• Sonuç bulunamadı

Kur’ân’ı Sünnet, Rivayet ve Sebeb-i Nüzul ile Tefsir etmek

III. Araştırmanın Amacı

2.3. Kur’ân’ı Sünnet, Rivayet ve Sebeb-i Nüzul ile Tefsir etmek

Kur’ân-ı Kerim'i anlama konusunda, İslâm tarihi boyunca farklı yaklaşımlar olmuştur. Asırlar boyunca meydana gelmiş olan çeşitli tefsir tarzları, bunun neticesidir. Sünnet ile tefsir, Kur’ân'ın açıklanmasında, Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın işlevini göz önünde bulundurmaktır. Allah Teâlâ gönderdiği Kitabın tefsirini birinci derecede Resulüne havale etmiştir. Ezcümle şöyle buyurmuştur: "Biz

192 Bkz. El yazma eser, a, 56. 193 En’âm, 61.

194

Ra’d:11.

195 Kaf, 17-18; bkz. Tefsîru İbn Kesîr, III, 267. 196 es-Semmân, Tefsîru-l-Samani, II, 112. 197 Taberî, 11, 409.

198

sana zikri indirdik. Ta ki kendileri için indirilen Kur’ân'ı insanlara açıklayasın ve ta ki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar."199

İndirilen zikr, vahy-i gayr-i metlüv olarak sünnettir. Kur’ân'ı tefsir edip açıklamak üzere Peygamberimize bildirilmiştir. Bu ayetle bu manayı ifade eden birçok âyet dayanarak Müslümanlar, Kur'ân tefsirinde Hz. Peygamber'in açıklamalarına birinci derecede yer verme konusunda ittifak etmişlerdir. Allah Teâlâ kitabını, insanların elleriyle tutacakları kâğıtlar şeklinde değil, aramızdan seçtiği Resulünün kalbine vahiy yolu ile indirdi. O da kitabın metnini tebliğ etmekle yetinmedi, sözleriyle ve davranışlarıyla onu açıkladı ve uyguladı. Hz. Peygamberin Kur’ân’ la ilgili başlıca üç görevi vardı: birincisi, tebliğdir. İkincisi tebyindir. Üçüncüsü ise tatbiktir.

Nitekim "Ey Resul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan, sana verdiği risaleti (mesajı) tebliğ etmemiş olursun" (Maide, 67). Diğer taraftan bir ayette de şöyle buyurulmuştur: "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Resule ve sizden olan ulü’l-emre de itaat edin. Eğer herhangi bir hususta tartışıp ihtilaf ederseniz onu Allah'a ve Resulüne irca edin." (Nisa, 59) . İmran İbn Husayn'ın (r.a) (öl. 52/672) bulunduğu bir mecliste, adamın biri: "Kur’ân'da bulunmayan şeyden bahsetmeyin," deyince İmran; "Sen ahmak bir adamsın! Öğle namazının dört rek'at olduğunu, onda kıraatin cehredilmeyeceğini Kitabullah’ta gördün mü?" Sonra namazı, zekâtı ve emsali hükümleri sıraladı ve ilave etti: "Bütün bunları Allah'ın Kitabında tefsir edilmiş olarak buluyor musun? Kitabullah bunları müphem bırakmış, sünnet de tefsir etmiştir. Sahabenin en ileri gelen müfessirlerinden İbn Mes'ud'a göre, sünnetin öngördüğü bütün davranışlar, temelde Kur’ân'ın istediklerini yerine getirmektir. Haşr suresinin 7. ayeti, Hz. Peygamber'in sünnetine bu işlevi vermiştir. Nisa, 119. ayeti, Allah'ın yarattığını değiştirmeyi yasaklar. Fakat bu ayetin maksat ve kapsamını ancak Resûlullah’ın anlayışı ve uygulamasıyla öğrenebiliriz. Abdullah İbn Mes'ud'a (r.a) Beni Esed kabilesinden bir kadın gelip şöyle dedi: "Ey Eba Abdirrahman! Senin dövme yaptırana ve yapana, yüzündeki kılları aldırana ve dişlerini güzellik için birbirinden ayırana lanet ettiğini duydum?" Abdullah İbn Mes'ud ona şu cevabı verdi: "Ben kim oluyorum ki, Resûlullah (a.s) 'in lanet ettiğine ve Kur’ân'da belirtilene lanet etmeyeyim?" Kadın cevaben; "İki kapak arasındaki Kur'ân'ı (Kur'ân'ın tamamını) okudum. Fakat böyle bir şeye rastlamadım?" deyince İbn

