• Sonuç bulunamadı

2.1.1. Konuşmanın Boyutları ve Özellikleri

2.1.1.5. Konuşmanın İletişim Özellikleri

Konuşma, kişinin toplumsal yaşam sürecindeki gereksinimleri doğrultusunda oluşmuştur. İlk insan, ihtiyaçları doğrultusunda çevresindekilerle iletişime geçmiş ve önce beden dili ve anlamsız seslerle başlayan iletişim, zamanla konuşma eylemini oluşturmuştur. Konuşmanın birincil işlevi, iletişim aracılığıyla konuşan ve dinleyen arasında iş birliği sağlamaktır, konuşmanın en az iki kişi gerektirmesi, bu durumun bir göstergesidir (Taşer, 2000: 76). Ancak konuşma, sadece iletişim kurmayı sağlayan bir araç olarak görülmemelidir. Çünkü etkili iletişimin nasıl kurulacağını öğrenmek bir

kültüre girmek anlamına gelmekte (Bruner, 1996: Gökçe, 2006), bu nedenle konuşma, toplumun üyesi olma ve kültürle bütünleşme sürecinde merkezi bir rol üstlenmektedir.

İletişim kavramı hakkında birbirinin benzeri yüz yetmişe yakın tanım yapıldığı ifade edilmektedir (Gökçe, 2006: 6). Bu tanımlardan bazılarına göre iletişim, konuşucuyla dinleyici arasındaki bildiri alışverişi, karşılıklı bildiri aktarımı, bildirim eyleminin çift yönlü görünümü (Vardar, 1988: 89) ya da iletiler aracılığıyla sosyal etkileşim biçimi (Fiske, 1996: 17) olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu tanımların yanı sıra Sillars (1995: 1)’a göre iletişim, iletilmek istenen materyalin, ilgili herkes tarafından tamamen anlaşılabilmesi amacıyla bilgi, kanaat ya da düşüncenin, yazı, konuşma ve görsel araçlarla veya bunların bir arada kullanımıyla iletilmesi, alınması veya değiştirilmesidir. Günay (2004: 214) ise iletişimi, bilginin kişi, grup ya da kurumlardan oluşan iki kutup arasında değiş tokuş edilmesi şeklinde tanımlamaktadır.

İletişim hakkında yapılan tüm tanımlar değerlendirildiğinde, iletişim sürecinde bir alıcı (hedef) ve bir vericinin (kaynak) bulunduğu, iletişimin bilgi içerdiği (mesaj- ileti), bilginin ortak bir gösterge (simge ya da dil) ile kodlandığı (kod), çeşitli araçlar (kanal) aracılığıyla aktarımın gerçekleştiği ve bilgilerin anlaşılmasında, arka plan bilgileri ile yaşanan ortamın bir bütün olarak (bağlam) algılanmasının esas olduğu ortak noktalarına ulaşılmaktadır. Bu süreç, iletişim şemasında şu şekilde gösterilmektedir:

Şekil 3: İletişim Süreci

Verici (Kaynak): İletinin sorumluluğunu üstlenerek, iletiyi sözle ifade eden

kişidir (Kıran, 2006). İletişim biliminde yaygın ve yerleşmiş communicator (kaynak) teriminin karşılığı olan verici, konuşmada konuşmacıyı, kongrede tebliğ sunan kişiyi, eserde yazarı karşılamakta, bir bilgi ya da düşünce aktaran kurum ya da kuruluş olarak

da tanımlanmaktadır (Gökçe, 2006; Günay, 2004: 220). Kaynak, konuşma sürecinde, bir mesajı üretmek amacıyla kodlama işini gerçekleştiren yani duygu, tasarı ya da bilgiyi sözcüklere aktararak amaca uygun bildiri üreten konuşmacıdır.

