• Sonuç bulunamadı

Muhasara edilen kaleleri düşürmek amacıyla yer altından açılan tünellere lağım denilmektedir. Lağım saldırıları kalelerin istihkâmlarını bir düzeyde önemsiz bıraktığından kuşatma savaşlarında mühim bir rol üstleniyordu. Bu durumun farkında olan Osmanlılar, kendi askeri teşkilatları içerisinde bu ameliyenin ifası için lağımcı

ocağı tesis etmişlerdi819.

Peki, bir lağım ne surette hazırlanır ve patlatılırdı? Bu sorunun cevabı arandığında mevcut kaynakların hayli ketum oldukları görülecektir. Ancak Marsilli’nin verdiği bilgiler bu konuda bir istisna teşkil eder. Marsilli bir askeri mühendis olarak 17. asrın ikinci yarısındaki bazı Osmanlı muhasara ve muharebelerine tanık olmuştur. O, lağım kazma ve patlatma usulünu anlatırken İstanbul’da bu görevde bulunmuş bazı Ermeniler’den yararlandığını zikretmektedir. Marsilli’nin şekillerle de desteklediği lağım kazma ameliyesi anlatımı şöyle özetlenebilir: Geceleyin mahir ve cesur bir lağımcı elinde ince bir ipin ucuna bağladığı bir taş olduğu halde kalenin tahrip edilmesi istenilen duvarına yaklaşıp, o taşı duvara yetişecek kadar atardı. Sonra elindeki ipi sipere kadar çekip ona göre lağımın uzunluğu hesaplanırdı. Lağımın kazılacağı yerin

817

“evvelâ hendegi doldurmak tedbîrin edüb, ‘asâkir-i nusret-meâsir ile bunca eyyâm tâş ve toprak ve eşcâr ve hâr u hâşâk ile memlû etmege sa‘y ve ikdâm ve her ne kadar cedd ü cehd ve ihtimâm eyledi ise kal‘anın duvarı altından hendek içüne yer yer dehlizler ve kat kat kârizler ve lağımları olmağın kal‘ada mahsûr olanlar, ‘Asker-i İslâm’a ilkâ etdükleri eşcâr ve ahcârı ol lağımlar ve dehlizlerden serikâ edüb, hendegi tathîr edüb minba‘d bir vechile doldurmağa imkân olmadığı, ‘ilm-i ‘âlem şumûl-i âsâfiye mukarrer ve muhît olduk da, andan rücû‘ ve hendek üzerinden cisr kurmak ve ol tarîk ile kal‘aya zafer bulmak tedbîr buyrulub, dahî Belde-i San‘â’dan kalyon ve kadırga sütunlarından nişan verüb, ‘azîm ve kebîr direkler ve seren-i sefîne misâli tûl ve dırâz ağaçlar ve bî-hadd ve bî-hesâb lâzım gelen sâ’ir kereste ve ahşâbı ve bunca ehn ile palamar ta‘bîr olunan ve resenler ve demür mesâmiri getirdüb ve cisrin binâsına şurû‘ ve mübâşeret edüb, kırk elli gün içünde cisr-i meşrûhu itmâm ve encâma erişdirüb, Guzât-ı Müslimîn ve dilâverân-ı ervâm ve kemât-ı muvahhidîn cem‘ ve hâzır ve muheyyâ olub, ba‘de’t-tahlîl ve’l-tekbîr ol cisri vaz‘-ı murâd etdüklerinde, hikmet-i ilâhi mu‘ammer tahmîn ve kıyâsında taksîr edüb ol cisri bir mikdâr kasîr etmekle kal‘ada mahsûr olan kemmat-ı eşrâr ve mülhidîn cisr binâ ve vaz‘ olunduğu mevzi‘in mukâbelesinde bunca tûl müddet ve zamânda top ve tüfenk ve kunbara ve zenberek ve eşcâr ve senk hâzır edüb, ‘asâkir-i muvahhidîn cisrin vaz‘ına şurû‘ etdükleri-birle, mukâbelesinden top ve tüfenk serpüp niçe sütun ve ahşabın kesr ve hedm edüb, cisr dahî kasır vâki‘ olub, hendegin taraf-ı âhirine erişmek mümkün olmayub, ol hendek-i ‘amîkin içüne düşüb çekilen zahmet ve mihnet beyhûde telef olduğundan ma‘dâ ‘Asker-i İslâm’dan ve dilâverân-ı ervâmdan niçe kimesneler cisrin altında telef ve helâk ve niçeleri dahî mecrûh olub, bunca mesârif ve mühimmât ve hazîne yok yere isrâf ve itlâf ve zâyi‘ oldu” (Âli Efendi, Telhîsü’l-Berkul Yemânî, (Baştürk), s. 387-389); “Niçe mi‘mâr ile niçe bennâ/Tîz bir köpri itdiler peydâ/Köprüyi çünki itdiler itmâm/Handeke komak oldı anı merâm … Gizlü yirden ‘âdû-yı bed-âmâl/İtdiler âhenîn niçe çengâl/Döymeyüp buna köpri-i mezkûr/Oldı bir cânibi anun meksûr/Düşdi bir ucı handeke anun/Eline girdi fursat a‘dânun/Her tarafdan atup ana çengâl/Çekdiler handeke anı fi’l-hâl/Bu tedârükle itmemiş takdîr/Feth-i sûrı meger ki Rabb-i Kadîr/Hâsıl olmadı çünki kâmları/Bitmedi maksad u merâmları” (Rûmûzi, Nâme-i Fütûh-ı Yemen, (Yavuz), c. II, s. 1135-1136); Önal, a.g.t., s. 309.

