• Sonuç bulunamadı

1.5. Sağlık Hizmetleri Finansmanı Ve Kaynakları

2.1.2. Hastanelerin Sosyo – Coğrafik Dağılımının Dengesiz Oluşu

2.1.3.3. Kaynakların Etkin Kullanılamaması

Dünyada özellikle son 30 yılda yaşanan değişiklikler, sayesinde sağlık hizmetlerinde de yeni gelişmeler ortaya çıkmıştır. Bu da sağlık hizmetlerinin yeniden incelenmesini gerektirmektedir. Yüksek teknoloji ürünlerinin sağlık hizmetlerine yer almasıyla birlikte, hizmetlerin sınırlarında, kalitesinde ve buna bağlı olarak hizmeti alan kişilerin beklentilerinde önemli artışlar olmuştur. Tüp bebek uygulamaları, genetik çalışmalar vb. buna örnek olarak verilebilir. İnsanlar yaşlandıkça bazı kronik rahatsızlıklar meydana gelmekte ve bu rahatsızlıklar için uygulanan tedavilerin maliyetleri de artmaktadır. Bu durum, ülkelerin sağlık sistemlerini yeniden gözden geçirmeye ve hizmetleri daha ucuz maliyetle uygulamanın yollarını aramaya mecbur bırakmıştır. (Sur, t.y.:1)

Sağlık hizmetlerinde, hizmet zinciri içinde en çok kaynak hastanelerde tüketilmektedir. Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı bütçesinde harcamaların yaklaşık olarak % 40’ı hastane hizmetlerine ayrılmaktadır. Hastane giderlerini etkileyen iki temel faktör vardır. Bunlar, yatan hastalara ayrılan kaynaklar ve ileri laboratuar tetkikleridir. Bu sebeple, gelişmiş ülkelerde yatarak tedavi sürelerinin minimuma indirilmesine, ayaktan tedavi kliniklerinin başarılı olmasına ve sayılarının arttırılmasına, gereksiz laboratuar tetkikleri yapımının önlenmesine büyük çaba gösterilmektedir.

“ Kaynak denince akla insan gücü, zaman, bina, arsa, malzeme, teçhizat vb. gibi değerler gelmektedir. Hastanenin oturacağı arsanın verimsiz kullanılmasından tutun, gereksiz bina yapımının, gereksiz alet ve malzeme yatırımının, gereksiz yatak kapasitesi artırımının beklenilenden daha büyük mali kayıplarla sonuçlanabileceğine dikkat edilmelidir. Her hastanenin hizmet verdiği coğrafi bölge, yörenin kültürel ve sosyo-ekonomik durumu, eğitim düzeyi, nüfusun yaş gruplarına dağılımı, yörenin morbidite ve mortalite hızları ve dağılımı gibi temel kriterler o yörede toplum tarafından “hissedilen ihtiyaç”ı ve meslek erbabının ortaya koyduğu “normatif ihtiyaç”ı belirleyeceği için; bir yörede nasıl bir hastane açılmalı ve içinde nelerin yer alması gerektiği ( servis, laboratuar, poliklinik ) vb. sorulara net cevaplar verebilecek kadar bölgenin ihtiyacı incelenmiş olmalıdır.” ( Sur, t.y.:1-2 )

İnsan gücü açısından bakıldığında:

“ Hastanelerin büyüklüğüne, yatak kapasitelerine ve sahip olduğu servislere göre devlet, hastaneye hekim, hemşire ve diğer sağlık görevlileri, idari görevliler vb. atamalarını yapmaktadır. Ülkemizde hastane bazında bir hekim verimliliği araştırması yapılmış değildir; ama sağlık ocağı bazında yapılan hekim verimliliği çalışmalarının sonuçları hekimlerin gerçek verimliliğinin % 50 daha azı ile devlet görevinde çalıştıkları yönündedir. Hemşirelerle ilgili verimsizlikler ise daha çok yönetimden kaynaklanıyor denilebilir.” ( Sur, t.y.: 1-3)

Hastanelerdeki insan gücü israfını özellikle başhekimlik ve başhekim yardımcılığı gibi idari kadrolarda yoğun olarak görülmektedir. Bunun nedeni de en üst düzeydeki insanların eğitimlerini aldıkları işleri yapamadıkları için beklenen verim alınamamakta, buna ilaveten hiç anlamadıkları işlerde karar almaya mecbur oldukları için hastanelerde verimsiz bir yönetim sergilenmektedir.