Alıcı (Hedef): Vericinin kodlayarak gönderdiği iletiyi alarak kodu çözen ve

kendisine bilgi gönderilen kişidir (Kıran, 2006; Günay, 2004). Konuşma sürecinde dinleyici, bir mektup alıcısı, kitap ya da gazete okuyucusu, televizyon izleyicisi ya da sınıfta öğretmeni dinleyen öğrenciler alıcı olarak gösterilebilir. İletişimin gerçekleşmesi için verici kadar alıcının da çabası söz konusudur. Verici, mesajı uygun şekilde kodlamak ve iletmek için alıcı da çözümlemek için eylemde bulunur.

Bildiri (Mesaj- İleti): Bildiri, verici ve alıcı arasındaki ilişkiyi sağlayan öge,

iletişim sürecinin ana fikri ve merkezidir. Konuşma kapsamında ele alındığında, dinleyiciye aktarılan içerik, mesaj ya da iletidir. Aktarılan bildirinin anlaşılır olması için mesajın açık ve net olması yani vericinin alıcıya uygun bir kavramları kullanması ve uygun bir kanalla aktarması gerekir (Günay, 2004: 232). Bildirinin beyindeki oluşumu ve özenle söyleme aktarılması bu aşamada gerçekleştiği için belli bir plan içinde verilmelidir. Mesajın beklenen etkiyi yaratması için, alıcının dikkatini çekecek ve akılda kalacak bir şekilde organize edilmesi, alıcının kodu doğru çözümlemesi için verici tarafından doğru sesletilmesi, alıcının arka plan bilgisine ve seviyesine uygun sözcük, deyim vb. anlatım özellikleri kullanılması ve alıcının düzeyine uygun bir üslupla sunulması gerekmektedir.

Kanal (Araç): Vericiden alıcıya bildirinin gitmesini sağlayan yola kanal adı

verilir. Kitap sayfası, gazete, taş üzerindeki bir yazı, bilgisayar çıktısı ile sözlü iletişimde ise hava bir kanaldır ve bir iletişim sürecinde birden fazla kanal kullanılabilir. Karşılıklı konuşmada hava, ses dalgalarını alıcı / dinleyiciye ileten bir araçtır. İletişimin etkili olabilmesi ve sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesinde kanal ve araç seçimi önemli rol oynamaktadır (Zıllıoğlu ve Yüksel, 1994: Telman ve Ünsal, 2005). Kime, hangi amaçla, ne iletilmek istendiği aracın ve kanalın belirlenmesini kolaylaştırmaktadır.

Kod: İletinin üretildiği dile kod, bilgi, duygu ya da düşüncenin iletişme hazır bir

için kullanılan dizge ve göstergeleri oluşturmaya yarayan kurallar bütünüdür (Günay, 2004: 224). Karşılıklı konuşma sürecinde kullanılan kod, duygu ve düşünceleri anlatırken kullanılan dildir. Trafik işaretleri, el kol işaretleri, jest ve mimikler ve mors alfabesi, doğal dilin kullanılamadığı durumlarda birer kod olmuşlardır. Verici ve alıcı aynı kodu kullanıyorlarsa iletişim gerçekleşir, çünkü alıcının iletiyi çözmesi için kodu anlaması gerekmektedir (Günay, 2004). Mesajın alıcı tarafından doğru anlaşılması ve alıcı ile verici arasında iletişimin sağlanabilmesi, aynı kodun kullanılması ve mesajın doğru kodlanmasına bağlıdır.

Bağlam (Gönderge): Verici ve alıcının dil dışı toplumsal kazanımları, kültürel

birikimleri, tecrübeleri, deneyimleri ve edindikleri her türlü bilgiye ilişkin veri bağlam olarak nitelendirilmektedir (Günay, 2004: 230). Konuşma kapsamında, konuşmanın gerçekleştiği ortam ve konuşma süreci bağlamı oluşturmaktadır.

