• Sonuç bulunamadı

Kur’an, Sünnet ve Sahabenin Kullanımında Mekruh

Kur’ân-ı Kerîm’de kırk bir yerde geçen58 kerh ve türevleri daha çok zorlamak (ikrah), istememek vb. anlamlarda kullanılmıştır. Yalnızca İsrâ sûresinde ( ُهُئ يَس َناَك َكِلَذ ُّلُك اًهوُرْكَم َكِ بَر َدْنِع) "…bütün bu sayılanların kötü olanları rabbinin nezdinde çirkindir"59 âyetinde “mekruh” şeklinde ism-i mef’ûl formunda gelmiş ve bundan “haram” kastedilmiştir. Çünkü önceki âyetlerde Allah (c.c.) katında hoşa gitmeyen ve çirkin görülen davranışlar geçim endişesiyle çocukları öldürmek, zinaya yaklaşmak, haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın (c.c.) saygın kıldığı cana kıymak, yetimin malını haksız yere

55Dönmez, İbrahim Kâfi, Fıkıh Usulü İncelemeleri, İSAM, İstanbul 2014, 25. 56Molla Hüsrev, Mirkâtü’l-vusûl, 65.

57Mekruh kavramının bu manaya delaleti için bkz. Şeyhîzâde, Mecmau’l-enhur, III, 77; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, VII, 304; Meydânî, el-Lübâb, II, 23.

58Muhammed Fuâd Abdulbâkî, el-Mu‘cemu’l-müfehres li elfâzi’l-Kur’âni’l-kerîm, Dârü’l-hadîs, Kahire

1945, 603, “هرك” md.

yemek, ölçüye ve tartıya riayet etmemek, hakkında bilgi sahibi olunmayan şeyin ardına düşmek, yeryüzünde böbürlenerek yürümek şeklinde zikrolunmaktadır.60

Kur’an ve sünnetteki nasları incelediğimiz zaman bir kısım yasaklamaların kesin ve bağlayıcı bir tarzda olduğu, bir kısmının ise bu derece kesinliğe sahip olmadığı görülür. Bu ifade farklılıklarını dikkate alan fakihler kesin ve bağlayıcı tarzda olmayan yasakları mekruh kapsamında ele almışlardır. Şâri‘in bir fiili kesin olarak yasaklamaksızın istemiş olması ise birkaç şekilde tespit edilir. Bu tespit yöntemleri şöyle sıralanabilir:

1. Şâri‘in kesinlik bildirmeyecek şekilde kerâhet lafzını kullanması. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şu hadisi bu konuya örnek teşkil eder: َع َنَم َو ، ِتاَنَبلا َدْأ َو َو، ِتاَهَّمُ ْلْا َقوُقُع ْمُكْيَلَع َمَّرَح َ َّللَّا َّنِإ(

َةَعاَضِإ َو ، ِلاَؤُّسلا َةَرْثَك َو ، َلاَق َو َليِق ْمُكَل َه ِرَك َو ، ِتاَه َو ِلاَمْلا

) “Allah analara saygısızlık göstermeyi,

kız çocuklarını diri diri gömmeyi, (verilmesi gereken hakkı) önlemeyi ve (hak edilmeyen şeyi) istemeyi haram kılmıştır. Yine Allah dedikoduyu, çok soru sormayı ve malları heder etmeyi sizin için mekruh görmüştür.”61

2. Şâri‘ nehiy bildiren bir kalıp kullanmıştır fakat bu nehyin haramlığı değil mekruhluğu ifade ettiğini bildiren bir karine vardır. Kur’ân-ı Kerîm’deki şu âyet bu konuya örnektir:

(...َعْيَبْلااوُرَذ َو َِّللَّا ِرْكِذ ىَلِإا ْوَعْساَف ِة َعُمُجْلا ِم ْوَي ْنِم ِة َلََّصلِل َيِدوُناَذِإ اوُنَمآ َنيِذَّلااَهُّيَأاَي), “Ey iman edenler

Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın…”62Bu âyetteki ( َعْيَبلا اوُرَذ َو), “alışverişi bırakın” emir kipi alışverişi bırakmayı emrettiği için (اوُعيِبَت َل), “satmayın” anlamına gelen ve cuma namazı vaktinde alışverişi haram kılan bir nehiy ifadesidir. Fakat âyet-i kerimede haramlığın değil mekruh hükmünün çıkarılmasını gerektiren bir karine bulunmaktadır. O da yasağın bizzat satım akdine değil bilakis satımın cuma namazı vaktinde gerçekleşmesine yönelik olmasıdır. Çünkü bu zaman dilimi Allah’ın (c.c.) cuma namazı için tahsis ettiği bir vakittir. Bu vakitte yapılan alışverişin kişiyi namazdan alıkoyma ihtimali vardır.

