• Sonuç bulunamadı

106- KUREYŞ SÛRESİ

Belgede KISA SÛRELERİN TEFSİRİ (sayfa 159-163)

ِِ ِ َّ ا ِ ٰ ْ َّ ا ِ ّٰ ا ِ ْ ِ

اوُ ُ ْ َ ْ َ

٢

ِ ْ َّ اَو ِءאَ ـ ِّ ا َ َ ْ ِر ْ ِ ِ َ ِإ

١

ٍ ْ َ ُ ِفَ ِ

٤

ٍفْ َ ْ ِ ْ ُ َ َ آَو ٍع ُ ْ ِ ْ ُ َ َ ْ َأ يِ َّا

٣

ِ ْ َ ْا اَ َ َّبَر

Meâl Rahmân ve Rahîm Allah’ın Adıyla.

1. Kureyş’in güven ve barış antlaşmalarından faydalanma-larını sağlamak için,

2. Kış ve yaz seferlerinde faydalandıkları antlaşmaların kad-rini bilmiş olmak için,

3. Yalnız Bu Evin (Kâ’benin) Rabbine ibadet etsinler.

4. Kendilerini açlıktan kurtarıp doyuran, korkudan emin kı-lan (Rablerine kulluk etsinler).

Kureyş Sûresine “Liîlâfi Kureyş” sûresi de denir. Mek ke’de in-dirilmiş olup, dört âyettir. İlk âyetinde Kureyş’ten bahsettiği için bu isim verilmiştir. Bir önceki Fil Sûresi’ndeki konu ile sıkı irtiba-tı olup onun devamı gibidir. Kâbe’ye sahip çıkıp onu ko rumaları sebebiyle Kureyş’in nâil oldukları nimetleri bildirmek tedir.

Nüzûl sebebi

Fil olayı dolayısıyla Beyt (Kâbe) ve Mekke’de yaşayanlar hak-kında Allah’ın yardımı düşünüldüğünde Sevgili Peygambe rimizin tevhît davetine ilk önce Kureyş’in koşması lazım gelirken, yine ilk önce onların Allah’a ortak koşmada ısrar ederek muhalefet etme-leri ve karşı koymaları bu sûrenin nüzûl sebebi olmuştur.

Tefsîr

ٍِِ ْ َ ُ ِفَ ِ ِ

1. “Kureyş'in güven ve barış antlaşmalarından faydalanma-larını sağlamak için,”

ٌفَ ِإ

Îlâf, ülfet ve alışkanlık demektir. Allah, onları dağınık

iken bir araya getirmiş ve ticaret yolculuklarını âdet haline ge-tirmelerini sağlayarak zengin olmalarına vesile kılmıştır. Şimdi ise onlar Allah’a ibadetten yüz çevirmektedirler.

Halbuki, Kureyşlilere verilen sayısız nimetler bir yana bıra-kıl sa da, sadece Allah’ın lütfu ile ticarî yolculuklar yapmaları bile başlı başına bir ihsandır ve sadece bunun için de olsa Allah’a ibadet etmelidirler.

ِ ْ َّ اَو ِءאَ ِّ ا َ َ ْ ِر ْ ِ ِ َ ِإ

2. “Kış ve yaz seferlerinde faydalandıkları antlaşmaların kadrini bilmiş olmak için.”

Allah, kışın Yemen’e, yazın Sûriye’ye yapmaya alıştıkları tica-ret yolculuğunu Kureyş’e kolaylaştırdığı için O’na ibadet etsinler.

ٌ َ ْ ِر

Rıhlet, göç, sefer demektir. Kureyş, ticaret için kışın

Ye-men’e, yazın da Şam tarafına, Basra’ya sefere çıkardı. Aynı şekil-de gerek ticaret ve gerek diğer maksatla yazın yazlık olarak Tâif’e göçerler, kışın da Mekke’ye göçerlerdi. Yüce Allah’ın say maya gelmez diğer nimetlerini hesap edemeseler, düşünmeseler bile, Kureyş hiç olmazsa sırf bu îlaf nimeti için, yani kış ve yaz

seferle-Kureyş Sûresi

rinde faydalandıkları antlaşmalardan dolayı Kâ'be'nin Rabbine ibadet etmelidirler:

ِ ْ َ ْا اَ َ َّبَر اوُ ُ ْ َ ْ َ

3. “Yalnız Bu Evin (Kâ’be’nin) Rabbine ibadet etsinler.”

Yani Muhammed aleyhisselam’ın daveti üzerine dikbaşlılık etmeyip Hakkı tanısınlar, şirk ve isyandan vazgeçsinler de fil sa-hiplerinin saldırısından muhafaza buyurulmuş Beyt-i Atîk (eski ve yeryüzünde ilk yapılan ev) olan şu Kâbe’nin ortak ve ben-zerden uzak Rabbine ibadet etsinler, yalnız O’nu Mabud tanıyıp O’nun emri gereğince ibadet ve kulluk yapsınlar.