İletişim süreci doğrultusunda değerlendirildiğinde, dil ve dolayısıyla konuşmanın, bu sürecin vazgeçilmez ögeleri olduğu görülmektedir. Dil, konuşma ve iletişim birbiriyle fonksiyonel olarak bağıntılı kavramlardır (Erdoğan, 2005: 112). Çünkü dil ve konuşma, insanın toplum yaşamındaki ilişkilerini yürüterek toplumda yer edinebilmesi için gerekli olan iletişimi kurmasını sağlayan araçtır. İnsanların yaşamlarının büyük bir bölümünü konuşarak ya da dinleyerek yani sözlü iletişimle geçirdikleri göz önünde bulundurulduğunda, konuşma ve iletişimin birbirinden ayrı düşünülemeyen iki kavram olduğu görülmektedir.

Toplumun ilerlemesinde büyük bir etkisi olan konuşma, ilk çağdan bu yana örgütlenmenin gelişmesini, birikmiş alışkanlıkların korunmasını, yayılmasını, deney ve gözlemlerin yeni nesillere iletilmesini sağlamış ve sağlamaya devam etmektedir. İletişim sürecinde çeşitli amaçlarla bir araya gelen insanoğlu, topluluk olarak yaşamayı öğrendiği günden bu yana, sorunsuz bir iletişim için kendi kurallarını oluşturmuştur (İmer, 1990). Bu doğrultuda, bir toplumun üyesi olan bireyin bulunduğu sosyal ortamda aldığı role göre dil kullanımı da şekillenmektedir.

Konuşan kişinin toplumsal rolüne ve ait olduğu sosyal gruba göre farklı dil kullanım biçimlerine sosyolekt denmekte ve birey, bu farklı dil kullanım biçimlerini

özellikle mesleki sosyalleşme süreçleri içinde edinmektedir (Ağaçsapan, 2002: 114). Aynı sektörde çalışan, aynı örgütte çalışan ya da aynı statüde çalışan bireyler zamanla ait oldukları gruba göre çeşitli dil özellikleri geliştirmektedirler. Söz konusu dil özellikleri, aynı çalışma alanında olanlar arasındaki mesleki terim ve jargon kullanımında kendini gösterebileceği gibi aynı statüde çalışanlar arasındaki meslekî söylem olarak da görülebilmektedir.

Toplumsal yaşamı paylaşan bireylerin birbirleriyle sağlıklı bir iletişim kurmaları, özellikle toplum hayatında yaşanan çeşitli durumlara yönelik dil kullanımlarına uymalarını gerektirmektedir. Selçuk (2005)’a göre, ana dili öğretim süreci, dilin sadece nerede ve nasıl kullanılması gerektiğinin eğitimi değildir. Ana dili öğretimi aynı zamanda nerede, nasıl hareket edilmesi gerektiğinin de öğretimidir. Dil ile birlikte, toplumda herkes için geçerli olan, egemen sosyo-kültürel davranış biçimleri de öğrenilir ve dil becerisiyle davranış becerisi birlikte kazanılarak gelişir.

Dilin yerinde, zamanında ve doğru kullanımı, bireyin karşıdaki bireyle sağlıklı iletişim kurmasını ve dolayısıyla onu etkileme, eğitme ve birlikte çalışma konusunda daha başarılı olmasını sağlamaktadır (Kuzu, 2003). Bu doğrultuda bir örgütün etkinliği, iyi bir yönetime bağlı olduğu gibi iyi bir iletişime de bağlıdır (Gökçe, 2006; Tutar, 2003; Kaya, 2003). Söz konusu iletişim ise grup üyeleri arasındaki sağlıklı dilsel etkileşimi gerektirir. Çünkü örgütsel iletişim sürecinde bireyler; bilgi edinme, bireyleri motive etme, bireysel ve örgütsel çalışmaları kontrol ve koordine etme gibi işlevleri yerine getirmekte, örgüt üyeleri ile yöneticileri arasında ortak bir anlayış oluşmasına zemin hazırlamakta ve bu sürecin çoğunu sözlü iletişim aracılığıyla yani konuşarak gerçekleştirmektedirler.

