• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL AÇIDAN İMPARATORLUKLARIN TANIMI, ÖZELLİKLERİ VE UNSURLARI

İmparatorluk kavramı Roma İmparatorluğu’nun temelleri üzerine kurulu bir bakışın sonucudur. Ancak belirli güç unsurlarını devlet yapısı içinde barındıran ve belli işlevsel şartları sağlayan güçler, bu özellikleri ile öne çıkmaktadır. Bu açıdan bu bölüm bize geleneksel dünyanın ve imparatorluklarının bir okumasını sunacaktır. Bu dönem içerisinde şekillenen güçlü devlet yapılanmaları olarak imparatorluklar antik çağlardan günümüze gelişen varlıklar olarak sistem dönüşümcüleri olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Tezin ana hipotezlerinden olan, imparatorlukların ebedi varlıklar olduğu iddiasına açıklık getirebilme adına, bu bölüm biraz daha tarihsel unsurları içinde barındıran bir bölüm olacaktır. Bu açıdan bölüm kurgumuz bir sonraki modern imparatorluklar bölümüne temel oluşturması maksadıyla iki başlık içermektedir. İlk olarak tarihsel eksende imparatorlukların tanım ve unsurlarının ne olduğunun ortaya konması asıl hedefimizdir. Çünkü bu tanım ve unsurların dönemsel değişimleri çok güçlü şekilde görülmektedir. Ardından imparatorluk sınıflandırmamızı literatürden biraz daha farklı bir sınıflandırma ile ortaya koyarak modern imparatorluk döneminin aktörlerini anlama kolaylaştırılacaktır. Son noktada bu bölüm, daha çok antik dönem ve yeniçağ arasında şekillenen sistemin okumasına dayanmaktadır.

A. İmparatorluk Kavramının Tanımı

Tarih boyunca insanoğlunun çeşitli coğrafyalarda oluşturduğu siyasi birimler, güç ve yayılım politikalarıyla kendi etki alanını kurması hedefi ekseninde şekillenen sistemler ortaya çıkarmıştır. İmparatorluklar olarak adlandırılan devletler, kendi egemenlik alanları ve yönetim anlayışları olan büyük güç olarak ele alacağımız devlet biçimleridir. Ancak bu siyasi yapılar, devletten daha öte bir anlam

16

taşımaktadırlar. İmparatorluklar zamana ve mekâna yayılmış devasa yapılanmalardır.

İlk çağlardan beri var olan bu yapıların, örneğin Mısır, Asur, Çin, Roma ve daha pek çok imparatorluğun deneyimlerinin tarihsel gelişimini okumak önemlidir. Bu başlık kapsamında gerçekleştireceğimiz imparatorluk tanımlaması noktasında en önemli sorun, literatürde uzlaşı sağlanmış tek bir tanımlamanın olmamasıdır. Bu açıdan literatürde öne çıkan imparatorluk tanımlamalarını inceleyerek, her bir tanımlama ile öne çıkan özellikler ekseninde kendi tanımlamamızı oluşturacağız.

Devlet yüzyıllardır insanoğlunu bir araya getiren siyasi bir örgütlenme olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet, “belirli bir sınır dâhilinde egemen bir hükümet yetkisi tesis eden ve bir dizi daimî kurum aracılığıyla otorite uygulayan”6 bir siyasî birimdir. Devletler merkezileşmiş ve hiyerarşik yapıda olmalarının yanı sıra yasal olarak güç kullanma tekeline sahip siyasi birimlerdir. 7 İmparatorluklar da bir devlet biçimi olarak siyasi yapılanmanın güç kullanımı ve kapasitesi anlamındaki önemli bir örneğini temsil etmektedir. Tilly imparatorluk kavramını, merkezi iktidara dolaylı yönetimle bağlı geniş, birleşik bir siyasi oluşum şeklinde tanımlamaktadır.

Tilly’ye göre imparatorluk denen bu siyasi birimin tekrarlanan ve esneklik gösteren geniş ölçekli bir yönetimi söz konusudur. 8

İmparatorluk kavramı en genel anlamıyla “çeşitli kültür, etnik grup veya milliyetlerin tek bir otoriteye tâbi olduğu hâkimiyet yapısı”9 olarak tanımlanabilir.

