• Sonuç bulunamadı

KOSOVA’DA HAYIRLA ANILIYOR

Sayın Mahir Yağcılar Bezmiâlem’in Kosovalıların gönlünde nasıl taht kurduğunu bizim Türkiye’de bu insanlara tam da ecdadımıza yakışır biçimde hiçbir karşılık beklemeden sadece tedavi etmekle kalmayıp bir baba şefkati ile kucakladığımızı hizmetlerin Türk olarak kendilerini hem gururlandırdığını hem de ülkedeki konumlarını güçlendirdiğini ifade ederek çeşitli manevi öneme sahip ödüller verdi. Kendilerine Kosova’nın bizim için ne kadar önemli olduğunu anlatır mahiyette “Milli bayrağımız Kosova’da şekillendi, milli şairimiz de Kosovalıdır. Hastanemiz kurulurken Kosova Türk toprağıydı. Dolayısıyla bu hastane sizler için de kuruldu. Lütfen buradan hizmet alıyorlar diye

bize karşı bir minnet duygusu oluşmasın çünkü bu hastane ne kadar bizimse o kadar da sizindir’’ dedim.

Ben bunu söylesem de minnet ifade eden sözlerin biri bitip diğeri başladı.

Bakanlıktan ayrılıp Prizren’e giderken yol üstünde, karnında kocaman malign kitlesi nedeniyle hastanemizde opere edilip ardından 1 yıl kemoterapi aldıktan sonra sağlığına kavuşan 5 yaşındaki Erblina Gashi’nin evine uğradık. Küçük kız herkesin arasından koşarak “canım kızım’’ (bana böyle hitap eder) diye boynuma sıkı sıkıya sarıldı, öptü ve “te dua, te dua’’ (seni seviyorum), “te dua shum’’ (seni Kosova Prizrenliler Derneği ve Türk Milletvekillerinin davetine icabet ettiğim Kosova seyahatinde kurumumuzun Evlad-ı Fatihan'ın gönlünde mümtaz bir yere oturduğunu müşahede ettiğimi belirtmek isterim. Malum-u aliniz ecdad yadigârı diğer hastaneler medeniyetimizin birer incisi ise mensubu bulunmakla iftihar ettiğimiz bu müessesenin bu inciler içinde bir “Dürr-ü Şehvar” dır. Âcizane kanaatim, o kendi alanında medeniyetimizin şahika noktasıdır.

Bu duygularla yoğrulmuş bir halde indiğim yağmurlu Priştine Havaalanı’nda 2’si milletvekili olmak üzere üç araçlık konvoy ile karşılaştığımda şaşkınlık ve mahcubiyet duydum. Konvoyla Murad-ı Hüdavendigar Türbe ziyaretinden sonra Kosova Meclisine geçtik. Meclis toplantı salonunda milletvekilleri ve sivil toplum kuruluşları ile toplantı yaptık. Hepsinin ortak görüşü, Bezmiâlem ecdadı, derviş gaziler gibi burada gönülleri fethediyor.

Ardından Kamu Yönetimi Bakanlığına geçtik. Orada Kamu Yönetimi Bakanı

çok seviyorum) dedi. Küçük kızın dedesi evin eşiğine çöküp ağladı ardından milletvekili Sayın Müferra Hanım ağladı. Annesi, babası ağladı. Mütevazı ama tertemiz evlerinde bizi misafir etmekten duydukları memnuniyeti ve Bezmiâlem’e duydukları muhabbeti defalarca ifade etti.

Arkamızdan gözyaşları ve “te dua, te dua” seslerini bırakarak ecdadın gergef gibi işlediği Prizren’e gittik.

Yolda telefonumdan arandım ve “duyduk çi Prizren’e celmişsiniz hep zencınlara cıtmayasınız bizım fakirhanemize de celasınız’’ denildi veya “ne olur bize de gelin otelde kalmayın bizde kalın mesajları” geldi.

Otelin önünde saatlerdir bekleyenleri görünce “yok artık’’ demeden kendimi alamadım.

Herkes evine çağırdı. Milletvekilleri, dernek yetkilileri bu kadar çok kişinin evine gidemeyeceğimi bir yerde toplantı düzenleyip herkesle bu şekilde görüşeceğimi belirttiler. Evde hazırlık yaptıklarını gitmezsem çok üzüleceğini söyleyen Gülsüm Hameli teyzenin evine gittik. Fakir ama tertemiz evinde bize hizmet etmekten dolayı mutluluktan uçtu. Bu sırada hastalarımızdan tekerlekli sandalyeli Mahmut aradı ve kendilerinin engelliler derneği olarak bir pastanede beklediklerini söyledi. Gülsüm teyzeye veda edip oraya gittik. 200 engelli üyesi olan bir dernekti burası. Bizi görünce sevinçle tekerlekli sandalyesini sürerek bizi kapıda karşıladılar.

Aralarında tanıdıklarımız vardı. Oradan çıkıp otele giderken bir Melami tekkesine uğradık.