Bir kurum içerisinde, her çalışanın günlük yaşamında karşılaştığı belli durumlar ve bu durumlar için kullandığı kendine özgü dilsel davranış modelleri bulunmaktadır. Bireyin mesleğine ya da konumuna göre yoğunluğu değişebilen ama her çalışanın günlük hayatta karşılaştığı bu durumlar; selamlaşma, vedalaşma, seslenme (hitap etme), istekte bulunma, görev verme, soru sorma, teşekkür etme, eleştirme, vb. gibi sosyal yaşamın en sık karşılaşılan iletişim rutinleridir. İletişimi başlatan, geliştiren ve sonlandıran bu dil davranışları, toplum, meslek ya da kültür düzeyine göre önemli

farklılık gösterebilmekte, bu nedenle aynı durum farklı kültür düzeylerine göre yanlış anlaşılabilmekte ve çatışma yaşanabilmektedir (Selçuk, 2005). O nedenle bireyler, bulundukları iletişim ortamına göre duruma en uygun ifadeleri kullanmaya çalışmaktadırlar. Bireylerin dil kullanımlarını ise bulundukları ortam, karşılarındaki kişiler, kişilerin yaşı, cinsiyeti, konumu, aralarındaki ilişki düzeyi ya da o anki koşullar belirlemektedir.

Birey, iletişim sürecinde bulunduğu ortama yönelik nezaket kuralları doğrultusunda, kendince uygun gördüğü ya da karşı taraf tarafından da uygun görüleceğini düşündüğü ifadeleri seçip kullanarak sağlıklı bir iletişim kurmayı amaçlamaktadır. Örgütsel iletişim sürecinde, bireylerin belli kurallar çerçevesinde iletişime geçmeleri, nezaketin konuşmanın sosyolojik ve iletişimsel boyutu kapsamında ele alınan önemli bir kavram olduğunu göstermektedir.

Nezaket: Nezaket, başkalarına karşı saygılı ve incelikle davranma, incelik,

naziklik olarak tanımlanmaktadır (www.tdk.gov.tr). Toplumumuzda kişiler, belli durumlara karşı gösterdikleri sözlü ya da sözsüz tepkileri çoğunluk tarafından beklendiği ve istendiği gibi gerçekleştiğinde saygılı ve nazik olarak, beklentinin dışına gerçekleştiyse saygısız ve kaba olarak nitelendirilmektedir (Dereli, 2008). İçinde bulunulan etkileşim ortamına uygun dil kullanımı “ince” bir davranış olarak tanımlanmakta ve incelik / nezaket, sağlıklı ilişki geliştirmenin ön koşulu olarak görülmektedir (Toksöz, 2000). Bu doğrultuda nezaket, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda oluşan, örf, âdet ve değer yargıları doğrultusunda geliştirilen ve kültürlere göre değişiklik gösterebilen davranışlar olarak tanımlanabilir.

Dil bilimciler tarafından edimbilimsel ve etkileşimsel boyutlarda ele alınan nezaket / incelik kuramının temellerini Goffman’ın imaj teorisi oluşturmuştur (Morand, 2000: 236). Goffman (1967: 5) tarafından söylembilim kapsamında geliştirilen imaj kavramına göre, iletişimin temel amacı, bireyin imajını (face) korumaktır. Kişi imajını korumak için nezaket kurallarına uygun davranmalıdır çünkü imaj kazanılabilen ve kaybedilebilen sosyal bir değerdir (Dereli, 2008). Goffman’ın imaj teorisini, dil antropologları Brown ve Levinson (1987) iletişimdeki kişilerin ihtiyaçlarının dikkate alınması açısından geliştirerek nezaket teorisini oluşturmuşlardır. Bu kapsamda Brown

ve Levinson, olumlu nezaket ve olumsuz nezaket davranışlarını saptayarak konuyu genişletmişlerdir (Dereli, 2008). Ancak Brown ve Levinson tarafından geliştirilen nezaket kuramı, incelik kavramının değişik toplum, topluluk ve etkileşim biçimlerine göre değişebilmesi yani belli ölçütlerle genellenemeyeceğinden dolayı eleştirilmektedir.