Ancak imparatorlukların özünde var olan en önemli özellik her alanda emperyal bir yapı kurmuş olmalarıdır. Bu açıdan kavramın içeriği bu tanımın çok daha ötesine geçmektedir. Tarihçiler genellikle Doğu’nun ve Rönesans öncesi Avrupa’nın geniş siyasi varlıklarını (Çin, Frank, Roma, Rusya, Pers, Bizans, vb.) imparatorluklar

6 Andrew Heywood, Siyaset, Çev. Bekir Berat Özipek, Bican Şahin, Mete Yıldız, Zeynep Kopuzlu, Bahattin Seçilmişoğlu, Atilla Yayla, Ankara: Liberte Yayınları, 2013, s. 127.

7Francis Fukuyama, Siyasi Düzen Ve Çürüme: Sanayi Devriminden Demokrasinin Küreselleşmesini, Çev. Murtaza Özeren, İstanbul: Profil Kitap, 2018, s. 13.

8 Charles Tilly, “İmparatorluklar Nasıl Yıkılı?”, (Ed.) Karen Barkey ve Mark Von Hagen, İmparatorluk Sonrası: Çok Etnili Toplumlar ve Ulus İnşası (Sovyetler Birliği ve Rus, Osmanlı ve Habsburg İmparatorlukları), Çev. Ebru Kılıç, İstanbul: Versus Yayınları, 2012s. 14-15.

9 Andrew Heywood, Küresel Siyaset, Çev. Nasuh Uslu ve Haluk Özdemir, Ankara: Liberte Yayınları, 2013, s. 59.

17

olarak adlandırmaktadır.10 Burada en dikkat çekici örnek şüphesiz Roma İmparatorluğu’dur. Roma İmparatorluğu ile ortaya konan dünya algısı savaş, yurttaşlık, şehir, kültür, sanat gibi her alanı içinde barındıran bir sistem yaratmıştır.

Pek çok çevre unsur, Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olma arayışına girmiştir.

Bu bağlamda Roma, düşmanlarını ya da rakip güçleri hızla yok ederken, imparatorluk gittiği her yere mühendis askerleri ile kendi şehir sistemini de taşımış ve ele geçirilen yerleri Roma İmparatorluğu’na uygun yerler haline getirmiştir. Bu haliyle Roma’nın insanlık tarihine kattığı pek çok unsurdan biri imparatorluk kavramıdır. İmparatorluk yeni bir olgu olmamakla birlikte, Roma güç ve yönetimi bir araya getirerek kelimenin kavramsallaştırmasını sağlamıştır. İmparatorluk, imperium yani erk kelimesinden gelmektedir. Sezar’ı öldürülmesinin ardından Octavius’a senato tarafından Augustus (Ulu/Yüce) unvanının verilmesiyle sonlanan cumhuriyet sonrasında imparatorluk yönetimine M.Ö. 27’de geçişmiştir. Roma İmparatorluğu ile kavram, imparatorun (yani imperium’u kullanan “başkomutan”) iktidarı ile yönetilen devletin yönetilme biçimi olarak ortaya çıkmıştır.11 Imperium erkine sahip yöneticiye ise emperor denilmektedir.

İmparatorluklar, uluslararası sistem içerisinde evrensellik iddiaları ile hegemon güç olan emperyal yapılar olarak, çağdaşı olan devletlerden ayrılmaktadır. Bu açıdan kelime kökeninde yer alan merkezde Imperare + Emperor güçlerinin toplanmış olması bu siyasi yapının kontrol mekanizmasını güçlendiren ve belli bir yayılım alanına sahip olduktan sonra kendi güç tatminini gerçekleştirdiği bir noktaya ulaşmasını sağlamaktadır. Bu yapılar tarih boyunca devasa devlet yapılanmaları olarak kendi bölgeleri içerisinde hâkim güç olmuşlardır. Bu açıdan imparatorluk üzerindeki en önemli uzlaşma, emperyal yayılım ve hegemonik üstünlük amacı ile hareket etmesidir. Bunun için de en önemli unsurlar askeri ve iktisadi alanlarda güçlü bir yapının kurulmuş olmasıdır.

