• Sonuç bulunamadı

Anadolu; Uygun coğrafi Konumu, tabi çevre özellikleri, zengin doğal kaynakları ile insanlı tarihinin ilk evrelerinden günümüze kadar bir çok yerleşmeleri bünyesinde barındırmıştır. Tarih öncesi çağlardan günümüze daima bir çekim alanı oluşturmuş ve bir çok iskana ev sahipliği yapmıştır (Akdemir 1996, s.49). Kilis’in ise bir yerleşme olarak ne zamandan beri var olduğu ve hangi devrede şehir yerleşmesi durumuna geldiğini ortaya koymak oldukça zordur. Birçok tarihi döneme şahitlik etmiş 1

Kilis şehrini tarihi süreç içerisinde şu devreler halinde inceleyebiliriz.

1. Osmanlı hakimiyetine kadarki devre 2. Osmanlı hakimiyet devri

1

Anadolu, Mezopotamya, Kuzey Suriye ve Mısır gibi en eski uygarlık merkezleri arasında yer alan Kilis çevresi, Alt Paleolitik’ten beri meskundur ve en eski zamanlardan günümüze kadar insanların yaşadığı yerler arasındadır. Kargamış, Sakçagözü, Gedikli (Karahöyük) ve Tilmenhöyük’te gün ışığına çıkartılmış olan arkeolojik buluntular, bölgenin Kalkolitik dönem ve belki de daha öncesinden (Kargamış’ta Neolitik) itibaren yerleşilmiş olduğuna işaret etmektedirler. M.Ö. II. bin yılda ise Asur ve Hitit yazılı kaynakları, bölgenin politik durumu hakkında ayrıntılı bilgi vermektedirler. Özellikle M.Ö. 1525 yılında tarihlenen Telepinu metni, Hitit kralı I. Hattuşil’in Toros geçitleri ve Kilikya üzerinden gelerek Alalakh-Tell Açana’yı yakıp yıktığını ve Kargamış’a kadar olan bölgeyi Hitit hakimiyeti altına soktuğunu, kral Mürsili’nin de Halpa-Halep’i aldığını belirtmektedir. Yine Halep ve yakın çevresi, Büyük Hitit İmparatorluğu döneminde II. Tudhaliya (M.Ö. 1490), II. Hattuşil (M.Ö.1420) ve I. Suppiluliuma (M.Ö.1370) tarafından Hitit-Mitanni çekişmeleri sırasında Hitit İmparatorluğu topraklarına katılmıştır (Özgen, 1987, s.4-7). Bölge Asur kralı I. Tiglatpileser’in M.Ö. 1100 yılında Kargamış’ı almasıyla Asur Krallığı’nın egemenliği altına girmiştir. Bu kral döneminde tarihlenen ve Kuyuncuk-Ninive’de ele geçmiş olan Asur çivi yazılı bir mektupta Ki-li-zi kentinden krala (Asur) hitaben bir mesaj yer almaktadır. Bu belgeden hareketle, Ki-li-zi kentinin bugünkü Kilis olması ihtimal dahilindedir (Özgen, 1987, s.5).

3. Kurtuluş Savaşı sonrası devre

Çalışma dönemi olarak seçilmiş zaman dilimi Osmanlı hakimiyeti zamanının son dönemine karşılık gelmektedir. Osmanlı hakimiyeti öncesi Kilis’in hangi dönemde kurulduğu tam olarak bilinmemektedir. Kurtuluş Savaşı sonrasındaki dönemde ise şehirsel gelişme siyasi sınırların değişimi ve bunun getirmiş olduğu fonksiyon değişiminden etkilenecektir.

Tarihi kaynaklarda Kilis’ten pek az bahsedilmesinden dolayı Kilis’in İslam öncesi ve Osmanlı topraklarına katılıncaya kadar olan tarihi, henüz aydınlığa kavuşturulamamıştır. Dolayısıyla, bu durum Kilis’in tarihi süreç içinde almış olduğu çeşitli isimler ve bulunduğu yer hakkında, muhtelif görüşlerin ortaya atılmasına sebep olmuştur. Bugünkü Kilis isminin Yakut el-Hamavi’nin bahsettiği Halep ile Antakya arasında A’zaz Nahiyesi’ne bağlı bir köy olan Killiz’den geldiği kabul edilmektedir (Dündar, 1999, s.2).