3. Şâri‘ fiilin yapılmamasını özendirecek bir ifade kullanmış olabilir. Hz. Peygamber’in şu hadisinde durum böyledir: ( ُه ُرَسْيَأ ِقاَدَصلا ُرْيَخ), “Mehrin en hayırlısı en kolay olanıdır.”63 Bu hadisteki ( ٌرْيَخ), “en hayırlı” ifadesi mehir belirlerken aşırılığa gitmemenin üstün olduğunu söylemekte ve aşırılığa gitmemeyi teşvik etmektedir.

60İsrâ, 17/29-38.

61Buhârî, “İstikrâz ve edâu’d-duyûn”, 19. 62Cuma, 62/9.

Hadislerde mekruh kavramının kullanımını incelediğimizde genel olarak haram ile eş anlamlı kullanıldığını görsek de bazen İslam hukuk metodolojisinde yüklendiği terim anlamında kullanıldığı da oluştur. Örneğin Ebû Dâvûd’un (ö. 275/889) rivayet ettiği bir hadiste sahabe mekruh kelimesini hem haram anlamında hem de ileride kazandığı terim anlamını ifade edecek şekilde kullanmıştır:

İbn Mes‘ud (r.a.) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a.s.) bize on şeyi mekruh görürdü ( ... ل َلَ ِخ َرْشَع ُه َرْكًي ُيَبَنلا َناَك). Halûk sürünmeyi, ağaran kılları boyamayı, elbisenin

eteğini sürümeyi, altın yüzük takınmayı, vücudun ziynetini bakması helal olmayan kimselere göstermeyi, zar atmayı, muavvizâtın dışında bir şeyle rukye yapmayı, nazar boncuğu takmayı, meniyi mahallinden başka yere akıtmayı, emzikli kadını hamile bırakmayı. Ancak bu sonuncusunu haram kılmaksızın mekruh görürdü.64

Sahabeden gelen rivayetleri incelediğimizde onların da Hz. Peygamber’in yasaklarını kesin ve bağlayıcı olan ve olmayan şeklinde ayrıma tabi tuttuklarını görüyoruz. Buhârî’nin (ö. 256/870) rivayet ettiği bir hadiste Hz. Âişe (r.anha.) şöyle demektedir: “Biz Medine’deyken kurban etinden bir kısmını (daha uzun süre kullanmak

için) tuzlardık. Bundan bir kısmını Hz. Peygamber’in önüne koyduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) ;"Kurban etini üç günden fazla tutmayınız.” buyurdu. Fakat bu yasak bir azîmet değildi. Bilakis Hz. Peygamber (s.a.s.) bu etten başkalarına da yedirmemizi istediği için böyle söyledi. En doğrusunu bilen Allah (c.c.)’tır.”65

Buhârî’nin bir diğer rivayetinde ise Ümmü Atiyye (r.a.) şöyle demektedir: “Biz

kadınlar cenazeye katılmaktan nehyedildik fakat bu kesin bir nehiy değildi.”66 Bu hadisi zikreden İbn Hacer (ö. 852/1449) hadisin açıklamasında şunları söyler: “Ümmü Atiyye’nin “Bu kesin bir nehiy değildi”, (اَنْيَلَع ْم َزْعُي ْمَل َو) sözünün anlamı bu nehyin diğer konularda olduğu gibi bağlayıcı bir tarzda olmadığıdır. Ümmü Atiyye’nin bu sözden kastının şu olduğu anlaşılıyor: “Bizim cenazeye katılmamızı mekruh gördü fakat haram kılmadı.”67

64Ebû Dâvûd, “Hâtem”, 10. (Hadisin son kısmındaki (همرحم ريغ) ifadesindeki (ه) zamirinin mercii hakkında farklı görüşler vardır. Bazı hadis bilginleri zamire en yakın ifade olmasını dikkate alarak “haram kılmaksızın” kaydını emzikli kadını hamile bırakma fiiline hasrederken bazı hadis bilginleri ise bu on hasletin tamamının kast olunduğunu söylemişlerdir. Ebû’t-Tayyib Muhammed Şemsü’l-Hak b. Emîr Alî

ed-Diyânüvî el-Azîmâbâdî (ö. 1857-1911), Avnu’l-ma‘bûd şerhu Süneni Ebî Dâvud, I-XIV, Dârü’l-feyhâ, thk: Yusuf el-Hâc Ahmed, Dımeşk 2009, XI, 227.)

65Buhârî, “Edâhî”, 16. 66Buhârî, “Cenâiz”, 29.

67Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed el-Askalânî (ö. 852/1449), Fethu’l-Bârî, bi şerhi Sahîhi’l-Buhârî, I-XVII, thk. Ebû Kuteybe Nazar Muhammed, Dâru’t-tıybe, Riyad 2011, IV, 18.

B. İslam Hukukunda Mekruh Kavramının Anlamları (Sahabe Sonrası