Kulluk, Kâbe’ye doğru yapılmalı, fakat Kâbe’nin kendisine değil, onun Rabbine yapılmalıdır. Bazı mü’minler -maalesef- Kâbe’ye gösterdikleri saygı ve hürmeti, Kâbe’nin Rabbi’ne, Al-lah Resûlü ve Kur’ân’a karşı göstermemektedirler.

ٍف ْ َ ْ ِ ْ ُ َ َ آَو ٍع ُ ْ ِ ْ ُ َ َ ْ َأ يِ َّ ا

4. “Kendilerini açlıktan kurtarıp doyuran, korkudan emin kılan (Rablerine kulluk etsinler.)”

Bu korku da fil ashabının defedilmiş olan korkusudur. Bu-nunla be raber “Görmediler mi, çevrelerinde insanlar kapılıp öldü-rülür veya esir edilirken, Biz (Mekke’yi) güvenli bir bölge yaptık.”

(Ankebût, 29/67) buyurulduğu üzere etraflarından insanlar, vahşet ve kötülük içinde vurulup, çarpılıp dururken Kureyş, Kâ'be'nin civarın da emin harem, emin belde olan Mekke ve havalisinde emniyet buldukları gibi, harem ehli, seferlerinde de îlaf/antlaş-ma ile korkudan emin olarak gidip geliyorlardı. Bu, dedeleri Hz.

İbrâhîm’in (a.s.) duasının bere ketiyle olmuştur. Zira Hz. İbrâhîm:

“Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap.” (Bakara, 126) diye dua etmiş-ti. Yine o, “Onlara mey velerden rızık ver.” (İbrahim, 37) demişti. Şu halde Kureyş’in, sadece kendilerini açlıktan doyuran ve korku-dan emin kılan bu İlâh'a ibadet etmeleri gerekmez mi?

Yani, Arabistan’da hiç kimsenin emin olmadığı o korku-dan sizi Allah kurtarmıştı. Zira o dönemde Arabistan’ın hiçbir yerinde insanlar gece rahat uyuyamıyordu. Her an bir saldırıya uğrama tehlikesi ile karşı karşıya idiler. Hiç kimse kendi kabi-lesinin sınırları dışına çıkmaya cesaret edemezdi. Çünkü yalnız çıkıldığında sağ olarak geri dönmek mümkün değildi. Ya birileri tarafından öldürülür ya da yakalanarak köleleştirilirlerdi. Hiç bir kervan saldırıdan emin değildi. Çünkü yol üzerinde her an önü kesilebilirdi. Malları gasp edilebilirdi. Ancak yoldaki kabilelerin ileri gelenlerine rüş vet vererek bu yoldan sağ salim geçebilirlerdi.

Ama Mekke’deki Kureyşliler bütün bunlardan tamamen emin-diler. Onlar için düş man saldırı tehlikesi yoktu. Mekke’ye düş-manın saldırabileceği korkusu da yoktu. Onlar büyük ve küçük kâfilelerle yarımadanın her tarafında serbestçe dolaşırlardı. Ta-şıdıkları “Kâbe’nin hizmetçi leri” sıfatlarından dolayı hiç kimse onlara dokunmazdı. Hiç kim se onlara ses çıkarmaya cesaret ede-mezdi. Hatta bir Kureyşli yalnız olarak seyahat ederken saldırıya uğrarsa, “Ben Harem liyim” ya da “Ben Allah’ın Haremi’ndenim”

demesi bile yeterli oluyordu. Bu söz karşısında saldırgan hemen duruyordu. Çünkü Arap Yarımadası’nda oturan kabileler, yalnız Kâbe’ye değil, Kâbe yöresinde oturan Mekke halkına da saygı gösterirler: “Bunlar Allah’ın Evinin komşuları, Hareminin sa-kinleri, Kâbe’nin yöneticileri, Allah’ın ehlidir.” derlerdi.

İşte gerek Hicaz bölgesinde, gerek onun dışında yaşayan Araplara karşı saygınlık kazanmış olan bir toplumun liderleri, Hz. Muhammed’in davetinin kendi yararlarına zarar vereceği-ni, kendileri açısından tehlikeli olduğunu düşündükleri için ona karşı koymuşlardır. Sûrede onlara bu davetin getirdiği tevhîde karşı koymamaları, bu daveti kabul edip kendilerine bu nimetleri bahşeden Kâbe’nin Rabbine kulluk etmeleri emredilmektedir.

Belgede KISA SÛRELERİN TEFSİRİ (sayfa 159-163)