Osmanlı hakimiyetine kadarki safhada Kilis’ten pek bahsedilmemekte, onun yerine Azaz kenti ön plana çıkmaktadır. Muhtemelen daha sonraları Timur istilasında Azaz’ ın tahribi sonucunda, Kilis bir dereceye kadar önem kazanmıştır. Kilis’in asıl önemi, XVI. asrın başlarında, buraların Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katılmasından sonraya rastlar ki, şehirde bulunan tarihi binaların bazıları bu devirden kalmadır (Darkot, 1967, s.806). Böylece Memlükler döneminde Kilis Azaz’a bağlı bir köy durumundayken zamanla Azaz’ı kendisine bağlaması merkeziliğin Kilis’e geçtiğini göstermektedir. Aslında Timur saldırısıyla ağır tahribe uğrayan Azaz’ı yeniden inşa etmek yerine coğrafi şartların uygun olduğu Kilis ön plana çıkarak hızlı gelişen bir yerleşme olmuştur.

Kilis’in kuruluşundan beri, bugün işgal ettiği mevkide bulunduğu iddia edilemez. M. Hartmann, Eski Killiz’in hala bazı büyük yapı taşlarına rastlanan Tarzime Han mevkiinde (şimdiki Kilis’in batı, güneybatısında) bulunmuş olmasını muhtemel görür. Buna karşılık, Kiepert haritasında Kilis’in 2 km kadar doğusunda bulunan İlizi (İlezi) bahçesi denilen yer, eski şehrin veya onun bir kısmının mevkii olarak gösterilir (Kesici, 1995, s.249). Görüldüğü üzere Osmanlı hakimiyeti öncesi Kilis hakında çelişkili bilgilerin yer almasına rağmen tarihin her dönemimde yoğun yerleşmelerin görüldüğü Kilis çevresinde, kırsal kesimin çeşitli ihtiyaçlarını karşılayacak, mal değişimlerinin yapıldığı şehre gereksinim duyulmuştur.

Memlük dönemi Kilis şehrine ait en somut yer tespitini Alacacı Cami, Ulu Cami (1388) tarihlerinde yapıldığını gösteren kitabelerinden hareketle muhtemelen bu iki yapı arasında yerleşmenin mevcut olduğu düşünülmektedir. Böylece bahsedilen bu alan ileride şehirsellik kazanacak Kilis’in merkezi kısımlarını oluşturacaktır. (Bkz. Harita 5)

Foto 2. Kilis’te En Eski Yapılardan Ulu Cami

* Kilis’te en eski yapılardan biri olan Ulu Cami Memlük Dönemi eseri olduğu bilinmektedir.

Foto 3. Kilis’te Alacacı Cami

* Kilis’te merkezi alanda bulunan en eski yapılardan biri olan Alacacı Cami. Bu iki caminin Memlük Dönemi olduğu sanılmakta ve şehrin çekirdek sahalarını meydana getirmiştir.

1516 tarihinde Halep’in Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilmesiyle birlikte Kilis Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yavuz Sultan Selim’in son hükümdarlık yılı olan 1519’da yani Mercidabık Zaferi’nden dört yıl sonra Kilis, 1500 civarında nüfusa sahip, 4 mahalleden oluşan küçük bir kasaba durumundaydı. Canbolad Zade Hüseyin Paşa tarafından 1590 yılında yazdırılan bir defterin kanunnamesinde Kilis’in, Yavuz tarafından fethedildiği zaman dört mahalleli büyükçe bir köy veya küçük bir kasaba olduğu, babası Canbolat Bey’in burasını imar ederek yaptırdığı vakıf eserleriyle Kilis’in çabuk gelişmesine yardım ettiği belirtilmektedir. “Babam Canbolat Bey, Kilis’i tasarruf ederken burada cami, tekke, üç hamam, iki kervansaray, bezzazistan ve iki pazaryeri yaptırmak suretiyle mamur etmiştir. Daha önce Kilis, bir yerde Cuma namazı kılınan küçük bir yer iken, şimdi altı yerde Cuma namazı kılınır bir kasaba olmuştur” (Konyalı, 1968, s.157-158). Böylece Kilis, fethinden 77 yıl kadar sonra Sultan III. Murat zamanında (1590) köylükten kurtulup 6 mahalleli bir kasaba haline gelmiştir. Nüfusu da 1519’dan 1590’a kadar sadece 71 yılda iki katından fazla artmıştır (Konyalı, 1968, s.145-158). Buradan hareketle hızlı bir merkezileşmenin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemde yapılan eserler şehrin merkezini tayin edecek, oluşacak fonksiyonel sahalar bu eserlere göre şekillenmiş olacaktır.

