• Sonuç bulunamadı

Gerçek kişinin ölmesiyle mirası açılır. Mirasçılar Medeni Kanun’un 599. maddesine göre murisin ölümü ile kanun gereğince mirası bir bütün olarak kazanırlar. Bu bütün mamelek olarak adlandırılır. Mamelek, bir şahsın hukuki bir bütünlük teşkil etmek üzere sahip veya mükellef olabileceği para ile ölçülebilen hak ve borçlarının tamamıdır. Murisin mal varlığı, aktif ve pasif kalemlerden yani hem mal, hak ve alacaklardan hem de borçlardan oluşmaktadır. Buna göre; kanunda öngörülen istisnai durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, murisin aynî haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve murisin borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.

Atanmış mirasçılar da mirası, murisin ölümü ile kazanırlar. Mirasçıların belirlenmesi mirasçılık belgesi ile yapılır. Mirasçıların sağ olup olmadıklarının ve adreslerinin tespitinin gerekli olduğu hallerde, bu bilgiler resmi daire ve müesseselerden, Nüfus İdaresi, Tapu Sicil Müdürlüğü, Askerlik Şubesi ile Cumhuriyet Savcılığı aracılığı ile zabıta birimlerinden yardım istenerek tespit edilebilir. Başvurmaları üzerine yasal mirasçı

74

31

oldukları belirlenenlere, sulh hukuk mahkemesince mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir.

Mirasçılardan herhangi birinin mirasçılık sıfatına bir itiraz veya bu konuda bir tereddüt varsa, idari yargı mercii bu durumu bekletici mesele yapıp, ilgili adli yargı merciinden durumun açıklığa kavuşturulmasını talep edebilir75.

Murisin ölümüyle mirasçılara geçen haklar arasında bir kümeyi de dava hakları oluşturur. Burada dava, hak deyiminin kapsamı içinde değerlendirilir. Teorik olarak bakıldığında, dava ile hak kavramları birbirlerinden bağımsızdırlar. Her dava bir hakka dayanmaz. Örneğin idari yargılama hukukumuzdaki iptal davası bir hakka dayanmaz. Basit bir menfaat ihlali bile ilgilisine dava açma yetkisi vermektedir. Savcıların hak sahibi olmadıkları halde açtıkları davalar da buna örnek verilebilir. Her hak da dava edilemez. Örneğin tabî borçlar da durum böyledir. Sübjektif olarak adlandırılan görüşe göre, davanın temeli hakka dayanır. Dava hakkın doğal uzantısıdır76. Hak yoksa dava da yoktur. Objektif addedilen görüşe göre ise dava hakkın bir yansıması olmayıp, ondan bağımsız bir yapıya sahiptir. Bu görüşe göre davanın mutlaka bir hakka dayanması gerekmez; zira dava nesnel, kişilik dışı ve yasal bir yetkidir77.

Dava hakkı, ihkak-ı hakkı önlemek ve adalet dağıtma yetkisinin devlete ait olduğunu vurgulamak için var olan temel haklardan biridir. Bu sebeple, bu hak devletin de yetkilerine bir takım kısıtlamalar getirmektedir. Yani devletin kendisine karşı da korunan bir haktır. Böyle olunca, bu temel

75

COURTIN, p. 227.

76

DEMOLOMBE’nin ifadesiyle; “dava hakkın harekete geçirilmiş, savaşa girmiş

halidir”, bkz. LESCA-D’ESPALUNGUE, s. 26.

77

JEZE Gaston., Principes Généraux de Droit Administratif, 3. Bası, C. III, Giard, Paris 1925-1936, s. 15.

32

hakkın kullanımı için devletin bir takım kurallar koyması da kaçınılmaz olmaktadır78.