Tekkenin sorumlusu “Atalarınızın misyonunu siz sürdürüyorsunuz ne mutlu size burada herkes Bezmiâlem’den söz ediyor’’ dedi. Buradan çıkıp ara sokaktan yürüyerek Bayraklı Camisi’ne gittik.

Yolda bisikleti ile uğraşan bir genç “İlhami Hoca’’

diye seslendi arkamdan. “Çıkartamadım” dedim.

“Hatırlamadınız mı? Çok yardımcı olmuştunuz. Ömrüm boyunca unutamam” dedi. Meclis Başkanvekili Fikrim Damka, “Seçimlerde seni yanımda gezdireceğim’’

diye takıldı.

2'inci gün Prizren Devlet Hastanesi’ne gittik. 500 yataklı bir hastaneydi burası. Kapıda onlarca Türk çalışanı karşıladı bizi. Başhekimin odasına çıktık. Eylül’deki ziyaret öncesi notlarımı almaya çalıştım. Çoğu uzman olmak üzere 170 doktoru vardı bu hastanenin. “Kaç hemşireniz var?” sorusuna başhekimin “510” cevabı vermesiyle şaşkınlığımı gizleyemedim. Hastane bizim 30 yıl önceki devlet hastaneleri gibiydi. Yataklar eski

kırık dökük, servisler koğuş sistemi, az sayıda özel odaları vardı. 8’er yataklı koroner, iç hastalıkları ve anestezi yoğun bakımları vardı. Yoğun bakımları eski, yataklar kırık, monitörler bozuk, yerler marleydi.

Kirli atık yerleri yok, kırık, kapağı kopmuş saç bir çöp kutusuna evsel tıbbi ne varsa atılıyor, “on yıldır değiştirin diyorum değiştirmiyorlar’’ diye espri yaptı sorumlu hemşire. Ezilip mahcup olduklarını görünce daha fazla fotoğraflamaktan vazgeçtim.

Daha sonra ameliyathaneye geçtik. Görüntü çok kötüydü. Parasızlık nedeni ile çalışmayan makineler alınamayan sarf malzemeleri vardı. Enfeksiyon sıklığını sorduğumda çok yüksek dediler. Enfeksiyon kontrol komiteleri yoktu. Polikliniklere indiğimizde umutsuz ve sabırla bekleyen hastaları görünce içimiz burkuldu. Hastaların ne sağlık sistemine ne de hekimlere güvenleri vardı. Göz polikliniğine geçtiğimizde fako cihazlarının olduğunu ama parçası olmadığı için çalıştıramadıklarını söylediler. 6 göz doktoru varmış. Bıçak parası ve muayenehaneye yönlendirme alışılmış bir durummuş.

Hastane çıkışında bizi uğurlamaya gelen Türk çalışanları gördük. “Sizin buralara gelmeniz koltuğumuzu kabartıyor. Türkiye’de yaptıklarınızı burada anlattıklarında büyük gurur duyuyoruz”

dedi. Hastane koridorunda bizde tedavi olan bir hasta ile karşılaşıyoruz. Koridorlarda sıra beklerken bizde tedavi olanlar Bezmiâlem’i anlata anlata bitiremiyormuş. Şadırvan meydanında biraz soluklanmak istedik. Otantik bir lokantanın bahçesinde gölgelikte kahve içmek istedik. 85 yaşındaki herkesin saydığı bir ayaklı tarih dedikleri bir bilge kahve içiyordu. Çok gün gördüğü ve çok dolu olduğu her halinden belli olan, dinç ihtiyar delikanlıydı. “Evlat” dedi, “Buralarda Türkleri yıllarca çok kötü tanıttılar, siz ne kadar kendinizi anlatsanız bu fedakâr hizmetleriniz kadar etkili olamaz. Burada sizi seven çok, onların Türkiye hakkında olumlu sözleri sizin hizmetlerinizle insanlara tesir ediyor’’ dedi. Tarih o kadar çarpıtılmış ki en büyük zaferlerimizden biri

olan Kosova Meydan Muharebesini bile sanki onlar kazanmış gibi her yıldönümünde coşku ile kutladıklarını öğrendik. Gerçek muzaffer olan taraf olan bizde ise bırakın kutlamayı bu zaferden habersiz geçiyor yıldönümleri. Bu koyu sohbet devam ederken otelde 2 saatten beri bekleyenleri, geçerken orda olduğumuzu görenler bulunduğumuz yere yönlendirmiş.

Sarılıp kucaklaştıktan sonra “Hocam her yerde seni arıyoruz’’ dediler, evlerine davet ettiler fakat programımızın yoğun olduğunu söyleyip üzülerek reddettik.

Dönüşte Eyüp Belediye Başkanı ile karşılaştık.

Birlikte oturup yemek yedik. Eyüp Belediyesi’nin de çok büyük hizmetleri olmuş burada.

Teknik ve maddi imkânlarını seferber etmişler.

Milletvekilleri çevrede Eyüp Belediyesi'nin yaptıklarını anlattı ve gurur duyduk. Dönüp Belediye başkanına bizim yaptıklarımızı anlattı, o da gurur duydu. Otele döndüğümüzde saatlerdir bekleyenleri görüp üzüldük.