Teçhizat açısından bakıldığında:

En büyük kaynak israfının yaşandığı noktalardan biri de, hastanelerin tıbbi donanımında kullanılan teçhizatın gerçekten çok pahalı olmasıdır. Buna ek olarak birçok cihaz ülkemizde yapılamadığı için dışarıdan getirilmektedir. Böylece milli servetin yurt dışına çıkışı kaçınılmazdır. Ayrıca, hastanelerde kullanılacak olan cihazların taramasının önceden yapılması gerekmektedir. Mesela; bu cihaza ihtiyaç nedir, civar hastanelerden birinde o cihaz varsa buradan yaralanılabilir mi, bu cihazın bakımı ne şekilde yapılacak, kimler bunu kullanacak, bu konuda bir hizmet içi eğitime ihtiyaç var mı vb. gibi sorulara net olarak cevap bulunmalıdır. Diğer bir durumda, bu pahalı cihazların bozulduğunda bunun sorumluluğunu kimin alacağı ve bu cihazın yapılmasının uzun süre alabileceği düşünülürse hastanelerde birçok sıkıntılar söz konusu olabilmektedir. Mesela; birçok randevulu hastanın randevularının yeniden düzenlenmesi ve bunların ilgililere iletilmesi gibi.

Malzeme açısından bakıldığında:

Resmi hastanelerimizde malzemelerin servislere girişi ve kullanılışı yeterince sağlıklı olarak dokümanter edilememektedir. Malzeme açısından kaynak israfını önleyebilmek için düzenli bir envanter yöntemi söz konusu olmalıdır. Bunun

için önce, hastanenin her servisinde hangi kalemden ne kadar malzemeye ihtiyaç vardır, depoda ne kadar kalmıştır, bir sonraki satın alım ne zaman yapılmalıdır, hangi malzemeden ne kadar sipariş verilmelidir vb. gibi soruların kesin olarak cevaplanması gerekmektedir. Resmi hastaneler envanter yöntemi kullanılmamaktadır. Ne malzemelerin stoklanması, ne de satın alımların planlanması bu esaslara göre yapılmamaktadır. Çünkü ödenek ne zaman gelirse işlemler o zaman yapabilmektedir, ancak ödenek hangi kalemden gelirse ancak o cinse giren malzemelerden satın alım yapabilirsiniz.

Zaman açısından bakıldığında:

Bir yakınımız veya kendimiz resmi bir hastaneye gittiğimizde, yapacağımız işlemler kolay olsa bile uzun bir süre kuyrukta beklediğimiz anlar olabilmektedir. Bunun sonucunda ortaya çıkan verimsizlikten çalışanları sorumlu tutmak değil, daha çok yönetimden kaynaklanan bir sorundur. “Mesela; laboratuarın saat on birden sonra kan almaması, EKG cihazının kağıtlarının satın alınmasında gecikmeler olması, eczanede o gün mesela, adrenalinin kalmaması vb. unsurlar yaşanan sorunlara örnek teşkil edebilmektedir. Sonuçta, ekibin elemanları, hastalar, hasta yakınları, zaman kaybına uğramaktadır. Zamanın verimli kullanılması da diğer kaynaklarda olduğu gibi, ancak profesyonel yönetimin üstesinden gelebileceği çetin bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.” ( Sur, t.y.:1-3)

Bina açısından bakıldığında:

“Bina konusu gündeme gelince, doğal olarak mimari işin içine girmektedir. Gelişmiş ülkelerde hastane mimarisi başlı başına bir uzmanlık alanı haline gelmiştir. Ülkemizde hastane mimarisi henüz gelişmiş değildir. Bunun sonucu olarak hastane binaları birer verimsizlik abideleri gibi karşımıza çıkar. Bu sorun, özel sektör hastanelerinin de çözümsüz bıraktığı en önemli sorunlardan biridir. Binanın güzelliği, iç açıcılığı, geniş ve ferah olması vb. özellikleri yanında verilecek hizmete yetecek kadar alan ve hacim işgal etmesi ve hizmet sunmaya elverişli yani kullanışlı olması gerekmektedir. Gereksiz alan ve hacim yaratmak yalnızca binanın yapılırken pahalıya mal olmasıyla sonuçlanmaz, bunun yanında ısıtma, havalandırma, aydınlatma, temizleme, bakım ve onarım vb. maliyetlerinin sürekli olarak gereğinden

yüksekte kalmasıyla sonuçlanır. Bu da kaynak israfını beraberinde getirmektedir.” ( Sur, t.y.:1-3)

Yatak açısından bakıldığında:

“ Gelişmiş ülkelerde verimlilik standardı olarak hastane yataklarının % 85 ve daha yukarı düzeylerde dolu olması kabul edilmiştir. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı hastanelerinin ortalama doluluk oranı % 65 civarındadır. Hastaneleri diğer sağlık hizmetlerine göre pahalı yapan unsur, yatak etkenidir. Bir kurum yataklı ise o kurumun hizmetlerinin maliyeti çok artar, çünkü işin içine, mutfak, banyo, çamaşırhane, yatak, çarşaf, battaniye vb. giderleri de girer. Bunun yanında; boş tuttuğumuz bir yatak bile birçok kaynağın kullanılmaması anlamına gelir. Bir de gereksiz yere uzun süre hastanede yatırdığımız hastalar konusu vardır ve bu konu tıbbi bilgilerin tazelenerek, uygulamanın standartlaştırılmasını gerektirmektedir. Aynı zamanda bu durum hastaların da istemediği bir durumdur.” ( Sur, t.y.:1-3)