• Sonuç bulunamadı

A.2. ŞİİR MECMUALARI VE ÖNEMİ

2. METİN İNCELEMESİ

2.1. NURUOSMANİYE KÜTÜPHANESİ 4957 NUMARAL

2.1.4. Şiirlerin Bazı Muhteva Hususiyetleri

2.1.4.1. Sosyal Hayat

2.1.4.1.4. Dinî Kimlikler

Gazel nazım türü, tür özelliği düşünüldüğünde din dışı şiir olarak görülebilir. Ancak Şeyhülislâm Yahyâ gazellerinde dinî ögelere sıkça yer vermiştir. Zâhid ve

vâiz kelimelerine başka şairlerin gazellerinde de rastlanabilmekle beraber,

Şeyhülislâm Yahyâ’nın gazellerinde özellikle hacı ve şeyh kelimelerine de sıkça rastlamaktayız. Dinî mekânlar, dinî ögeler ve dinî kimliklerin bu derece sık kullanılmasının sebebinin Şeyhülislâm Yahyâ’nın bulunduğu makamdan dolayı olduğu açıktır:

1. Hacı

Sevgilinin memleketi Kâ’be’ye benzetildiğinde, memleketin etrafında sevgiliyi görmek için dolaşan âşıklar Kâ’be’yi tavaf eden hacılara benzetilmektedir. Şair bu beyitte, aşığın Kâ’be’yi arzulayan hacılar gibi sevgilinin memleketini arzuladığını anlatmaktadır:

Ģācınuñ maķsūdı Ka˘be baña kūyuñdur ġaraż

Fikri cennet zāhidüñ ˘uşşāķa rūyuñdur ġaraż (G. 7/1)

2. Mevlânâ

Asıl adı Muhammed bin el-Hasan el-Belhî olan Mevlânâ Celâleddîn’in doğum tarihi H.604/M.1207’dir. Mevlânâ, bugünkü Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Belh şehrinde doğmuştur. Mevlânâ, ailesiyle birlikte Belh şehrinden Konya’ya göçmüş, eğitim öğretimle uğraşan babası Bahâüddîn’in ölümü üzerine onun yerine geçmiştir. Mevlânâ’nın bu dönemde tanınmış mutasavvıflarla yakın ilişkileri olmuştur. Sağlığında Seyyîd Burhâneddîn-i Tırmîzî’nin bilgilerinden yararlanan Mevlânâ, onun ölümünün ardından Şems’i Tebrîzî ile dostluk kurar. Şems, Mevlânâ’nın hayatında bir dönüm noktasıdır. Mesnevî, Dîvân-ı Kebîr, Fihi

Mâ-fih gibi önemli eserleri bulunan Mevlânâ 1273 yılında vefat etmiştir.48

Mevlânâ ile bütünleşen Mevlevîlik tarikatı, Mevlânâ’nın vefatının ardından oğlu Sultan Veled tarafından teşkilatlandırılan bir tarikattır. Bu tarîkat, Mevlânâ’nın altı ciltlik eseri Mesnevî’yi temel kitap itihaz eder. Mevlevîlik tarikatına mensup olan Mevlevîler, Başlarına keçe külah, üstlerine tennure denilen kolsuz gömlek, onun üstüne Destegül denilen kısa ve kollu bir ceket giyerler. Bellerinde elif-lām-end denen bir kemer vardır. Ayin esnasında ney, rübâb, kudüm, dâire, bendir çalınır.

Şeyhülislâm Yahyâ’nın aşağıdaki beytinde gökyüzünün dokuz katında meleklerin semâ etmesinin sebebinin Mevlânâ’nın ney sesinin gökyüzüne ulaşmasından kaynaklandığı söylenerek Mevlevî’lerin yaptığı semâ ayinleri konu edilmiştir. Mevlevî’lerin yaptığı semâlar aynı zamanda ilkbahar rüzgârı estiğinde dönen yapraklara benzetilmiştir:49

Feleklerde meleklerde semā˘ itmez mi ķalmışdur ˘Aceb āvāze ŝaldı nāy-ı Mevlānā bu nüh šāķa (G. 103/3)

48 Gencay Zavotçu, Klasik Türk Edebiyatı Sözlüğü (Kişiler-Hayvanlar-Bitkiler-Tabîat Güçleri-

Kişileştirilmiş Varlık ve Kavramlar), Kesit Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul Kasım 2013, s.

489.