818

Ta’likî-zâde, Şehnâme-i Hümâyûn, (Woodhead), s. 295-296; Cafer Iyânî, Tevârih-i Cedîd-i Vilâyet-i Üngürüs, s. 100-102; Kâtib Çelebi, Fezleke, (Aycibin), s. 258.

819

Lağım, lağımcılar ve lağımcı ocağı için bk. Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtında Kapıkulu Ocakları, c. II, s. 131-135; Abdülkadir Özcan, “Lağımcı Ocağı”, DİA, c. XXVII, s. 49-50; Pakalın, a.g.e., c. II, s. 347-352.

119 ağzına nişangâh türü bir kazık çakılır, lağımın başı ve ortasında bir şakul yardımıyla bu

nişan dikkate alınarak lağımın düzgün kazılması sağlanırdı820. Ayrıca tünelin kazı

işlemleri devam eden yüzünde sürekli bu hat kontrol edilir ve kanaat oluşunca buraya yerleştirilen bir mumla hizalama yapılırdı. Tüneller oldukça dar, yarım insan boyundan biraz yüksek ve yukarı kısmı dairevi olacak şekilde açılırdı. Lağımcılar bağdaş kurarak kazı yapar, çıkan hafriyat hasırlar üzerine konulur ve iple dışarı çekilirdi. Lağım tünellerine hava almak için tavanda muayyen aralıklarla delikler açılırdı. Tünel ucu hedeflenen noktaya getirildiğinde yarım daire şeklinde bir hazine (furnel) içerisine barut ve sair malzeme uygun vaziyette doldurulur, buradan çekilen bir fitil ateşlenerek

istenilen bölge havaya uçurulurdu (bk. Ek-22)821. 1560 Cerbe muhasarasında ise bir

kaynağa göre kale duvarı patlatılmadan farklı yöntemle yıkılmıştır. Lağımcılar tabyaların temeline ulaşınca buradaki ağaç kütüklerini halatlarla çekip duvarı

çökertmişlerdir822. Ayrıca 1522 Rodos kuşatmasında bazı lağımların kale içerisine kadar

kazıldığı hatta kale sakinlerinin evlerine dahi ulaştığı ifade edilmekteyse de bu kısım

tam anlaşılamamaktadır823.

