• Sonuç bulunamadı

KRİZİN KÜRESEL ETKİLERİ

Arap Birliği’nin Suriye’deki krize yönelik çözüm girişimlerinin sonuçsuz kalması, krizin BM’ye ta-şınmasına yol açmıştır. 24 Şubat 2012 tarihinde BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil El Arabî tarafından yapılan açıklamada, Suriye’deki krizin çözüme kavuştu-rulması için Kofi Annan’ın BM-Arap Birliği or-tak özel temsilcisi olarak atandığı duyurulmuştur.

Annan, BM Genel Kurulu’nun 16 Şubat’ta aldığı 66/253 sayılı karar gereğince özel temsilci olarak atanmıştır. Beşşar Esed’in iktidarı terk etmesinin beklendiği bir dönemde, BM ve Arap Birliği’nin Annan’ı özel temsilci olarak ataması, İran, Rusya ve Çin’in Suriye yönetiminin yanında yer alma-sından dolayıdır.

10 Mart 2012 tarihinde BM ve Arap Birliği’nin özel temsilcisi Kofi Annan, Şam’ı ziyaret ederek Esed ile görüşmüş ve 16 Mart’ta Esed iktidarı ile muhalefet arasında ateşkesin sağlanması için 6 maddelik bir barış planı sunmuştur. Annan Planına Şam yönetimi 27 Mart 2012 tarihinde olumlu ce-vap vermiş, planın uygulanması için 12 Nisan’da ateşkes ilan etmiştir. BM Güvenlik Konseyi, Suriye’ye 250 kişiden oluşan bir gözlemci göre-vi atama kararı almış ve ilk aşamada 16 Nisan’da 30 gözlemci gönderilmesini onaylamıştır. Sonra-sında, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun planlanan gözlemci sayısının 250 kişiden 300’e yükseltilme-sini talep etmiştir. Planda yer alan maddeler şunlardır:

• Suriyeli halkın meşru taleplerine ve endi-şelerine cevap verecek şekilde Suriyeliler tara-fından yürütülecek ve herkesi kapsayacak bir siyasi süreç için özel temsilciyle (Kofi Annan) çalışmayı taahhüt etmek ve bu amaçla gerekir-se (müzakereler için) bir temsilcinin atanması-na oatanması-nay vermek.

• Saldırıları bırakıp, BM tarafından gözeti-lecek ateşkesin derhal sağlanması (bu amaçla öncelikle Suriye hükümetinin, halkın yaşadığı bölgelerde ağır silahlar kullanmaya son verme-si ve askerlerini geri çekmeverme-si, muhalefetin ve Suriye’deki diğer unsurların saldırıları bırakıp ateşkesin sağlanması için işbirliği yapması).

• İnsani yardımın gerekli olan her yere ula-şabilmesi için ilk adım olarak uygulanmak

üzere günde iki saat insani yardım için çatış-maların durdurulması.

• Keyfi olarak tutuklanan ve gözaltına alı-nanların serbest bırakılması.29

• Gazetecilerin ülke içinde serbestçe dolaş-malarının sağlanması.

• Barışçıl toplanma ve protesto hakkına say-gı duyulması.

BM Güvenlik Konseyi öncülüğünde Suriye’deki şiddeti durdurmak ve Esed rejimi ile muhalifler arasında ateşkesi sağlayarak, siyasi bir geçiş sü-reci tesis etme amacıyla yola çıkan Kofi Annan, 3 Ağustos 2012 tarihinde istifa ettiğini açıklamış ve 31 Ağustos’ta da görevinden resmen ayrılmıştır.

Annan’ın yerine Cezayirli eski diplomat El-Ahdar İbrahimi atanmıştır.

İbrahimi görevi devraldıktan sonra Suriye konu-sunda başarılı olmasının imkânsıza yakın olduğu-nu açıklamıştır. İbrahimi’nin başarısız olan BM Suriye planı üzerinde göreve başladığı ve yeni bir öneriyle gelmediği dikkate alındığında ulusla-rarası toplumda Suriye krizini çözme konusunda belirgin bir isteksizlik olduğu göze çarpmaktadır.

Bölgesel düzeyde çözüm arayışlarının başarısız olmasından sonra BM’nin devreye girmesiyle kü-resel düzeye taşınan Suriye krizi çözümsüzlüğe mahkûm edilmiştir. Krize müdahale edebilecek Avrupa Birliği ve NATO ise BM sistemi dışındaki aktörler de Suriye’deki halk hareketine söylemde destek verse de çözüm konusunda bir tutum geliş-tirmemiştir. 2012 yılının Kasım ayında ABD’deki başkanlık seçimi, Avrupa’daki ekonomik kriz ve bölgedeki gelişmeler (Irak, Mısır, Libya, Yemen ve İran’ın nükleer programından kaynaklanan kriz) Suriye’nin iç dinamikleriyle birlikte değer-lendirildiğinde krizin belirli bir süre daha devam edeceği değerlendirilebilir.

BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye krizinin çözü-mü doğrultusunda gündeme getirilen öneriler ve karar tasarıları Esed rejimini desteklemeye devam eden daimi üyeler Rusya ve Çin tarafından veto edilmiştir. Suudi Arabistan ve Katar’ın Arap Birli-ği vasıtasıyla başlattığı ve Güvenlik Konseyi’ne

ta-29 Suriye’den Flaş Karar, http://www.sabah.com.tr/

Dunya/2012/03/27/suriyeden-flas-karar, Erişim: 25.05.2012

şınan girişimler Konsey’den geri dönmüştür. Arap Birliği’nin Suudi Arabistan ve Katar öncülüğünde Güvenlik Konseyi’ne taşıdığı Suriye’de ateşkesin sağlanması amacıyla Arap Barış Gücü’nün teşkil edilmesi, insani yardım koridoru açılması, ülke-de tampon/güvenli bölge oluşturulması, Beşşar Esed’in iktidarı yardımcısına devretmesi (Yemen Modeli) gibi öneriler ABD ve Batılı devletler tara-fından desteklenirken Rusya ve Çin muhalefetiyle karşılaşmıştır.

Suriye krizinin bu nedenle küresel aktörler ara-sında bir anlaşmazlığa dönüştüğü ve güç müca-delesini doğurduğunu ifade etmek mümkündür.

ABD’nin Afganistan müdahalesi ve Irak işgalinin ardından Orta Doğu’daki Rus nüfuzunun ciddi biçimde zayıfladığını fark eden Kremlin, Suriye meselesinde ABD, İngiltere ve Fransa ile rekabe-te girmiş durumdadır. Rusya’nın Çin ile birlikrekabe-te Esed rejimine karşı BM Güvenlik Konseyi’nde gündeme getirilen karar tasarılarını veto etmesi ve Esed iktidarının devamı doğrultusunda irade gös-termesi Suriye üzerinde küresel aktörlerin bir güç mücadelesine girdiğini göstermektedir.

Arap uyanışı sürecindeki krizlerde ABD’nin ön planda olduğu bir dönem beklenirken, ABD ve Batılı ülkeler beklentilerin aksine diplomatik söy-lemler dışında büyük ölçüde çekimser kalmıştır.

ABD, Orta Doğu’daki krizlere doğrudan müda-hale etmekten imtina etmiş, müdamüda-halenin NATO ile gerçekleştirilmesi yönünde bir duruş sergile-miştir. NATO liderliğindeki uluslararası koalisyon güçlerinin Kaddafi rejimine karşı müdahale ettiği Libya krizi bu açıdan örnek oluşturmuştur. Suriye krizinde de ABD’de askeri müdahale konusunda belirgin bir isteksizlik ve kararsızlık gözlemlen-mektedir. Ancak Washington, Suriye’deki Baas iktidarının demokratik hak ve özgürlük talepleriy-le gösteritalepleriy-ler düzentalepleriy-leyen halka ateş açmasının ar-dından Esed rejimi aleyhinde tutum geliştirmeye başlamıştır.

Esed rejiminin silahsız muhalefet hareketine karşı şiddete tevessül etmesiyle ABD Başkanı Barack Obama ilk kez 18 Ağustos 2011 tarihinde Esed’in istifa etmesi gerektiğini ifade etmiştir.30 Daha

son-30 ABD Başkanı Barack Obama, Suriye Devlet Başkanı

ra Washington, Suriye Ulusal Konseyi’ni tanımış, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Suriye kriziyle ilgili katıldığı tüm toplantılarda Suriye muhale-fetini desteklediklerini belirtmiştir. ABD, Suriye muhalefetine 45 milyon dolarlık bir yardım sözü vermiştir. 28 Eylül 2012 tarihindeki 67. BM Ge-nel Kurulu’na hitap eden Clinton, ABD’nin mu-halefete sağladığı 45 milyon dolarlık yardımın 15 milyon dolarlık kısmının silah dışındaki donanım-lardan oluşacağını ve ağırlıklı olarak iletişim ci-hazları içereceğini açıklamıştır. Clinton, yardımın 30 milyon dolarlık kısmının ise Suriye ordusu ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) arasında yaşanan ça-tışmalardan zarar görenlere dağıtılacak insani yar-dım olduğunu beyan etmiştir.31

Suriye krizinde Esed rejiminin devrilmesi du-rumunda ABD; krizin kötüye gideceği, ülkenin bölünerek iç çatışmaya sahne olabileceği ve böy-le bir krize müdahaböy-lenin insani ve mali kaybının büyük olacağı yönünde kaygılar taşımaktadır.

