• Sonuç bulunamadı

Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Olan Haklara İlişkin Davalar

C. MİRASÇILARA GEÇMEYEN HAKLARA İLİŞKİN DAVALAR

2. Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Olan Haklara İlişkin Davalar

Kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklarda, tarafın ölmesiyle, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. maddesi gereği dava dilekçesi iptal edilir. Burada sadece ölenin aziz hatırasına binaen, davanın görülüp karara bağlanılması gerektiğini düşünmek, amacı aşan bir yorum olur. Sadece ve sadece ölen kişiyi ilgilendiren haklara ilişkin olarak açılan davalarda, tarafın ölmesiyle zaten hakkın konusu ortadan kalkmaktadır. Çünkü buradaki hukuki

200

SEROZAN, (Mirasçıya Geçen ve Geçmeyen Haklar), s. 312; İMRE/ERMAN, s. 327.

201

73

ihtilafın karara bağlanmasında sadece ve sadece davayı açanın menfaati vardır202. Onun ölümüyle karara bağlanacak bir niza durumu kalmamaktadır. Dolayısıyla bu tür davalara, örneğin seçim hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar konusunda olduğu gibi, ölen kişinin mirasçıları tarafından da devam etme imkânı olmayacaktır203.

Bu şekilde, kişiye sıkı sıkıya bağlı olup da “sahibinin” ölmesiyle dilekçesi iptal edilen davaların hukuki durumunun ne olduğu konusunda ise, kimine göre bu tür davalara bağlanacak hukuki sonuç, davanın açılmamış sayılmasıdır204. Fakat davanın açılmamış sayılması durumunda, usul hukuku açısından çeşitli ihtimaller söz konusu olabilir205. Oysaki buradaki durumda davanın açılıp sona ermiş olması söz konusudur206. Yani burada, actio

personalis moritur cum personae; şahsi davalar ölümle birlikte son bulurlar,

ilkesi geçerlidir. Doğal olarak da ne esas ne de usul açısından davanın yeniden mahkemeler önüne getirilmesi gibi bir ihtimal kalmamaktadır.

Hukukumuzda, aşağıda da örnekleriyle birlikte görüleceği üzere, durum bu şekilde olmakla beraber, Fransız Hukuku’nda davaların mirasçılar tarafından takip edilebilmesi hususunun dava kavramının geneline yayılması yönünde bir eğilim olduğu söylenebilir. Yani her türlü davanın, mirasçılara intikal eder veya etmez, malvarlığı haklarını ilgilendirir veya ilgilendirmez nitelikte olsun, davacının ölmesiyle mirasçıları tarafından takip edilebilmesi gerektiğini savunanlar olduğu gibi, Fransız Yargıtayı’nın da buna meyilli

202

LESCA-D’ESPALUNGUE, s. 56.

203

CHAPUS René, Droit du Contentieux Administratif, 10. bası, Montchréstien, Paris 2002, s. 852.

204

ESİN, Usul, s. 288.

205

Davanın açılmamış sayılması konusunda geniş bilgi için bkz. BİLGİN Hüseyin, “İdari

Yargılama Hukuku’nda Davanın Açılmamış Sayılması Konusu”, Adalet Dergisi, S.

35, Eylül 2009, s. 86-106.

206

BORÉ, s. 10; GÖZÜBÜYÜK Şeref/DİNÇER Güven., İdari Yargılama Usulü, Ankara 2001, s. 666-667; CANDAN, s. 625.

74

olduğu intibaı oluşmaktadır. Zaten Fransız Yargıtayı’nın aksi yönde kararları da olmakla beraber, bu yönde verdiği kararlar da mevcuttur207.