Çalışmamız neticesinde Osmanlıların aslında iki tip lağım hazırladıkları

belirlenmiştir824. İlki yukarıda ifade edilen uzaktan kazılan (genellikle metris

önlerinden)825 ve uzun bir tünel yoluna sahip lağımlardır. Bunlara klasik lağımlar da denilebilir. Aslında lağım denilence akla ilk gelen bu tip lağımlardır. Ayrıca bu lağım tipine çok sık rastlanmaktadır. İkinci tip lağımlar ise şu minval üzereydi: Kale hendeğine sıçan yolları ile ulaşıldığında veya hendeğe yakın havale kulesi yapıldığında, hendek içinden duvar dibine kadar sıçan yolu gibi toprak açılırdı ki, buna kubur

denilmektedir826. Kale hendeği civarından kale bedenine kadar yarılan bu yerin (kubur)

820

Yalnız bu kısmın anlatıldığı yerler ile çizilen şekil arasında bir uyumsuzluk bulunmaktadır. Burada şekil dikkate alınmıştır (Marsilli, a.g.e., Şekil 11, B olarak tanımlanan yer).

821

Marsilli, a.g.e., s. 168-169. 822

Zekeriyyazâde, a.g.e., s. 88-89. 823

Bu lağımlar ilerde açıklanacak kuburlara benzemektedir (Tabib Ramazan, Er-Risale el-Fethiyye er-Radosiyye es-Süleymaniyye, (Avcı), s. 167-168).

824

Bu iki tip lağım 17. asırda, Avrupalı devletlerin gerçekleştirdiği kale kuşatmalarında da görülebilmektedir (Stein, a.g.e., s. 32-33).

825

Kandiye kuşatmasının 1667 senesi için bk. Gülsoy, a.g.e., s. 134-139; 1731 Urûmi Kalesi kuşatması için bk. “Birkaç günden sonra tekrâr yeniçeri metrisleri pîşgâhında nakb u tatvîl olunan lağımki rebîü’l-âhırın dokozuncu gicesi idi, tetmîm ü tekmîl ve irtesi seheri iş‘âl-i ser-rişte-i fitil olunup dîvârlarının çok yerlerin sûzân o harâb itdiğinden gayri…” (Vak‘anüvis Subhî Mehmed Efendi, Subhî Tarihi, Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile Birlikte, 1730-1744, (İnceleme ve Karşılaştırmalı Metin), haz. Mesut Aydıner, İstanbul 2007, s. 128).

826

Kubur’un en iyi anlatımını Evliya Çelebi yapmaktadır: “Bir kubur Serdâr Ali Paşa kolunda idi ve bir kubur Sadrıa‘zam kolunda idi. Kubur ta‘bîr etdikleri oldur kim kal‘anın handakı içini kal‘a dîvârına varınca aykırı yarup iki üç âdem yan yana yürüyecek kadar bir yol ederler, ol handak yol içinde benî Âdem selâmet kal‘a dîvârına gidüp gelmek içün ol yol üzre kalın top kundağı tahtaları ve meşe ve çam direkleri döşeyüp dahi üstüne niçe bin tobra toprak döşeyüp içi kubur gibi mahfûz bir yol olduğundan kubur yolu derler, kal‘anın topu altındadır ve kal‘a makaslarından ve dirseklerinden ve tabyalardan bu kubura her ne kadar taş ve kumbara atsalar kubur içinde gezen âdemlere aslâ zarar isâbet etmez, ammâ serdengeçdiler bu kuburları yapınca niçe yüz âdem şehîd olur … Evvelâ bir

120 üstü ağaç kütükleri, dallar ve toprak vasıtasıyla kapatılarak müdafilerin saldırılarından

korunulurdu827. Sur dibine gelindiğinde duvarın temeli kazılıp, buradaki ana bloklar

