• Sonuç bulunamadı

4.4. İhtilal Sonrasına İlişkin Planlar

4.5.1. Kayseri Olayları

Bu süreçte ülkede gerginliğin hat safhaya çıktığı olaylardan birisi Ġsmet Ġnönü‟nün Kayseri‟ye gitmesi sırasında yaĢanır. Ġnönü, daha önceden belirlendiği üzere 3 Nisan 1960 tarihinde gerçekleĢecek olan CHP Kayseri Ġl Kongresi‟nde konuĢma yapmak için 2 Nisan 1960 tarihinde Kayseri‟ye hareket eder. Fakat öncesinde Kayseri Valisi Ġnönü‟ye bir telgraf çekerek Ģehirde havanın gergin olması sebebiyle gelmemesini ister.

Ġnönü‟nün bu isteğe uymayarak Ģehre gitmek için yola çıkması üzerine Kayseri Vali Yardımcısı yanına Ġl Jandarma Komutanı‟nı da alarak Ġnönü‟nün trenini Ģehre girmeden önce durdurur. Ġnönü‟nün geri dönmesini ister. Fakat Ġnönü bunu kabul etmez. Zira DP iktidarının kendisinin konuĢmalarını bu tarz güvenlik önlemlerini bahane ederek engellemeye çalıĢtığına inanır. Ġnönü ile Vali Yardımcısı konuĢurken, Ġnönü‟nün penceresinin önünden geçen subaylar kendisine selam verirler. Daha sonra bir üsteğmen trene binerek Ġnönü‟nün yanına gelir ve elini öper. Bunu diğer subaylar da takip ederler

26 Muzaffer Özdağ, 25. ve 26. dönem Gaziantep, 27. dönem Ġstanbul milletvekili olan Prof.Dr. Ümit Özdağ‟ın babasıdır.

56 (Özdağ, 2004: 138). Oraya Ġnönü‟yü engellemek için gönderilen birlikteki askerlerin Ġnönü‟ye karĢı olan saygısı, DP ile CHP arasındaki gerginlik sürecinde ordunun tutumunu gösteren en iyi örneklerden birisidir.

Bir süre sonra Vali Yardımcısı Ġnönü‟nün Ģehre girebileceğini söyler. Ġnönü Kayseri‟de büyük bir kalabalık tarafından karĢılanır. Ġnönü‟nün treninin durdurularak, Ģehre girmesinin engellenmeye çalıĢılmasına CHP‟liler tarafından büyük bir tepki gösterilir. Onlara göre bu tarz muameleler DP‟nin dikta rejimine gittiğine dair bariz kanıtlardır.

Ġnönü, ertesi gün Kayseri‟den Ankara‟ya dönerken YeĢilhisar‟ı ziyaret etme kararı alır. Fakat DP iktidarı bunu da engellemek ister ve Ġnönü‟nün YeĢilhisar‟a giriĢini yasaklar. Bu maksatla askerler görevlendirilir ve Ġnönü‟nün aracının önü askeri birlik tarafından kesilir. Ġnönü araçtan iner ve bu esnada bütün askerler „selam dur‟a geçerler ve Ġnönü‟ye yol verirler. Daha sonra Ġnönü, askeri birliğin komutanı olan Kurmay BinbaĢı Selahattin Çetiner‟e „AteĢ et emri verecek misin?‟ diye sorar. Çetiner esas duruĢa geçerek „Ne münasebet PaĢam! Size ateĢ ettirmektense, kendime ateĢ edip intiharı tercih ederim‟ der. Bu olaydan sonra 4 Nisan günü BinbaĢı Selahattin Çetiner ordudan istifa eder. BinbaĢının istifa dilekçesinde Ģunlar yazılıdır:

Anayasanın 70. maddesi seyahat hak ve hürriyetini vatandaşların tabii hukukundan saymasına ve ordunun kanunun zikrettiği istisnai haller dışında emniyet ve zabıta kuvvetleri yerinde kullanılmasına hukuki imkan bulunmamasına rağmen Sayın İsmet İnönü ve arkadaşlarının Kayseri gezisinde emir ve komuta ettiğim birlikleri bu hukuki sınırlar dışında kullanmaya zorlandım.

Bu hususu subay çıkarken yaptığım yeminle bağdaştıramıyorum. Ayrıca Anayasanın 94.

maddesinin de kanuna aykırı emirlere itaat etmenin memuru mesuliyetten kurtaramayacağı tasrih edilmiş bulunmaktadır.

Bu itibarla bir asker çocuğu olarak girdiğim ve aşk derecesinde bağlı olduğum mesleğimden teessür içinde istifa ediyorum.

Gerekli kanuni işlemin yapılmasını saygılarımla arz ederim (Özdağ, 2004: 140,141).

