• Sonuç bulunamadı

Kurbanlık Hayvanı ve Uzuvlarını Satmak

İslam hukuku insan davranışlarını düzenleme konusunda diğer hukukî yapılanmalardan farklı ve daha kapsamlıdır. Onu diğer hukuk sistemlerinden farklı kılan en temel özelliği ilahi kaynaklı oluşudur. Bunun sonucu olarak bireylerin birbiri ile olan ticarî, ailevî vb. ilişkilerinde Allah’ın (c.c.) iradesi belirleyici rol oynamaktadır. Diğer hukuk sistemlerine nazaran daha kapsamlı olması ise düzenlediği kurallar bakımındandır.

345İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VII, 304; “Bey‘un menhiyyun anh”, Mv.F., IX, 223. 346İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VII, 304.

347İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 8; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VII, 304;“Bey‘un menhiyyun anh”, Mv.F.,

IX, 223.

348Mevvâk, et-Tâc ve’l-iklîl, II, 554; Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, I, 386.

349Zekeriyyâ el-Ensârî, Esne’l-metâlib, I, 269; “Bey‘un menhiyyun anh”, Mv.F., IX, 223. 350Mevvâk, et-Tâc ve’l-iklîl, II, 554; Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, I, 388.

Çünkü İslam hukuku bireyin diğer insanlarla olan ilişkilerinin yanı sıra Allah (c.c.) ile olan ilişkilerini de düzenlemektedir.

İslam hukukunun taşıdığı bu ayırt edici özellikler sebebiyle bir takım uygulamalara yönelik yasaklamaların arka planında bazen manevi bir gerekçe bulunabilmektedir. Bu nedenle fıkıh alanında yazılan eserleri incelediğimizde temelde gelir getirici akitlere konu edilmesi aklen ve hukuken kabul gören bir kısım hayvanların ve uzuvlarının Allah’a (c.c.) adanmış olması durumunda bu akitlere konu edilmesinin yasaklandığı görülmektedir. Çünkü Kur’an ve sünnette yer alan ifadelerde Şâri‘ insanlardan ibadeti Allah’a (c.c.) has kılmalarını istemektedir.352 İslam’ın benimsediği bu anlayışın somut ifadelerini Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifadelereinde şu şekilde bulmaktayız: “Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse, kimin

hicreti Allah’a ve Rasûlüne ise, onun hicreti Allah’a ve Rasûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikahlayacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.”353

İbadet esnasında dünyevi bir menfaat elde etme eğiliminde olmanın Şâri‘in talep ettiği ihlas prensibiyle bağdaşmadığı aşikârdır. Bu nedenle kurban niyetiyle ayrılan bir hayvanın kurban edilmeden önce veya sonra deri, yün, süt vb. uzuvlarının satılması yahut gücünden istifade için hayvanın kiraya verilmesi yasaklanmıştır. Kurbanı kesen kimseye ödenecek ücretin kesilen hayvanın derisi vb. parçalarından ödenmesi de yasak kapsamındadır. Bu yasağa Buhârî’nin rivayet ettiği ve Hz. Ali’ye (r.a.) ait olan şu ifadeler mesnet kabul edilmektedir: “Hz. Peygamber (s.a.s.) bana bedene (hacda kesilecek büyük

baş hayvan)lerin başında durmamı ve kesim ücreti olarak o hayvanlardan hiçbir şey vermememi emretti”.354

Ebû Hureyre’nin (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste de Hz. Peygamber (s.a.s.) “Kim

kurbanının derisini satarsa onun kurbanı kabul olmaz”355 buyurmaktadır.

Bu vb. rivayetleri değerlendiren fukahâ genel prensip olarak kurbanlık hayvanın parçalarının satılmasını uygun bulmamıştır.356 Çünkü kurbanlık hayvanlar Allah’ın (c.c.) kullarına bir ziyafeti olarak değerlendirilmiştir. Bir kimsenin davet edildiği ziyafet

352Kehf, 18/110.