Çünkü iktisadi kaynakları zayıf bir devletin askeri gücüyle doğrusal olarak zayıf

10 Jack Goldstone; John Haldon, “Ancient States, Empires, and Exploitation Problems and Perspectives”. Ian Morris and Walter Scheidel (Ed.) The Dynamics of Ancient Empires State Power from Assyria to Byzantium. Newyork: Oxford University Press, 2009, s. 18.

11 Eutropıus, Roma Tarihinin Özeti, Çev. Çiğdem Menzilcioğlu, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2007, s. 169. ; Mehmet Ali Ağaoğluları; Levent Köker, İmparatorluktan Tanrı Devletine, Ankara: İmge Kitabevi, 1999, s. 55.

18

olacaktır. Yağma, çapul gibi ödüllendirici durumlar da yine bu askeri ve iktisadi bağın tetikleyici olgularındandır.

İmparatorluk, etimolojik olarak Roma kavramı olsa da değişen ve genişleyen anlamı ile gelenekselden modern döneme kadar güç vurgusu temelinde pek çok siyasi birim için kullanılmıştır. Dolayısıyla imparatorluk, geniş bir devlet veya ülke gruplarının, tek bir hükümdar, oligark veya egemen bir devlet tarafından yönetildiği siyasi yapılar olarak tanımlanabilir. Bu siyasi yapılar tarihsel olarak antik dönemlerden, “imparator” unvanı olan bir egemen tarafından yönetilmeseler de özellikleri itibari ile imparatorluk olarak adlandırılmışlardır. Doyle, imparatorluğu davranışsal olarak “emperyal bir toplumun, egemen bir toplum üzerinde” etkin bir kontrol sağlama hedefiyle hareket eden aktör olarak ele almaktadır. Buradaki vurgu tahakküm ilişkisine atıf yapmakta ve imparatorluğu hiyerarşik olarak bir üst konuma almaktadır. Öte yandan etkin kontrol beraberinde

“etkili egemenlik” kavramını ortaya çıkarmaktadır. Bu egemenlik resmi ya da gayri resmi bir ilişki türüne göre şekillenebilir. Burada önemli olan sömürge sınırları ve yayılmanın sağlanmasında, kontrolün imparatorluk tarafından araçsal bir şekilde kullanımıdır.12 Çünkü yayılma ne derece büyük olursa olsun etkin bir kontrol olmadan, bölge bir süre sonra bağımsızlık için merkezden ayrılabilir. Bu açıdan Howe imparatorluğu, fetih yoluyla yayılan ve egemen merkezle ona tabi çevreden oluşan çok kültürlü siyasi birim olarak tanımlamaktadır.13 Dolayısıyla imparatorluklara ilişkin önemli özelliklerden biri etki kontroldür. Bu, merkez-çevre ilişkisini oluşturan ve bağlarının gücünü belirleyen bir durumdur.

Bu eksende ele alındığında imparatorluk yönetici ve yönetme erkine sahip aktörler arası oluşan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün için tarih okumaları içerisinde Sümerlerden başlayarak, Asur, Mısır, Çin, Roma, Makedon, Britanya, Alman, Fransız, Osmanlı ve daha nice büyük güçler üzerinden ayrım yapılmaksızın imparatorluk adlandırması yapılmaktadır. Bu imparatorluk

12 Doyle, s. 30.

13 Stephan Howe, Empire: A Very Short Introduction, London: Oxford University Press, 2002, s.

31.

19

adlandırması kavramın kökeninde var olan yönetme erkine olan atıf ile gerçekleştirilmektedir.

Geleneksel imparatorlukların temel olarak dayandığı nokta (özellikle Avrupa’da) Roma İmparatorluğu deneyimi ve meşruiyeti olmuştur. Bu açıdan imparatorluk adlandırmaları konusunda her yol Roma’ya çıkmaktadır. Örneğin XVII. yüzyılda, İngiliz monarşistleri Roma İmparatorluğu’nu överken, İngiliz cumhuriyetçiler Roma Cumhuriyetini yüceltmişlerdir.14 Ancak zaman içerisinde ilk anlayıştan çok uzak olan şeyleri anlamlandırmak için kullanılmıştır. Kavramın içeriğinin ve yüklenen anlamların değişimi ya da gelişimi içerisinde gördüğümüz ise, Batı geleneğinde imparatorluk teriminin kullanımlarının ilerleyen bir evrimsel mantık dizisi içerisinde gerçekleştiğidir.15 Bu açıdan, imparatorluk etimolojik kökeninden ziyade, deneyim ve meşruiyet üzerinden kendini göstermektedir.