* Şehrin en önemli yapılarından olan bu iki eser Kilis’in fethinden sonra Osmanlı hakimiyeti zamanında yapılmıştır. Canbolad Paşa’nın yaptırdığı eserlerden ikisidir. Bu cami şehrin en büyük merkez camisini temsil etmekteydi. Osmanlı kentlerinde en merkezi caminin Ulu cami olmasına rağmen Kilis’te merkeziliği Canbolad Paşa (Tekye) Cami üstlenmiştir.

Foto 5. Mevlevihane Mescidi (kiliskultur.net)

Başlangıçta varlığını büyük ölçüde üzerinde kurulduğu ovaya borçlu olan ve XVI. yüzyıl sonunda 3500 civarındaki nüfusuyla çevresine göre yavaş yavaş merkeziyet kazanan bir kasaba özelliği gösteren şehir, sonraki yüzyıllarda daha da gelişerek, etki bölgesini genişletmiştir. Kuşkusuz bu gelişimde, yeni oluşan koşulların büyük etkisi olmuştur. Ortaçağ’ın önemli mevkilerinden olan Kilis çevresindeki Korus, Azaz, ve Ravendan kale yerleşmeleri, uygun olmayan sarp konumları nedeniyle yavaş yavaş eski önemleri kaybederken, oldukça verimli bir ova üzerinde kurulu, aynı zamanda çok sayıda kaynağa sahip olmasına bağlı olarak sulamalı ziraatin de önem kazandığı Kilis kasabası, gelişme imkanı bulmuştur (Kesici, 1995, s.249-250).

Foto 6. Ravanda Kalesi (Roma Dönemi)

Foto 7. Tarihe Şahitlik Eden Kale Ravanda

* Kilis’in en önemli tarihi kalıntılarından biri durumunda olan kale Roma dönemi eseridir. Son yıllardaki restorasyonlarla koruma altına alınmıştır.

XVII. yüzyılın sonlarından XIX. yüzyılın başlarına kadar zaman zaman yağmacı Arap ve Kürt aşiretlerinin istilalarına maruz kalan Kilis, derebeylerin tahakkümü altına da girmiştir. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyan ettiği sırada Suriye hakimi olan oğlu İbrahim Paşa, 1831 yılında Kilis ve civarını işgal ederek bir hayli tahribata sebep olmuştur ve Kilis onun işgalinden ancak 1839 yılında kurtarılmıştır.

1834 yılından itibaren idari bakımdan müftünün riyasetinde 10 azadan meydana gelen bir heyet tarafından idare edilmeye başlanan Kilis, 1854 yılında kaymakamlık idari statüsüne girmiştir (Timurtaş, 1932, s.10).

XIX. yüzyılda, 1 hükümet konağı, 1 redif debboyu, 1 cephanelik, 1 telgrafhane, 37 cami, 14 mescid, 24 tekke, 8 medrese, 1 kütüphane, 1 rüşdiye, 1 iptidai, 4 kilise, 1 havra, 31 çeşme, 45 han, 5 hamam, 40 kahvehane, 1500 civarında dükkan, 5 eczane, 5 meyhane, 7 mağaza, 3 bedesten, 1 dakik fabrikası, 3 sabunhane, 58 zeytin mahseresi, 59 pekmez mahseresi, 8 susam mahseresi, 20 kadar un değirmeni, 24 fırın, 120 kadar dokuma tezgahı, 5 boyahane ve 4335 hane bulunmaktaydı (Halep Vilayeti Salnamesi H.1316, s.203-209). Dairevi formda gelişen şehir içerisinde kümeler halinde dağılmış bu yapılar şehirde belli alanları önplana çıkarmış ve hem ticari ilişkilerin hem de nüfusun yoğunlaşma alanları olmuştur. Şehirde yeralan bu yapılar incelendiğinde, şehrin idari, eğitim, sağlık, askeri, ticaret ve tarımsal üretime bağlı küçük sanayi fonksiyonlarının olduğu görülür. Ancak, Cumhuriyet devriyle birlikte oluşturulan sınırla, kendisine bağlı köylerin %70’i Suriye’de kalmış olan Kilis, köklerini kaybederek, kuruyan bir ağaca benzemiştir. Üstelik geriye kalan%30’luk kısım da, zaten çoğunluğunu engebeli ve taşlık-kayalık arazilerin oluşturduğu düşük potansiyelli sahalardı. Ayrıca sınırla birlikte, Anadolu ile Suriye’nin bağlarının kesilmesi, daha önce sözü edilen Halep-Diyarbakır-Irak yolunun önemini iyice azaltarak, bu anayol üzerinde bulunan şehrin transit karakterini ortadan kaldırmış ve daha üst seviyedeki merkez olan Halep ile ilişkilerini büyük ölçüde zayıflatmıştır. Böylece şehir ücrada kalmış, ülke içinde yolların son bulduğu, ulaşım fonksiyonunun zayıfladığı bir duruma düşmüş ve Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren göç vermeye başlamıştır. Kilis’in bu etkilenme derecesini ortaya koyabilmek amacıyla Cumhuriyet’ten sonraki dönemleride incelemek gerekir.