Suriye muhalefetindeki birlik sorununun ve Esed sonrası Suriye’deki sürecin belirsizlikler içerme-sinin ABD’nin krize müdahale etme konusunda kararsız kalmasına yol açtığı değerlendirilmek-tedir. Nitekim Afganistan ve Irak’tan çıkarılan dersler Amerikan karar mercilerinde bu yöndeki fikirleri desteklemekte, Washington’ın müdahale-ye sıcak bakmasını engellemektedir. Washington, Suriye’ye müdahale konusunda dikkate alaca-ğı kırmızı çizgiyi, Esed rejiminin kimyasal silah kullanması olarak beyan etmiştir. Ancak ABD’nin seçim sonrasında Suriye krizinde daha etkin ola-cağı ve muhalefete daha fazla destek sağlayaola-cağı değerlendirilmektedir.

Hillary Clinton’ın 2 Kasım 2012 tarihinde Hırva-tistan gezisi sırasında Suriye Ulusal Konseyi’nin yapısına ilişkin yaptığı eleştiriler, Washington’ın krize giderek daha fazla müdahil olabileceğine işaret etmiştir. Clinton, 4-7 Kasım tarihleri arasın-da gerçekleşen Doha Kongresi öncesi Konsey’in temsil niteliğinin zayıf olduğunu, Konsey’de Esed rejimine karşı ülke içinde mücadele eden unsurla-rın temsil edilmediğini ve daha kapsayıcı bir

mu-Beşşar Esad’ın Gitmesini İstedi, http://www.cihan.com.tr/

caption/-CHMzk0ODQ2LzA=, Erişim: 11.05.2012 31 Suriyeli Muhaliflere 45 Milyon Dolar Yardım, http://

www.ntvmsnbc.com/id/25386004/, Erişim: 29.09.2012

halefet cephesinin oluşturulması gerektiğini beyan etmiştir. ABD bu anlayış doğrultusunda, Doha Kongresi’nde kurulan Suriye Devrimi ve Muhale-fet Güçleri Ulusal Koalisyonu’nun Suriye’nin tek temsilcisi olduğunu belirtmiştir.

Suriye krizinde Rusya, BM Güvenlik Konseyi’nde Arap Birliği ve Batılı ülkeler tarafından destekle-nen ve Esed rejimine karşı bir dış müdahalenin önünü açabilecek karar tasarılarını Çin ile birlikte veto etmiştir. ABD ve diğer Batılı ülkelerin zayıf da olsa Suriye’de rejim değişimi doğrultusunda irade göstermesi karşısında Rusya, Esed rejiminin ayakta kalması için çaba göstermiştir. Rusya’nın Soğuk Savaş sonrası süreçte ve özellikle 11 Eylül sonrası dönemde Orta Doğu bölgesindeki nüfuzu-nu yitirmesi, Moskova’nın Suriye krizindeki tutu-munda etkili olmuştur. Zira Irak işgalinden sonra Rusya’nın bölgede varlık gösterdiği tek ülke ola-rak Suriye kalmıştır. Rusya’nın Akdeniz’deki tek askeri üssüne ev sahipliği yapması Suriye’yi ise Moskova için siyasi ve ekonomik alanın ötesinde stratejik açından değerli kılmaktadır.

Kremlin’le birlikte hareket edebilen bir Suriye, Rusya’ya Orta Doğu siyasetinde etkinlik katmak-tadır. Moskova’nın Esed ailesiyle Soğuk Savaş dönemine kadar uzanan yakın ilişkileri Suriye’yi Rusya’nın Orta Doğu siyasetinde kritik bir konu-ma yerleştirmektedir. Soğuk Savaş döneminde ol-duğu gibi Suriye’yi İsrail’e karşı desteklemek gibi bir hedef söz konusu olmasa da Rusya bu ülkeye Orta Doğu’daki çıpası nazarıyla bakmakta, Esed rejimi de uluslararası arenada Moskova’yı çeşitli vesilelerle desteklemektedir. Örneğin 2008’deki Rusya-Gürcistan savaşında Şam, Moskova’nın hareket tarzını açıkça desteklemiştir.

Suriye Arap ülkeleri arasında Rusya’nın önemli ticari ortaklarından biridir. İki ülke arasındaki ti-caret hacmi Rusya’nın Arap ülkeleriyle olan top-lam ticaret hacminin %20’sine tekabül etmektedir.