BinbaĢı Çetiner‟in istifasını, yine Kayseri‟de görevli olan Kurmay Albay Osman Özçolak‟ın istifası izler. Sadece Kayseri‟de görevli olan subaylardan değil baĢka Ģehirlerdeki subaylardan bile bu olay sebebiyle istifa edenler olur. Bu istifalar aslında görmesini bilene ordunun nasıl içten içe kaynadığının bir göstergesidir. Fakat Menderes ve Bayar bunu görmeyi reddederler (Özdağ, 2004: 141).

57 4.5.2. Tahkikat Komisyonu

Kayseri olayları toplumda DP‟ye karĢı tepkili bir kesim doğmasına yol açar.

Askerler arasında ise zaten doğmuĢ olan tepkinin artarak büyümesine sebep olur. Fakat DP iktidarı bu tepkilere aldırıĢ etmez. Zaten DP, iktidara geldiği ilk günden beri askerlerin tepkilerini çok da önemsemez. Bunda askerlerin oy kullanma hakkının olmamasının yanı sıra ordu üst kademelerinin DP‟ye sadık generaller ile doldurulmuĢ olmasının da etkisi vardır. PaĢalar kendilerinden yana olduğu için genç subayların tepkilerinden endiĢe etmeye lüzum görmezler.

Bayar ve Menderes esasen orduya pek fazla güvenmezler fakat ordunun ihtilal yapabileceğine de hiç ihtimal vermezler. Bayar ve Menderes‟in güvenmedikleri aslında sadece ordu değildir. Adliye‟ye de güvenmezler. Çünkü her hâkim onlardan gelen talimatlara uymaz. Mahkûm edilmesini istedikleri kiĢilerin beraat ettiği olur. Böyle olunca muhalefeti sindirerek yok etmek için ellerinde tek vasıta kalır, çoğunluğunu ellerinde bulundurdukları Meclis. DP, bundan faydalanmaya karar vererek bir Tahkikat Komisyonu oluĢturulması için teklif verir. Bu komisyon DP‟li vekillerden oluĢacaktır.

Mahkemeye gerek kalmadan siyasi partileri, gazeteleri kapatabilecek, istediklerini tevkif edebileceklerdir (Ġpekçi, CoĢar, 2012: 103,104).

Tahkikat Komisyonu‟nun kurulmasını öngören yasa teklifi27 Meclis‟i birbirine katar. Yumruklar konuĢur. DP milletvekillerinden biri muhalefet sıralarına tabanca dahi çeker. Sonunda CHP‟li milletvekillerinin tamamı Meclis‟i terk eder. Hükümetin CHP‟yi kapatıp sonrasında tek atlı bir yarıĢla erken seçime gitmek niyetinde olduğu söylenir.

Son olaylar, muhalefetin bu tarz korkularını doğrular niteliktedir (Hale, 1996: 101).

Ayrıca, CHP‟li vekillerden Sırrı Atalay‟a on iki, Hasan Erdoğan‟a ise altı oturum Meclis‟ten uzaklaĢtırma cezası verilir (TBMM Zabıt Ceridesi,1960: 196,197).

Bu Tahkikat Komisyonu olayının gerginliği devam ederken Ġnönü 18 Nisan 1960 günü Meclis‟teki konuĢmasında tarihe geçecek olan o meĢhur sözleri sarf eder: „Şartlar tamam olduğunda, ihtilal milletin meşru hakkıdır‟ (Hale, 1996: 101).

Ġnönü‟nün bu sözleri söylerken ordu içerisindeki ihtilalci teĢkilatın varlığından haberi var mıdır eğer varsa buna istinaden mi söyler bilinmez. Fakat o sıralarda teĢkilattan bazı üyelerin CHP çevreleriyle temaslar kurduğu bilinen bir gerçektir. Hatta o dönemde teĢkilat içerisinde hafif bir güvensizlik havası dahi esmeye baĢlar. Bu

27 Tahkikat Komisyonu Kanun Tasarısı Ek-1‟de verilmiĢtir.

58 duruma ihitlal sonrasında yapılması gerekenlerle ilgili yaĢanan anlaĢmazlıkların yanı sıra bazı teĢkilat üyelerinin CHP‟lilerle görüĢtüğünün tespit edilmesi de sebep olur (Ġpekçi, CoĢar, 2012: 99).

Ġnönü‟nün ihitlalci teĢkilattan haberi olup olmadığı, bu subaylardan bazılarının o dönem kendisi ile bizzat görüĢme yapıp yapmadığı tam olarak bilinmese de göz ardı edilmemesi gereken bir nokta vardır ki: Ġnönü orduyu tahlil etme hususunda Bayar ve Menderes gibi yeteneksiz değildir. Ne de olsa ordunun eski komutanlarındandır.