Kişilerarasında etkili bir iletişim kurulması ve gelişmesi açısından önem taşıyan incelik/nezaket, içinde bulunulan bağlama uygun davranış biçimi geliştirmeyi gerektirir. İnce davranış, kişinin etkileşimde bulunduğu kişiye önem verdiğini ve onunla ilgilendiğini gösteren sözlü ve sözsüz davranış biçimleridir. Sözel incelik, birbirine karşı “saygılı, düşünceli ve ilgili” olarak nitelenebilecek biçimde dil kullanımını gerektirmektedir. Söz konusu durumların dilsel göstergeleri ise, değişik etkileşim ortamlarından kimin, kiminle, ne zaman, nasıl bir iletişim kurması gerektiğini belirleyen toplumsal ölçütlerdir (Toksöz, 2000). Bundan dolayı incelik / nezaket kavramı, kibar sözlerden daha geniş bir anlam içermekte ve bu tür davranışlar, yüz yüze iletişimin düzenlenmesinde ve hiyerarşik bir yapıya sahip organizasyon içinde hiyerarşinin korunmasında hayati önem taşımaktadır (Morand, 2000: 236).

Bireyselliğin değil ortak kimlik geliştirmenin önemli olduğu çalışma ya da iş ortamlarında, sözel etkileşimin temel belirleyicisi, kişilerin kurumsal konumları ve konumlarına gösterilen saygıdır. Bu nedenle incelik / nezaket kavramı, özellikle kamu yöneticilerinin çalışanlarla iletişimleri sürecindeki kullandıkları konuşma özellikleri açısından; selamlama, söz kesme, görüş sorma, görev verme, takdir etme ve eleştirme başlıkları çerçevesinde ele alınacaktır.

a) Selamlama, vedalaşma: Konuşmaya giriş ve konuşmayı sonlandırma

ifadeleri olan selamlama ve vedalaşma sözleri, kişilerarası iletişimi başlatmayı, geliştirmeyi ve bitirmeyi sağlayan iletişim rutinleridir. Bu süreçte kullanılan ifadeler, toplumun egemen sosyal kuralları, inançları ve değer yargılarına göre şekillenmektedir (Şelçuk, 2005). Bu nedenle bireyin bulunduğu kültür, topluluk, ortam ve duruma göre uygun bir şekilde selam vermesi ve vedalaşması iletişim sürecinin başarılı bir şekilde başladığının ve devam edeceğinin bir göstergesidir. Özellikle kamu kurumlarında devleti temsil etmenin vermiş olduğu hiyerarşik yapılanma ve dilsel sorumluluk

nedeniyle, özel kurumlardan ya da halk arasında kullanılanlardan daha resmî selamlaşma ve vedalaşma ifadeleri kullanılmasına dikkat edilmektedir.

b) Hitap: Kamuda hitap ifadeleri bir saygı göstergesi olup kişilerarası iletişimde

önemli bir yer tutmaktadır. Üst ve ast arasındaki iletişim sürecinde en sık rastlanılan hitap sözleri; “sayın, saygıdeğer, efendim, zatıalileri, azizim, üstadım” şeklinde örneklendirilebilir. Saygı ifadelerinin kullanımını, konuşan ve dinleyenin toplum içindeki yeri ya da kişileri birbirlerine göre konumları belirlemektedir. Bu konumu oluşturan koşullar; yaş, cinsiyet, makam-mevki, eğitim seviyesi, konuşulan ortamın resmî ya da gayriresmî olması, kırsal ve şehirden gelme gibi çeşitli etmenlerdir (Şahin, 2005: 11).

