• Sonuç bulunamadı

Kronolojik Olarak Türk Edebiyatı Tarihleri

2.3. Edebiyat Tarihi ve Edebiyat Tarihçiliği

2.3.3. Kronolojik Olarak Türk Edebiyatı Tarihleri

Biyografi esasına dayanan tezkire türü ile başlayan edebiyat tarihçiliği serüveni on dokuzuncu yüzyıldan itibaren ilmî temellere oturtulmuş ve bu alanda çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.205 Başlangıcından itibaren Türk Edebiyatı Tarihi çalışmalarının bir kısmı kronolojik olarak şunlardır:

Tarihi Yazarın Adı Eserin Adı

1888 Abdülhalim Memduh Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye 1910 Şehabettin Süleyman Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye

1911 Faik Reşat Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye

1912 Mehmet Hayrettin Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye Dersleri 1913 M. Fuad Köprülü

Şehabettin Süleyman

Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı 1913 M. Fuad Köprülü Türk Tarih-i Edebiyatı Dersleri I 1913 M. Fuad Köprülü Türk Tarih-i Edebiyatı Dersleri II 1922 İbrahim Necmi [Dilmen] Tarih-i Edebiyat Dersleri II Cilt 1923 Ali Ekrem [Bolayır] Türk Edebiyat Tarihi (Devr-i Cedit) 1924 İsmail Habip Sevük Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi 1925 İsmail Hikmet Ertaylan Türk Edebiyatı Tarihi

1926 İsmail Hikmet Ertaylan Azerbaycan Edebiyatı Tarihi 1937 İsmail Hikmet Ertaylan Çağatay Edebiyatı

1920 M. Fuad Köprülü Türk Edebiyatı Tarihi 1929 Agâh Sırrı Levend Edebiyat Tarihi Dersleri I

1931 Sadettin Nüzhet Ergun Tanzimat’a Kadar Muhtasar Türk Edebiyatı Tarihi ve Numuneleri

1931 Tahir Olgun Türk Edebiyatına Dair Manzum Bir Muhtıra

1932 Agâh Sırrı Levend Edebiyat Tarihi Dersleri I 1932 İsmail Habip Sevük Edebî Yeniliğimiz II Cilt 1933 Celal Tahsin [Boran] Edebiyat Tarihi Dersleri 1934 Agâh Sırrı Levend Edebiyat Tarihi Dersleri II

1934 Mustafa Nihat Özön Metinlerle Muasır Türk Edebiyatı 1934 Orhan Rıza Aktunç Türk Edebiyatı Tarihi

1938 Agâh Sırrı Levend Edebiyat Tarihi Dersleri III 1941 Mustafa Nihat Özön Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi

205 Cumhuriyet dönemindeki edebiyat tarihçiliği çalışmaları hakkında geniş bilgi için bk. Tahire Şebnem

Arıcıoğlu, 1923-1970 Tarihleri Arasında Bizde Edebiyat Tarihçiliği, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 1995.

1940 İsmail Habip Sevük Yeni Edebî Yeniliğimiz 1941 Hıfzı Tevfik Gönensay

Nihat Sami Banarlı

Türk Edebiyatı Tarihi (Tanzimat’a Kadar)

1943 Hüseyin Nihal Atsız Türk Edebiyatı Tarihi

1944 Hıfzı Tevfik Gönensay Türk Edebiyatı Tarihi (Tanzimat’tan Zamanımıza Kadar)

1947 Nihat Sami Banarlı Resimli Türk Edebiyatı Tarihi II Cilt 1949 A.Ferhan Oğuzkan Türk Edebiyatı Tarihi

1956 Ahmet Hamdi Tanpınar XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi 1964 Vasfi Mahir Kocatürk Büyük Türk Edebiyatı Tarihi

1969 Kenan Akyüz Modern Türk Edebiyatının Ana

Çizgileri

1969 Hürriyet Gazetesi Yayınları Türk Edebiyatı Tarihi

1973 Seyit Kemal Karaalioğlu Resimli Motifli Türk Edebiyatı Tarihi 1973 Agâh Sırrı Levend Türk Edebiyatı Tarihi I. Cilt Giriş 1976 Necla Pekolcay İslami Türk Edebiyatı Tarihi II Cilt