Ġnönü‟nün Meclis kürsüsünde yaptığı Ģu konuĢmaya bakıldığında da ordu içerisindeki bazı yapılanmalardan bilgisinin olduğu düĢünülebilir.

Bu önerge (Tahkikat Komisyonu önergesi) kabul edildiği andan itibaren siyasi hayatımız tamir ve deva kabul etmez bir uçuruma atılacaktır. Önergenin temeli muhalefeti, hususiyle CHP ve basını itham etmeyi esas alıyor ve bir takım tedbirler teklif ediyor (…)

Şimdi önerge sahipleri diyor ki, CHP hakkında icabında faaliyetleri durdurmak da dahil olmak üzere her türlü kayıtları koymak için ve lüzum gördüğümüz her türlü tedbirleri almak için selahiyet isteriz. Şimdi arkadaşlar, böyle bir selahiyet istemek, insanların dün bugün değil, yüz bin sene evvelden beri reddettikleri bir anlayıştır. Bu hem hukuk prensibine aykırıdır. Bir insan hem davacı, aynı zamanda hükümcü ve aynı zamanda tatbikatçı olamaz. Davacı olan bu encümen, hükmünü vermiş olduğu halde bu hükmü tatbik etmek için de selahiyet istiyor. Bu selahiyet bütün hukuk telakkilerinin dışındadır. Anayasanın üstünde ve kanun dışındadır, düpedüz gayrimeşru bir taleptir.(…)

Ne isteniyor?.. Meclis Tahkikat Encümeni namı altında bir baskı idaresi kurmak istiyorlar. Bu baskı idaresi Anayasa, insan haklarına karşı teşebbüs edilen gayrimeşru bir darbedir.(…)

Baskı idaresine millet, bütün namuslu teşkilatı ile bütün sade vatandaşlar ile mukavemet edecektir! Bu tedbir ve bu tedbiri alanlar muvaffak olmayacaktır!..

Biz ihtilalden yetişmiş insanlarız. İçimizde bizim yaşımızda olanlar pek azdır, ama bizim etrafımızda bulunan teşekküller, fikirler, zümreler bizim geldiğimiz yolu bütün teferruatı ile bilirler. Biz ihtilalden gelmiş bir nesiliz. Meşrutiyet ihtilalinden geldik. Cumhuriyet ihtilaline yöneldik. En sonu Cumhuriyet ihtilalinden demokratik rejime gelinceye kadar çok gayret sarf ettik ve çok zahmet çektik. Çok güçlü bir devirdi bu, ama sabırla muvaffak olduk. Bir ihtilal rejimi, eşit haklarla, dürüst yapılan seçimlerle, iktidar değişmesi ile neticelenebildi ve hiçbir kıyamet kopmadı. Bunun milletimizin tarihine, daima örnek olabilecek bir misal olarak cesaret verici bir misal olarak geçmesini istedik.

59 Şimdi, biz tekrar ihtilal usulünü takib edecek ve ihtilal yoluyla iktidara geleceğiz: Ne olacak? En büyük derece ile azami derecede muvaffak olsak, 1938‟de, 1940‟da, 1945‟de vardığımız vaziyete varacağız. Bu vaziyetten biz memnun değildik. Bu vaziyet, bu ihtilal rejimini biz demokratik rejime çevirmek için çok güçlük çektik. Bizim böyle bir harekete tekrar tevessül etmemizde mana yoktur, mantık yoktur.

Şimdi ihtilal iktidarı bir defa eline geçirmiş olanlar tarafından yapılıyor, son zamanların modası budur. Seçimle iktidara geliyor, devletin vasıtalarına el koyuyor:

Seçimle gitmek ihtimali ufukta görüldü mü, ben buradan gitmem telaşına düşüyor.

(Sağdan bravo sesleri alkışlar, soldan Allah‟dan kork, o senin zamanında sesleri). Ne oldu, telaşınız ne?

Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa o memlekette ayaklanma olur. Buna mahal vermemek için idarelerin demokratik yolda olması, insan haklarının yürürlükte olması şarttır. Bu fikir beyannamenin ruhunu teşkil ediyor. Şimdi mevzuubahs olan mes‟ele bu. Demokratik rejim, insan hakları yürütülüyor mu, yürütülmüyor mu? Bu bir, eğer insan hakları yürütülemez, vatandaş hakları zorlanırsa, baskı rejimi kurulursa ihtilal behemehal olur. (Sağdan alkışlar, soldan gürültüler) Beni dinleyin.. (Soldan ellerin kanlı senin, sesleri) Biz böyle bir ihtilal içinde bulunmayız, bulunamayız. Böyle bir ihtilal dışımızda, bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır. (Sağdan, bravo sesleri, soldan gürültüler) Biz demokratik rejim dedik, demokratik rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, bende sizi kurtaramam!