199

Mes'ud'un cevabı şöyle oldu: "Eğer layık-i veçhile okumuş olsaydın bulurdun; zira Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Peygamberin size bildirdiği her şeyi alıp kabul edin, O'nun menettiği her şeyden vazgeçin," dedi.

el-Kevâkibî Kur’ân-ı Kerim’i tefsir ederken, bazı hadislere dayandırarak tefsir eder. Örnek verilecek olursa;

2.3.1. Birinci Örnek

"Kendilerine hatırlatılan görevleri unuttukları zaman önlerine bütün kapıları açarız" ayetini, (Allah kuluna, işlediği günahlarına rağmen sevdiği her şeyi veriyorsa, bil ki bu bir tuzaktır, ) hadisiyle tefsir etmiştir. Bunu, imam Suyûtî ed-Dürru’l- Mansur’unda ele alarak şöyle nakletmektedir: “Ahmet, İbn-i Cerir, İbn Ebî Hâtim, İbnül-Munzer ve et-Tebarâni, İbn Mirdeveyh ve Beyhakî rivayet etmiştirler. Şöyle ki Ukbe b. Amir’den gelen rivayete göre Hz. Peygamber; “Allah, kuluna işledikleri günahlara rağmen her şeyi veriyorsa, bil ki bu bir tuzaktır.” Buyurduktan sonra Allah Resûlü mezkûr, “Kendilerine hatırlatılan görevleri unuttukları zaman önlerine bütün kapıları açarız.” ayetini okudu.200

(el yazma eser, b/41)

Buna benzer bir tuzağın da “Kendilerine hatırlatılan görevleri unuttukları zaman önlerine bütün kapıları açarız” ayetinde olduğu görülmektedir. Binaenaleyh Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Yüce Allah bir kavmin beka ve gelişmesini dilerse o kavme iffet verir. Bir kavmin zevalini isterse ona ihanet kapılarını açar." "Verilen nimetlere karşı şımardıkları bir sırada onları yakalayıveririz. Birden bire bir umutsuzluğa düşerler."201

2.3.2. İkinci Örnek

Âlim el-Kevâkibî, ayrıca "Gökleri ve yeryüzünü yaratandır," ayetini İbn Abbas (r.a.)’ın şu eseriyle tefsir etmiştir: “Fâtır lafzının manasını bilmiyordum, ta ki tartışan iki bedevînin konuşmasını duyuncaya dek. Onlardan birisi dedi ki; “Ben yarattım,

yani başlattım.”

200 Suyutî, ed-Dürrü’l-Me’sûr, VI, 50. 201

Fatır kelimesinin manası konusunda da görüş ayrılıları vardır. İbn Abbas (r.a.) “fâtır kelimesinin “yaratıcı’’عيدب Bedî’ (örneksiz yaratan) ve “başlatan” anlamında olduğunu söyler.202

(el yazma eser, a23)

2.3.3. Üçüncü Örnek

“…Görmeleri gerekmez miydi, kendilerinden önce nice nesillerin etkisini ortadan kaldırdık?” ayeti Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu hadis-i şerifine göre tefsir

edilmiştir: “Nesillerin en hayırlısı benim neslimdir, bir de ondan sonra gelenlerdir.” Müfessir İbn Kesir nesil lafzını insanlardan olan bir topluluk olarak nitelendirmiş ve

bu topluluğun ömrünün 100 ilâ 120 yıl arasında olduğunu beyan etmiştir. Bazıları ise 40 ile 80 yaş arasında olduğunu belirtmiş, “Sonra onların arkasından başka nesiller oluşturduk,” ayetinde bir neslin ayna zamanda yaşayan bir topluluk olduğunu ve arkasından ikinci bir topluluk geldiğinde, bu topluluğun ikinci nesli olarak devam ettiğini ifade etmişlerdir.203

Bu görüşü Hâzin204, Râzî205, İbn Cerîr206, Semin Halebî207, İbn Âdil ed-Dimeşkî208 ve İbn Atiyye209 gibi ekser müfessirler benimsemişlerdir. (el yazma eser, b/14)

2.3.4. Dördüncü Örnek

"Kendilerine kitap verdiklerimiz onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar," ayetini ise şu esere göre tefsir etmiştir: Hz. Ömer (r.a.), Abdullah b. Selman’a şöyle dedi: “Yüce Allah bu ayeti peygamberine indirdi. O zaman bu nasıl bir bilgidir? Ya Ömer, onu aranızda görünce oğlumu tanır gibi tanıdım ve Allah şahittir ki o, haktır.” Bu rivayetle Suyûtî, Sa’lebî, Hâzin, Şirbînî ve İbn Adil gibi birtakım müfessir âlimler şahit göstermişlerdir.