***

Kuramsal bir çerçeve oluşturmak amacıyla tezkire ve edebiyat tarihi kavramlarına dair söylediklerimiz, bu iki türün benzer ve farklı yönlerine işaret etmektedir. Burada söz konusu bu berzerlik ve farklılıkları somutlaştırmak uygun olacaktır. XV. asırdan itibaren Türk edebiyatında örnekleri görülen tezkire ile ilk örneğini XIX. asırda gördüğümüz edebiyat tarihi arasındaki benzer yön edebî şahsiyetleri ve eseri ele almalarıdır. Ancak belirtmek gerekir ki her iki türün kendine özgü üslubu ve yöntemi vardır. Daha ziyade şairin hayatı üzerine yoğunlaşan tezkire yazarları, biyografi metinlerine birkaç örnek eser vermekle yetinmiş ve bu örnek eserleri tahlil etmemişlerdir. Onlar, mikyaslarını şahsi zevkleri ve beğenileri üzerine kurmuşlardır. Bu husus dikkate alındığında tezkirelerde yapılan değerlendirmelerin analitik olmaktan uzak, birer takdir ifadesi olduğunu söylemek mümkündür. Öte yandan edebiyat tarihlerinde ise eseri merkeze alan bir değerlendirme tarzı hâkimdir. Edebî eserin anlamlandırılmasında ve değerlendilmesinde yazarın biyografisine başvurulur. Ayrıca edebiyat tarihlerinde edebî eser değerlendirilirken eserin kaleme alındığı dönem üzerinde durulur; böylece eserin edebiyat tarihindeki yerini/önemini belirlemeye yönelik bir anlayış kendisini gösterir.

3. TEZKİRE GELENEĞİNİN SON TEMSİLCİSİ: İBNÜLEMİN

MAHMUT KEMAL İNAL

3.1. Eserin Adlandırılması

İslam medeniyeti çerçevesinde gelişen ve kökleri Arap edebiyatındaki

“tabakat” geleneğine dayanan tezkireler, şairlerin zamanla unutulmaya mahkûm

olmalarının önüne geçen ve onların hatırlanmasına vesile olan eserlerdir. Bugün klasik olarak kabul ettiğimiz dönemin mahsulleri olan bu eserler, pek çok özellikleriyle olduğu gibi isimleriyle de benzerlik göstermektedir. Türk edebiyatına ait şair tezkireleri kronolojik/zamandizinsel olarak incelendiğinde şu isimlerle karşılaşılır:

Tezkire-i Şuarâ, Meşâi’rüş-Şuarâ, Riyazü’ş-Şuarâ, Teşrifatü’ş-Şuarâ, Mir’at-i Şi’r, Hatimet’ül-Eş’âr, Kafile-i Şuarâ… Görüldüğü üzere daha çok tezkire ve şair

sözcüğünün çoğulu şuarâ ile kurulan bir terkibin neticesi olan bu isimler, sonraları Latîfî Tezkiresi, Âşık Çelebi Tezkiresi, Hasan Çelebi Tezkiresi, Fatîn Efendi Tezkiresi gibi müelliflerinin isimleriyle anılmaya başlanmıştır.

İlk örneği 1888 yılında Abdülhalim Memduh tarafından kaleme alınan edebiyat tarihleri ise Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye, Tarih-i Edebiyat Dersleri, Yeni Osmanlı

Tarih-i Edebiyatı, Türk Tarih-i Edebiyatı Dersleri, Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Tarihi Dersleri, Metinlerle Muasır Türk Edebiyatı Tarihi, Tanzimat Edebiyatı Tarihi Notları, Servet-i Fünûn Edebiyatı, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Garip Hareketi gibi ifadelerle isimlendirilmiştir. Edebiyat tarihi eserlerinin

isimlendirilme şekillerine bakıldığında ya siyasi bir hadisenin veya dönemin yahut bir edebî grubun esere isim olarak verildiği görülmektedir. Yalnız Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eserine “siyasî temayül, grup vb.

