• Sonuç bulunamadı

Komünizmin Çöküşünün Türkiye’ye Etkileri ve Siyasal Đslam’ın Öneminin Artması

A) 1980 ASKERĐ DARBESĐ VE DARBEĐ TÜRKĐYE’DE YARATTIĞI ORTAM

C) TÜRKĐYE’DE SĐYASAL ĐSLAMI YÜKSELĐŞĐDE DIŞ ÜLKELERĐ ETKĐLERĐ

2) Komünizmin Çöküşünün Türkiye’ye Etkileri ve Siyasal Đslam’ın Öneminin Artması

Türkiye’de on yıllardır devam eden Đslamcı kesimlere tavizler verilmesi olgusu 1990’lı yıllarla birlikte yeni bir çehre edinmiştir. 1991 yılından itibaren koalisyon hükümetlerinin kurulmaya başlanmasıyla birlikte gerek merkez sağ, gerekse de merkez sol yıpranmış ve alternatif arayan halk için Đslam endeksli Refah Partisi (RP) birer odak noktası olmuştur. Ayrıca, 12 Eylül darbesiyle birlikte işlevini ve etkisini yitiren sol hareketin, ezilmişlere ve varoşlara hitap eden gücünü artık Đslamcıların kullanması durumu oluşmuştu. Böylece Türkiye’deki siyaset yelpazesi sağa doğru hızlı bir dönüşüm geçirmekteydi. Sovyetler Birliği’nin çöküşü sol hareket için 12 Eylül’den sonra ikinci bir şok yaratmıştı. Kendisini toparlamaya fırsat bulamayan sol, 1991 seçimleriyle birlikte Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin (SHP) üçüncü olmasıyla birlikte Doğruyol Partisi (DYP) ile koalisyon ittifakı kurmuştu. 1996 yılına dek devam edecek bu ittifakın sol adına ne getirip götürdüğü tartışılır olmakla birlikte O’nun ve merkez sağın yıpranmışlığından istifa eden Refah Partisi’nin çok şey kazandığı muhakkaktır. 1996 seçimlerinden birinci parti çıkacak RP, 1990’lı yıllar boyunca iktidar olabilmek için yoğun çaba göstermiştir.

Refah Partisi’nin durumu daha sonra ele alınacaktır. Ancak ülke içerisindeki hava da Đslamcı güçlerin iktidara gelmesine zemin hazırlayıcı niteliktedir. Önceleri varlıkları kamuoyunda sınırlı ölçüde tartışılan tarikatlar, 1990’lı yıllarda kitle iletişim araçlarının da çoğalmasıyla daha sık gündeme gelir olmuştur. Bu durumda fikirlerini yayma olanağına sahip olarak bir ölçüde kendilerine yönelik olumsuz düşünceleri kırmaya çalışmışlardır. Popülarite, tarikatların çağa uyma çabalarını da beraberinde getirmiştir. Özde değişimlerinin ne derece gerçekleştiği tartışılır ve buranın konusu değildir ancak kesin olan, hızla değişen dünyada kendilerini kitlelere kabul ettirmek için daha modern tavırlar takındıklarıdır.

Bilindiği gibi Soğuk Savaş döneminde Amerika güdümünde uygulanan politikalar, Türkiye’de olası bir komünizm iktidarına karşı din olgusunu güçlendirmeyi

amaçlamışlardır. Bu söylem pek çok tarikatın güçlenmesine yol açmış ve karşıtlıklarını temelde komünizm, genelde de sol üzerine kurmuşlardır. Đlginç olan komünizmin yıkıldığı ve Birinci Körfez Savaşı ile birlikte dünyadaki hegemonik dengenin biçim değiştirdiği günlerde, tarikatların (en azından bazılarının) anti-komünist söylemlerine devam etmesidir282. Bu dönemde tarikatların popülerleşmesine güzel bir örnek, kamuoyunda Adnan Hocacılar olarak tanınan Bilim Araştırma Vakfı üyelerinin Adnan Oktar öncülüğünde Pera Palas Oteli’ne gelmesi ve Atatürk’ün kaldığı odayı ziyaret etmesidir283. Bu ziyaret sırasında Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Akyürek, Vasfi Rıza Zobu, Bedia Muvahhit ve Safiye Ayla gibi Atatürk’ü tanıyan kişilerin de bulunması ilginçtir. Kamuoyunun karşısına ilk kez Atatürkçü bir tavırla çıkan Oktar; “Gericiliğin

içinden gelen bir insan olarak Atatürkçülüğü daha iyi anlıyorum. Türk gençliğinin şu an içinde bulunduğu koşullar ve ortam belli. Atatürk çizgisinde yetişmelerini istiyoruz. Atatürk’ü bana hep dinsiz bir insan olarak tanıttılar. Ancak okudukça, insanlarla konuştukça bunların doğru olmadığını gördüm”284. Diyerek Atatürkçü değerlere sahip

çıkan ilk tarikat olma unvanına hak kazanmıştır!

