• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: ÇAĞDAŞ AHLÂK FELSEFESİ’NDE OLGU-DEĞER PROBLEMİNE YAKLAŞIMLAR

2. DEĞERİ OLGUYA/OLMASI GEREKENİ OLANA İNDİRGEME GAYRETİ

2.2 Kenneth Hanly: Zimmerman’ın ‘Şizofrenik Birleme’s

Kenneth Hanly, “Zimmerman’s ‘is-is’: A schizophrenic monism (Zimmerman’ın Olgu-Olgu’su: Şizofrenik Bir Monizm)” isimli makalesinde Zimmerman’ın olgu- değer problemine dair teklifini eleştirmektedir. Hanly’ye göre, dilimizden ‘ought’ yani ‘-meli/gerekir’i çıkarak aslında olgu-değer engelini aşmış olmuyoruz. Dahası, olgusal ifadelerimiz ikili karaktere, hem eski görevini yerine getirmekle yani betimleyici vasfını sürdürmekle kalmayıp hem de değer ifadelerinin sahip olduğu nitelikleri üstlenen çift karaktere, bürünmüş oluyor. Tam da bu noktada, eskiden olgu-değer engeli olarak var olan tüm zorluklar, artık iki türden olgusal önermelerin birbirine nasıl bağ kurulacağı olarak karşımıza çıkmaktadır.133

Hanly, Zimmerman’ın ‘-meli/gerekir’i saf dışı bıraktığında nasıl hataya düştüğünü göstermek için onun metninden örnek vererek açıklar. Hanly’ye göre Zimmerman, şu iki ifadenin kullanımında bir fark olmadığını düşünür:134

132 Zimmerman, 90-91.

133 Kenneth Hanly, “Zimmerman’s ‘is-is’: A schizophrenic monism”, içinde The Is/Ought Question: A Collection of Papers on the Central Problem in Moral Philosophy, ed. William D. Hudson

(London: Macmillan, 1969), 92.

43

v Akli dengesi yerinde olmadığı ve işlediği suçu yapmamaya engel olamadığı için, biz o suçluyu cezalandırmamalıyız.

v İşlediği suçu yapmamaya engel olamadığı için, bu bizim için -onu cezalandırmayı istemememiz, diğer insanların da onu cezalandırmayı istememesi, onu cezalandırmamamız ve diğer insanların da onu cezalandırmamasına ikna etmemiz için- yeterli bir sebeptir.

Hanly, daha ilk bakışta ikisi arasında farkın gayet görülebileceğini ifade eder. Sözgelimi, bazı davranış kurallarını ihlal edeceğini düşündüğümüzde, eylemi gerçekleştirmek isteyen kişiye, kuralları çiğneyeceği için, o davranışı yapmaması gerektiğini söyleriz. Toplumumuzda bir kural olarak, yaptıklarına engel olamayan kişilerin işledikleri suçlar cezaya tâbi tutulmaz. Bu minvalde, işlediği suçu eylememeye engel olamadığı için suç işleyen birinin cezalandırılmaması gerektiğini söylerken, aslında böylesi bir eylem gerçekleşmesi durumunda bir önceki cümlede belirttiğimiz kuralın ihlal edilebilirliğini göstermiş oluruz. Çünkü, işlediği suçu yapmamaya engel olamayanın cezalandırılmaması kuralının kabul edildiğini varsayarız ve bu senaryonun bu kural kapsamına girmesinden hareketle, cezanın verilmemesi gerektiğini çıkarırız.135

Hanly’e göre, yukarıda belirttiğimiz gibi yasaya tâbi olmayı kabul ettiğimiz için, işlediği suçu eylememeye engel olamayan birinin ceza almamasını, bir anlamda,

istemiş oluyoruz. Zimmerman’a, peki ‘bu işlediği suçu eylememeye engel olamayan

kişi bizim için hiç sevilmeyecek biri çıkarsa ya da bize çok büyük bir yanlış yaparsa, yine de onun cezalanmasını istemiyoruz diyebilir miyiz?’ sualini yönelten Hanly, her ne kadar normal şartlarda onun cezalanmaması gerekse de, onun cezalanmasını isteyeceğiz, der, ve ekler, “Zimmerman’ın ‘-meli’siz dilin burada nasıl bir fonksiyonu olacak?”136

Zimmerman’ın tezinin çıkmaza, çözümsüzlüğe düşebileceği muhtemel örneklerden birine yer veren Hanly, asıl eleştirilerini tezin mantıksal kusurları üzerine yapar. Bu

135 Hanly, 92-93. 136 Hanly, 93.

44

bağlamda, dilin kullanımında değer (ought) çıkarılması durumunda, olgusal ifadelerin betimsel ve değerlendirici olarak iki karaktere nasıl bürüneceğini ve bunların birbirine nasıl bağlanacağını tartışır.