Bir sübjektif hakkı dava etme yetkisi kural olarak hakkın sahibine aittir. Doğal olarak o hakka ilişkin bir davada da davacı olabilme sıfatı hakkın sahibine ait olacaktır. Hak sahibi olmayan kişinin, istisnalar bir tarafa bırakılırsa, söz konusu hakkın yargı organları aracılığıyla gerçekleştirilmesini talep etmesi mümkün değildir. Zira hakkın gerçekleşmesini talep etmek de hak üzerinde bir tasarruftur ve bu yetkiyi haiz olmayanların yargıya başvuramaması gerekir79.

Teorik tartışmalar bir tarafa bırakılacak olursa, dava kavramının hak kavramından izafi bir bağımsızlığı söz konusudur. Konumuz açısından bakıldığında, davanın temelinde belli bir hak yatmaktadır. Burada her dava belli bir hakka dayanmaktadır ve bu hakkın niteliğine göre söz konusu davanın mirasçılara geçip geçmediği belirlenecektir80. Davanın dayandığı hak, davanın rengini belli edecektir. Söz konusu hak mirasçılara geçebilecek türden ise dava da öyle olacaktır. Aksi takdirde dava da tıpkı hak gibi mirasçılara geçemeyecektir81. Zaten dava hakkı yalnız başına başkasına devredilemez, ancak asıl hak ile birlikte devredilebilir82.

Hukukumuzda, özellikle iptal davaları açısından, murisin şahsına bağlı bir dava hakkının mirasçılara geçebilmesi için, velev ki ileride malvarlığına

78

BANDRAC Monique., “L’action en Justice, Droit Fondamental”, Mélanges Roger PERROT, s. 3.

79

ERİŞİR, s. 62-63, ERİŞİR’in de belirttiği gibi; “Maddi hukuka göre hak sahibi olmasa

da bir kişi dava açarak usul ilişkisinin tarafı olabilmekte ve bunun sonucunda davacı sıfatını elde edebilmektedir. Bir başka deyişle, davacı ve davalı olabilmek için dava konusu sübjektif hak ile ilişki içinde olmaya gerek yoktur. Sübjektif hak ile hiçbir ilişkisi olmayan bir kimse de, açacağı davada, davası reddedilene kadar, davacı sıfatına sahiptir”. Özellikle medeni yargılama usulüne ilişkin teorik tartışmalar için, bkz. s. 63-

71.

80

GÖZÜBÜYÜK A. Şeref., Yönetsel Yargı, (Yönetsel Yargı) 29. bası, Turhan, Ankara 2009, s. 386; KAYA, s. 147.

81

LESCA-D’ESPALUNGUE, s. 28-29.

82

33

dâhil olabilecek türden bir kararı doğurma ihtimali olsun, muris tarafından vefatından evvel kullanılmış olması gerekir. Bu ihtimalde muris tarafından kullanılmamış bir dava hakkı mirasçılar tarafından kullanılamaz83. Aynı

şekilde örneğin, ileride ilgili başlık altında da detaylı bir şekilde görüleceği üzere, murisin kendi manevi zararının tazminini dava etmemiş olması durumunda, mirasçıların bu davayı açma hakları yoktur. Oysaki muris manevi tazminat davasını açtıktan sonra vefat ederse, söz konusu dava mirasçılar tarafından takip edilebilecektir. Terekeye doğrudan devrolan haklar, yani malvarlığı hakları açısından bu durumun bir önemi yoktur. Çünkü bu ihtimalde mirasçılar artık hakkın ve ona bağlı olarak gelişecek dava hakkının yeni sahibi olacaklardır. Maddi tazminat haklarını da bu

şekilde değerlendirmek gerekmektedir.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. maddesine göre, gerçek kişilerden olan tarafın ölümü halinde, davayı takip hakkı kendisine geçenin başvurmasına veyahut da idarenin mirasçılar aleyhine takibi yenilemesine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına ilgili mahkemece karar verilir84. Yalnız öleni ilgilendiren davalara ait dilekçeler iptal edilir.

