• Sonuç bulunamadı

Temel ihtiyacı aşacak biçimde yapılan her türlü fazladan harcama, lükstür. Açıkçası bu kavram, "temel ihtiyacın" ne olduğu bilindiğinde ilkin somut bir içeriğe kavuşan göreli bir kavramdır. İhtiyacı saptayabilrnenin iki yolu vardır: öz­

nel olarak (etik, estetik veya herhangi bir) değer yargısına bağlamak; ya da, kendisini ölçebileceğimiz nesnel bir ölçüt bulmaya çalışmak. İnsanın fizyolojik doğal gereksinimleri ya da kültürel doğal gereksinim diye tanımlayabileceğimiz şey­

lerin her biri, böylesi bir ölçüt olarak kendilerini sunabilir.

Önceki yalnızca doğal koşullara, berikiyse tarihsel zaman aralığına göre değişir. Kültürel gereksinim ya da zorunlulu­

ğun sınırlarını nasıl çizeceği, insanın kendi seçimine kalmış bir şeydir (ancak bu seçimi, yukarıda sözü edilen öznel de­

ğerlendirmeyle bir tutmamak gerektiğini de hemen hatırla­

talım).

Fakat lüks, çiftanlarnlıdır: nicel veya nitel bir biçimde ku­

rulmuş olabilir.

Nicel anlamda lüks, malların "ziyan" edilmesiyle eşan­

larnlıdır: bir uşak "yettiği" halde yüz uşak tutmak ya da pu­

royu yakmak için üç kibrit çöpünü birden tutuşturmak gibi.

Nitel anlamda lüks, daha iyi malların kullanılması dernektir.

Nicel ve nitel anlamlı lüks kavramları aynı paydada birleşe­

bilir (gerçekte de çoğunlukla öyledir).

Nitel lüks kavramından yola çıkarak, incelmiş mal ile he­

men hemen aynı anlama gelen lüks mal kavramını türetiyo­

ruz. Malların, temel gereksinimi giderme amacının dışına ta­

şacak ölçüde işlenmesine, incelme denir. Temel olarak incel­

me, iki yönde iş görebilir: madde ya da biçim yönünde.

Lüks ya da lüks harcamalar konusunda mutlak ve göreli

*Aşk, Lüks ve Kapitalizm*

olmak üzere iki anlam belirlediğimiz gibi, aynı belirlemeyi nitel lüksün esasları olan incelmiş mallar için de yapmalıyız.

İncelmeyi mutlak anlamda ele aldığımızda, kullandığı­

mız malların birçoğu incelmiş mallardan sayılır artık: çünkü neredeyse tamamı doğal (hayvansal) gereksinimden fazla­

sını tatmin ediyor. Bu nedenle, verili bir mal kültürü duru­

munda ortalama ölçülerin dışına taşan incelmenin, dar çer­

çevede bir incelme olarak tanımlandığı göreli anlamda bir ince-talepten de söz etmek gerekecek. Bu biçimde sınırlandı­

rılmış olan ince-talebe ise, pekala lüks-talebi diyoruz; bu ta­

lebin giderilmesine yarayan mallar da, dar anlamda lüks mallardır.

İnce-talep ile bunun tatmini bağlamında yeniden ele aldı­

ğımız lüks, değişik amaçlara hizmet eder, bu yüzden varo­

luşunu da değişik itkilere borçlu olabilir: Tanrı'ya altınla be­

zenmiş bir sunak vakfettiğim ya da kendime ipek bir gömlek satın aldığım her iki durumda da, lüks tüketime göre dav­

ranmış olurum; ancak hemen, bu iki eylemin ayrı dünyalara ait olduğu anlaşılacaktır. Belirlenim ve itkinin ayrımı eşit öl­

çülerde yapılarak, belki söz konusu sunak idealist ya da öz­

geci bir lüks, bahsi geçen satınalış ise maddeci hatta bencil bir lüks diye tanımlanabilir.

Burada sözünü ettiğimiz lüks gelişiminde, akla gelmesi gereken de yalnızca ikinci tür lükstür: yani kişisel yaşamı bencil nedenlerden dolayı "ipe sapa gelmez şeyler"le donat­

maya yarayan lüks. Çünkü, Rönesans devrinin ileri bir saf­

hasında, yani Giotto ile Tiepolo arasındaki zaman diliminde, oldukça güçlü bir biçimde gelişim göstermiş olan, bu tür lükstür. Ben de, yalnızca bu kişisel lüksün gelişimini izlemek ve kökeninin izini sürmek istiyorum.

Her türlü kişisel lüks, öncelikle salt nefse dayalı bir haz

*Lüksün Gelişmesi*

duygusundan kaynaklanır: görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma duyularını uyaran şey, her türden kullanım eşyası üzerinde gün be gün daha da mükemmel bir tarzda nesne­

leştirilir. İşte bu kullanım eşyaları da lüksün seyrini belirler.