353Buhâri, “Bed’ü’l-vahy”, 1. 354Buhârî, “Hac”, 120.

355Hâkim, el-Müstedrek, II, 422. 356İbn Kudâme, el-Muğnî,

yemeğinden bir şey satmasının uygun düşmeyeceği ise aşikârdır.357 Satılması durumunda akdin hukukî durumunun ne olacağı konusunda ise farklı kanaatler bulunmaktadır.

Hanefî doktrinde kabul edilen görüşe göre kurbanlık olarak ayrılan bir hayvanın kendisini satmak mekruh olduğu gibi tüy, süt, iç yağı, deri, sakatat, vb. tüm uzuvlarının satılması mekruhtur. Çünkü mükellef bu hayvanı Allah’a (c.c.) yakınlık vesilesi olarak belirlemiş ve bu konuda hayvanın cüzleri arasında fark gözetmemiştir. Bir kısım uzuvlarının satılması söz konusu ibadetin en güzel şekilde yerine getirilmesine engel olmaktadır. Satım işleminin kesilmeden önce ya da sonra olması arasında fark yoktur. Satım işlemi gerçekleştirildiği takdirde ise akit sahih olmakla beraber bedel olarak belirlenen şeyin tasadduk edilmesi gerekir. Çünkü kurbanlık hayvanın bu kısmı satılmak suretiyle Allah’a (c.c.) adanmışlık manasını yitirmiş oldu. Bu mananın tekrar kazanımı ise ancak o bedelin Allah (c.c.) rızası için tasadduk edilmesi ile hâsıl olur. Ebû Yusuf ise kurbanlık hayvanın ve uzuvlarının satımını vakıf malın satımına benzetmiş ve akdin bâtıl/geçersiz olacağı görüşünü benimsemiştir.358

İcâre gibi satım akdine benzerlik taşıyan diğer tasarruflar da bu hükme tabidir. Kurbanlık hayvan kesilmeden önce binek veya yük hayvanı olarak kiraya verildiği takdirde alınan ücretin tasadduk edilmesi gerekir.359

Bu yaklaşımın bir sonucu olarak kurbanı kesen kimsenin ücretinin hayvanın eti veya derisi üzerinden verilmesi caiz görülmemiştir.360 Çünkü bu uygulama kurbanın ibadet olmasının taşıdığı manayla bağdaşmadığı gibi aynı zamanda akit bedeli/ücret açısından da bir garar/aldanma içermektedir. İslam hukukunun ilkelerine göre işçinin ücretinin kendi emeğinin sonucu olan bir nesneden ödenmesi uygun değildir. Bu durumda akit tam bir belirginliğe sahip olmayan bir ücret karşılığında yapılmış olmaktadır. Çünkü ücret olarak verilecek olan deri/et vb. akit esnasında mevcut olmayıp kesim sonrasında müstakil bir varlık kazanacaktır. Tam bir varlık kazandığı anda ne tür nitelikler taşıyacağını akit esnasında kestirmek zordur. Bu sebeple klasik eserlerde “kafîzü’t-

357Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VI, 332.

358Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VI,321, 332; Şeyhîzâde, Mecma‘u’l-enhur, IV, 174; İbn Âbidîn, Reddü’l- muhtâr, IX, 475; Mustafa Sabri Efendi, Zübdetü’l-fıkh, Âsitâne yayınevi, İstanbul ilk baskı:1934, 176-177. 359İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 475-476.

tahhân”361 başlığı altında işlenen bu tür uygulamalar İslam hukukunca tasvip edilmemiştir.

