• Sonuç bulunamadı

Hanefîler’e Göre Mekruhun Kısımları

Hanefîler emir veya nehyin varid olduğu delilin taşıdığı bilgi değerini dikkate alarak emredilen fiilleri farz-vacip-mendup, nehyedilen fiilleri de haram-tahrîmen mekruh-tenzîhen mekruh şeklinde sınıflandırmışlardır.93 Bu metodolojik tutumun bir semeresi olarak bir fiilin terki bağlayıcı tarzda istenildiğinde bu nehyin sabit olduğu delil kat‘î ise haram, zannî ise tahrîmen mekruh hükmü sabit olmaktadır. Söz konusu nehiy bağlayıcı bir tarzda değil bilakis irşâd kabilinden ise bu durumda tenzîhen mekruh hükmü sabit olmaktadır.94

1. Tenzîhen Mekruh

Tenzîhen mekruh, Şâri‘in işlenmesinin terkini kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiillerdir.95 Sübut delilinin kat‘î veya zannî olması arasında bir fark yoktur. Hanefîler’in dışındaki mezheplerin kullandığı mekruh kavramına karşılık gelmektedir. Tenzîhen mekruh ve hilâf-ı evlâ arsında umum-husus ilişkisi bulunmakta, her mekruh hilâf-ı evlâ olup, hilâf-ı evlâ olan her şey mekruh olmamaktadır.96 Çünkü ifade edildiği üzere bir fiilin mekruh olabilmesi için hakkında hususi bir nehyin bulunması gerekmektedir. Her ne kadar tahrîmen mekruhun tarifi ve hükmü konusunda Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf ile İmam Muhammed arasında ihtilaf bulunsa da Haskefî’nin (ö. 1088/1677) de ifade ettiği gibi tenzîhen mekruhun helale yakın olduğu konusunda üç imam hem fikirdirler.97 Tenzîhen mekruha cuma günü gusletmeyi terk etmek, abdestte suyu gereğinden az veya fazla kullanmak, abdest alırken besmeleyi terk etmek vb. örnek olarak verilebildiği gibi hilâf-ı evlâya da kuşluk namazını terk etmek örnek verilebilir.98

93Zeydân, el-Vecîz, 31-46.

94İbn Emîr el-Hâc, et-Takrîr ve’t-tahbîr, II, 80. 95Zeydân, el-Vecîz fî usûli’l-fıkh, 45.

96İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, IX, 406.

97Alî el-Kârî, Fethu bâbi’l-inâye, III, 91, İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, IX, 487.

98İbn Sââtî, Mecma‘u’l-bahreyn,(Muhakkikin ifadeleriyle Abdulfettah Ebû Gudde (ö.1418/1997)’den

Tenzîhen mekruh bir fiili işleyen kimse ahirette bir ceza görmez fakat işlemeyi terkeden kimse az da olsa bir sevap elde eder.99

2. Tahrîmen Mekruh

Tahrîmen mekruh, Şâri‘in işlenmesinin terkini kesin ve bağlayıcı bir tarzda istediği ve zannî bir delille sabit olmuş hükümlerdir.100 Hanefî mezhebine ait kitaplarda mekruh kavramı mutlak olarak kullanılınca tahrîmen mekruh anlaşılır.101 Hanefîler’in dışındaki fukahâya ait terminolojideki haram kavramına karşılık gelmektedir.102 İmam Muhammed de mekruh kavramını mutlak olarak kullandığında bununla haramı kastetmektedir şu kadar var ki bu hükmün sübutu zannîdir.103 Buna göre İmam Muhammed’in kullanımında tahrîmen mekruh harama yakın olan mekruh türü değil hürmeti zannî delille sabit olmuş olan haramdır.104 Zaten tahrîmen veya tenzîhen mekruh olma noktasında harama veya helale yakın oluşun kıstas olarak belirlenmesi Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’a ait bir tutumdur. İmam Muhammed ise tahrîmen mekruh olmak için bu fiilin terkine yönelik hususî bir nehyin bulunmasını şart koşar.105 Bu söylenilenlere göre İmam Muhammed’in haram algısı noktasında Hanefîler’in dışındaki fukahâyla hemfikir olduğu söylenebilir. Bu ortak kullanımın sebebi İbnü’l-Hümâm’ın yaptığı gerekçelendirmede de görüldüğü gibi hem haram hem de tahrîmen mekruhun işlenmesinin ahirette azabı gerektiriyor olmasıdır.106 Ancak Hanefî mezhebinde tercih edilen Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’a ait olan görüştür.107