Uyarıcı araçların incelmesi ve çoğalması karşısında duyulan istek, eni sonu bizim cinsel yaşamımızda bulacaktır nede­

nini: zevk düşkünlüğü ve erotizm, eni sonu bir ve aynı şey­

dir. Öyle ki, çoğu durumda, şu veya bu biçimdeki bir lüks gelişiminin teşvik edilmesi, doğal olarak, etkisini bilinçli ya da bilinçsizce sürdüren herhangi bir aşk duygusuna gelip dayanmak zorundadır.

Bu nedenle, zenginliğin gelişim gösterdiği ve aşk hayatı­

nın doğal ve özgürce (veya arsızca) boy gösterdiği bütün her yere de lüks egemen olacaktır. Oysa zenginlik, aşk hayatının herhangi bir nedenle köreldiği yerde harcama yapmaya de­

ğil, yalnızca mal alımına: yani malların yığılmasına, üstelik olabildiğince soyut biçimiyle yığılmasına; işlenmemiş değer­

li madenlere, sonra da paraya sevkedecektir (ki bu durum, bu damardan beslendiğini sezinlediğim kapitalist ruhun di­

rilişinin izini sürdüğüm başka bir yerde daha yakından or­

taya konulacaktır) .

Ancak herhangi bir zamanda Lüks varsa, lüksün yükseli­

şinden güç alan sayısız başka saik de ortaya çıkacaktır: söz­

gelimi hırs, şöhret düşkünlüğü, fiyakacılık, erk itkisi; tek ke­

limeyle: başkalarından önde olma güdüsü, önemli nedenler arasında sıralanabilir. Veblen "atıl" sınıflar üzerine yazdığı ilham dolu kitabında, bütün malvarlıklarını, başkalarından önde olma güdüsüyle değerlendirdiği gibi, bütün lüksü de getirip bu güdüye dayandırır. Diyelim ki bu güdü, tıpkı aç­

lık ve sevgi gibi, insan doğasının temel güdülerindendir, o zaman kendisini tam da lüks gelişimi doğrultusunda dışa

119

�Aşk, Lüks ve Kapitalizm�

vurabilmesi için yine de özel şartların bir araya gelmesine gereksinim duyar. Açıkçası bunun önkoşulu da, lüks bir ya­

şamın zaten mevcut olması, yani aynı veya daha büyük ölçü­

deki bir lüksün serpilip gelişmesi olayında, söz konusu önde­

olma arzusunu tatmin edecek bir aracın bulunmasıdır. Oysa diğer durumlarda, kölelerin sayısı, para veya malvarlığının büyüklüğü, rütbenin derecesi ya da bu gibi salt nicel üstün­

lükler, önde olabilmek için uygun birer biçim diye sunar kendisini. Ancak lüksün kişisel, maddeci lüks biçiminde mevcut olması için, zevkperest duygular evvelden canlandı­

rılmış, yani her şeyden önce erotizm yaşam üzerindeki be­

lirleyici etkisini uygulamış olmalıdır.

Yeniden çağımıza dönelim: büyük bir lüks var etmek için bütün koşullar hazırdır: zenginlik, aşk yaşamının özgürleş­

mesi, gruplaşmış kitlelerin kendilerini diğerlerine kabul et­

tirmek için gösterdiği çabalar ve daha önce de gördüğümüz gibi, 19. yüzyıla kadar daima zevk merkezi olmuş olan büyükkent yaşamı.

Ne var ki böylesi bir genelleme biraz havada kalabilir ve bazılarınca da kanıt değeri zayıf addedilebilir. Bu nedenle, aşağıdaki betimde konuyu tersine çevirmek istiyorum: açık­

lamalarımı, ortaçağın sonunu izleyen yüzyılda, 18. yüzyılın bitimine doğru devasa boyutlara ulaşmış olan büyük bir lük­

sün egemen olduğu gerçeğinden yola çıkarak yapmak isti­

yorum. Şu halde ilk etapta yapılması gereken şey, büyük, güçlü bir lüks gelişimi olgusunu arz etmektir.

Bunun için ilk olarak çağdaşların, katlanılmaz bir hal al­

mış olan lüksten yakınmalarını sık sık dile getiren ifadele­

rine başvuracağız: "Tout le mond est fol, le luxe est poussee a l' extreme et l' on assure que la moitie de Paris est ruine et l'autre moitie fait metier de filouter" ["Herkes çıldırmış; lüks

1 20

�Lüksün Gelişmesi�

son haddine dayanmış ve kuşkusuz Paris'in yarısı helak ol­

muş, diğer yarısı da haydutluk yapmaya başlamıştır"], diye yazıyor karısına Parisli bir taşralı 1787 yılında. "Une des manies les plus tranchees de ce te,mps-ci est de se ruiner en tout et sur tout." ["Bu zamanın en şiddetli iptilalarından biri, her şeyde ve her şeyle kendini helak etmektir"], diyor Mme.