(Sağdan bravo sesleri ve alkışlar, soldan gürültüler)

Şimdi arkadaşlar, şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır.

Fakat ihtilal aslında bir millet hayatının asla arzu etmeyeceği, çetin ve tehlikeli bir ameliyattır. Birçok memleketlerde görüyoruz, çok iyi niyetlerle, vatanperver hislerle ihtilal yaparak idare kuranlar, kurdukları idarenin ertesi gününden itibaren kabus içinde yaşarlar. Onlar muvaffak oldukları ihtilali normal bir demokratik rejime devr edebilmek için imkan bulamazlar. Bulabilenler tarihte nadir. Biz bulduk işte. Ama bunu bulamayan memleket çok zarar görür. İhtilal niçin yapılır? Eğer ihtilal, vatandaş için başka çıkar yol yoktur kanaati zihinlere ve bütün müesseselere yerleşirse meşru bir hak olarak kullanılacaktır. Bundan ictinab (kaçınmak) kabil değildir.

Onun için muhterem arkadaşlarım, bu memleketin seçkin yetişmiş, güzide insanlarısınız. Memleketi fevkalâde bir idareye götürmek istenildiğinin arifesinde, eşiğindesiniz. Hesaplı olarak düşünmenizi isterim. Bir fevkalâde idare kuracaksınız. Bu idareye verilen selahiyetler gayri meşrudur. İtaat etmeyeceğiz dediğimi söylemek yersizdir. Bir defa çıkmış bir kanuna itaat etmemek vatandaşın elinde değildir. Ama kabul etmeyiz, razı olmayız ve vatandaşların hepsine bunun haksız olduğunu, buna mukavemet etmek lazım geldiğini söyleriz. Hür vatandaşın hakkıdır bu, memurlara itimat etmez, adalete itimat etmez, orduya itimat etmez, kendisi esasen azlıktadır, bir

60 kadrodur, bu şeyleri yapmak ister, böyle şey olmaz (TBMM Zabıt Ceridesi,1960: 194-207).

Ġnönü‟nün konuĢması etraflıca değerlendirildiği zaman, kendisinin ordu içerisindeki ihtilalci teĢkilattan haberi olduğu ve onlara bir mesaj verdiği yönünde bir izlenim oluĢur. Ġnönü teĢkilata, „Ģartlar tamam olmak üzere, ihtilal için hazır olun, bu giriĢiminiz meĢru bir giriĢim olacaktır çünkü artık iktidarın kendisi gayri meĢrudur‟

demek ister gibidir. Tabii sonrasında da „ihtilalden sonra yönetimi demokratik rejime bırakmazsanız sonunuz iyi olmaz, siz ihtilali yapın ama sonrada ülkeyi hemen seçimlerle gelecek olan demokratik yönetime –yani bize- devredin‟ manasında konuĢur.

Ġhtilal sonrasında yaĢananlar ve Ġnönü‟nün tutumu sanki bu konuĢmayı yaparken ihtilal hazırlıklarından haberi olduğu sanısını kuvvetlendirir.

Ġnönü‟nün yaptığı bu sert ve uyarıcı konuĢma DP grubu üzerinde etkili olmaz ve Tahkikat Komisyonu tasarısı DP‟li milletvekillerinin oyları ile kanunlaĢır. Kurulan on beĢ kiĢilik bu komisyonun baĢkanı Ahmet Hamdi Sancar‟dır. Diğer üyeler ise; Osman Kavuncu, Bahadır Dülger, Sait Bilgiç, Cavit Asena, Kemal Biberoğlu, Kemal Özer, Hilmi Dura, Ekrem Anıt, Nusret KiriĢçioğlu, Turhan Bahadır, Selami Dinçer, Himmet Ölçmen, Necmettin Önder ve Nüzhet Ulusoy‟dur (Özdağ, 2004: 151).

Tahkikat Komisyonu‟nun kurulması, ihtilalciler için bardağı taĢıran son damla olur. TeĢkilat üyelerine göre, DP iktidarı tüm dünyanın gözü önünde Anayasa‟yı ve kanunları ayaklar altına almakta, Meclis‟te sahip olduğu çoğunluğu sorgusuz sualsiz kiĢileri tutuklamak, gazeteleri kapatmak gibi demokratik olmayan uygulamaların kaynağı olarak kullanmaktadır. Ġnönü‟nün de belirttiği gibi ihtilalin artık meĢru bir hak olduğunu düĢünürler.