Suriye’de halk hareketinin başladığı 2011 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 1.92 milyar dolar düzeyindeyken, Rus şirketlerinin Suriye’de yaptı-ğı yatırım 20 milyar dolar büyüklüğündedir.32

Su-32 Esad Şami, Hel Neşhat Tahali Rusya An Nidam El-Sury (Rusya’nın Suriye Rejiminden Vazgeçtiğini Görebilir

riye, aynı zamanda Rusya’nın silah sistemleri ih-raç ettiği önemli pazarlardan biridir. Suriye silahlı kuvvetlerinin envanterindeki silah sistemlerinin önemli bir bölümü Rusya menşelidir.

1971 yılında Sovyetler Birliği ile Suriye arasın-da imzalanan ikili anlaşma çerçevesinde Rusya, Suriye’nin Tartus limanında bir deniz üssü bulun-durmaktadır. Rusya’nın Doğu Akdeniz bölgesinde tek deniz üssü olan Tartus üssünde Rus donanma-sına ait nükleer silah taşıyan savaş gemileri ko-nuşlandırılmakta, üs sayesinde Moskova Orta Do-ğu’daki askeri varlığını sürdürebilmektedir.

Rusya, bölgesel ve küresel güç hesaplarını Suriye üzerinden yürütmeye çalışmaktadır. Bu nedenle Rusya’ya Suriye vasıtasıyla bölge üzerindeki nü-fuzunun devam ettirebilmesi için bir teminat veril-mediği müddetçe Moskova Esed rejimini destek-lemeye çalışacaktır. Rusya’nın Suriye’deki halk hareketini kendi toprak bütünlüğüyle de ilişkilen-dirdiği ifade edilebilir. Moskova, Esed rejiminin devrilmesi halinde Suriye’deki halk hareketinin kendi egemenliği altındaki Müslüman halklara emsal teşkil edebileceğini değerlendirmekte, ben-zer bir ayaklanmanın Kuzey Kafkasya’da ortaya çıkabileceği yönünde kaygı taşımaktadır. Çin de benzer kaygılara sahiptir.

Kremlin’in Arap ülkelerindeki değişim sürecinde ABD ve Batılı ülkelere karşı konumunu güçlen-dirmeye ve Batıdan bazı imtiyazlar elde etmeye çabaladığı değerlendirilebilir. Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne Aralık 2011’de kabul edilmesi ve Ağustos 2012’de örgüte üye olarak alınması Moskova’nın Suriye politikası ile ilişkilendirile-bilir.

Kriz sürecinde Esed rejimi yanlısı tutumu Mosko-va’nınki kadar belirgin olmasa da Çin, BM Gü-venlik Konseyi’nde Rusya ile birlikte Esed rejimi aleyhindeki karar tasarılarını şimdiye kadar iki kez veto etmiş, Esed rejiminin varlığını sürdürme-sine destek olmuştur.

Çin’in Suriye’ye müdahaleye imkân tanıyabilecek

miyiz?), http://www.odabasham.net/show.php?sid=56448, Erişim: 15.07.2012

karar tasarılarını veto etmesinin altında çeşitli ne-denler vardır. Pekin’in Suriye krizinde Rusya ile birlikte hareket ederek Batının karşısında yer al-ması ABD’nin Asya-Pasifik stratejisine duyduğu tepki ile ilgilidir. Obama yönetiminin, 2012 yılı-nın Ocak ayında açıkladığı diplomatik, stratejik ve ekonomik yatırımlarda ABD’nin Asya-Pasifik bölgesine ağırlık verme hedefi Pekin’i rahatsız et-miştir. Çin’in veto tercihi Washington’ın Tayvan politikası da göz önünde bulundurularak değer-lendirilmelidir. ABD’nin Tayvan’a silah satması Çin’i tedirgin etmektedir. Çin vetosunun altında yatan diğer bir nedenin de ABD’nin Tibet’le olan ilişkilerinden kaynaklandığı ifade edilebilir.

Bu nedenler hesaba katıldığında, Pekin’in Esed rejimini desteklemesi ve Esed rejimi aleyhinde Güvenlik Konseyi nezdinde başlatılan girişimle-ri engellemesinin büyük ölçüde ABD-Çin hattın-da temayüz eden siyasi, ekonomik ve askeri güç mücadelesinden ileri geldiği öne sürülebilir. Pe-kin, Pasifik stratejisine karşılık Rusya ile birlikte ABD’nin Orta Doğu’daki nüfuzunu dizginlemeye yönelik politika izlemekte, İran’dan ithal ettiği enerjide kesinti yaşanmamasını temin etmeye ça-lışmaktadır.

6. KRİZİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ VE

Benzer Belgeler