4'üncü gün 23 Nisan’dı. Her yıl Kosova Türkleri’nin milli bayramı olarak coşku ile kutlanıyor. Her yerde Türk bayrakları vardı.

Ama bugünü daha da özel kılan Prizren Türk Konsolosluğunun açılışıydı. Açılışı Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş yaptı.

Meşhur Prizren Köprüsü üzerinden geçerken eski dernek başkanı “Buraları çok güzel, ilerde ev almak istersen seni tapu müdürü ile tanıştıralım’’ diye takılarak hemen yanımızda köprüye yaslanıp açılışı izleyen biri ile tanıştırmaya çalıştı. Buna fırsat vermeden “İlhami hocamı ben tanıyorum, babamı yatırmıştınız ya” dedi. Şaşkınlık içinde dinlediğimiz bu şahıs milletvekilinin bir yakınıymış, hastanemizde ücretli tedavi olmuş ama ücretsiz tedavi olanlar kadar memnun ayrılmış.

Akşam Kosova’nın en büyük toplantı salonu Luxory’de Kosova Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan Yardımcımız Numan Kurtulmuş‘un katıldığı 23 Nisan Kosova Türkleri milli bayramı kutlamaları çerçevesinde program ardından resepsiyon var. 23 Nisan her yıl burada Türk günü olarak kutlanıyor. Türkiye, başta Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş olmak üzere, belediye başkanları, üniversite rektörleri, sanatçılar, işadamları, sivil toplum kuruluş temsilcileri, bürokratlar ile adeta çıkartma yapmış.

Salonda bir grubun davetli olmadığı halde bizim için geldiğini öğrendik. Benim Luxory’de olacağımı öğrenenler diğerlerini sosyal medya üzerinden haberdar edip şehrin dışında olmalarına rağmen gelmişler. Toplantı bittiğinde gene duygusal anlar yaşandı. Herkes havaalanına gelip uğurlamak istedi. Pazar sabahı saat 6’da gelmelerine gönlümüz razı olmadığı için ısrarla gelmemeleri konusunda sıkı tembihledik. Milletvekili ve dernek yetkilileri ile misafirleri uğurladık. Aralarında minik Erblina Gashi’nin annesinin kucağında “te dua, te dua’’ diye bağırmasına aynı şekilde

“te dua, te dua” diye cevap verdim.

Bu hedeflerin bir parçası olarak kendi uzmanlık dalım olan Ortodonti alanında da Avrupa’da geçerliliği olan eğitim programının aynısını burada vermek ve akredite olmak için ilk adımlarımızı atmış bulunmaktayız. Çok yakında buradaki emeklerin meyvelerini alacağız.

Hatta almaya da başladık. Bu eğitim döneminin sonunda ilk mezunlarımızı vereceğimiz için hem heyecanlı hem de çok mutluyuz. Ulusal Diş Hekimliği uzmanlık sınavlarında (DUS) öncelikli tercih edilen fakültelerden bir tanesiyiz ki bünyemizde Türkiye birincisi ve ikincisi dahil ön sıralarda yer almış uzmanlık öğrencilerimiz var.

Profesörlük unvanını almak insanı gururlandırıyor.

Ancak üniversitemizin en genç profesörü olmak ayrı bir mutluluk ve gurur benim için. İnşallah Üniversitemizde benden çok daha genç ve çok daha başarılı profesörler yetişir, umarım biz de bunun bir parçası olur ve gururlanırız. Sözlerimi tamamlarken tüm Bezmiâlem ailesine; en üst yöneticilerimizden, öğrencilerimize hatta velilerimize kadar bu ailenin parçası olan herkesin özverili çabası ve desteği için bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Üniversitemizin başarısı bizim başarımız, bizim başarımız üniversitemizin başarısıdır diye düşünüyorum.

Merhaba, 1978 yılında İstanbul’da doğdum. 2000 yılında Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun oldum. Doktora eğitimime 2001 yılında Selçuk Üniversitesi’nde başladım ve bugün Türkiye’de ortodonti alanında söz sahibi olan birçok hocalarımızla çalışma fırsatı buldum. Onlardan biri de fakültemizin dekanı Prof. Dr. Serdar Üşümez hocamızdı. Kendisi hem kıdemli asistanım hem de bir süre hocamdı.

2006’da doktoramı tamamlamamın ardından 1 sene daha araştırma görevlisi olarak çalıştım ve daha sonra Erciyes Üniversitesi’ne yardımcı doçent olarak atandım. Kayseri’de Dekan Yardımcılığı dâhil birçok idari görevde bulundum. 2011 yılında doçentliğimi almam sonrası 2012 yılında Serdar Hocamızın davetiyle Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’ne başladım.

2012 yılından beri Dekan Yardımcılığı ve 2013 yılından beri Ortodonti Anabilim Dalı Başkanlığını yürütüyorum. Öncelikli amacımız fakültemizin ulusal ve uluslararası akreditasyonunu sağlamak ve tüm dünyada tanınan bir isim hatta marka olmasını sağlamaktı. Bunu hem lisans hem de lisansüstü programlarımız için başarabilmeyi hedefliyoruz.

Benzer Belgeler