İmparatorlukların tanımını yaparken dikkat edilmesi gereken nokta, geçmiş ve bugün ayrımı üzerinden bu yapıların okuması gerekliliğidir. Çünkü kent-devletlerden başlayan dönüşümlerin ürünü olan imparatorluklar tarih boyunca pek çok bölgede kurucu ve dönüştürücü güç olmuşlarsa da bugünün imparatorluklarıyla benzer ama eşit özelliklere sahip olmamışlardır. Doyle‘un tanımlamasından hareket ile imparatorluk, iki siyasi varlık arasındaki etkileşim sistemidir. Bu etkileşim, egemen merkezin çevre üzerinde sahip olduğu iç ve dış politikayı belirleme ve denetleme gücünden müteşekkildir. 16 O zaman bu ilişki nasıl şekillenmektedir?

Barkey, imparatorluğu; “doğrudan ve dolaylı bir ilişkiler çeşitliliği üzerinden merkez iktidara bağlanmış geniş çaplı bir birleşim ve farklılaştırmayı bünyesinde barındıran siyasi bir oluşum”17 olarak tanımlamaktadır. Bu iki tanımın ortak noktası merkez ve çevre ilişkisine yaptığı vurgudur. Ancak imparatorluk tanımında Barkey bu ilişkiyi farklılıkların da yönetimi şeklinde okumaktadır. Bu haliyle, imparatorluklar içeride merkezi bir iktidarla farklıkları uyumlu hale getiren dışarıda ise sürekli genişleyen bir oluşumdur. Bu özellik imparatorlukların kendi

14 Howard B. White, “Bacon’s Imperialism”, The American Political Science Review, Vol. 52, No.

2, 1958, s. 470-489.

15 Lieven, s. 7.

16 Doyle, s. 12.

17 Barkey, s.19-21.

20

kültürel alanlarının yaratımını sağlamaktadır. Çünkü bireylerin ya da toplumların o imparatorluğa tabi olmasında ayrıcalıklı ya da önemli hissetmesi önemli bir itibar göstergesidir. Roma İmparatorluğu’nun yurttaşı olmak bunun örneklerinden biri olarak gösterilebilir.

Bir imparatorluğun genişleme evresini sona erdirmesinin ardından, imparatorluk kendi evrensellik üretimlerine geçerek uzun süreli yerleşik bir düzen içinde hukuk sistemini geliştirecektir. Doyle‘un Augustus eşiği18 olarak adlandırdığı bu süreç aslında evrensellik üretimlerinin başladığı noktadır. Çünkü imparatorluk için atılan adımların tamamlanmasında belli bir siyasi düzen ve istikrar yaratımı önemlidir. Tıpkı Roma İmparatorluğu’nun Polybios’tan Sallust’a değin hâkim olan cumhuriyetçi konseptinin yerini ebedî Roma emperyal tasarımının alması gibi. Bu noktada Roma için Augustus eşiği geçilmiştir. Bu noktadan sonra ilişki ağları ve yapısı da imparatorluk açısından değişecektir.

İmparatorluğun, merkez ile çevre arasındaki ilişkisi sömürüden uygarlaştırmaya geçiş sürecini başlatacaktır.19 Ancak bu geçişi sağlayan imparatorluk sayısı sınırlıdır ya da bu eğişin atlanması her imparatorluğun arzu edeceği bir durum da olmayabilir. Çünkü merkez artı değerler ile beslenen bir dev olarak sistemde varlığını devam ettirmiştir. Bu açıdan Augustus eşiğinin aşılması bir anlamda çöküşün de gelişidir.

