• Sonuç bulunamadı

Edebiyat Tarihinin Yardımcıları ve Başlıca Kaynakları

2.3. Edebiyat Tarihi ve Edebiyat Tarihçiliği

2.3.1. Edebiyat Tarihinin Yardımcıları ve Başlıca Kaynakları

Her bilimin kendine özgü bir çalışma sahası ve metodu vardır. Fakat farklı bakış açılarının sunduğu imkânlardan faydalanmak, bilimsel bir araştırmanın başarısını artıracağı gibi ortaya konan sonuçların daha sağlam ve güvenilir olmasını da sağlayacaktır. Bu yüzdendir ki günümüzde yapılan çalışmalarda bir akademik incelemenin tek başına yeterli olmayacağı konularda farklı bilim dallarının yardımına başvurulmakta ve bu durum disiplinlerarası (interdiciplinary) kavramıyla izah edilmektedir. Bu anlamda edebiyat tarihi çalışmaları, belki de disiplinlerarası çalışmanın en yoğun ve işlevsel kullanıldığı bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.

Fuad Köprülü, “Türk Edebiyatı Tarihinde Usul” başlıklı makalesinin bir bölümünde, edebiyat tarihinin farklı bilim dallarıyla ilişki içinde olmasını öznel ve kısmen eksik yorumların önüne geçeceği için gerekli görmektedir:

“Matbu olmayan metinlerin tetkiki, kitabiyat, takvimiyat, terâcim, metinlerin tenkidi, lisan tarihi, ilimler ve felsefe tarihi, âdetler

tarihi, güzel sanatlar tarihi, siyasi tarih, hatta arkeoloji gibi sair bütün tarihî ilimlere müracaat iktiza eder.”186

Edebiyat tarihi çalışmalarının yardımcılarını ve başlıca kaynaklarını ele alacağımız bu bölümde187 ilk sırayı tarih bilimine tahsis etmemiz hiç de yanlış olmaz. Geçmişte yaşanan olayları yer ve zaman unsurlarıyla neden-sonuç ilişkilerine bağlı kalarak anlatan tarih bilimi, edebiyat tarihinin en mühim yardımcısıdır.

Edebiyat tarihi çalışmalarının bir diğer yardımcısı da biyografidir. Geçmişte hâl tercümesi/tercümeihâl yahut tezkire olarak tanımladığımız, bugün ise yaşam öyküsü dediğimiz, kişinin doğumundan itibaren yaşadıklarını veya hayatının bir bölümünü anlatan yazılar, edebiyat tarihine şahsiyet bağlamında yardımcı olur. Edebî eserlerin yaratıcısı konumundaki şairlerin ve yazarların hayatlarına dair bilgileri ihtiva eden bu eserler, özelde edebî şahsiyetleri genelde ise bir bütün olarak toplumu tanımamıza imkân sağlamaktadır. Elimizde bulunan şu eserin yazarı kimdir? Ne zaman doğmuş, nerede yaşamıştır? Hangi okullarda öğrenim görmüş, kimlerin öğrencisi olmuştur? Onu, bu eseri kaleme almaya iten saikler nelerdir? Eser nasıl bir çevrenin ve zamanın mahsulüdür? İşte tüm bu soruların cevabı biyografi türünde kaleme alınmış eserlerin satırlarında mevcuttur.

Biyografi türündeki eserlerin yanı sıra kişiyi ve eserlerini farklı yönleriyle tanımamıza yardımcı olacak ve edebiyat tarihi çalışmalarına destek teşkil edecek eserler de vardır. Kişinin birinci elden yaşamını anlattığı otobiyografiler, hatıralar, mektuplar ve monografiler sözünü ettiğimiz eserlerdendir.

Kitabiyât, kaynakça, bibliyografi gibi isimlerle de bilinen bibliyografya, edebiyat tarihi çalışmalarının bir diğer yardımcısıdır. Edebiyat tarihine biyografi, şahsiyet bağlamında yardımcı olurken bibliyografi de eser bağlamında yardımcı olur. Eserlerin serencamını dikkatlere sunan bibliyografya, bir milletin fikir ve sanat eserlerinin hafızasıdır. Bugüne kadar yapılan araştırmalar, yazılan kitaplar ve

186 M. Fuad Köprülü, “Edebî Metinleri Tanımak ve Türk Edebiyatı Tarihinin Başlıca Kaynakları”,

Edebiyat Araştırmaları I, Alfa Yayınları, İstanbul 2014, s. 60.

