• Sonuç bulunamadı

Klasik Güvenlik Anlayışından Neo Güvenliğe Dönüşüm

3. NEO LİBERALİZMİN GÜVENLİK ANLAYIŞI

3.2. Klasik Güvenlik Anlayışından Neo Güvenliğe Dönüşüm

Güvenliğin temelini oluşturan güven duygusu, geçmişle ilişkilendirilse de daha çok gelecekle ilişkilidir. Tehditleri ve riskleri kapsayan bir kavram olan güvenlik sorunsalının çimentosu güven duygusudur. Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği bir zamanda güvenin yerine güvensizliğin yaygınlaştığı söylenebilir (Doruk, 2009: 163). Güvenin boş bıraktığı yeri dolduran güvensizlik zarara uğrama riskini arttırmaktadır.

Git gide yaygınlığını kaybetmeye başlayan güven’e yeni yaklaşımlarla güvenlik, yalnızca bir tehdit kaynağı olarak değil ortak değerlerin geliştirilmesi ve dünyanın daha güvenli yer haline getirilebilmesi için bir fırsat olarak değerlendirilmeye başlanmıştır (Keyman, 2006: 9). Uluslararası alanda güvenin boşalttığı alanı dolduran risk, devletlerin daha güvensiz hissetmelerine dolaylı olarak yeni güvenlik politikalarının geliştirilmesine neden olmaktadır (Waewer, 2008: 170).

Güvenlik hep güç ile birlikte düşünülmüş ve hep güç ile birlikte var olmuş bir kavramdır. Ötekiden sakınmak, ötekiden korunmak, ötekiyle rekabetten zarar görmemek ve hatta ötekiden üstün olmak için güç kullanmak güvenliği öncelemiş uluslararası aktörlerin doğal davranışları olagelmiştir. Uluslararası alandaki güç, coğrafya, nüfus, askeri kapasite ile doğru orantılıdır (Yılmaz, 2008: 95). Uluslararası alandaki herhangi bir aktörün mutlak kazancı, diğerlerinin mutlak kaybına eşittir. Uluslararası alanda, sıfır toplamlı olduğu varsayılan bu oyunun kaybedeni olmamak için her bir aktör güvenlik unsurlarını mümkün olduğunca artırma çabasındadır (Dedeoğlu, 2003: 44). Her çağın şartlarına uygun düşen güvenlik unsurlarına sahip olmak, küresel çapta işbirlikleri içerisinde yer almak, kitle imha silahları(KİS)yla

caydırıcılık sağlamak ve uzayı kullanabilmek ve benzeri yeni güvenlik stratejileri gücü elde etmek her uluslararası alan aktörlerinin doğal çabalarıdır.

Uluslararası alanda yer alan her bir aktörün büyüklüğüne ve amaçlarına göre farklı güvenlik anlayışı vardır. Uluslararası alanda her aktör varlığını koruma veya amaçlarını sürdürebilmek için kendine özgü güvenlik tanımlamaları yapar. Örneğin, komşusunun topraklarını genişletme arzusunu algılamış olan bir ulus devlet, komşusunun güvenlik tehdidi oluşturduğu gerekçesiyle kendine özgü yeni güvenlik tanımlamalarına gidebilir (Sandıklı ve Emeklier, 2011: 4). Bu durumda teröre destek vermek, çevre kirliliğine sebep olmak, silahsızlanma koşullarına uymamak gibi küresel nedenlerle bile komşu olunmaksızın güvenlik tehdidi olarak algılanabilir. Bu güvenlik algılarının bir sonucu olarak eldekini yitirme riski, diğer aktörün elindekini ele geçirememe riski, üçüncü bir aktöre kaptırma riski, diğer küresel yeni güvenlik riskleri oluşturulmaktadır.

Uluslararası alanın doğasındaki anarşikliğin bir gereği olarak hiçbir alandaki hiç bir aktörün güvenlik garantisi yoktur. Alanın anarşik doğası gereği aktörler, oluşturacakları güvenlik tanımlarına göre çevrelerine üç halkalı bir güvenlik sistemi inşa eder. Aktörlerin varlığını koruma ve faaliyetlerini sürdürme amacıyla inşa etmiş olduğu bu üç halkalı güvenlik siteminin en içteki halkası aktörün kendi iç güvenliğini temsil eder (Dedeoğlu, 2003: 53). Güvenlik sisteminin iç halkasının hemen dışındaki halka ile aktörün yakın çevresinden algıladığı güvenlik riski temsil edilir. En dıştaki halka ile küresel güvenlik alanı temsil edilir. Uluslararası alandaki anarşikliğin bir sonucu olarak aktörün inşa edilen bu üç halkalı güvenlik sistemi, özünde daha güvenlikli bir ortamın oluşturulabilmesi için geliştirilir.

Uluslararası alanda diğer aktörlerin sahip olmak isteyeceği herhangi unsur, sahibine güvenlik ve sahip olmak isteyene hayati derecede bir risk unsuru verir. Bu yüzden uluslararası alanın böylesi güvensizliğini iyi bilen ulus devletler, silahlanmanın kötü olduğunu da bildikleri silahlanacaklardır. Silahlanan bu ulus devletler daha çok teknoloji ürünü güç unsurlarını geliştirme çabasındadırlar. Ulus devletlerin sahip olmak istedikleri bu güç unsurlarının kıymeti ancak pratik anlamda ölçülebilir (Aydın, 2004: 53). Çünkü teknoloji ürünü olan haberleşme ağlarının kontrolünü tekelinde tutabilen bir ulus devletin gücü, ancak anlaşmazlık durumunda anlaşılabilir.

Anlaşmazlığa düşmüş iki ulus devletten biri internet ağına erişimi olanağı itibariyle diğerine bağımlı iken bağımsız olan ulus devletin mevcut tekel gücünü pazarlık aracı olarak kullandığı rast gelinen bir gerçekliktir (Yılmaz, 2008: 402). İnternete bağımlı olan ulus devlet örneği bağımlı ulus devlet aleyhine maliyetin katlanılamaz boyutlara ulaşması yüzünden birkaç gün içerisinde sonuçlanmıştır.

Neo liberal teori, askeri güç temelli klasik güvenlik anlayışını yeniden biçimlendirme iddiasındadır. Neo liberal teori bu iddiasını bireyin gelecekte de var olabilmesi için toplumsal hayata katılmak isteyeceğini varsayarak güçlendirir. Teoriye göre bireyin toplumsal hayata katılmak istemesinin temel nedeni, bireyin tek başına güvenliğini tümüyle sağlayamama endişesidir (Özcan, 2013: 1). Bir başına güvenliğini tümüyle sağlayamayan bireyin endişesi gibi toplumlarında gelecekte varlığını güvence altına almak endişesi vardır. Toplum bu endişesini gidermek amacıyla güvenliğini bir üst otorite olan ulus devlete gönüllü olarak devir eder. Böylece, bireyin güvenlik ihtiyacı dolaylı yoldan ulus devlet sorumluluğuna geçmiş olur.

Neo liberal teori ulus devletin kendine özgü güvenlik endişeleri olduğunu varsayar. Bazen teknolojik imkânlardan azami oranda yararlanmayı öğrenmiş suç örgütleri veya terör örgütleri bazen de diğer ulus devletler, ulus devletin bu güvenlik endişelerinin nedenidir (Aksu ve Turhan, 2012: 71). Neo liberal teori işbirliği ilkesi gereğince bu endişelerin giderilebileceğini savunur.