Göz önünde bulundurulması gereken en önemli konulardan biri de her devlet imparatorluk değildir ve her imparatorlukta eşdeğer düzeyde güce ve iktidara sahip değildir. İmparatorluklar, kendi merkezleri ekseninde oluşturacakları ağlar aracılığıyla sistemlerini devam ettirebilirler. Son noktada imparatorluklar, devletler gibi ilk dönemlerden bugüne gelen binlerce yıllık geçmiş ardıllarının oluşturduğu bir sistemin aktörleridir. Yani Eski Yunan’ın kent-devletlerinin oluşturduğu

18 Roma hukukununum oluşumunda şüphesiz en önemli adımlardan biri Octavianus’un, senatonun ona verdiği isim ile Augustus’un başlattığı reformlardır. Octavianus, Romalı toprak soylularının güvenini kazanmaya çalışmış ve onların desteğiyle kent oligarşisinin gücünü kırmayı hedeflemiştir. Ayrıca anayasal ve idari düzen üzerinde sahip olduğu etki sayesinde Octavianus düzeni siyasi bir krize yol açmadan değiştirebilmiştir. Octavianus’un kurduğu yeni kurum ve yapı sayesinde Imperium Romanum’un uzun ömürlü olmasının yanı sıra Augustus eşiğini geçmiştir. İç savaşlar sona ermiş ve Roma İmparatorluğu istikrarlı bir döneme girmiştir (Münkler, s. 117).

19 Münkler, s.120-121.

21

kültürel ve siyasi birikimin Roma’yı oluşturması ya da Part ve diğer bölge imparatorluklarının Sasani İmparatorluğu’nun deneyimsel ataları olmaları gibi ardıllık ve kendi döneminin siyasi aktörü olarak sistem içerisinde yer alma özellikleri önemlidir. Bizim ortaya koyacağımız imparatorluk kavramı değişen koşullara açık bir tanımlama ihtiyacını doğurmaktadır. Çünkü imparatorlukların ortaya çıktıkları ilk andan itibaren sistemin belirleyici aktörü olma eğilimleri yüzyıllar içerisinde gelişen bir güç aktarımıyla ilerlemiştir. Bu açıdan imparatorluklar, sistem içerisindeki diğer devletlere göre süreklilik ve gücü eş zamanlı yürütebilen yapılardır. Bu nedenle de tanımlamalardan yola çıkarak imparatorluğun emperyal yayılım, hegemonik üstünlük, merkez-çevre uyumu ve evrensellik-teklik yaratımı şeklinde dört işlevsel unsura sahip olması gerektiği varsayılabilir. Bunları sağlayan yapısal unsurlar ise siyasi, askeri-teknolojik, iktisadi ve sosyo-kültürel yapılar olacaktır.

B. İmparatorlukların Özellikleri

İmparatorlukların ayırt edici özelliklerini ortaya koyarken, aslında burada iktidar ve bu gücün hangi alanda kullanıldığının tanım ve açıklamasını yapmaktayız.

Dolayısıyla güç/iktidar tarih boyunca insanoğlunun sahip olduğu ve kullandığı bir araç olmuştur. Bernard Russell iktidarı tanımlarken, insan doğasına dikkat çekmiş ve insanın doğası gereği kıt kaynak ve sonsuz isteklerin peşinden giderken burada iktidar arzusunun öne çıkmadığını belirtmiştir.20 İktidar arzusunun yüksek ve yoğun oluşu, eş zamanlı olarak karşılıklı ilişkilerin de buna göre şekillenmesine yol açmaktadır. Bu açıdan Weber güç kavramını “bir sosyal ilişki içinde, aktörün hangi temele dayanırsa dayansın, direnmeyle karşılaşsa bile istediğini yapabilme konumu”21 şeklinde tanımlamıştır. Dolayısıyla iç politikada kendi iktidarını güçlendiren bir siyasi örgütlenme dış politikada da belli bir güç arayışında olacaktır.