Đşin en olumsuz tarafı güçlenen yapıları içerisinde şeriatçı güçlerin silaha sarılmalarıdır. 1990’lı yıllar bir önceki bölümde de anlatıldığı üzere Prof. Dr. Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun ve Doç. Bahriye Üçok’un katledilmeleriyle başlamıştır. Türkiye’deki laiklik uygulamasını sorgulayanlar ile laiklikten yana olanlar arasında başlayan tartışmalar, şeriatçı akımlara karşı olan ve laiklikten yana kesin tavır alan bazı aydınların kimliği henüz belirlenemeyen kişi ve örgütlerce öldürülmelerinin ardından farklı bir düzeye sıçrama eğilimi göstermiştir. Türkiye ikiye bölünmüştür. Bu dönemde işlenen cinayetlerin katillerinin tam olarak açığa çıkarılamamış olması bazı Đslamcı grupların teröre yönelip yönelmedikleri sorusunu gündeme getirmiştir. Gelinen nokta sivil toplum kuruluşlarını da endişelendirmiş olacak ki, Türkiye Sanayici ve Đşadamları Derneği (TÜSĐAD) yayımladığı raporda şeriatçı güçlerin yükselişini, eğitim sistemine bağlamıştır285. Türkiye Đşveren Sendikaları Konfederasyonu (TĐSK) düzenlediği eğitim seminerinde yayımladığı raporda imam-hatip liselerinin artışından 282 Cumhuriyet, 25 Ocak 1991. 283 Cumhuriyet, 25 Ocak 1991. 284 Cumhuriyet, 25 Ocak 1991. 285 Milliyet, 19 Nisan 1991.

duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir286. “Sanayinin ihtiyacı imam-hatip değil, meslek

lisesi mezunlarıdır” denilen raporda imam-hatip liselerinin sayılarının artması

nedeniyle kuruluş amaçlarını aşan bir durum arz ettikleri vurgulanmış, bu okullardan mezun olanların ilahiyat fakültelerini tercih edeceklerine hukuk, kamu yönetimi gibi farklı bölümleri ilk tercih olarak belirlediklerinden bahsedilmiştir. Bu durumun kalifiye elemanın arzı ve istihdamı konusunda sıkıntılara yol açması kadar eğitim sisteminin demokrasiye yapısal uyumunu olumsuz yönde bozduğu da vurgulanmıştır287.

Türkiye’deki gelişmeler dünyada Sovyetler Birliği’nin yarattığı boşluk sonucu oluşan gelişmelere paralel seyrediyordu. Türkiye’de imam-hatip sayısı artarken Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerinde de camilerin sayısı hızla artmaktaydı. Bu bölgede 1989 yılında 160 olan cami sayısı iki yıl içerisinde 5 bine kadar yükselmişti288.

Esasında bu coğrafyada Đslam’ın yükselişi gelişi güzel toplumsal bir olay olmaktan çok Amerika’nın bölgeye hakim olma çabalarından kaynaklanmaktadır. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte bölgede beliren büyük devlet otoritesi boşluğunu süper güç Amerika’nın doldurmaya kalktığı görülmüştür. Bu hedefini gerçekleştirmek için bölgede Đslamcı düşünceyi geliştirmeyi düşünmüştür. Bu hedefi için de Türkiye’yi aracı kılmak istemiştir. Türkiye, hem kültürel hem de tarihi bağlarıyla ırkdaşı olduğu Orta Asya halkları üzerinde bir örnek ülke olacaktır. Tabii bu iş için Türkiye’deki bazı cemaat yapılarının kullanılması gündeme gelecektir.

B) YEĐ DÜYA DÜZEĐ SORASI TÜRKĐYE’DE ĐKTĐDAR