çelik kazmalarla (pulad-külünkler) kesilerek temel ağaç kütükleri üzerine oturtulurdu. Neticede bu dolgu yakılarak duvar yıkılırdı. Görüldüğü üzere her iki tip lağımın ana değişkeni başlangıç mevkilerinin kale duvarına olan uzaklığıdır. Birincisi (klasik lağımlar) metris civarlarından, ikincisi kale bedenine çok yakın bir noktadan kazılmaya başlanırdı. İkinci tip lağıma dair en net örnek 1522 Rodos muhasarasında müşahede

edilmektedir828. 1521 Belgrad kuşatmasında müdafiler iç kaleye sığınınca bu kalenin

ana kulesi benzer şekilde açılan lağımlarla yıkılmıştır829. 1526 Petervaradin

kuşatmasında da kesin olmamakla birlikte bu yöntem kullanılmış gibi görünmektedir830.

kal‘anın fethinde usret çekilse zikr olunduğu kuburu yüz bin renc [ü] anâ çekerek peydâ edüp kubur içinden kal‘a dîvârına varup artık bî-bâk ü bî-pervâ kal‘a dîvârın delüp lağımlar ile kal‘a dîvârın havâya atup yürüyüşler olup bi-emrillâh kal‘anın fethi müyesser olur ise kuburun menfa‘ati olur. Ammâ Serdâr Ali Paşa kolundaki kubur üç günde yüz bin derd [ü] belâ ile binâ olunup dördüncü gün kal‘a dîvârın delmeğe başlayup lağıma mübâşeret etdi, zîrâ Serdâr Ali Paşa Varat kal‘asın bu tarz üzre kubur ile lağım atup Varat'ı feth etdiğinden fünûn-ı kesîreler tahsîl {edüp} Uyvar'a dahi gâyet metîn kubur yürütdü ve Sadrıa‘zam tarafından dahi bir metîn kubur kal‘anın tâ esâsına girüp ka‘r-ı zemînde lağıma başladılar. Hemân küffâr kubur yolların görünce ve kal‘a altına lağım yolları girince ve sürülen toprağın handak içine dağlar gibi geldiğin görünce hemân küffâr-ı murdâr gûyâ bir kudurmuş mâr olup gece ve gündüz top u tüfeng ve kumbara vü fişeng dûdının muzlimliğinden rûz-ı rûşen leyle-i muzlimden fark olunmazdı. Hattâ bu savaş-ı perhâşda yüz beş aded yiğit câm-ı şehâdetden nûş {edince mest} [ü] medhûş-ı ebed olup meşhed-i gâziyân mahallesinde cümlesin hânelerine götürdüler. Ve sıhhatde kalan gâzîler cümle meterislerde ve sıçan yollarında mükellef tabyalar ve siperler yapdılar” (Evliya Çelebi, Seyahatnâme, 6. Kitap, s. 195-196).

827

Marsilli bu koruma kalkanını domuz damı olarak adlandırmaktadır (Marsilli, a.g.e., s. 245-247; ayrıca Şekil 36’da H ile gösterilen yer).