Kesimden sonra kurban hayvanına ait et, deri, iç yağ, sakatat, tüy vb. uzuvların ev eşyaları/araç gereç gibi uzun süre saklanıp kullanılabilir türden nesneler karşılığında satımı caiz görülmüştür. Bunun sebebi satım akdine konu edilen uzuvlara karşılık alınan şeyin bu organlardan bedel olarak değerlendirilmesidir. Bir kimsenin kurban derisini evinde halı vb. bir eşya olarak saklaması caiz olduğuna göre bu deriyi verip onun karşılığında bir halı yahut bu türden başka bir eşya alması da caiz olmaktadır. 362 Fakat para gibi kullanım esnasında elden çıkan ya da gıda maddeleri gibi kullanım esnasında tüketilen bir şey karşılığında satılması caiz değildir. Akit bedelinin kullanmakla tükenmeyen (gayr-ı müstehlek) bir mal olmasının şart koşulmasının sebebi bu tasarrufun mal edinmek gayesiyle yapılmadığını sembolize etmesi içindir.363

Şâfiî doktrinde ise kurbanlık hayvanın veya uzuvlarının satımı bâtıl/geçersiz kabul edilmiştir. Çünkü kişinin hayvanı kurban olarak belirlemesi bu hayvan üzerindeki kendi mülkiyetini mânen ortadan kaldırmıştır. Kendi mülkü olmayan bir şeyin satılması da uygun değildir. Hayvanın icâre akdine veya rehin akdine konu edilmesi de aynı hükme tabidir. Çünkü icâre menfaatin satımı anlamına geldiği gibi rehinden gözetilen gaye de ihtiyaç duyulması durumunda rehin bırakılan malı satmaktır.364

Şâfiîler bu konuda Hanefîler’in aksine akit bedelinin para veya ev eşyası olması arasında fark gözetmemiştir. Mezhep içindeki bir görüşe göre kurbanlık hayvanın derisinin satılıp parasının kurban etinin dağıtıldığı kimselere tasadduk edilmesine cevaz verilmişse de genel kabul bu doğrultuda değildir. Kurbanlık hayvanın tüm parçalarının infakını önemseyen Şâfiî fukahâ infakı zorunlu olmasa da kurbanlık hayvanın üzerinde bulunan havut vb. eşyaların infakını da müstehab kabul etmişlerdir.365

361Kafîzu’t-tahhân: Hanefî fıkhında meşhur bir mesele olup, bir kimsenin değirmenciye şu kadar ölçek

buğday teslim edip, ücret olarak da unundan şu kadar ölçek almasını şart koşmasını ifade eder. Ücret, değirmencinin kendi emeğinin türünden belirlendiği için cevazı tartışma konusu olmuştur. (Nesefî,

Tılbetü’t-talebe, 650; Feyyûmî, el-Misbâhu’l-münîr, II, 501; Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü,

285.)

362Kâsânî, Bedâi‘u’s-sanâi‘, VI,332; Merğînânî, el-Hidâye, IV, 358; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 475. 363Merğînânî, el-Hidâye, IV, 358; Şeyhîzâde, Mecma‘u’l-enhur, IV, 175.

364Mâverdî, el-Hâvî, XV, 103; Nevevî, el-Mecmû‘, VIII, 420. 365Mâverdî, el-Hâvî, XV, 103; Nevevî, el-Mecmû‘, VIII, 420.

Mâlikîler kurbanlık hayvana ait uzuvların konu edildiği satım akdinin feshedilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Akdi fesih imkanı kalmadığı durumlarda akit bedeli tasadduk edilir. Mâlikîler kurbanlık hayvana ait yünün satılmasının mekruh olması için kesim vaktine kadar kırkılan yünün benzerinin yeniden oluşmuyor olmasını ve hayvan satın alınırken yününü kırpmaya niyet edilmemesini şart koşarlar. Kişi hayvanı satın alırken yününü kırkıp bu şekilde kurban etmeye niyet ettiği takdirde akitte bir kerâhet bulunmamaktadır. Aynı şekilde -satın alınırken bu niyet bulunmuyor olsa bile- kesim vaktine kadar hayvan eski tüylerine tekrar kavuşuyorsa akit bir kerâhet taşımaz.366

Hanbelîler de kurbanlık hayvanın uzuvlarının satımını caiz görmemektedirler. Ahmed b. Hanbel’in “Sübhanallah! Allah (c.c.) için adamış olduğu bir şeyi nasıl satar” dediği nakledilir.367