187 Bu bölüm, şu eserlerden yararlanılarak kaleme alınmıştır: Gustave Lanson, İlimlerde Usul Edebiyat

Tarihi, (çev: Yusuf Şerif), Remzi Kitabevi, İstanbul 1937.; M. Fuad Köprülü, Edebiyat Araştırmaları I,

Alfa Yayınları, İstanbul 2014.; Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi I. Cilt Giriş, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1973.

makaleler nelerdir? Şu an hangi kütüphanenin veya müzenin rafları arasındadır? Yahut dikkatli ve titiz bir araştırmacı tarafından keşfedilmeyi bekleyen eserler hangileridir? Tüm bu soruların cevapları da bibliyografya türünde kaleme alınmış eserlerde mevcuttur.188

Türk edebiyatının asırlar boyu pek çok dil ve edebiyatla etkileşimde bulunması, bibliyografya konusunda sadece Türkçe ile sınırlı kalınmamasını gerekli kılar. Öyle ki Arap ve Fars edebiyatlarıyla birlikte Fransız edebiyatının eserlerinin de bibliyografya listelerinde yer bulması gereklidir. Söz konusu liste, yurt içinde ve dışındaki kütüphanelerin kataloglarının dikkatle taranması sonucu oluşacaktır.

Türk dilinin çok geniş bir coğrafyaya yayılması ve pek çok dil ile etkileşimde bulunması, bu dil ile oluşturulan edebiyatın tarihini kaleme alırken filoloji ile münasebeti bir ölçüde gerekli kılar. İnsanlar arasında anlaşmayı ve iletişimi sağlayan canlı bir vasıta olarak tanımlayabileceğimiz dil, canlılığının tabii bir sonucu olarak sürekli bir değişime ve gelişime uğramıştır. Söz konusu bu değişim alfabe, ses, ek, kelime ve cümle düzeyinde gerçekleşmiştir. Nitekim Türk dili tarihi incelendiğinde farklı alfabelerin kullanıldığı, bazı eklerin ve kelimelerin ise değişime uğradığı görülecektir. Filolojinin yardımına başvurarak bir edebî eseri incelemek, o eserin farklı dönemlere ait metinlerle dil bilgisi düzleminde karşılaştırılmasına imkân sağlar.

Edebiyat tarihi çalışmalarına psikoloji ve sosyolojinin de yardımcı olduğunu söylemeliyiz. Her edebî eser yaratıcısının ruh dünyasından bir iz taşır. Şair yahut yazar, duygularını, düşüncelerini, hayallerini ve arzularını eserine yedirerek okuyucuya yansıtır. Bu anlamda bir edebî eseri tam manasıyla inceleyebilmek için

188 Agâh Sırrı Levend, hafızanın önemine dikkat çekerek eskiden birçok eksiğin ‘bellek’ tarafından

tamamlandığını ve meşhur ‘ayaklı kitaplıkların’ varlığından söz eder. “Belleğin rolü yadsınmamakla

birlikte, nerede ne olduğunu, bir kanunun hangi kitabın, hangi sayfasında bulunduğunu, türlü konular üzerinde ne gibi eserler yazıldığını bilmek, çağdaş bilim anlayışının ilk durağı sayılıyor.” Agâh Sırrı

Levend, Türk Edebiyatı Tarihi I. Cilt Giriş, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1973, s. 5.; Ayrıca bk. Dursun Gürlek, Ayaklı Kütüphaneler, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2013, s. 406.; Edebiyat tarihi çalışmalarının kaynakları meselesinde Köprülü, bibliyografyayı önemsemektedir. Köprülü’ye göre bir edebî eseri tanımak, onun varlığından haberdar olmak demektir ve bu da bibliyografya ile mümkün olabilir. Köprülü edebiyat tarihi araştırmalarının kaynaklarını Batı kaynakları ve Doğu’ya ait kaynaklar olmak üzere iki ana başlık altında toplar. Batı kaynaklarının arasında Fransız, İngiliz, Alman, Rus ve Macar dillerinde kaleme alınmış önemli önemsiz bütün yayınları işaret eder. Doğu’ya ait kaynaklarda ise başlıca şu eserleri anar: Divânü Lügati’t-Türk, Kutadgu Bilig, Divan-ı Hikmet, Tezkiretü’l Evliya, Baburname, Keşfü’z-Zünun, Tarih-i Ata, Tezkiretü’l-Hattatin, Gülşen-i Şuara, Osmanlı Erbab-ı Ulum ve Maarifi… M. F. Köprülü, age, ss. 61-65.

yaratıcısının ruh dünyasını da incelemek gerekir. Bu da psikolojinin tanıdığı imkân ölçüsünde mümkün olabilir. Ruh hâli ve fikir dünyasıyla eserde var olan edebî şahsiyet, aynı zamanda bir toplumun mensubudur. Ortak noktası insan olan edebiyat ve sosyolojinin kesişim noktası ise edebî şahsiyettir. Şairin veya yazarın toplumdaki konumunu tayine çalışmak yahut edebî eserdeki insan ilişkilerini, kültürel değişimin aşamalarını, din ve ahlak gibi kavramların önem ve etkinliğinin değerlendirilmesi sosyolojinin katkısıyla gerçekleşebilir.

Edebiyat tarihi çalışmalarının kanaatimize göre bir diğer mühim yardımcısı, edebiyat tarihi yazmayı arzu eden kişinin yazı kabiliyeti, ilmî düşünce gücü ile hadiseler, şahıslar ve eserler arasında münasebet kurabilme ve terkip yapabilme yeteneğidir.