Bütün davaların mirasçılar tarafından takip edilebilmesi gerektiğini savunanlara göre, davacı sağlığında dava açma niyetini ortaya koyup böyle bir girişimde bulunduğuna göre, bunun sonuna kadar gidilebilmesi gerekir. Aksi takdirde, “erken” gelen ölüme bağlı olarak davalının söz konusu davadan, davanın sonucu görülmeden kurtulması söz konusu olacaktır. Yalnız burada, Fransız Yargıtayı’nın da belirttiği gibi, kanunda açıkça hüküm bulunan haller ile iradenin açıkça belirtildiği durumlar saklı kalacaktır. Yani kanunda bu doğrultuda bir hüküm varsa veyahut da davacı açıkça davasının kendisi dışında hiç kimse tarafından takip edilmeyeceği konusunda bir irade açıklamasında bulunmuşsa, artık dava sona erecektir. Bunun yanı sıra, bu düşünceyi savunanlara göre, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklarla, bağlı olmayan haklar ayrımından da öte bir ayrıma gidilerek, davanın konusuz kalıp kalmayacağı konusuna göre de bir ayrım yapılmaktadır. Buna göre kişinin ölmesiyle dava konusu ortadan kalkacak davalar açısından, örneğin boşanma davasında veya reşit bir kişiye vasi veya kanuni temsilci atanması208 konularında olduğu gibi, onlara göre de davanın herhangi birileri tarafından takip edilme olanağı kalmayacaktır. Aksi görüşte olanlar ise, ölen davacının mirasçıları onun duygularının da takipçisi olamayacaklarına göre ve ölenin sağ kalmış olduğu takdirde her an için davasından vazgeçebileceği ihtimali de bulunduğuna göre, malvarlığı haklarına ilişkin olmayıp da davacının ölümüyle aslında dava konusu teorik olarak ortadan kalkmayan davaların da mirasçılar tarafından takip edilememesi gerektiğini savunmaktadırlar209.

Konuya idari yargılama hukuku açısından bir örnek verecek olursak; tartışma, sağlığında almış olduğu basit bir disiplin cezasına karşı dava açan

207

Bkz. PERROT, (le problème de la transmission), s. 168.

208

PERROT Roger., “Décès d'une partie à l'instance”, RTD Civ., 1995, s. 684.

209

75

bir kamu görevlisinin, dava devam ederken ölmesi durumunda, her ne kadar bu ceza herhangi bir şekilde ne özlük haklarına, ne maaşına, ne kıdemine ne de herhangi bir parasal değere bir zarar getirmeyecek olsa bile, süregelen davanın mirasçılar tarafından devam ettirilip ettirilemeyeceğine ilişkindir.

Fransız Hukuku’ndaki tartışma özel hukuk açısından yapılmaktadır. Fakat idari yargılama hukuku açısından da yapılmaya müsaittir. Aşağıda da anlatılacağı üzere, özellikle iptal davaları açısından ki, zaten tam yargı davaları açısından böyle bir sıkıntı bulunmamaktadır, iptal davalarının objektif nitelikli ve idarenin hukuka aykırı işlemlerini ortadan kaldırmaya yönelik davalar olmaları hasebiyle, bütün davaların mutlaka sonuçlandırılmaları gerektiği düşünülebilir. Yukarıdaki örnekten hareketle, mirasçılar murislerinin haksız yere aldığı bir disiplin cezasının, velev ki hiçbir malvarlığı hakkına ilişkin olmasın, öylece kalmasını istemeyip, davayı takip ederek, kimseye objektif bir fayda sağlamayacak olsa bile, iptalini sağlamak isteyebilirler. Bu bağlamda, memurluk hayatında hiçbir ceza almadan, tertemiz bir sicille vefat etmiş bir murisin mirasçıları olmadaki ısrarları, iptal davasındaki menfaat koşulunu gerçekleştirebilir. Dolayısıyla her somut olayda, benzer hususlar incelenerek karar verilebilir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. maddesinin lafzından, hukukumuzda henüz bu aşamada olmadığımız rahatlıkla anlaşılabilir. Zaten Danıştay uygulaması da, tıpkı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi, bu yönde olmaktan uzaktır210. Burada usul ekonomisi ile bireysel menfaat ve talepler arasında ölçülü bir denge kurmak gerekmektedir.