202 Suyutî, ed-Dürrü’l-Me’sûr, II, 251.

203 İbn Kessir, Tefsirü’l-Kur’ani’l-Azim, VI, 112. 204 el-Hazın, Lübabüt'-Tevîl, II, 119.

205

Fahrüddin er-Razî, Tefsiru Râzî, I, 174.

206 Muhammed el-Ğırnatî, et-Teshîl li-Ulûmi't-Tenzîl I, 284 . 207 Suyutî, ed-Dürrü’l-Me’sûr, I, 542.

208Siracüddin, el-Lübâb fî ʿulûmi’l-Kitâb, VIII, 31. 209

Fahrettin Razi, “Bil ki kâfirler birinci ayette, Yahudiler ve Hıristiyanlar Muhammet (s.a.s)’in sıfatını sordular ve onun peygamberliğinin Tevrat ve İncil’de de geçen delillerini inkâr ettiler. Ancak, yüce Allah bu ayette Hz. Peygamber (s.a.s)’in peygamberliğine Allah'ın şahitliğinin kâfi olduğunu beyan ediyor. Ayrıca Hz. Ömer (r.a.)’in, Abdullah b. Selâm’a söylediği ve yukarıda da sunulan rivayet de aynen nakledilmektedir. (el yazma eser, b/27)

2.3.5. Beşinci Örnek

Allah Teâlâ’nın kelamı Kur’ân, esbâb-ı nüzul ile de tefsir edilebilir. "En büyük şahit kimdir? Diye sor ve de ki Allah’tır!" ayetinin nüzul sebebi, Kureyşlilerin Allah Resûlü’ne şöyle demeleri olmuştur: Ey Muhammed, seni Yahudi ve Hıristiyanlara sorduk. Senin ne adının ne de sıfatının kendi kitaplarında geçtiğini söylediler ve bize “Sana şahitlik edecek birini göster” dediler. Şu da var ki, bu eser el-Kelbi’den münkati’ olarak rivayet ediliyor fakat müfessirlerin çoğu kitaplarına bu rivayeti almışlardır.

“Meâlimü’t-Tenzîl” sahibi el-Beğavî’den naklen “En büyük şahit kimdir? ayetiyle ilgili el-Kelbî şu yorumda bulunuyor: Mekke ehli Resûlullah (s.a.s)’e geldi ve dediler ki “Sana şahitlik edecek olanı bize göster, çünkü sana inanan kimseyi göremiyoruz. Biz, seni Yahudi ve Hristiyanlara sorduk, onlar da kitaplarında adının geçmediğini söylediler.”

Yüce Kur’ân’ın "O benimle sizin aranızda sabittir," ayetinde Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in hak üzere, müşriklerin ise batıl üzere olduğu anlatılıyor.

Yine Kur’ân’ın; "Bu Kur’ân bana vahiy edildi ki sizi ve kendisinin ulaştığı kişileri onunla uyarayım," ayetinde ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) Mekke ehlini ve kıyamete kadar tüm âlemleri uyardığı belirtilmektedir.210

Bunu Sa’lebi,211 Beydâvî,212 Hâzin,213 İbnu Adil,214 Ebu Suûd, 215 Alûsî216 ve İbnü’l-Cevzî217 de kendi tefsirlerinde zikretmiştirler. (el yazma eser, a/ 26)

210 Beğavî, Meʿâlimü’t-tenzîl, III, 133. 211 el-Keşf ve’l-beyân, IV, 140.

212

2.3.6. Altıncı Örnek

Yüce Kur’ân-ı Hakim’in; “Allah’a karşı yalan uyduran veya kendine bir şey vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir? Zâlimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı söylediğiniz ve O’nun ayetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini bir görsen!" ayetinin iniş sebebi, Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh hakkındadır. Hz. Peygamber Mekke’ye girdiğinde; İbn Ebî Serh, sütkardeşi Hz. Osman’ın yanına kaçtı. Mekke ehli sakinleşinceye kadar Hz. Osman onu yanında sakladı. Sonra onu Hz. Peygamber (s.a.s)’in yanına kadar getirdi ve ona emân vermesini istedi. Bu eserle Beydâvî,218 Hazin,219 Hatib Şirbini220, Sem’ânî,221 Râzî222, Kurtubî 223, İbn Adil224 ve İbn Atiyye225 gibi müfessirlerin çoğu şahit göstermişlerdir. (el yazma eser, a/ 81)