Takip hakkı kendilerine geçenler, davayı yürütmek istediklerini bir dilekçe ile mahkemeye bildirirler. Kanunda takip hakkı kendisine geçenlerin

83

“Davacı, vefatından önce özel hizmet tazminatının ilgili bölümünün iptali isteği ile dava

açmadığından, kendisinin kullanmadığı dava açma hakkının mirasçıları tarafından kullanılmasına hukuki olanak bulunmamaktadır”, D8D., E. 94/1294, K. 94/2694, KT.,

24.10.1994, (DBB); (…)1947 senesinde vefat eden kocasının hali hayatta iken bu

hakkını zamanında istimal etmemesi üzerine sakıt olduğu anlaşılmasına ve sakıt olan bir hakkın yetimlerine intikaline kanuni mesağ bulunmamasına binaen davacı tarafından vaki olan müracaatın reddedilmesi suretiyle yapılan muamelede kanunsuzluk görülmediğinden mesnetsiz olan davanın reddine (…), Kararlar Dergisi, D5D., E.

53/4397, K. 55/1071, KT. 3.5.1955, yl. 20, sy. 69, s. 140.

84

“Ölen davacıdan dolayı 2577 sayılı Yasanın 26/1 maddesi uyarınca, davayı takip hakkı

kendisine geçenin başvurmasına kadar dosyanın işlemden kaldırılması gerekir”, D10D.,

E. 1997/7139, K. 2000/5605, KT. 9.11.2000, BAL/KARABULUT/ŞAHİN, s755;

“Davanın devamı sırasında davacının ölümü halinde; davanın takip hakkı kendilerine intikal eden kişilerin yazılı taleplerine kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir”, AYİM1D., E. 95/414, KT., 02.04.1996, AYİMD., sy. 11, s. 236-237.

34

veya idarenin hangi süre içerisinde mahkemeye başvurarak takibi yenilemesi gerektiği düzenlenmemiştir. Maddede sadece, yenileme talebi dört ay içerisinde yapılmazsa, dosyada yürütmeyi durdurma kararı varsa bunun kalkacağı düzenlenmiştir. Buradan yenileme talebinin ilânihaye yapılabileceği sonucu çıkmaktadır.

Görüldüğü üzere, kanun maddesinde sadece yürütmeyi durdurma kararları açısından belirli bir süre öngörülmüştür. Buna göre, dosyanın işlemden kaldırılmasından sonra, dava konusu işlem hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilmişse, yenileme dilekçesi verilmediği takdirde, bu karar dört ay boyunca geçerliliğini koruyacaktır. Doğal olarak da idare kararını dört ay boyunca icra edemeyecektir. Dört aylık süre dolmadan yenileme talebinde bulunulursa, mevcut yürütmeyi durdurma kararı, dosya karara bağlanana kadar geçerliliğini korumaya devam edecektir.

Yürütmeyi durdurma kararının ortadan kalkma süresi dolduktan sonra ise, her hangi bir mahkeme kararına gerek olmaksızın, bu karar da kendiliğinden hükümsüz hale gelecektir. Bu sebeple, söz konusu süre dolduktan sonra yenileme dilekçesi verilirse, dava konusu işlemin icrasına engel olmak için, mahkemeden yeniden yürütmeyi durdurma talep etmek gerekecektir. İşlemden kaldırma kararı verilen dosyadaki yürütmeyi durdurma kararının hükümsüz kalacağı dört aylık sürenin başlangıç anı ise, işlemden kaldırma kararının verildiği tarih olacaktır85.

İdari davaların süreye tabi olmalarının sebebi, idarenin süresiz olarak yargı denetimi tehdidi altında tutulmaması ve böylelikle kamu hizmetlerinin sunulmasında ve idarenin işleyişinde istikrarın sağlanmasıdır. Bu hususlar

85

CANDAN Turgut, Açıklamalı İdarî Yargılama Usulü Kanunu, Maliye ve Hukuk Yayınları, 3. Baskı, Ankara 2009, s. 623.