210

“Yüksek Hakimler Kurulu Başkanlığınca ibraz edilen nüfus kayıt örneğinden davacının

öldüğü anlaşılmış olup, uyarma cezası verilmesine ilişkin kararın iptali dileğiyle açılan davanın sadece öleni ilgilendirmesi cihetiyle dilekçenin iptaline karar verildi”, DDDK.,

E. 1968/614, K. 1973/333, KT., 25.3.1973, karar için bkz. KARAVELİOĞLU/KARAVELİOĞLU, s. 896; “(… )Müteveffa davacının iptalini

istediği 1995 yılı sicili, sicil tam notunun %60’nın üzerinde bulunması itibariyle, onun kademe ilerlemesine, dolayısıyla da yükselmesine yeterli bir sicil mesabesindedir. Bu nedenle, açılan bu iptal davasının kabulü halinde davacının aylığında herhangi bir artma vs. söz konusu olmayacağı gibi; salt sübjektif mahiyetteki bir sicilin müteveffa

76

Konuya Fransız idari yargılama hukuku açısından bakıldığında ise, aşağıda verilecek örneklerden de anlaşılacağı üzere, Fransız Danıştayı’nın iptal davasının alanını geniş tutma eğiliminde olduğu ve iptal davalarının objektif nitelikleri gereği, açılan davaları karara bağlamaktan yana tavır aldığı söylenebilir. Fakat şahsa sıkı sıkıya bağlı olup, mirasçıları hiçbir surette etkilemeyen davalar açısından, bizdeki uygulamaya benzer bir

şekilde, Fransız Danıştayı da davaların sona erdiğine karar vermektedir211. Bunun yanı sıra, konuya ilişkin kavram ve kuralların özel hukuk kökenli olmaları sebebiyle, Fransız Danıştayı’nın bu ve benzeri konularda büyük oranda Fransız Yargıtayı’nın izlediği yolu izlediği ve ondan büyük oranda esinlendiği de söylenebilir.

Hukukumuzdaki mevcut uygulamada ise, yukarıda da bahsedildiği üzere, malvarlığı haklarına ilişkin olmayıp, böyle bir hakka dönüşme ihtimali de bulunmayan davalara ait dilekçeler, davacının ölümüyle birlikte, iptal edilmektedir. Bu şekilde dava da sona ermektedir. Danıştay kararlarına bakıldığında, yalnız öleni ilgilendiren dava kavramının, geçmiş yıllarda günümüze nazaran son derece dar yorumlandığı görülmektedir. Danıştay kararına konu olan bir olayda, bir kamu kurumunda bekçi olarak çalışmakta iken görevine son verilen bir kişinin, bu kararın iptali istemiyle açtığı dava sürerken ölmesi üzerine, davanın yalnız öleni ilgilendirdiği gerekçesiyle dava dilekçesinin iptaline karar verilmiştir212.

Yine benzer bir uyuşmazlıkta, siyasi yayında bulunmaktan dolayı memuriyetten çıkarılan bir kimsenin mirasçıları tarafından bu kararın iptali için açılan dava, “davacının vefatı halinde veresesi tarafından tahrik ve

davacının mirasçılarına herhangi bir maddi olanak sağlayacak bir yönünün bulunmadığı da açıktır. Dolayısıyla, ortada mirasçıların takibini gerektirir bir hak söz konusu olmayıp; salt öleni ilgilendiren bir konunun bulunduğu anlaşılmaktadır”,

AYİM1D., E. 96/199, K. 96/1028, KT., 10.12.199, AYİMD, sy. 12, yl. 1998, s. 55-56.

211

BORÉ, s. 12.

212

D5D., E. 64/1740, K. 66/6110, KT., 29.11.1966, Yüzyıl Boyunca Danıştay, Ankara 1986, s. 450.

77

takibedilmesi için bu dava neticesinin yalnız ölenin şahsı ile ilgisi kalmayıp varislerin hukukuna da müessir olması şartına bağlı bulunduğuna ve aksi takdirde davacının vefatı üzerine dava dilekçesinin iptali lazım gelmesine ve siyasi neşriyatta bulunmasından dolayı mahkûm olması hasebiyle davacıların murisinin memuriyetten çıkarılması keyfiyeti yalnız davacının şahsını alakalandıracağına binaen karısı ve çocuğu için bu davada bir tahrik ehliyeti tanınamayacağı” gerekçesiyle reddedilmiştir213. Görüldüğü üzere, her iki kararda da Danıştay görevine son verilen bir kamu görevlisinin açtığı davanın, davacının dul ve yetimleri tarafından takip edilemeyeceğine karar vermiştir.