2.3.7. Yedinci Örnek

İstidrac: İnkârcıların tedricî olarak felâkete yaklaştırılırken geçici bazı başarılar kazanması demektir. Müfessirler “Onlara söyleneni unuttukları zaman,” ayetinin tefsirinde “Allah’ın dünyada asi bir kula sevdiği/istediği şeyleri verdiğini görürsen bu durum istidractır” hadisini şahit/delil göstermiştir. (el yazma eser, b/27)

213 el-Hazın, Lübabüt'-Tevîl, I, 625.

214Siracüddin, el-Lübâb fî- Ulûmi’l-Kitâb, VIII, 64. 215

Ebu Suud, İrşâdü’l-ʿAḳli’s-Selîm I, 231.

216 el-Alusî, Rûḥu’l-meʿânî, VII, 117. 217 İbnü’l-Cevzî, Zadul Masir, III, 13. 218

el-Beydavî, Envârü’t-tenzîl 1, 431.

219 el-Hazın, Lübabüt'-Tevîl, II, 161.

220 Şemsüddin Muhammed bin Ahmed el-Hatip eş-Şirbinî eş-Şafii (ö. 977 h. ), es-Siracü’l-Münir fi’l-

İaneti ala Marifeti Badi Maani Kelimati Rabbina el-Hakim el-Habir, Nşr: Matbaatu Bulak- el-

emiriyye- Kahire, 1285, I, 347.

221

Es-Semmân, Tefsîru-l-Samani, II, 126.

222 Razî, Mefâtîḥu'l-Ğayb I, 1835.

223 Kurtubî, el-Cami li-Ahkami’l-Kur’an, I, 10-12. 224Siracüddin, el-Lübâb fî ʿulûmi’l-Kitâb, 12, 110. 225

2.3.8. Sekizinci Örnek

Müfessirler yine “Gökleri ve yeri yaratan” ayetinin tefsirinde, İbn Abbas’ın (r.a.) şu sözünü şahit göstermişlerdir: “Fâtır kelimesinin manasını şu olay başımdan geçince anladım: Bana iki bedevi Arap geldi ve aralarında tartışıp/kavga ettiler ve biri diğerine اَهُتْرَطَف اَنَا yani “Önce ben başladım.” dedi. (el yazma eser, a/23)

2.3.9. Dokuzuncu Örnek

Yine müfessirler “Kendilerinden önce nice nesilleri imha/helak ettiğimizi görmediler mi?” ayetinin tefsirinde “En hayırlı dönem benim içinde bulunduğum çağdır, sonra ondan sonra gelenlerdir…” hadisini delil göstermiştir. (el yazma eser, b/ 14)

2.3.10. Onuncu Örnek

Yine müfessirler; “Kendilerine kitap verdiklerimiz O’nu kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar,” ayetinin açıklamasında Hz. Ömer (r.a.)’ın Abdullah İbn Selam’a şöyle dediği rivayeti şahit olarak naklederler: “Allah peygamberine bu ayeti indirdi. Bu tanıma ve bilme işi nasıldır? O da dedi ki; Ey Ömer, içinizde O’nu gördüğüm zaman oğlumu tanıdığım gibi O’nu tanıdım, ben Hz. Muhammed’i oğlumdan daha iyi tanırım, çünkü eşimin ne yaptığını bilmiyorum, ama onun Allah tarafından gönderilmiş hak bir peygamber olduğuna şahitlik ederim.” (el yazma eser, b/27)

2.3.11. On Birinci Örnek

Aşağıdaki ayette olduğu gibi, yine müfessirler nüzul sebeplerini de kendi tefsirlerinde delil olarak kullanırlar. En’âm suresinin, “De ki, şahit olarak hangi şey daha büyüktür?” ayetindeki nüzul sebebinde şu husus zikredilmektedir: Rivayet olunduğuna göre Kureyş kabilesi Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e şöyle dedi: Yahudi ve Hristiyanlara senin hakkında sorduk ve dediler ki onların kitaplarında senin hakkında herhangi bir bahis ve sıfat yoktur. Senin peygamber olduğuna dair şahitlik edecek birini bize göster.” Bu olayın ardından mezkûr ayet nazil oldu. (el yazma eser, a/ 42)

Benzer Belgeler