Zannî delille sabit olan bir hükmün inkarı kişinin küfrünü gerektirmeyeceği için hem Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’a göre hem de İmam Muhammed ve diğer fukahâya göre bu şekildeki bir fiile ister tahrîmen mekruh, ister haram denilsin inkarı küfrü gerektirmez.108 İşlenmesi durumundaki hükmüne gelince İmam Muhammed’e göre harama eşdeğer olması hasebiyle tahrîmen mekruhu işlemek ahirette cehennemle

99Teftâzânî, et-Telvih, I, 32; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, IX, 487. 100İbn Emîr el-Hâc, et-Takrîr ve’t-tahbîr, II, 80.

101Şeyhîzâde, Mecma‘u’l-enhur, IV, 178; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr IX, 486; Alî el-Kârî, Fethu bâbi’l- inâye, III, 147.

102Zeydân, el-Vecîz, 46; Şa‘bân, age., 252.

103Teftâzâni, et-Telvîh, I, 20; Zerkeşî, el-Bahru’l-muhît, I, 296-302; İbn Emîr el-Hâc, et-Takrîr ve’t-tahbîr,

II, 80; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 486.

104Sadruşşerîa, Tavzîh, 2, 263 (Telvih’le birlikte yapılan baskı), Uğur Bekir Dilek, age., 161.

105Teftâzâni, et-Telvîh, I, 20; İbn Emîr el-Hâc, et-Takrîr ve’t-tahbîr, II, 80; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX,

486; Zerkeşî, el-Bahru’l-muhît, I, 296-302.

106İbn Emîr el-Hâc, et-Takrîr ve’t-tahbîr, II, 80. 107Uğur Bekir Dilek, age., 161.

cezalandırılmayı gerektirir. Fakat bu ceza kat‘î delille sabit olan haramın cezasının altında bir seviyededir.109 Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’a göre ise harama eşdeğer olmayıp sadece derece itibariyle harama yakın olması sebebiyle tahrîmen mekruhu işlemek cehennemle cezalandırılmayı değil şefaatten mahrumiyet gibi daha düşük bir cezayı gerektirmektedir.110 Sonuç olarak İmam Muhammed’e göre tahrîmen mekruh, harama eşdeğer olmakla farzın terki anlamını taşıdığı için işlenmesi cehennem ile cezalandırılmayı gerektirdi. Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf’a göre ise tahrîmen mekruh, vacibin veya ezan, kamet ve cemaatle namaz gibi İslam’da şiar/sembol haline gelmiş olan sünnetlerin (sünen-i hüdâ) terki anlamına geldiğinden daha düşük bir cezayı gerektirdi.111 Bu çıkarım Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf ile İmam Muhammed arasındaki ihtilafın hakiki olduğunu düşünen fakihlere göredir. Bazı alimler ise bu ihtilafın sadece kavramların kullanımından kaynaklanıp lafzî olduğunu, İmam Muhammed’in mekruh hakkındaki haram nitelemesinin mecazen olduğunu söylemişlerdir. Bu varsayıma göre üç imama göre de tahrîmen mekruhun işlenmesi cehennem ile cezalanmayı değil şefaatten mahrumiyet gibi daha hafif bir cezayı gerektirmektedir.112 Tahrîmen mekruh küçük günahlardan olup devamlı yapılmadıkça kişinin adalet vasfına zarar vermez.113

Cuma namazı vaktinde yapılan alışveriş, bir başkasının satım akdi üzerine satış yapmak, erkeklerin altın ve ipek kullanması, ikindi namazını kerâhet vaktine ertelemek, namazda tadil-i erkânı terk etmek gibi davranışlar Hanefîler’e göre tahrîmen mekruh kabul edilen fiillere örnek verilebilir. 114