Danıştay, bu kararlara nazaran nispeten daha yeni sayılabilecek bazı kararlarında ise, görevden alınma işlemine karşı açılan iptal davalarının, davacının dava esnasında ölmesi üzerine, haklı olarak mirasçıları tarafından takip edilebileceğini belirtmektedir214. Doğrusu da bu şekildedir çünkü bu tür davalar tamamıyla malvarlığı haklarını ilgilendirmektedir. Davanın sonucuna göre ilgilisine ödeme yapılıp yapılmayacağı belirlenecektir.

Danıştay’ın mirasçılara intikal etmeyecek nitelikte gördüğü davalara örnek olarak; silah ruhsatı verilmemesine ilişkin işlemin iptaline ilişkin215, basın kartı verilmemesine ilişkin işlemin iptaline ilişkin216, uyarma cezası

213

DDDGK., E. 47/76, K. 48/58, KT., 14.5.1948, Şûrayı Devlet Kararlar Dergisi, sy. 41, s. 64.

214

DDDK., E. 77/408, K. 79/18, KT., 2.2.1979, DD., sy. 37-39, s. 316, Kararın karşı oyuna göre; “müteveffa davayı salt görevden alınma işlemine karşı açmıştır. Bu davayı

kazanması halinde belki de müstakil bir dava konusu olabilecek unsurlardan bahisle veresenin davayı takip hakkı doğduğunu kabul mümkün değildir”,

GÖZÜBÜYÜK/TAN, s. 920; D5D., E. 2000/5895, K. 2001/4557, KT., 27.11.2001, (DBB).

215

D10D., E. 1997/7139, K. 2000/5605, KT. 06.11.2000, BAL Yakup/KARABULUT Mustafa/ŞAHİN Yahya., İdari Yargılama Usulü ile İlgili Danıştay 10. Dairesinin

Seçilmiş Kararları, Seçkin, Ankara 2003, s, 755.

216

D10D., E. 1995/3864, K. 1996/2572, KT. 15.5.1996, BAL/KARABULUT/ŞAHİN, s, 761.

78

verilmesine ilişkin işlemin iptaline ilişkin217, sınıfta kalma işleminin iptaline ilişkin218, yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin istemin reddinin iptaline ilişkin219, bir öğretim üyesi tarafından görev yaptığı kürsüye atanan başka bir öğretim üyesinin atama işleminin iptaline ilişkin220, yer değiştirme suretiyle yapılan atama işleminin iptaline ilişkin221 olan davalar sayılabilir.

Bunların yanı sıra, Danıştay bir kararında, vatandaşlıktan ıskat kararının iptali istemini mirasçılara geçmeyen haklar türünden kabul etmiş ve mirasçıların başvurusunu reddetmiştir222. Benzer bir uyuşmazlık Fransa’da da yaşanmış ve Fransız yargısı bizdekinin aksine, başvuruyu kabul etmiştir. Ülkemizdeki durumun aksine, Fransa’da söz konusu uyuşmazlığa adli yargı makamları önünde bakılmaktadır.

Paris Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açan ve Fransız vatandaşlığının tanınmasını isteyen Cezayir asıllı Omar Bahous isimli şahıs, davası devam ederken vefat etmiştir. Mirasçıları davayı takip etmek istediklerini mahkemeye bildirmişler, fakat mahkeme bu taleplerini reddetmiştir. Mirasçıların başvurusu üzerine de dava bir üst mahkeme olan Versailles İstinaf Mahkemesi’nin önüne gelmiştir. Davalı idare, davanın davacının ölümüyle birlikte sona erdiğini, vatandaşlık bağının kamu düzenine ilişkin olduğunu ve bu bağın tanınması talebinin tamamen kişisel olduğunu, bu davanın malvarlığı haklarına yönelik olmayıp ilgilisinin şahsına münhasır

217 DDDK., E. 77/408, K. 79/18, KT., 2.2.1979, DD., sy. 37-39, s. 316. 218 DDDK., E. 64/1882, K. 65/742, KT., 8.10.1965, GÖZÜBÜYÜK, s. 388; GÖZÜBÜYÜK/TAN, s. 921. 219 D10D., E/82/1466, K. 82/364, KT., 10.3.1982, (DBB). 220 D8D., E. 2003/5336, K. 2004/2341, KT., 20.5.2004; DİDDK., E. 2005/1547, K. 2005/2291, KT., 06.10.2005, (DBB). 221

Trabzon İ.M., E. 1994/1037, K. 1995/728, KT., 14.6.1195, karar için bkz. KARAVELİOĞLU/KARAVELİOĞLU, s. 896.