Hanly ilk olarak şu örneği verir. Örneğin bir durum için, ‘Ben X’i yapmak istiyorum, fakat X’i yapmamalıyım’ dediğimizde; Zimmerman bunu, ‘Ben X’i yapmak istiyorum, fakat ben X’i yapmak istemiyorum’ şeklinde ifade etmek durumundadır. Dilin kullanımında, ikinci önerme kadar tuhaf bir şey olmaz diyen Hanly, günlük dilde bir şey için, hem yapmayı hem de yapmamayı aynı anda iste(ye)meyiz. Dolayısıyla, bu tuhaf durum, Zimmerman’ın yıktığı olgu-değer engelini tekrar yükseltmiş olmaktadır.137

Hanly, Zimmerman’ın isteme edimini iki farklı açıdan ele alıp, her iki durumda da onun mantıksal açıdan hataya düştüğünü ve aştığını sandığı olgu-değer engeline Zimmerman’ın teklifinin de düştüğünü belirtir. Bu anlamda, Hanly’ye göre isteme; ya bir kural/belirleyici/değer biçici formda yahut keyfi bir biçimde kullanılması mümkün olacaktır.

Eğer biz herhangi bir istemeye veya istememeye bir değer biçici yani belirleyicilik vasfı yükleyip, sonraki vakalarda da belirlenmiş o isteğe göre hareket edeceksek, o zaman bir anlamda betimleyici ya da olgusal olan istemeyi değer biçici, yani kural koyucu bir tarza gizlenmiş bir şekilde kullanmış oluruz. Nitekim bir istediğimizi gerekçelendirmeye çalışıyorsak, onu bazı değerlerin altına koyuyoruz demektir. Diğer türlü, istediğimiz veya istemediğimiz şeyler için sadece sebepler arıyoruz demektir. Bu ise, istemeyi değer biçen anlamıyla kullanmadığımız anlamına gelir, başka bir ifadeyle bir eylemi yapmak veya yapmamak için söyleyeceğimiz şey sadece çok güçlü bir arzu veya eğilimimiz olduğu yahut olmadığı olacaktır bu durumda isteğimizin sebepleri üzerine konuşmanın bir anlamı yoktur.138

137 Hanly, 93. 138 Hanly, 93-94.

45

Olgusal ifadeyi, sonraki vakalarda da bir ölçüt olması açısından bir kurala veya bir anlama yüklememiz gerekecektir. Aksi taktirde, her vakada kendi isteğimize göre karar çıkacaktır. Sözgelimi, işlediği suçu eylememeye engel olamayan birinin ceza almamasını istememizi, ona verilecek ceza ile hiçbir fayda görülmeyeceğiyle irtibatlandıracaksak, bu durumda işlediği suçu eylemeye engel olamayan kişiler için ona ceza verilmemesi gibi bir kurala bağlanmış olacaktır. Burada yapılan aslında ‘ought’/‘-meli, gerekir’in kullanımıyla benzerlik göstermiş olacaktır. Nitekim, ahlaki yargılarda da belli anlamlar üzerinden bir şeyin yapılması veya yapılmaması gerektiği sonucu çıkarılır. Dolayısıyla isteklerimizi, salt betimleyici ifadelerden çıkarsayamayız. Bunu yapsak bile, olgulardan oluştuğunu düşündüğümüz tanımlayıcı, betimleyici öncüllerimiz, aslında gizliden değerlerden elde etmiş olacağız. Örneğin, ‘sigara içmek sağlığı bozar, dolayısıyla sigara içmek istemiyorum’ önermesi ancak sağlıksız bir yaşam bende olumsuz bir değeri varsa bağlayıcılığı olabilir, aksi takdirde ‘sigara içmek istemiyorum’ sonucunu çıkaramam.139

Sonuç olarak Hanly’ye göre, eğer yapmak veya yapmamak istediğinizi önceden karar verdiyseniz -ki bu da zaten yapmalı veya yapmamalıya tekabül etmektedir- bundan sonra tek yapmanız gereken bilimden isteklerinizi gerçekleştirmesini beklemek olacaktır. Fakat bunu yaparak, olgulardan yapmak istediklerimizi çıkarsayamayacağımız gerçeğinden kurtulmuş olmuyoruz. Bu ancak, yapmak istediklerimize ilişkin daha hiçbir şey gerçekleşmeden, isteklerimize birtakım önem atfettiğimiz bazı değerler vererek mümkün olabilir. Zaten olgu-değer engelinin dikkat çektiği durumda budur. Bu noktada Hanly, Zimmerman’ın bu bariyeri ortadan kaldırmadığını sadece salt betimsel veya olgusal bir terimmiş gibi görünen isteme kelimesiyle, aslında değer biçici tarza, sadece bu engeli görünmez hâle getirmiştir.140