D'Oberkirk, o yaşlı teyze. Toplumun, kendi zamanında düş­

müş olduğu ümitsiz durumu en somut biçimde Mercier be­

timlemiştir.! O, "zenginlerin Azrail'i" diye tanımlıyor lüksü:

luxe, bourreau des riches, ve ısrarlı sözlerle de, zengin adamın, onca aşırılıktan dolayı artık nasıl hiçbir şeyden tat alamaz hale geldiğini gösteriyor: "Arzular tatmin olmuyor artık, ak­

sine köreliyor ve müstehcenliğe varması gereken bir değişim yerine, yalnızca tiksintiye yol açan tuhaf eğilimler ortaya çıktı; bütün her şeyin, giyim kuşam, töre ve dilin, anlamsızca ve sürekli olarak değişmesinin nedeni budur. Zenginler kısa sürede, artık hiçbir şey hissetmedikleri bir noktaya geldi.

Evlerini değişiklik olsun diye süslüyorlar, giyinmeleri gün­

lük bir angarya, yemekleri bir gösteri. Ve sanırım lüks onları eziyordu, fakirliğin yoksulları ezmesi gibi; ona her şeyi feda etmeye nasıl da değdi: c' etait bien la peine de lui tout sacrifier! Belki de zenginleri Paris'te sıkan şey, yaptıkları çıl­

gın harcamaların artık tıkanmasıydı: gitmek istedikleri yerin daima daha ötesine gidiyorlar. Lüks öylesine korkunç bir hal aldı ki (des formes si horriblement cofı.teuses), deyim yerin­

deyse, sonuçta yıkıma uğratmadığı hiçbir zenginlik kalma­

mıştı. Jamais siecle n'a ete plus prodigue que le nôtre. [Asla bir çağ, bizimkisi kadar müsrif olmamıştır.] İnsanlar gelirle­

rini son kuruşuna kadar tüketiyor, servetlerini yiyip

bitiri-1 (Mercier) Tableau de Paris, 1783, s. 573.

121

�Aşk, Lüks ve Kapitalizm�

yor, on etale une surabondance scandaleuse, on veut effacer son voisin: utanç verici bir aşırılık sergileniyor, herkes kom­

şusuna galebe çalma arzusunda ... "

Her yerde aynı manzara; hep aynı sözler: Asla bir çağ, bi­

zimkisi kadar savurgan olmamıştır, diyor 'Kusursuz İngiliz Tüccar':2 Çağımız lüksünün bu denli yayılmış olması ina­

nılmaz bir şey: "it is next to incredible, what a share the luxe of the age has ... " "Vanity, gaiety and luxury" ["Fiyaka, şen­

lik ve lüks"] hakim bize, "excesses", ifrat almış başını gitmiş.

"Lüks bir girdap gibi her şeyi yutuyor" yargısındadır Varşova' da Kochanowski, ne de olsa lüks burada son ker­

teye varmıştı. "Eğer her şeye güç yetiren Tanrı, üzerimize duka yağdırsaydı, Polonya da gırtlağına kadar dukaya gark olsaydı, yine de bütün bu paralar fazla dayanmazdı bize;

öyle ki, dağ tepelerinden inen suların nehirlere ve düzlük�

lere yol bulması gibi, bu paralar da Breslau, Leipzig, Frank­

furt, Bedin, Danzig, Riga ve Königsberg' e gümüş kap kacak, araba, mobilya vb. karşılığında çabucak akıp giderdi."3

Ancak bu türden tanık ifadeleriyle yetinmek yerine, ger­

çek olgular, yani lüksün yapılanmasına dair gerçek durum­

ları öne sürmeye çalışacağız. Okurlarıma bu bilgiyi şart ko­

şabilirdim, bir dereceye kadar da zaten yapacağım bunu.

Ancak hiç de abartılı bulmadığım bir şey, olanaklar elverdi­

ğince lüks gelişiminin büyüklüğüne ilişkin rakamsal doğ­

rulukta bir fikir verme girişimidir, çünkü her bir lüks feno­

meninin, özellikle de böylesi tekil fenomenler kitlesinin ar­

dındaki rakamlar, pazarın gelişmesinde lüks talebinin

taşı-2 Complete English Tradesman, 5. Ed., 1745, Ch. L.

3 Senatör Stephan Garczynski'nin 1751 tarihli yazısına ait sözler: Po­

lonya Cumhuriyeti'nin Anatomisi, Roepell, 18. Yüzyıl Ortalarında Po­

lonya (1876), 17. Acta Boruss, l, 386.

122

*Lüksün Gelişmesi*

mış olduğu anlamın büyüklüğünü (ki en çok da bunu öğ­

renmek istiyoruz) açık seçik gözler önüne sermektedir.

Son olarak da şu ikinci şey yapılmalı: büyük bir lüks geli­

şimi (salgını) gerçeği arhk su götürmez olduğuna göre, bu lüks gelişiminin önceki bölümlerde resmettiğim toplum ku­

rucu etmenlerle nasıl bir ilişki içinde olduğu, çağımızda dış yaşamın biçimlenmesinde özellikle kadının (bu kitabın temel düşüncesi de bu ya), öncelikle haksız yere sevilen kadının, hatta diyebiliriz ki: dişinin, ne ölçüde pay sahibi olduğu araştırılmalıdır.