• Sonuç bulunamadı

2.1.1. Konuşmanın Boyutları ve Özellikleri

2.1.1.3. Konuşmanın Fiziksel Özellikleri

Ses, fizik bilimine göre titreşimle elde edilen geçici bir olaydır (Aksan, 2000:12). Bu niteliğinden dolayı ses, önceleri uzun yıllar fizik bilimi tarafından ele alınmış, ardından insan sesinin ölçülen ögeleri olan süre, ses şiddeti, ses yüksekliği gibi ögeler akustik ses bilimi kapsamında ele alınmıştır. Ses, akciğerden gelen havanın gırtlaktaki kirişlere çarpmasıyla oluşan titreşimlerdir. Konuşma eyleminin ses dalgalarının boşlukta yayılması ile gerçekleşen bir süreç (Taşer, 2000; Temizyürek, 2004) olması, konuşmanın fiziksel bir boyutunun olduğunu göstermektedir. Konuşmanın fiziksel boyutu kapsamında ele alınan özellikler, seslerin ölçülebilen ögeleri olan; dalga, süre, titreşim, ses şiddeti, yüksekliği gibi ses olaylarıdır.

a) Ses şiddeti: Bir sesin kulağa yaptığı etkinin büyüklüğü olarak tanımlanan ses

şiddeti, bağırmakla karıştırılmaktadır (Çevik, 2002). Şiddet, solunumla ilgilidir ve güçlü ses derin soluk almaya bağlıdır.

b) Ses yüksekliği: Çıkarılan ses yükseklikleri açısından pes, tiz ve boğaz sesi

olmak üzere ikiye ayrılır. Pes ses, göğüs sesi olarak adlandırılan rahat çıkan sestir. Tiz ses, kafa sesi olarak da adlandırılan, gırtlakta az da olsa baskı oluşturan yorucu bir sestir. Boğaz sesi ise boğazda oluşan metalik ve sıkıcı bir sestir (Çevik, 2005). Ruh haline göre ses düzeyi değişmekte, heyecanlı ya da sinirli bir konuşma sırasında ses düzeyi yükselmekte, üzücü ya da sakin bir konuşma sırasında ise ses düzeyi düşmektedir (Galvin vd., 1988: 245).

Topluluk önünde yapılan konuşmalarda, konuşmacıların genellikle kısık sesle konuştuğu görülmekte ve bu durum iletişimi etkilemektedir (Blundel, 2004: 280). Oysa iyi bir konuşmacı, standart bir ses düzeyiyle konuşmamalı, konuşmasının içeriğine göre ses düzeyini değiştirebilmelidir. Örneğin konuşma sırasında önemli ve vurgulanması gereken noktalardan önce ses yüksekliğini düşürür ya da alçaltmak dinleyicinin dikkatini çekmektedir.

c) Ses Perdesi: Ses kirişlerinin uzunluğu sesin yüksek ya da düşük olmasını

etkilemektedir. Uzun ses kirişi düşük ses, kısa ses kirişi yüksek ses oluşmasını sağlamaktadır (Galvin vd., 1988). Erkeklerin ses kirişlerinin kadınlarınkinden daha

uzun olması onların seslerinin daha düşük olmasının sebebidir. Gerilim, sinirlilik gibi ruh durumları kirişin uzunluğunu arttırmaktadır. Birey sinirli olduğunda boyun gerilir ve ses kirişleri de gerilerek daha yüksek ve gergin- sinirli bir ses çıkmasına neden olur.

Dilde parça özelliği taşımayan ve parçalar üstü özellik gösteren, sesin yüksekliğinden ve süresinden kaynaklanan sesbirimler yer almaktadır (Ergenç, 2002). İnsanlar arası etkileşimde önemli rol oynayan bu sesbirimler anlam ayırt edici özellik göstermektedirler. Bu birimler; vurgu, ton ezgi, uzunluk gibi ögelerdir.

d) Ton: Genellikle vurgu ile karıştırılan bir kavram olan ton, sesin titreşim

sıklığıyla ilgili bir kavramdır. Ton, bir seslemdeki titreşim sıklığının yüksekliği ya da düşüklüğü yani sesin tiz ya da pes söylenişidir (Aksan, 2000: 68; Yılmaz, 2005). Sesin titreşim sıklığı yükseldiğinde ses tizleşmekte, sıklık azaldığında ses pesleşmektedir. Cümle içinde alçalıp yükselen tonların kullanılması, tonun anlam ayırıcı bir ses birim olduğunu göstermektedir.