828

“Burûc-ı âsmân-ı cihâda urûc iden gāzîler gayret ü hamiyyetle hisâr dîvârına hâm-gûn kaplu sütûnlar dayayup âhen-metîn kazmalar ile dîvârları kesüp yıkdılar ve toprağın hendeğe atup ve lakımlar idüp ve hevâyı toplar ve darbezenleri yağmur gibi yağdurup küffârun diraht-ı bahtlarına sarmaşık gibi sarmaşup ve hisâr dîvârından gayrı içerü dîvâr dahi zâhir olup anı dahi kesmeğe musırr olup cân ve başdan ve mülk-i cihândan el yuyup ikdâm itdiler” Matrâkçı Nasûh, Süleymân-Nâme, (Erkan), s. 72; “kal‘a-i mezbûranun büni-bünyânına yakîn vârılub, temelinden kâzılûb bu tarîkile kal‘a-i mezbûranun bir nîce yirleri harâb u yebâb kılınub…” (Hizânetü’l-İnşâ, (Çerçi), s. 102); “bu cânibde dahi ol tilâl-i hâki ki her biri hâki-i zirve-i cibâlidi. Kuvveti İslâmile irgörüp handek kenârına yıgdılar. Hisârun üstine bir kara dag gibi havâle oldı. Şöyle ki evcine urûc iden burûc-ı kal‘ayıyla derûn-ı şehri bir ucından bir ucına degin bi-tamâmihî temâşâ eyleridi. Menzil-i mâhdan ka‘r-ı çâha bakup ı’lv-i simâkden semk-i semeke nâzır olmısa dönerdi. Bedenler üzerinden cümle cenge hâzır olan keferenün cümle harekâtı ve sekenâtına üzerinden vukûf olınup perde-i mestûrları meksûf oldı. Ba‘dehû etrâfına niçe bin topragile dolu çuvâllar ve garârlardan bedenleri gibi yir yir ceng yirleri düzdiler. Toprakdan bir hisâr-ı üstüvâr oldı ki âteş-i topa semender, Ye’cûc-ı tüfege sedd-i İskender gibi düşdi. Leşker-i İslâma melce’-i hasîn olup yeniçerinün ve sâyir asker-i mansûrun tîr ü tüfekendâzları üzerinden bezm-i rezmün sâzın kurup ceng âhengine söyle dem-sâz olmıslaridi ki küffârun burc-ı hisârdan cenge imkânı olmayup nâ-çâr önlerinden ayrıldılar. Mukâbelelerinde olan burûc u kulel kefere-i fecereden hâlî kaldı. Ol mevâni‘ mürtefi‘ olıcak asker-i İslâm derûn-ı handeke indiler. Hisârun her dîvârı ikişer kat olup her iki katun ortası sâfî toprağile dolmayiydi, top kâr itmesün deyü binâsı bu üslûba örülmüşidi. Darb-ı top ile sengi yıkılsa dahi içerü topragına kâr itme ihtimâli yoğidi. Arzına tahmînen bir nice araba bir yirden gitmege kâbilidi. Lâ-büdd handeke inenler dîvârı dibinden kazup magaralar eylediler, için çâh-ı cehennem ve derûn-ı külhan gibi heyzümleriyle doldurup niçe yirden âteşler urdılar” (Celalzâde Salih Çelebi, Tarih-i Sultan Süleyman, (Topal), s. 164); Daha açık bir anlatım için bk. Tabib Ramazan, Er-Risale el-Fethiyye er-Radosiyye es-Süleymaniyye, (Avcı), s. 164-166.

829

Tabib Ramazan, Er-Risale El-Fethiyye Es-Süleymaniyye, (Avcı), s. 79-81; Zinkeisen, a.g.e., c. II, s. 445; Kemal Paşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman, X. Defter, s. 103; Celâlzâde Mustafa, Tabakâtü’l-Memâlik…, (Demirtaş), s. 88-89; Hizânetü’l-İnşâ, (Çerçi), s. 94-96; Matrâkçı Nasûh, Süleymân-Nâme, (Erkan), s. 38-39. Kütahyalı Firâkî Abdurrahmân Çelebî, Se’âdetnâme, s. 236-241.

830

Jorga, a.g.e., c. II, s. 335; Kemal Paşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman, X. Defter, s. 258-263; Celâlzâde Mustafa, Tabakâtü’l-Memâlik…, (Demirtaş), s. 189-190; Matrâkçı Nasûh, Süleymân-Nâme, (Erkan), s. 100-101; Hizânetü’l-İnşâ, (Çerçi), s. 122-123; Celalzâde Salih, Tarih-i Sultan Süleyman, (Topal), s. 280-281; Hasan Bey-zâde, Tarih, c. II, s. 51-52.