Brown ve Gilman (1960)’a göre, kişiler arasındaki yaş ya da mevkiye yönelik farklılıklar, “yüksek” konumdakilerin “alçak” konumdakilere “sen” zamiri ile hitap etmesi ve “alt” konumdaki kişilerin “yüksek” konumdakilere “siz” zamiri ile hitap etmesi ile görülmektedir. Brown ve Gilman (1960)’a göre hitap sırasında kişilerin meslek, ortak nokta gibi benzerlikleri, aralarındaki “sen” ya da “siz” zamirlerinin dönüşümlü olarak kullanılmasını sağlayabilmekte ve kişiler arasında yakınlık göstergesi olarak algılanmaktadır. Kimi durumlarda nezaketin “siz” kullanımına bağlı olmadığı, söylemle bir bütünlük içinde ele alındığında kurumsal iletişimde “sen” kullanımının da “siz” kadar “saygı değerinin” olduğu ifade edilmektedir. Kohz (1982)’un da belirttiği gibi bu iki kişi zamiri, hitap etkenleri çerçevesinde (iletişimin türü, kişiler arasındaki ilişki, iletişim amacı, biyolojik ve sosyal faktörler vs.) kişilere ne şekilde hitap edildiğini anlatan (nazik ya da kaba) önemli bir göstergedir.

Hitap sırasında; “Bey”, “Hanım”, Bay, “Bayan”, “Efendi”, “Beyefendi”, “Hanımefendi” gibi unvanların kullanılması da nezaket anlamı taşımaktadır. Resmî dairelerde ve yazışmalarda “Bay” ve “Bayan” unvanlarının kullanımına dikkat edilmeli, konuşma sırasında çalışanların isimlerinin ardından mutlaka söz konusu “Bey/Hanım” unvanları kullanılarak bireylere hitap edilmelidir. Nezaket unsurları içinde ele alınan hitap şekilleri, ayrıca katılımcıların bulundukları konuma ilişkin unvanlarla (Müdür Bey, Başkan Hanım), saygı sözü olan “Sayın” sözünün soyadının eklenmesiyle (Sayın

Özdoğan) ya da “Beyefendi” ve “Hanımefendi” unvanlarıyla gerçekleştirilmelidir (Karakütük, 2011: 3 ).

Özellikle resmî kurumlarda ve çalışma hayatında kullanılan, saygı ve mesafe göstergesi olan unvanların yanı sıra, samimiyet göstergesi olan çeşitli seslenme sözleri de bulunmaktadır. Aralarında samimi bir ilişki olan bireylerin birbirlerine hitapları sırasında, “abi”, “bacı”, “yenge”, “abla”, “amca”, “dayı”, “anne”, “baba”, “ağa”, “kardeş”, “çocuk” gibi akrabalık isimlerinin ya da “ciğerim”, “yüreğim” gibi organ isimlerinin kullanıldığı da görülmektedir. Ancak söz konusu seslenme sözlerinin, kişilerarasındaki eşitsizliğe sebep olması ve bulunulan ortamın ciddiyeti etkilemesi nedeniyle resmî ortamlarda kullanılmaması gerekmektedir. Çünkü özellikle bürokrasinin ilişki biçimlerinin temel belirleyicisi olduğu devlet kurumlarında yakınlığı ön plana çıkaran ilişki biçimlerine yer verilmemektedir (Toksöz, 2000: 73).

c) Görev verme sözleri (emir, rica, istek): Bir kurumda yönetici konumundaki

kişi, görev tanımlaması doğrultusunda, işlerin yürütülmesini sağlamak, belirli kişileri belirli işleri yapmakla görevlendirmek ve denetlemek yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Yönetici, çalışanın belli bir görevi yerine getirmesini farklı anlatım biçimleri ile gerçekleştirebilir. Yönetici, yapılması gereken bir görevi, çalışana doğrudan emir vererek, çalışana görevi yapmasını rica ederek, çalışandan isteyerek, çalışana öneride bulunarak ya da işin gerekliliğini söyleyerek belirtebilir. Görev verme sürecinde kullanılan ifadeler, çalışan ve yönetici iletişimini ve çalışanın performansını önemli ölçüde etkilemektedir.

