• Sonuç bulunamadı

A.2. ŞİİR MECMUALARI VE ÖNEMİ

2. METİN İNCELEMESİ

2.1. NURUOSMANİYE KÜTÜPHANESİ 4957 NUMARAL

2.1.4. Şiirlerin Bazı Muhteva Hususiyetleri

2.1.4.1. Sosyal Hayat

2.1.4.1.15. Bazı Kişiler ve Eserler

Klâsik Türk Şiiri, sadece edebî bakımdan değil, kültürel bakımdan da önem arzetmektedir. Şairler şiirlerinde edebî maharetlerini ortaya koymak dışında kültürel birikimlerini de yansıtırlar. Şiirlerde bazı konuları daha iyi anlatabilmek amacıyla telmihlerde bulunmuşlardır. Şeyhülislâm Yahyâ’nın mecmuada incelediğimiz 93a- 110b varakları arasında bulunan gazellerinde en çok değinilen kişi Cem’dir. İkinci olarak Leylâ ve Mecnûn (Kays)’a değinilmekle beraber Süleymân Peygamber, Sultan

Ahmed Gâzi, Halîl (İbrâhim Peygâmber) ve İran’ın millî kahramanı Rüstem de

gazellerde yer almaktadır. 1. Cem

Cem, şiir geleneğinde Cem veya Cemşîd isimleri ile anılır ve cinler, haşmet ve debdebe, rüzgâr, mühür gibi kelime ve kavramlarla zikredilebilir. Cem ile, Hz. Süleyman’ın konu edildiğine hükmedilmektedir.65

65 Ahmet Atillâ Şentürk, Osmanlı Şiiri Kılavuzu, C. 2, Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları Merkezi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul Ocak 2017, s. 378.

Cem’in insanlara faydalı birçok sanatı icat ettiğine inanılmaktadır. Divan şiirinde zevk ve safa sembolü olarak sayılmakta ve cam onunla efsanaleşmektedir.66 Cem’in kadehi (câm-ı Cem) de şiire sıkça konu olmaktadır. Bu kadehin üzerinde yedi hat olduğuna inanılır.

Bir rivâyete göre şarabı bulan kişi de Cem’dir. Kurtardığı bir yılanın ona verdiği birkaç tanenin toprağa ekilmesiyle elde edilen üzümün suyunu içmek adet hâline gelmiştir. Bu üzüm suyunun bir zaman bekletilmesiyle şarap elde edilmektedir. Önceleri bekleyen üzüm suyu ve kadehin dibindeki tortunun zehirli olduğu düşünülse de, daha sonra içildiğinde keyif verdiği fark edilmiş ve üzüm suyu bekletilerek içilmeye başlanmıştır.

Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz gazellerinde Cem ve Cem’in kadehi meclis, meyhâne gibi mekânlarda sıkça karşımıza çıkmaktadır. Cem’in kadehindeki şarabın kırmızılığından, kadehin meclisteki dönüşünden ve Cem’in zamanında yaşanılmasa da onun kadehinden şarap içildiğine değinilmektedir:

Tāc-ı Dārāda olan gevheri biz neyleyelüm

Cām-ı Cemde ķonılan la˘l-i müźāb olsa bize (G. 78/2)

Reşkimüz ķalmadı híç eski zamān ˘ālemine

Cāmını gördük a irişmedük ise Cemine (G. 100/1)

Cem-i devrānı oldı cām-ı gerdānıyla dünyānuñ

Sipihrüñ seyr ider iķbālin ol rind-i ķadeģ-nūşa (G. 95/4) 2. Mânî

Mânî, “Çinli ünlü bir nakkaş ve ressâm olarak bilinmekle birlikte nereli olduğu, nerede doğup büyüdüğü hakkındaki bilgiler birbirinden farklıdır. Sâsâniyan Sülâlesi hükümdarlarından Behrâm Şâpur zamanında İran’a geldiği, Zerdüştlük ve Hristiyanlık karışımı bir din olan Maniheizm’in kurucusu olduğu yönünde söylentiler vardır.”67

66 İskender Pala, a.g.e., s. 87.

67 Gencay Zavotçu, Klasik Türk Edebiyatı Sözlüğü (Kişiler-Hayvanlar-Bitkiler-Tabiât Güçleri-

Mânî, divan şiirinde resmetme yeteneği ile anılmaktadır. Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz gazellerinin bir beyitinde sevgilinin güzelliği resim konusunda usta olduğu bilinen Mânî’nin nakşıyla kıyaslanmaktadır:

Taŝavvur itmedi mi bí-miśāl taŝvírüñ

Ne ŝūret ile çıķardı ki naķşını Māni (G. 146/3)

3. Leylâ ve Mecnûn (Kays)

Leylâ ile Mecnûn kıssası, Türk kültür ve edebiyatında önemli bir yer arz etmektedir. Çoğu esere konu ve ilham olmuş bu kıssaya Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz gazellerinde sıkça rastlamaktayız.