121 1570-71 Magosa muhasarasında ise toprak sürülüp kale hendeğine gelinmiş, burada

havale kulesi bina edilmiş ve kale temeli kazılarak barutla havaya uçurulmuştur831.

Lağımların kazılması uzun ve zorlu bir süreç sonunda mümkün oluyordu. Bu süreç içerisinde karşılaşılan problemlerin başını su çekiyordu. Eğer kazılan yerin taban suyu yüzeye yakın ve fazlaysa o zaman tüneller suyla dolabilirdi. Ya da aşırı yağışlardan dolayı oluşan sel suları lağımları basabilirdi. Örneğin 1532 Güns

kuşatmasında bazı lağımlar suya denk gelinmesi nedeniyle iptal olmuştu832. 1543 İstolni

Belgrad muhasarasında, kale etrafının bataklık olmasından ve çevresinde dolaştırılan bir

nehir yüzünden lağım kazılamamıştı833. Hemen aynı nedenlerden 1566 Sigetvar

kuşatmasında da lağım bağlamak başlangıçta mümkün olmamış834; ancak, surları

çeviren göl suyu geçilip kale dibine varılınca lağım teşebbüsünde bulunulabilmiştir835.

17. asrın ortalarında meydana gelen Kandiye muhasarasında zaman zaman yağmur suları sonucu oluşan sel suları lağımları kullanılmaz hale getirmişti836.

Lağımları tespit edip engellemek için müdafiler büyük çaba sarfederdi. Savunucular, lağımları tespit etmek gayesiyle belirli noktalara içi su dolu leğenler veya

davullar yerleştirir; suyun ya da davulun derisinin titreşiminden837 lağım

kazılıp-kazılmadığını anlarlardı. Yapılan diğer keşif çalışmalarıyla lağımların yönleri tayin

edilirdi838. Bir lağımın etkisizleştirilmesi battal etmek/eylemek tabiriyle

831

Fethiyye-i Cezire-i Kıbrıs, (Fedai), s. 49-50. 832

Matrâkçı Nasûh, Süleymân-Nâme, (Erkan), s. 174; Celâlzâde Mustafa, Tabakâtü’l-Memâlik…, (Demirtaş), s. 312; İbrahim Peçevi, Tarih, (Gürışık), s. 76.

833

Sinan Çavuş, Süleymanname, (Duran), s. 493. 834

“etrâfında olan batakdan geçüp, dîvârları altına lakmlar itmeğe dermân olmamağın…” (Hasan Bey-zâde, Tarih, c. II, s. 146).

835

“Anatolı-kolı tarafından göl üstine köpri tedârük eyleyüp, kal‘a dibine yapışılup yürüyüş ile nerdübânlar ve lağımlar tedbîrin eylediler” (Selânikî Mustafa, Tarih, c. I, s. 30).

836

“Bu def‘a ‘azîm yağmurlar yağub ‘azîm seller gelüb bizden alınan lağımlar içerüsine sel dolub küffârı kaçırub gerek bizim gerek küffârun altı ayda çalışduğı lağımlar mâ-lâ-mâl oldu” (Mühürdâr Hasan Ağa, Cevâhirü’t-Tevârîh, (Yücel), s. 422-423).

837

Davulların üstüne biraz kum serpip bunların ihtizazlarını da takipedebilirlerdi, 1522 Rodos kuşatması için bk. Cezar, a.g.e., c. II, s. 804.