20 Bernard Russell, İktidar, Çev. Mete Ergin, İstanbul: Cem Yayınevi, 1990, s.11.

21 Max Weber, Bürokrasi ve Otorite, Çev. H. Bahadır Akın, Ankara: Adres Yayınları, 2017, s.36.

22

Şekil 1 İmparatorlukların Yapısal ve İşlevsel Unsurları Arası Bağ

Çalışma ekseninde incelenecek olan yapısal ve işlevsel yönler bize ideal imparatorluğun gücünü gösterecek şekilde planlanmıştır. Ancak gerçekte bu tarz bir ideal imparatorluk olduğunu söylemek zordur. Çünkü her imparatorluğun gücü ve iktidar alanı farklılıklar göstermektedir. İmparatorluğun ayırt edici özelliklerinin yapısal boyutu aslında bize imparatorlukların gücüne dair bir ölçüt sunmaktadır. Öte yandan işlevsel (emperyal yayılım, hegemonya ve çevre-merkez ilişkisi) özelliklerin gücü ve etkisi yapısal (askeri, iktisadi, sosyo-kültürel ve siyasi-ideolojik) özelliklerin kullanımına bağlıdır. İmparatorlukların sahip olduğu yapısal özellikler, imparatorluğun işlevsel özelliklerin hangi amaçlar üzerinden kullanacağına yön verir.

Bu açıdan imparatorluklar, emperyal yayılım ve hegemonya ile bağlantılı olarak yayılım alanlarında ilişki ağlarını şekillendirmede farklı politikalar takip edebilirler.

İmparatorluk sınıflandırmamızda görüldüğü gibi, her imparatorluk coğrafi yayılım alanı ile farklı ilişkiler kurmakta ve dış politikasını buna göre şekillendirmektedir.

Geleneksel dönem içerisinde imparatorluklar açısından süreklilik, işlevsel ve yapısal özelliklerin birbirlerini beslediği ölçüde kazanılmıştır. Şekil 1’de yer aldığı gibi bir imparatorluk bu iki unsur arasında dengeyi kuramaz ise entropi yani çöküş sürecine girer. İmparatorlukların ömürlerinin sürekliliği, imparatorlukların yayılım alanlarındaki gücüne, bu gücün birbirleriyle olan uyumuna bağlıdır. Bir

İşlevsel

*Emperyal Yayılım

*Hegemonya Arayışı

*Merkez-Çevre

*Evrensellik-Teklik

Yapısal

*Askeri

*İktisadi

*Toplumsal

*Siyasi

23

imparatorluk, güç olarak sistem içerisinde kalmak istiyor ise, mümkün mertebe bu sahip olduğu işlevsel ve yapısal özellikler uyum ve denge içinde devam ettirmelidir.

1. Yapısal Özellikler

a. Siyasi Yapı: Patrimonyalizim, İmparator ve Bürokrasi

Devlet olgusunun ilk tarım toplumlarına kadar uzanan köklü bir geçmişi vardır. Buna bağlı olarak imparatorlukların da geçmişi antik dönemlerde şekillenmiştir ve doğu medeniyeti içinde bu siyasi yapılanmanın temelleri atılmıştır.

Çünkü Avrupa’nın merkezi bürokrasi odaklı bir devlet sistemi kurması orta çağ sonrası dönemde mümkün olmuştur. Her imparatorluk, benzer özeliklere sahip olsa da her birinin yönetim tarzları farklıdır. İmparatorluklar kendi siyasi iktidarlarını yaratırken aynı zamanda güç temelinde de kendi etki alanının kontrolünü sağlayacağı bir mekanizma oluştururlar. Hardt ve Negri imparatorlukları kendi iradeleri ile doğan değil, istenmiş örgütlenmeler olarak görmektedir. İmparatorluk barışı sağlama ve çatışmaları çözmesi için oluşturulan birimlerdir.22 İmparatorlukların siyasi yapıları daha sonra inceleyeceğimiz sosyo-kültürel yapıya karşın tektir. Yani tekliklerden oluşan bir anlayış ile çokluklar buna bağlı kılınmaktadır. İmparatorluk uluslararası oydaşmayı kendi lehlerine yaratıkları alanda güçlenirler. Bu nedenle de ilk olarak oydaşmanın kendi iç iktidar alanında sağlanması gereklidir.

İmparatorluk içerisinde uyumu sağlayacak olan karizmatik lider imparatordur.23 Antik dönemden modern döneme kadar tarihin en gösterişli imparatorlukları hâkimiyetlerini iktisadi, siyasi ve askeri, tüm iktidar kaynakların

22 Hardt ve Negri, s. 39-40.

23 Bu noktada tarihsel olarak iİmparatorları halktan ayıran belli durumlar ya da özellikler öne çıkarmaktadır. Örneğin renklerin kullanımı tarihte dikkat çeken yere sahiptir. Bu açıdan imparatorun belli simgeler ve renkler üzerinden yaratımı onun kutsallığını da arttırmaktadır Doğu Roma İmparatorluğu örneğine bakıldığında imparator ve imparatoriçelerin renginin mor olduğu görülmektedir. İmparatorlar mor odada doğmakta ve yine mor salonlarda tahta çıkmaktadırlar.