Dönerler Mevlevíler ˘ışķdan nāy urdıġınca dem

Nesím-i nev-bahār esdikce gerdān olan evrāķa (G. 103/2)

3. Şeyh

Arapça bir kelime olan “şeyh”in sözlük anlamı “ihtiyâr”dır. Tasavvufta ise tekke ya da zaviyelerde “mürşitlik eden kişi, pîr” olarak geçmektedir. Klasik Türk Şiiri’nde pîr ve mürşit kelimeleri daha çok tercih edilmekle beraber, şeyh kelimesi de kullanılmaktadır. Şeyhülislâm Yahyâ’nın aşağıdaki beytinde çınar, elinde tespih olan şeyhe benzetilmiştir. Çınarın yanında akan nehirler ise şeyhlerinin etrafında toplanan müridlerine benzetilmektedir. Şeyhülislâm Yahyâ’nın bu beytinde yine şeyh, tespih gibi dinsel ögeler bulunduğunu görmekteyiz:

Destine subģa alup mānend-i şeyĥ-i ˘ābid Enhārı ayaġına yine cünnār aķıtdı (G. 111/4)

4. Vâiz

Vâizler, camilerde halka dinî nasihatlerde bulunan medrese mensuplarıdır. Edebiyatımızda bütün şairlerimiz sûfi ve zâhid gibi vâizle de şiirlerde uğraşmışlardır. Bunun sebebi bazı vâizlerin halka naklettiği bilgilerin hurâfelerden oluşması ve halka din adında bazı gereksiz ve doğru olmayan bilgi vermeleridir.50 Şeyhülislâmlık makamında uzun yıllar görev yapan Yahyâ Efendi de gazellerinde vâizlerden ve vâizlerin bazı inançlarından bahsetmektedir. Şeyhülislâm Yahyâ’nın dinî konuda oldukça bilgili olduğunu düşündüğümüzde, bu konuya değinmesi ve oldukça sık örnek vermesi kaçınılmazdır:

Da˘vā-yı zühdi gösterelüm biz de vā˘iže

Eyle ŝanur ki zerķ u riyāyı šuyurmadı (G. 125/4 )

Vā˘iž bu kerāmet saña pesdür ki hemìşe Cem˘iyyete bā˘iś ola güftār-ı perìşān (G. 59/3)

50 Ahmet Talat Onay, Açıklamalı Divan Şiiri Sözlüğü Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve

Vā˘iž bu deñlü śıķlet-i tāc u ķabā ile

Uçmaķ ümídin itmez idi ebleh olmasa (G. 84/3)

Devr-i gülde bādeden Yaģyāyı vā˘iž men˘ ider Tek anuñla eglesün ādem dil-i nā-şādını (G. 147/5)

5. Zâhid

Zâhidler, dünya işleriyle meşgul olmayan ve dünya hazlarına karşı bîgâne kalan perhizkârlardır. Klasik şiirimizde sıkça geçen kavramlardan biridir. Zâhidler, rindlerin sevmediği ve hasım telakkî ettiği kimselerdir.51 Bu nedenle rind-zâhid beyitlerde beraber de kullanılabilmektedir. Şeyhülislâm Yahyâ’nın incelediğimiz gazellerindeki zâhid imajı da dine sıkı sıkıya bağlı, halkın yaptığı ayıpları kınayan, rind meclisini bilmeyen ve bazı günahlara karşı (şarap içmek gibi) halkın çekindiği kimseler olarak geçmektedir:

Šutalum gözi açıķlardan olmuşsın be hey zāhid

Ĥudā Settārdur ša˘n itme rinde ˘ayb-bín olma (G. 81/3)

Bígāne varken olmaz meclisde ins ü ģālet

Sen gitmeyince gitmez zāhid ģicāb-ı sāķí (G. 123/4)

Ģācınuñ maķsūdı Ka˘be baña kūyuñdur ġaraż

Fikri cennet zāhidüñ ˘uşşāķa rūyuñdur ġaraż (G. 7/1)

Kūy-ı cānānı görüp anda šurur mu ādem

Zāhidā bilmemiyüz cennet-i Meˇvā didügüñ (G. 24/2) Ne bilsün meclis-i rindānı zāhid

O bezme her kişi olmaz muraĥĥaŝ (G. 6/4)

Zāhid gözedür diyü şarāb içmeyelüm mi

Öldürdi bizi def˘ idebilsek ġam-ı dehri (G. 138/3)

Niçün terk eylesün mey-ĥāne küncin rind-i mey-ĥāre

Ne zāhiddür ne rāhib n’eylesün ol mescid ü deyri (G. 139/3)

Ŝāf-meşreblerle pür bir cāy-ı ģālet-baĥşdur

Zāhid-i nā-dān velí ĥālí ŝanur mey-ĥāneyi (G. 148/2)

Benzer Belgeler