838

1529 Viyana muhasarası için bk. “Ol ķıssayı çün bizim ‘askerimüz haber aldı. Legenlere su ķoyup ol yire ķodılar. ve dahı tavullar ķodılar. Eger sū ve tavulun derisi ditrerse ma‘lūm olur ki anda laġım ideyorlar. Bu iş içün dahı Nemçe’den bir niçe ādem hücūm idüp taşra çıķdılar ki bolay kim laġım var mı yok mı gözleri-le göreler. Ol hīnde Türk ġayet ġalabalık idüp şāmata ideyorlardı ve tüfenkler toplar atayorlardı. Ol sebepden sekiz bin İspanyol intihāb idüp taşra gönderdiler ki Türk’i varoşdan ve handeķlardan süreler ve laġım ider var mı göreler. Taşra çıķduķları gibi her tarafdan Türk üzerine segirdişdiler. Hemān içlerinden bir İspanyol ķatı āvāz ile çıķardı: “Niçün taġınıķ gider, bir yerden gitmezsiz?” Hemān bu āvazdan cümle İspanyollar’a ķorķı düşdi ve yine kal‘aya döndiler. Ammā Türk’den hayli ādem ķırdılar. Kendüler dahı ġāyet şaşduġından çoķ İspanyol helāk oldı. Baş ķapudānları cān-ber-cehennem ol aralıķda yoķ oldı. Nihāyet gerçi maŝlahat örmediler. Ammā Türk iki yirde laġım itdügini gördiler” (İbrahim Peçevi, Tarih, (Gürışık), s. 59); “Piyadeler, muhtelif noktalarda, batıda, güneyde ve doğuda, fitili barut mahzeninin altına kadar uzatacak şekilde ince uzun galeriler kazmağa koyulmuşlardı. Her ne kadar Türkler, Martinengo’nun karşısında bulunduklarını hesaba katmamışlar idilerse de, o, bu gibi işleri çok iyi bildiğinden, davulların derisi sayesinde en küçük bir hafriyat gürültüsünü anlamağa muvaffak oluyordu. Türk lâğımcılarını bir defa keşfettikten sonra, onları çalışmalarına devam ederken mukabil bir lâğım ile havaya uçurmak güç değildi” (Salis, a.g.e., s. 42). Ayrıca bk. Stein, a.g.e., s. 33.

122

isimlendirilirdi839. Lağımları etkisiz kılmak amacıyla karşı lağımlar açılabilirdi. Mesela

1529 Viyana840, 1570-71 Magosa841 ve 1596 Eğri842 muhasaralarında kaledekiler

Osmanlı lağımlarının mukabelesinde lağımlar açarak bunları engellemek istemişlerdir. Müdafilerin zikredilen tedbirlerinden ötürü, lağımların hızlı ve sessiz bir şekilde kazılması gerekirdi. Aksi halde tespit edilmeleri kolay olabilirdi. Nitekim 1592 Yanık

kuşatmasında, “Birkaç kerre nakb-zenleri kâfir-tuyub, katl itmişlerdi”843. 17. yüzyıl

ortalarında vuku bulan Kandiye kuşatmasında kaledekiler Osmanlı lağımlarını, mukabil lağımlar açıp sesleri takip ederek tespit etmeye çalışmışlardı844.

16. yüzyılın geneline bakıldığında lağım saldırılarının hemen her kuşatmada defaatla gerçekleştirildiği ve etkin olarak kullanıldığı görülmektedir. Özellikle 1521 Belgrad, 1522 Rodos, 1526 Petervaradin, 1529 Viyana, 1560 Cerbe, 1570-71 Magosa ve 1596 Eğri muhasaraları bunlar içerisinde ön plana çıkmaktadır. Örneğin 1522 Rodos kuşatmasında batılı görgü şahitleri Osmanlıların açtıkları lağımları 38-63 arası sayılarla

ifade etmektedir845. Benzer şekilde 1570-71 Magosa muhasarasında da oldukça fazla

lağım açılmıştır846. Ayrıca 1526’da Petervaradin’in ele geçirilişinde büyük pay lağım çalışmalarına aittir847.