222

…davacı… bir otomobil kazası neticesinde öldüğü… ve davanın konusu vatandaşlıktan

ıskat kararına itirazdan ibaret olup münhasıran öleni ilgilendirmekte bulunmuş olduğundan…dava dilekçesinin iptaline… (karar verildi), DDGK., E. 46/132, K. 48/61,

79

olduğunu, böyle bir davanın mirasçılara geçebileceğinin kanunda öngörülmediğini ve de dolayısıyla dava konusunun mirasçılara geçebilecek türden olmadığını iddia etmiştir.

Versailles İstinaf Mahkemesi ise; her ne kadar vatandaşlık durumunun belirlenmesine yönelik olarak açılan dava kişisel bir dava olsa da, bu davanın davacının “şahsına sıkı sıkıya bağlı” ve “salt bireysel” nitelikli olmadığını ve Fransa’nın Yeni Medeni Usul Kanunu’nda (md. 1040), böyle bir davaya ilgili üçüncü kişilerin müdahil olabileceklerinin düzenlendiğini belirtmiştir. Ayrıca mahkeme, konuya ilişkin hiçbir metnin, Fransız Medeni Kanunu’nun 724. maddesi gereği murislerinin davalarının takipçisi olan mirasçıların böyle bir davayı takip edebilmelerini yasaklamadığını ve bu davanın takibinin malvarlığı haklarını ilgilendirmeyen haklar kadar, malvarlığına ilişkin olan haklar da doğurabileceğini, zaten dava konusunun da Bay Bahous’un Fransız ordusundaki askerlik hizmetlerinden kaynaklanan parasal haklarına ilişkin olduğunu ve usulüne uygun olarak davanın mirasçılar tarafından yenilendiği için davanın mirasçılara geçebilecek türden bir dava olduğunu belirtmiştir. Nihayet mahkeme, mirasçıların davayı takip yetkilerinin bulunduğunu kabul etmiş, Paris Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 6 Ocak 1989 tarihli kararını bozmuş ve Omar Bahous’un da Fransız vatandaşlığının kabulünü, 3 Nisan 1995 tarihinde karara bağlamıştır223.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ise, konuya ilişkin olarak verdiği ve daha önce de bahsettiğimiz içtihadı birleştirme kararında, bizzat şahsa sıkı sıkıya olan ve olmayan davalar ayrımını yapmaktadır. Mahkemeye göre yalnız öleni ilgilendiren davalar kavramından kasıt; ölenin şahsına sıkı surette bağlı olan, başkalarına devir ve temliki caiz olmayan, dul ve yetim aylığını etkilemeyen, miras yolu ile intikali de mümkün bulunmayan davalardır. Dolayısıyla, dul ve yetim aylığı, destekten yoksunluk tazminatı

223

80

gibi mirasçılık sıfatına bağlı bulunmayan ve doğrudan doğruya ilgililerin kişiliğine yansıyan haklarla ilgili davalar bir tarafa bırakılırsa, dava konusu hak üzerinde mirasçıların tasarruf yetkisi tanınmamış bulunan, daha doğrusu mirasçıların tasarrufta bulunmalarına da davanın konusu itibariyle imkân bulunmayan, bu bağlamda; terfi ve kademe ilerlemesine esas sayılmayan sicil işlemleri, bir unvanın tevcihi, herhangi bir makama atandırılma, manen taltif vs. gibi istekler davacısının ölümü ile son bulan, yani şahsa sıkı sıkıya bağlı olan haklarla ilgili davalardır224.

Benzer Belgeler