adlandırmalar yerine değişmeyecek ve bütünü kucaklayacak bir ad koymuştur.”206

206 Kazım Yetiş, “Edebiyat Tarihçiliğimiz ve Ahmet Hamdi Tanpınar”, Ahmet Hamdi Tanpınar, Kültür

Tezkirecilik yahut edebiyat tarihçiliği geleneğindeki yerini ve önemini tespit etmeye çalıştığımız İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın imzasını taşıyan eserin orijinal adı Kemâlü’ş-Şuarâ’dır. Fakat 1930-1942 yıllarında Türk Tarih Encümeni tarafından yayımlanan eserin adı Son Asır Türk Şairleri olarak değiştirilmiş ve eser, bu yeni ismiyle okuyucu karşısına çıkmıştır. İbnülemin, encümen heyetinin “münasip

gördüğü” bu yeni ismi kabul etmiş; fakat eserin orijinal adının kendi nazarında “bâkî”

olduğunu da ayrıca belirtmiştir.207

İbnülemin’in eserlerine bir bütün olarak baktığımızda Kemâlü’ş-Şuarâ’da tercih edilen bir isimlendirme usulü ile karşılaşırız. Eserlerinin çoğuna kendi adından ilhamla oluşturduğu bir terkibi isim olarak vermiştir: Kemâlü’ş-Şuarâ, Kemâlü’s-

Sudûr, Kemâlü’l-Hikmet, Kemâlü’l-İsmet, Kemâlü’l-Hattâtîn, Kemâlü’l-Meşâhir, Kemâlü’l-Kemâl, İzzü’l-Kemâl, Nûru’l-Kemâl, Kemâlü’s-Safvet…208 İbnülemin,

sadece eserlerinin isimlerinde değil, içeriğinde de “kemâl” sözcüğüyle kurduğu terkiplere sıklıkla yer verir: kemâl-i dikkat, kemâl-i ciddiyet, kemâl-i hürmet, kemâl-i

muhabbet, kemâl-i sürat ve suhulet gibi…

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “aramızda yaşayan mazi”209 olarak tarif ettiği nevi

şahsına münhasır bir âlim olan İbnülemin’in isimlendirme hususundaki bu tercihi hiç şüphe yok ki sebepsiz değildir. İbnülemin hayatı, şahsiyeti, fikirleri ve eserleriyle maziye bağlı bir insandır ve bu yüzdendir ki İbnülemin’e dair söz söyleyenler onu

“kadim zaman efendisi, aramızda yaşan mazi yahut çağı olmayan adam” gibi

ifadelerle tavsif etmişlerdir. Kıyafetiyle, tavırlarıyla, sözleriyle, üslubuyla geçmişi yaşamaya ve yaşatmaya çalışan İbnülemin’in, eserine geleneğin temayülüne uygun bir isim seçmesi son derece doğaldır. Ayrıca İbnülemin’in çocukluğundan vefatına kadar bütün ömrü incelendiğinde ve eserlerinin tamamı dikkatle mütalaa edildiğinde, öğrenme aşkının, bilme tutkusunun ve araştırmacı sabrının tabii bir neticesi olan

207 İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1999, s. 22. 208 Sözünü ettiğimiz isimlendirme usulünün edebiyat tarihindeki bir başka örneğini İbnülemin’in

satırlarından okumak mümkündür. “Bu himmetli şeyh [Mehmet Şemsüddin Efendi (d. 1867)] ömrünü beyhude geçirenlerden değildi. Vatanı olan Bursa’da yetişen ulema, meşâyih, şuaraya ve Bursa kabirlerinde medfun meşâhire, camilere, medreselere, tekkelere, türbelere ve sair mevada dair büyük, küçük ve manzum, mensur elli eser yazdı. Bütün eserlerinin unvanı, kendi ismine muzaftır. Bahar-ı Şemsi, Esrâr-ı Şemsi, Bergüzâr-ı Şemsi gibi…” İbnülemin, age., s. 2268.

209 Ahmet Hamdi Tanpınar, “Büyük Bir Muasır İbnülemin Mahmud Kemal”, Edebiyat Üzerine

olgunluk/yetkinlik durumu fark edilecektir. Sözünü ettiğimiz bu olgun/yetkin olma

durumu, İbnülemin’in şahsında ve eserlerinde egosantrizm izlerini görmeye imkân vermektedir.210