Osmanlı muhasaraları içerisinde lağım çalışmalarının en çok gerçekleştirildiği savaş Girit’in Kandiye Kalesi önlerinde vuku bulmuştur. Bu kuşatmanın detaylı tasvirini ortaya koyan Mühürdar Hasan Ağa, neredeyse vekayinamesinin tamamını lağım faaliyetlerine hasretmiştir848.

17. asrın ikinci yarısında Osmanlıların Avrupa’daki bazı muhasaralarda karşılarındaki güçlere göre daha iyi lağım saldırılarında bulundukları ve lağım fennine

daha vakıf oldukları yönünde dikkate değer veriler mevcuttur849.

839

1532 Güns kuşatması için bk. “Kal’aya ba’zı lağımlar urulmuşidi, küffâr habîr olup battâl eyledi” (Feridun Bey, Münşe’ât, c. I, s. 580).

840

İbrahim Peçevi, Tarih, (Gürışık), s. 57; Ahmet Refik, a.g.e., s. 100-105; Cezar, a.g.e., c. II, s. 844-845. 841

Zîrekî, Tarih-i Kıbrıs (Birinci Kısım), (Durmuşoğlu), s. 72-73; Cezar, a.g.e., c. II, s. 1231. 842

Andelîb, Târih-i Feth-i Üngürus, (Şençoban), s. 24. 843

Ta’likî-zâde, Şehnâme-i Hümâyûn, (Woodhead), s. 303. 844

“küffâr-ı bî-dîn her kanda kazma işidürse hemân lağım ider ki bizüm lağımlarımuz bozar deyü … lağımlarımuz illerü giderken küffâr-ı bî-dîn duyub lağımların ibtâl ideyüm takayyüdünde…” (Mühürdâr Hasan Ağa, Cevâhirü’t-Tevârîh, (Yücel), s. 337).

845

Vatin, a.g.e., s. 340. 846

Zîrekî, Tarih-i Kıbrıs (Birinci Kısım), (Durmuşoğlu), s. 59-77; Fethiyye-i Cezire-i Kıbrıs, (Fedai), s. 65; Kâtib Çelebi, Tuhfetü'l-Kibâr, s. 112.

847

Jorga, a.g.e., c. II, s. 335; Kemal Paşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman, X. Defter, s. 258, 263; Celâlzâde Mustafa, Tabakâtü’l-Memâlik…, (Demirtaş), s. 189-190; Matrâkçı Nasûh, Süleymân-Nâme, (Erkan), s. 100-101; Hizânetü’l-İnşâ, (Çerçi), s. 122-123; Celalzâde Salih, Tarih-i Sultan Süleyman, (Topal), s. 280-281; Hasan Beyzâde, a.g.e., c. II, s. 51-52.

848

Mühürdâr Hasan Ağa, Cevâhirü’t-Tevârîh, (Yücel), s. 333-454. 849

123 Bütün bu ifade edilenlerin yanında, modern batılı araştırmaların Osmanlı kuşatmalarına değinirken, lağım faaliyetlerinden hatırı sayılır derecede övgüyle bahsetmeleri ilgi çekici bir durumdur. Mesela Dünya Savaş Tarihi adlı eserde şu ifadeler geçmektedir: “Osmanlıların kuşatma topçuluğuna dair eleştirel bir çift söz etmek isteyen varsa, aynı şeyi lağımcılık faaliyetleri için hiçbir surette yapamaycaktır”850. Yine Osmanlı Ordusu ve Savaşları üzerine kaleme alınan bir başka eserde, Osmanlılar’ın 1500-1700 arası

dönemde lağımcılıkta standartları kendi başlarına belirledikleri dile getirilmektedir851.

Bir kalenin tahkimatının güçlü oluşu top atışlarını tesirsiz kılabilir, hücumları boşa çıkarabilirdi. Böyle durumlarda birden fazla surla çevrili veya modern tip kalelerin