1927 yılı genel nüfus sayımlarında Kilis şehri nüfusu 22 513’tür. Şehrin nüfusu; savaşlar, istilalar, açlık ve sefalet gibi zorluklar nedeniyle fazla artış gösterememiştir. Buna rağmen bu miktar, zor günler geçirmiş olan Anadolu için oldukça önemli sayılabilecek bir nüfustu. Zira bu nüfusuyla Kilis, Türkiye’nin 22. büyük şehriydi.

Bir yandan yönetim bölgesindeki daralmaların Cumhuriyet Devri içerisinde de devam etmesi, diğer taraftan yeni oluşan koşullarla uygun bir konuma sahip olmuş olan ve hızla gelişen, yanı başındaki Gaziantep’in ekonomik etki bölgesini sürekli olarak daraltması, şehrin 1950’li yıllara kadar çok yavaş gelişmesine neden olmuştur. Yeni

dönemde Anadolu’nun bir çok şehri hızla gelişirken, Kilis nisbi olarak sürekli gerilemiştir. Nitekim 1927’de 22. büyük şehirken, 1950’de 42. büyük şehir durumuna düşmüştür.

1950’li yıllardan itibaren önem kazanmaya başlayan ve özellikle 1960’dan sonra, sınırın mayınlanmasıyla (1958) artan gayri resmi sınır ticaretine bağlı olarak oluşan yüksek ticari aktivite, şehre yeniden bir canlılık getirmiştir. 1970’li yılların sonuna kadar devam eden bu hal, kırdan şehre yönelik akını da şiddetlendirerek, şehrin hızla gelişmesine yol açmıştır. Ancak 1978 yılında sıkıyönetim ilanı ve hemen arkasından 12 Eylül harekatının gayri resmi sınır ticaretine kesin olarak son vermesiyle şehir, ikinci bir şokla karşılaşmış ve şiddetli göçler başlamıştır. Bu durum, azalmış da olsa etkisini hala sürdürmekte olup, şehirdeki 1980 öncesinden kalma boş ve inşaatı yarım kalmış binlerce ev ve dükkan, bunun en güzel ifadesidir (Kesici, 1995 s.250-251). Nihayetinde 1995 yılında alınan bir kararla Kilis’in il statüsüne kavuşması şehrin durumunu etkilemiş, birçok kurum ve kuruluşların faaliyetiyle şehrin idari statüsü değişmiştir. Bugün 85 000 civarındaki nüfusuyla Suriye sınırına 5 km’lik mesafeye sahip Kilis stratejik öneme sahip bir yerleşme özelliğini korumaktadır.

Foto 8. Kilis Genel Görünüşü

* Dağlık alanların fazla olmadığı Kilis şehri Gaziantep platosunun eteklerine tutunmuş Suriye topraklarına doğru giderek alçalan bir yerleşmedir.

2. KİLİS KENT MORFOLOJİSİ

Kilis şehri sade bir topografya üzerinde güneye giderek alçalan hafif eğimli bir alanda kurulmuş daire formuna sahip organik yapılı bir şehirdir. Şehir günümüzdeki gelişimini organik yapıya borçludur. Kilis şehri Osmanlı-İslam şehrinin temel yapı taşları olan cami, çeşme, hamam üçlüsü etrafında gelişen bir merkez ve merkezi çevreleyen alanlardan oluşmuştur. Merkez birinci derecede yoğunlaşma alanı halindeyken bu yoğunluk çevreye doğru gidildikçe azalmaktadır.