Ton, bir niyet, fikir, duygu ve anlam ifade aracı olması nedeniyle konuşma için çok önemlidir. Kimi zaman tek kelimelik sözcüklerin (evet, hayır, ne, nereye, nasıl, vb.) tonlaması anlam açısından sözcüğün kendisinden daha önemli bir görev yüklenmektedir. Bir bildirinin alıcıya tam ve amaçlandığı şekilde aktarılabilmesi konuşucunun ses tonunu iyi ayarlaması ile mümkündür. Börekçi (2005)’ye göre belli bir kurala bağlanamayan ve kişinin metne katmak istediği duyguya göre değişebilen tonlama, konuşmayı anlamlı kılan unsurdur. Sesin anlam özelliği ile tonu arasında müzikal bir ilgi olduğu ve bu müzikal ilginin konuşmanın etkisini artırdığı son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarla belirlenmiştir. Konuşma boyunca yapılabilecek en olumsuz durum ses tonunu sabitleyerek konuşma boyunca monoton bir tonda konuşmaktır. Bu durum, hakkında konuşulan konuyu önemsizleştirerek dinleyenlerin dikkatlerinin dağılmasına ve sıkılmalarına neden olur (Dodd,2004: 308).

e) Tonlama (ezgi, entonasyon, perdeleme, intonation): Ezgi ya da tonlama,

konuşma sırasında konuşmaya egemen olan temel ton değişiklikleridir (Aksan, 2000: 68). Konuşma zincirindeki hece ve sözcüklerle ilgili bütün ton değişmeleri cümlenin tonlamasını oluşturur. Sesler için ton neyse, cümle için de ezgi odur (Aksan, 2000: 68 ). Bireyin ruhsal durumu ve iletmek istediği anlama göre cümledeki ton değişmeleri ezgiyi

belirler. Ezgi, önemli bir anlam ayırıcı olur. Konuşmacının eğitimi, sosyal düzeyi, konuşmanın geçtiği ortam ve kişinin o andaki ruhsal durumuna göre değişiklik gösteren ezginin birçok çeşidi vardır ve belli kalıplara bağlanması oldukça zordur (Ergenç, 2002). Bunlardan biten, süren ve soru ezgileri temel ezgi türleri olup mesajın tamamlanıp tamamlanmadığı konusunda dinleyiciye yardımcı olur. Konuşma eğitimindeki ezgi çalışmaları tekdüzelik-monotonluk kusurunun giderilmesi ve sözlerin ifade ediliş olanaklarının geliştirilmesi açısından önemlidir. (Dün akşam geldi. Gördün mü?) Genellikle konuşmacılar pozitif bir mesaj vermek istediklerinde cümlelerinin sonunu yükselen bir tonlamayla bitirme eğitimi gösterdiği, azalan ezginin, mesaja kötümser ve üzücü bir renk verdiği ifade edilmektedir (Blundel, 2004: 280).

Kamuda yapılan bir araştırmaya göre, ast-üst ilişkilerine göre sesin tonu ayarlanmıştır. Üsttekiler daha buyurgan, otoriter bir tarzda hitap ederken, alttakiler daha alt perdeden, ürkek bir iletişim dili kullanırlar (Aytaç, l996:144-164).

f) Vurgu: Sözcük vurgusu, bir konuşmanın akışı içinde kullanılan sözcüğün bir

seslenimi öne çıkarmak için diğerlerine oranla daha soluklu, söyleyiş süresi uzatılarak, öteki seslemlerden daha belirgin söyleyerek kimi zaman yeni bir anlam oluşturmaktır (Demircan, 1980: 51; Ergenç, 2002: 29; Aksan, 2000: 67). Vurgu, anlam ayırt edici bir öge olup Türkçenin belirli istisnaları dışında sözcüğün son hecesinde yer alır. Cümle içinde ise, yükleme yakın olan unsur üzerinde vurgu taşır. Vurgu, bildirişimi sağlayan birimlerin sıralanma şekliyle olduğu gibi konuşanın psikolojisi ve önem verdiği kavrama göre de değişir (Aksan, 2000: 67). Türkçe sözcüklerde vurgu, anlam ayırt edici bir ögedir ve istisnalar dışında son hecededir. Vurgu, sözcük, cümle ve şiddet vurgusu olarak üçe ayrılır.

