiyaç dil yoluyala ifade edildiğinden simgesel bir yapıya sahiptir. Örneğin karnı acıkan bir bebek bu ihtiyacını gidermek için süt talep edecektir. Bu durumda açlığın bir gereksinim olması nedeniyle ihtiyaç, onu dillendirmesi ise taleptir. Ancak gerçekleşen bu eylemde gözden kaçırılmaması gereken nokta, nesnenin kaçırılmasıdır. Çünkü çocuk ihtiyacının giderilmesinden keza konuşabilen ve cinselleşen bir varlık olduğunu, bu yüzdende talebinin gerçekleşmediğini keşfetmektedir. Bir diğer açıdan annesine ağlama yoluyla talepte bulunan bebek annesinin de ona besleme yoluyla cevap vermesi talebiyle karşılaşmaktadır. Yaşanan durumlar ise aslında birbirini tanınma ve tanınma çağrısıdır. Yine de temelde mesele çocuğu doyuracak olan göğüs değil elde edilen tatmindir. Lacan’da bu durumu sevgi olarak değerlendirmektedir (Nasio,2007:145).

Bu bağlamda talep ve ihtiyaç arasında var olan boşluk aslında arzuya giden yolu açmaktadır. Çünkü ikisinin arasında meydana gelen yarılma (Freudcu kavramıyla Spaltung), temelde arzunun yerinin olduğu noktadır ve öznenin bölünmüşlüğünü ifade etme yollarından bir tanesidir. Lacan ise durumu şu şekilde dile getirmektedir;

“Arzu, talebin koşulsuzluğuna ‘mutlak’ koşulu ikame eder: Bu koşul gerçekten de aşk kanıtında bir gereksinim tatminine başkaldıran şeyin düğümünü çözer. Öyleyse, arzu ne tatmin iştahı, ne de sevgi talebidir ama ilkinin ikincisinden çıkartılmasından doğan ayrım, hatta bu ikisinin yarılması (Spaltung) fenomenidir (Lacan,1994:55).”

Diğer yandan talep temelde asla gerçek nesneye ulaşamazken sade tatmin seviyesinde kalırken, arzu ensesti elde edemediği için tatmini elde edememektedir. Yani talep nesnesinin kaçırdığı için hayalo kırıklığına uğrarken, arzu enseste sanrı nesne ile ikame bulabilmektedir. Örnek vermek gerekirse; açlığı yok etme görevi gören göğsün sanrısı arzudur ve bu şekilde adlanırılmasının nedeni çocuk ve annenin aynı yöndeki arzularıdır (Nasio,2007:139–145). Aynı zamanda annenin fallusu olma arzusu anlamında gelen bu durumun imkânsızlığını ise Baba adının neden olduğu simgesellik sağlamaktadır.

Lacan’ın arzunun detaylarını araması aslında Freud’n takipçisi olduğunun göstergelerinden bir tanesidir. Çünkü arzu fenomen ve bilinçdışı olması nedeniyle Freud ‘un en başından da belirttiği üzere rüyalarda, dil sürçmelerinde ve yanılma edinimlerinde bulunmaya çalışılmalıdır. Yine Freud’un rüyanın aslında isteğin tatmini olduğu şeklindeki ifadesi ise bizi yanıltmamalıdır, çünkü rüyanın açıkça temsil etmek için aldığı şekilde arzunun temsilcisi olabilmektedir (Leader,1997:84). Örneğin, karnı aç olan birinin rüyasında çeşitli yiyecekler görmesi açlığın tatmini iken, deniz kenarında ve altın işlemeli kaplarla tavuk yediğini görmesi çarpıtmaya girmektedir.

Detaylar arzunun anlaşılmasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Lacan için arzunun kafa karıştırıcı, özgün ve tuhaf olmasının nedeni de bu detaylara dayanmaktadır. Dolayısıyla arzunun analizi sırasında aranması gereken nokta yoğunlaşma ve çarpıtmanın olduğu noktadır. Çünkü genelde talebin içinde yer aldığı düşünülmektedir ve arzuda bu durumdan faydalanarak sürekli olarak kaçış alanları bulabilmekte yinede kendisinden kaçınılamamaktadır.

Bir bireyin ilk arzusu annesinin fallusu olmaktadır. Lacancı fenomolojide bunu destekleyerek öznenin arzusu Ötekinin arzusuna sahip olmaktır. Böylelikle de talep

edingeliğide yanına etkin hale gelir özne artık arzulanandır. Baba rolü ise anne ile ilişkide Ötekinin fallusa sahip olmadığının, fallusun sahibinin baba olduğunun ve annenin arzusunun fallusun yoksunluğunun ilişkilendirilmesi sonuçlarını doğurmaktadır. Çünkü fallus artık ötekinin arzusunun göstereni haline gelmiştir. Yine de insan eksik yanı ‘kastre’dir. Dolayısıyla ötekenin arzusu için bir nesne haline gelememektedir. Bu durumun yaşanmasına neden olan eksikliğin cinsel özelliği ise, annenin babanın adı ile damgalanmasıdır. Burada bahsi geçen olmak kavramı ise, simgesel düzende sahip olmaya dönüştüğünden arzunun asla tatmin olmadığını kanıtlamaktadır (Tura,1994:23–36).

Öznenin konuşabilen bir varlık olması arzunun tatmin edilememesindeki ilk ve temel sebeptir. Özne konuşmaya devam ettiği sürece simgesel evrende kalmakta ve dil sayesinde konuşmakta, aşılmakta ve altüst olmaktadır. Konuşma sırasında dillendirdikleri ile dile getiremedikleri arasında kaldığında ise nesneye (objet petit a) 25 sığınmaktadır. Dolayısıyla ne kadar yabancılaşırsa o kadar nesne fantasizi kullanacaktır. Bu fantezinin temeli ise ötekinin ne anlam ifade ettiğinin sorgulanması oluşturmaktadır ve gerçeğin neden olduğu fazlalıklarla baş etmek adına yaratılır.

Bahsi geçen nesne aynı zamanda öznesi belli olmayan arzu nesnesidir. Lacan da bu nesneyi bulmak adına Freud’un Yas ve Melankoli metnini okumuş ve Freud’un nesne olarak adlandırılan yitirilen ötekiye objet petit a adını vermiştir.

objet petit a ‘ya daha detaylı bakmak gerekirse, a mevcut olmayanı ifade etmek için kullanılmaktadır. Terimin tamamı ise kuralsal gelişime karşı bir tür direniş ya da imkânsızlık anlamı taşımaktadır. Yine de farklı şekiller sayesinde kuramsallaştığı için ne Ötekine ne de özneye ait değildir. Örnek vermek gerekirse, birikmiş olan bir fazlalık zevk fazlalığı, bu zevk fazlalığı ise öznenin içselleştiremediği tortul enerji aşırılığı olabilmektedir (Nasio,2007:118–147).

Bütün bunlarla beraber Lacan, Spinoza’nın arzu insanın özüdür ifadesini kendine öncü almıştır (Evans, 1996:37). Diğer yandan da Kojeve’yi izleyen Lacan arzuyu hem biyolojiden hem de nesneden uzak tutarak nesneyi hiçbir şekilde bulunamayan olarak adlandırmaktadır.