Ölümleri de yine mor renk ile devam eden bir seremoniye tabidir (Ayrıntılı bilgi için bkz. Orhan Duru, “Sunu”, Prokopius, Bizans’ın Gizli Tarihi, Çev. Orhan Duru, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2001, s. 7)

24

mutlak olarak sahip olduğu fikri üzerine kurulmuştur.24 Bu kapsamda imparatorlukların da tıpkı devletler gibi belli bir yönetim şekli söz konusudur. Bu yönetim şeklinin meşruiyetinin, Weber'in karizmatik, geleneksel ve rasyonel otorite tipleri düşünüldüğünde geleneksel ve karizmatik tip otoritelere dayandığı söylenebilir.25 Bu da temel olarak Osmanlı İmparatorluğunda olduğu gibi hanedanlık ya da Roma İmparatorluğunda var olan şekli ile karizmaya bağlı olarak başarılı kişilerin öne çıktığı farklı sistemler söz konusudur. Bu durum genel olarak imparatorluğun siyasi yapısında var olan devlet kültürü ile de alakalıdır. Dünyanın yegâne egemen devleti olarak görülen Çin İmparatorluğu’nda, imparator insan ve ilahi güç arasında konumlandırılmaktadır. Bu açıdan imparatora kozmik bir kutsallık atfedilmiş ve egemenlik alanı olarak da sadece Çin toprakları değil, “Gökyüzü Altındaki Her Şey”i kapsayan bir alan bahşedilmiştir.26

Geleneksel dünyanın siyasi sisteminin modern anlamda toplumdan gelen girdi ve çıktılar dâhilinde siyasalar üretmediği gerçeğini kabul etmeliyiz. Çünkü siyasi sistemi oluşturan yapı klasik siyasi sistem tipolojilerinde yer alan monarşi, tiranlık, aristokrasi gibi rejimlere dayanmaktadır. Geleneksel imparatorluklar kendi sistemlerini yaratarak, bunu devam ettirecek aristokratik soy bağları ile ilerleyen patrimonyal27 bir siyası yapıya sahiptir. Patrimonyalizmde otorite, hanedan ailesinin kullandığı kişisel ve bürokratik güce dayanmaktadır. Doğrudan hükümdarın denetiminde olan bu güç keyfi nitelikler taşıyabilmektedir. Tahakkümün kurulduğu bu sistemde, hiçbir bağımsız güç tabanı bulunmamaktadır. Patrimonyal sistemde, devlet yönetiminde iktidar sahibi mutlak hâkimdir. Bu açıdan imparatorluklardaki hukuk sistemi ve iktidar doğrudan bireye bağlıdır. Öte yandan Weberyan bir bakışla

Geleneksel dünyanın siyasi sisteminin modern anlamda toplumdan gelen girdi ve çıktılar dâhilinde siyasalar üretmediği gerçeğini kabul etmeliyiz. Çünkü siyasi sistemi oluşturan yapı klasik siyasi sistem tipolojilerinde yer alan monarşi, tiranlık, aristokrasi gibi rejimlere dayanmaktadır. Geleneksel imparatorluklar kendi sistemlerini yaratarak, bunu devam ettirecek aristokratik soy bağları ile ilerleyen patrimonyal27 bir siyası yapıya sahiptir. Patrimonyalizmde otorite, hanedan ailesinin kullandığı kişisel ve bürokratik güce dayanmaktadır. Doğrudan hükümdarın denetiminde olan bu güç keyfi nitelikler taşıyabilmektedir. Tahakkümün kurulduğu bu sistemde, hiçbir bağımsız güç tabanı bulunmamaktadır. Patrimonyal sistemde, devlet yönetiminde iktidar sahibi mutlak hâkimdir. Bu açıdan imparatorluklardaki hukuk sistemi ve iktidar doğrudan bireye bağlıdır. Öte yandan Weberyan bir bakışla