Leylâ ile Mecnûn kıssası pek çok kaynakta efsâne olarak nitelendirilmiştir. Söz konusu kişilerin yaşamına dair çeşitli söylentiler mevcuttur. Asıl adı Kays olan Mecnûn, Türk edebiyatında Leylâ’nın aşkından dolayı aklını yitirmiş bir kişi olarak karşımıza çıkmakta ve şiirlere bu yönüyle konu olmaktadır. Leylâ ile Mecnûn kıssasını tasavvufî yönden ele alıp tasavvufî hayatın bir simgesi ve temsilî anlatımı olarak değerlendiren şairlerimiz de mevcuttur. Türk edebiyatında Leylâ ile Mecnûn mesnevilerinin en ünlüsü Fuzûlî’ye ait olandır.

Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz gazellerinde bazen Kays adıyla bazen Mecnuûn adıyla bazen de Leylâ ve Mecnûn birlikte kullanılmak suretiyle bu önemli kıssaya telmihte bulunulmuştur. Mecnûn’un aşkından dolayı çöllere düşmesi, çölde çıplak bir şekilde dolaşması, Leylâ’nın Mecnûn’a ettiği eziyetler ve Mecnûn’un hayvanlarla dost olup kuşların başına yuva yapması kıssanın karşılaştığımız parçalarıdır:

˘Işķ-ı Leylā ile bir āteş-i sūzān idi Ķays

Bilmeyüp dirdi görenler neye ˘üryān idi Ķays (G. 2/1)

Cefalar cevrler kim eylemişdi Ķaysa Leylāsı

Benüm yār-ı sitemkārum işitse diye āz itmiş (G. 4/3)

Ĥāk-i Mecnūndur dönen ŝaģrāda ŝanmañ gird-bād İstemez bí-çāre ĥālí ķalduġın meydān-ı ˘ışķ (G. 16/4)

Ne içün başına üşdürmüş idi mürġānı

Bunca ġavġā ne idi šut ki Süleymān idi Ķays (G. 2/3)

4. Sultan Ahmed Gazi

Sultan I. Ahmed; Sultan III. Mehmed’in oğlu, II. Osman, IV. Murâd ve Sultan İbrâhîm’in babasıdır. Annesi Handân Sultan’dır. 14 yaşında tahta geçmiştir. 14 yıl padişah olan Sultan Ahmed, 1617 yılında, 28 yaşında vefat etmiştir.

Sultan Ahmed, çok iyi bir eğitim görememesine karşın şiire karşı ilgili olmuş ve Bahtî mahlasıyla şiirler yazmıştır. Şiirleri sade, dili açıktır. Şiirlerinde yer yer deyimlere de yer vermiştir. Bu özellikleriyle Sultan Ahmed’in şiirlerinde döneminin usta şairi Şeyhülislâm Yahyâ’nın etkili olduğu anlaşılmaktadır.68 Şiirleri dönemine göre başarılı sayılmamaktadır.69

Şeyhülislâm Yahyâ, kendisini örnek alıp şiirler yazan Sultan Ahmed Gazi’yi incelediğimiz sayfalar arasındaki 149. gazelin ilk beyitinde överek onun fikirlerinin tüm dünyayı aydınlattığını dile getirmiştir:

Şehen-şāh-ı hümāyūn-baĥt sulšān Aģmed-i Ġāzí

Ki dünyāyı münevver ķıldı reˇy-i ˘ālem-efrūzı (G. 149/1)

5. Süleyman

Hükümdar peygamberlerden olan Süleyman, İsrailoğulları peygamber- lerinden olup, Dâvud peygamberin oğludur. Süleyman peygamberle ilgili divan şiirine konu olan birden fazla kıssa bulunmaktadır. Bunlardan biri Divan şiirinde “hatem (mühür)” olarak anılan Süleyman’ın yüzüğüdür. Süleyman peygamberin gücü ve saltanatının bu yüzükte saklı olduğu düşünülmektedir. Bu yüzüğü parmağına taktığında insanlar, cinler, hayvanlar ve diğer yaratıkların ona itaat ettiği düşünülmektedir. 70

Klasik Türk şiirimizde Süleyman peygamberle ilgili geçen bir diğer kıssa yüzükle bağlantılı olmak suretiyle, Süleyman peygamberin hayvanlarla konuşabilme

68 Coşkun Ak, Şair Padişahlar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Birinci Baskı, Ankara 2001, s. 267. 69 Gencay Zavotçu, a.g.e., s. 55.

yeteneğidir. Hayvanların dilini bilen ve onlara hükmedebilen Süleyman peygamberin bu mucizelerinden Kur’an’da da bahsedilmektedir.71

Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz gazelleri arasında sadece bir beyitte rastladığımız Süleyman peygamber, Leylâ ile Mecnûn kıssasıyla birlikte, Kays’ın Süleyman’a benzetilmesiyle verilmiştir. Kays, çölde hayvanlarla konuşabilmesi, (hatta kuşlar başına yuva yapacak kadar) hayvanlarla samimi olması bakımından Süleyman Peygamber’e benzetilmiştir:

Ne içün başına üşdürmüş idi mürġānı

Bunca ġavġā ne idi šut ki Süleymān idi Ķays (G. 2/3)

6. Halîl

Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz gazelleri arasında sadece bir beyitte rastladığımız “Halîl” ile İbrâhim Peygâmber’in ateşe atılma olayına telmih yapılmaktadır. “Allâh dostu, İbrâhim Peygamber ateşe atıldığı zaman Cebraîl onu havada tuttu ve dileğini sordu. O da ‘Ben Allâh’ın kuluyum. Hâcetim O’nadır, sana

değil. Allâh ne dilerse yapsın.’ dedi. Allâh da onu dost edindi ve adı Halîlullah

oldu.”72

˘Aks-i ruĥsāruñla mir'āt-i Sikender didiler

Ben Ĥalílüm āteş-i Nemrūd dirdüm bādeye (G. 109/3)

7. İskender

Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz gazelleri arasında, İskender sadece bir beyitte, “İskender’in aynası” motifi ile karşımıza çıkmaktadır.

İskender’in aynasının tüm âlemi gösterdiği düşünülür ve edebiyatımıza yansıyan birçok efsanesi bulunur. Efsanelerden biri şu şekildedir:

“İskender, İskenderiye şehrini kurduğu zaman orada bulunan hakîmlerden Belinas, Hermis ve Valines bir ayna yapmışlar ve yüksek bir yere koymuşlardı. Gûya bu aynada oraya gelmekte olan gemiler daha bir aylık

71 Gencay Zavotçu, a.g.e., s. 680. 72 Gencay Zavotçu, a.g.e., s. 308.

yolda iken görülebilirmiş. Eğer gelen düşman gemisi ise bu aynadan güneş ışığı yansıtılarak daha uzaktayken yakılabilirmiş.”73

Bazı rivayetlerde düz olduğu bazılarında ise yuvarlak ve her iki tarafının da yansıtma özelliği olduğu düşünülen İskender’in aynası, Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz beyitinde İskender’in aynası “bâde” motifiyle birlikte verilmektedir:

˘Aks-i ruĥsāruñla mir'āt-i Sikender didiler

Ben Ĥalílüm āteş-i Nemrūd dirdüm bādeye (G. 109/3)

8. Rüstem

Zaloğlu Rüstem, İran’ın millî kahramanıdır. Divan şiirinde rezm (savaş, kavga) simgesi olarak geçer. Gücü, yiğitliği ve destânı ile şiirlere konu olmaktadır.74

İncelediğimiz beyitte, Sultan Ahmed’in savaştaki yeteneği Rüstem’e benzetilmek suretiyle övülmüştür:

Kemān-ı Rüstem olmaya kebāde dest-i ķudretde

Ne ķuvvetdür ki oldı himmeti bāzusına rūzí (G. 149/2)

9. Mantıku’t-Tayr

“Kuşdili” anlamına gelen Mantıku’t-Tayr, Ferîdüddin Attâr’ın 1187 yılında yazdığı tasavvufî bir mesnevîdir. Mesnevîde sembollerle vahdet-i vücût inancı anlatılmıştır. Farsça olan mesneviyi Gülşehrî 1317 tarihinde Türkçeye çevirmiştir. “Gülşennâme” olarak da adlandırılan Gülşehrî’nin kaleme aldığı Mantıku’t-Tayr, Ferîdüddin Attâr’ın eserini esas almakla birlikte, aslında özgün bir eser yazmıştır.

Şeyhülislâm Yahyâ’nın bir beyitinde Mantıku’t-Tayr adlı esere telmih yapılmak suretiyle, beyitte sâkiye seslenilmiş ve kadehteki kuş resimlerinden zevk ehline kuşdilini duyurması söylenmiştir:

Mey-i cān-baĥş ile sāġardaki her mürġ naķşından İşitdür sāķiyā gūş-ı meźāķa Manšıķuˇt-Šayrı (G. 139/4)

73 İskender Pala, a.g.e., s. 48. 74 Gencay Zavotçu, a.g.e., s. 615.

10. Gülistân

“Gülistân”, Sa’dî-i Şîrâzî’nin 1292 yılında kaleme aldığı ünlü Farsça eseridir. Gülistân ilk defa 1391 yılında Seyf-i Sarâyî tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz beytinde Gülistân adlı esere telmih yapılmış ve şâir, güzellik kâtibinin sevgilinin Çin mürekkebi ile cetvellenmiş gibi olan yüzüne sanki Gülistân’ın ön sözünü yazdığını söylemiştir. Sevgilinin güzel yüzünün Gülistân adlı eserin dibâce bölümüne benzetilmesinin nedeninin, Sa’dî-i Şîrâzî’nin eserinin dibâce bölümünün nakşının ve cetvellenmesinin muntazam olması dolayısıyla olduğunu düşünmekteyiz:

Cebíni çín ile mısšarlı ŝafģadur yazılmış Debír-i ģüsn aña díbāce-i Gülistānı (G. 146/4)

Benzer Belgeler