i. Sözcük vurgusu: Kendi içinde, müzikal vurgu (perde vurgusu) ve soluk vurgusu (baskı vurgusu) olmak üzere iki çeşittir. Perde vurgusu: Müzikal vurgu, birçok dil bilimci açısından bugün ton denilen kavramı karşılamaktadır. Soluk vurgusu: bir sözcüğün diğerine göre daha baskılı ve soluklu söylenmesidir (Yılmaz, 2005).

ii. Cümle vurgusu: Anlam ayırt edici vurgudur. Bir sözcüğün önemini belirtmek ya da bir zıtlığı göstermek için kullanılan cümle vurgusu, mantık

vurgusu, duygu vurgusu, hitabet vurgusu, direnme vurgusu ya da ayırma vurgusu gibi nitelikler de taşımaktadır (Yılmaz, 2005). Cümlede vurgu, kastedilen anlam ya da tonlamaya göre değişebilmektedir. Ancak sözcüklerin kendine has bir vurgu yapısı ve kuralları vardır.

iii. Şiddet vurgusu: Cümlede vurgulanmak istenen unsurun daha şiddetli söylenmesi, o sözcüğün anlamını ve işlevini belirginleştirir. Özellikle beğenme, sevinme, kızma gibi ünlem cümlelerinde görülmektedir (Gündüz ve Sarıca, 1997).

g) Durak: Birden fazla fikir öbeği ve bilgi bulunan cümlelerde bilgi aralarında

verilen kısa nefes arası durak olarak adlandırılır. Konuşmada yapılan durağın anlam vurgulama, dikkat çekme, dinleyenin algılamasını kolaylaştırma, konuşmacının nefes almasını sağlama, tonlama ve vurguya yardımcı olma gibi (Blundel, 2004: 281; Yılmaz, 2005; Smith ve Canty, 1961: 40; ) birden fazla fonksiyonu olabilir. Ancak “durak” kavramının temel özelliği, anlam ayırıcı olmasıdır. (Doktor Ayşe’yi çağırdı. Doktor, Ayşe’yi çağırdı.) Durak, uzunluğuna göre, virgülün, noktalı virgülün ve noktanın sözlü muadilidir. Uzun duraklar, konuşmacı ve dinleyiciye fikirlerin hazmedilmesi ve soruların düşünülmesi için bir düşünme zamanı verir (Blundel, 2004: 281). Usta konuşmacılar durakları dinleyiciyi etkilemek amacıyla kullanmaktadırlar. Önemli bir konu öncesinde kısa bir süre susarak sonra daha yumuşak sesle devam etmek hem konunun önemini vurgulamakta hem de yetkinlik telkin etmektedir (Sayers vd, 1993: 40).

h) Konuşma Hızı: Uzmanlara göre dakikada 120-180 arasında değişen sözcük

arasında olması gerektiği ifade edilen konuşma hızı konuşmanın temposunu belirlemektedir (Biernat, 2004: 159; Galvin vd., 1988: 246; Smith ve Canty, 1961: 39). Konuşma hızı konusunda en sık yapılan hatalar, çok hızlı ya da yavaş konuşmak, sözcükleri yayarak, uzatarak ya da kesik bir şekilde kopuk kopuk söylemek, tekdüze konuşmak, yetersiz ve yanlı duraklar yapmak, konuşma tartımında değişiklik yapmak olarak belirtilmektedir (Çevik, 2002). Söylenenlerin dinleyici tarafından anlaşılması için yeterli bir yavaşlıkta ama ilgisini sürdürebilmesi için belirli bir hızda söylenmesi yani konuşmacının hızını denetim altına alması gerekmektedir. Konuşma hızına ilişkin unsurlar dinleyicinin kişiliğinden psikolojisine, konunun içeriğine, yapılan konuşmanın

süre sınırlılıklarına ya da dinleyici kitlesine göre değişebilmektedir (Galvin vd., 1988: 246; Smith ve Canty, 1961). Örneğin, önemli noktaların açıklanmasından önce konuşma hızı yavaşlatılarak söylenenlere vurgu yapılması sağlanmakta ya da dinleyicilerin sıkıldığı fark edildiğinde hız arttırılarak dinleyicinin dikkati tekrar çekilebilmektedir. Konuşma hızı konuşmacının heyecanlı ya da sinirli kişilik özelliklerinin yanı sıra konuşmasını konuşma süresine göre ayarlayamamaktan da kaynaklanabilmektedir (Blundel, 2004: 281).

Benzer Belgeler