Özellikle yöneticilerin yönetim sırasında en sık yaptığı sözlü iletişim hatalarından biri de emretmedir ve insanlara emretmek onlarda küskünlük ve kızgınlık doğurarak emreden kişiye karşı tepki duymalarına sebep olmaktadır (Sayers 1993, 261). Ancak emir, yetkili birisi tarafından yapılması istenen zorunlu bir işi ya da görevi anlatır ve yöneticinin emir verme hakkı yasalarda da belirtilmiştir. Bu durum, 617 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda şu şekilde gösterilmektedir: “Amir, maiyetindeki memurlara kanunlara aykırı emir veremez.” (Madde 10: (Değişiklik: 12/5-1982-2670/3 md.)

Ast üst ilişkisi doğrultusunda emrin yöneticinin bir hakkı olması nedeniyle, üstün asta görev verirken yönelttiği rica ifadesine, bağlamdan dolayı emir işlevi yüklenmektedir. Emir, tasarlanan hareketin emirle yapılmasına işaret etmektedir. Bir ifadenin emir olabilmesi için bir buyurucunun, bir eyleyicinin ve bir buyruğun, buyurucudan kaynaklanan yüksek dereceli yönlendiriciliğin, buyuranın statü üstünlüğüne dayanan güç ilişkisinin olması gerekir (Demir, 2008: 16). Bu doğrultuda, yönetici çalışanlara görev verme sürecinde, örtük emir ya da açık emir anlatım biçimlerini kullanmaktadır.

Açık emir, “yap, et” gibi yalın biçimde, tezlik bildirerek “yapıver”, bireyin kendini yapılacak eyleme katarak şimdiki ve gelecek zaman çekimli fiil kullanmasıyla “yapıyoruz, yapacağız” biçiminde ya da kendini yapılacak eyleme katmadan “yapıyorsun, yapacaksın” biçimlerinde gerçekleştirilmektedir.

Örtük emir, yapılacak işi açıkça söylemeden o işle ilgili açıklama yaparak, çeşitli sorularla “Bir çay alabilir miyim?” karşıdaki kişinin o işi yapmasını sağlayarak ya da öneri “İstersen yap.”, rica “Dosyayı getirir misin?”, gereklilik “yapmamız gerek” ve istek “yapayım, yapasın, yapa, yapalım, yapasınız, yapalar” kiplerinin kullanılmasıyla gerçekleşen ifadeleri içermektedir. Yöneticinin görevin ardından, çalışana “değil mi, öyle mi, tamam mı” gibi çeşitli onay soruları sorması, çalışanın görüşünü önemsediğini göstererek emrin örtük biçimde ifade edilmesini sağlamakta ve emri yumuşatmaktadır.

d) Söz verme, konuşma sırası, söz kesme: Bürokraside iletişim belli bir sıra

takip eder. Bürokratik bir ortam içerisinde, kalabalık bir ortamda görüşen üst ve astların konuşma sırası genellikle hiyerarşik bir sıra izler. Konuşma sırasının kime geldiği, üst düzey yöneticinin konuşması gereken kişiye söz vermesi, işaret etmesi ya da soru sormasıyla belirlenir. Sosyal psikoloji literatürüne göre; konuşma sırası, toplam konuşma süresi ve konuşma sırasında söz kesme gibi unsurlar baskınlık unsurları ve nezaket kapsamına giren ögelerdir (Biernat, 2004: 126).

Söz kesmenin bağlamı yani kimin sözünün kim tarafından ne zaman ve nasıl kesildiği bu dil olayının işlevini arttırmaktadır. Söz kesme ya da sözel örtüşme, tasvip

Benzer Belgeler