35

göz önünde bulundurulduğunda, kanunda davanın yenilenmesi için bir süre öngörülmemiş olmasına bir anlam verilememektedir86.

Burada doğrudan malvarlığına ilişkin olan haklarla ilgili davalarda, hakka özel hukukta uygulanan zamanaşımı süresi, dosyanın yenilenmesinde uyulması gereken nihai süre olarak kabul edilmelidir. Bu zamanaşımı süresi dolduktan sonra yapılacak yenileme başvurularının, mahkemelerce reddedilmesi gerekir. Doğrudan malvarlığına ilişkin olmayan haklarla ilgili davalar içinse, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 26. maddesine bir hüküm eklenerek, dosya yenileme talepleri için, örneğin bir yıl gibi, belirli bir süre konulması, idari istikrarın sağlanması ve bir o kadar da usul ekonomisi ve mahkemelerin iş yükünün azaltılması açısından faydalı olacaktır.

Uygulamada dava dosyasının ömür boyu açık kalmasının önlenmesi amacıyla, mahkemenin ölüm olayından haberdar olmasıyla dosyaya bir karar numarası verilerek kapatılması ve dosyanın işlemden kaldırılması yolu benimsenmiştir. Dosyanın takip hakkı kendilerine geçenler tarafından yenilenmesi durumunda ise, yeniden esas numarası verilerek yargılamaya devam edilmektedir. Karar numarası verilip dosya kapatılmadan önce, takip hakkı kendisine geçenlerin başvurması halinde ise yargılamaya kaldığı yerden devam edilmektedir87.

Fransız idari yargılama hukukunda, görülmekte olan ve karar aşamasına gelmemiş davanın tarafı olan gerçek kişinin ölmesi üzerine, davanın görülmesi askıya alınabileceği gibi, idari yargı hâkimi tarafından mirasçılara çağrı yapılabilmesi de söz konusudur. Buna mirasçıların temerrüde düşürülmesi denilmektedir. Hâkim burada, ölen kişinin avukatına belirli bir süre tanıyarak, müvekkilinin mirasçılarını bulup onlardan davaya devam edip etmeme iradelerini ortaya koymalarını isteyebilir. Ölen kişinin

86

CANDAN, s. 628.

87

36

avukat aracılığıyla temsil edilmediği davalarda ise, Fransız Danıştayı’nın bir kararına göre, belirlenen süre dâhilinde, davanın karşı tarafının ölen kişinin mirasçılarını bulup davaya devam edip etmeyeceklerini öğrenmesi gerekiyor88. Hâkimin tayin ettiği süre sonunda, askıya alınan dava hiç kimse tarafından yenilenmediyse, bu durumda mahkeme karar vermeye yer olmadığına karar verir ve dosya işlemden kaldırılır. İşlemden kaldırılan dosya, herhangi bir zaman diliminde yenilenecek olursa, yargılamaya kaldığı yerden devam edilir ve dosya karara bağlanır. Fransız hukukunda da, tıpkı hukukumuzda olduğu gibi, davanın mirasçılar tarafından yenilenebilmesi için öngörülmüş bir nihai süre söz konusu değildir. Dava mirasçılar tarafından sonsuza dek yenilenebilmektedir89. BORÉ’nin tabiriyle; “davayı yenileme

hakkı olanlar tarafından verilecek hayat öpücüğü gelene kadar, dosya yargı

organının arşivinde beklemeye devam edecektir”90.

Fransız Hukuku açısından ifade edildiği kadar91, ülkemizdeki yasal düzenlemeler açısından da ihtiyacı karşılamaktan uzak olduklarını ifade etmek gerekmektedir. Konuyu düzenleyen kanun maddelerinin gözden geçirilmesi, adalet hizmetlerinin daha verimli, etkin ve hızlı sunulması açısından, kaçınılmaz gözükmektedir.

Benzer Belgeler