• Sonuç bulunamadı

Giriş

Bu bölümde Almanya'daki Türklerin göç tarihçesi, Alman Eğitim Sistemi ve akademik başarıya ilişkin genel bilgiler yer almaktadır.

Almanya'ya Göçün Tarihçesi

İnsanların bir yerden başka bir yere göçü tarihin her döneminde değişik şekillerde gerçekleşmiştir. Türkiye tarih boyunca önemli göçlerin yaşandığı bir yer olmuştur. Türkiye'den Avrupa'ya göç ise önceleri tamamen ekonomik nedenlerle başlamıştır. En fazla göç edilen ülkelerin başında ise Almanya gelmektedir. Türkler 1961 yılından 2011 yılına dek yarım asırlık bir süreçte göçmen, yabancı, misafir işçi, Almancı, gurbetçi, Avrupalı Türk gibi değişik isimler altında geçici işçilikten kalıcı işçi, işveren ve vatandaşlık statüsünü almışlardır. Almanya'da yaşayan yabancılar arasında yaklaşık üç milyonluk nüfusla ilk sırada yer alırlar.

Göç olgusu sadece politik ya da ekonomik olmayıp sosyal, kültürel, dini ve insani boyutlarıyla oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Göçmenler geldikleri topraklarda geleneksel sosyal statülerini kaybederler ve yeni kültür karşısında var olan değerlerine ilişkin kabulleri sarsıntıya uğrar. Karşılaşılan yeni eğitim ve dil engeli de bu sarsıntıda öne çıkar. Göçmenler içinde bulundukları kültüre karşı ya kendini tamamen yeni kültüre teslim etme, uyum gösterme, eski kültürüne yapışma ya da hiç bir grup içinde yer bulamama gibi farklı refleksler geliştirirler (Düzgün, 2009: 485).

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ülkeleri ciddi zarar görmüştür. Bu ülkeler ekonomik yönden gelişmek, savaşın izlerini silmek amacıyla yoğun bir iş gücüne ihtiyaç duymuşlar ve gelişmekte olan ülkelerle yaptıkları anlaşmalarla geçici işçi almışlardır. İşçi göçünün devam etmesi üzerine bu göçe sınırlamalar getirilmiş ancak göçmen işçilerin gelişi engellenememiştir. Göçmen işçiler gerek aile birleşimi gerekse kaçak giriş gibi farklı yollarla Avrupa’ya göçü devam ettirmişler, göçmenlerin bir bölümü ise ülkelerine geri dönmeyi tercih etmiştir. İlerleyen zamanlarda büyük çoğunluğu eşlerini ve çocuklarını da yanlarına almışlar, geri dönme düşüncelerine rağmen yerleşik konuma geçmeleri nedeniyle artık Avrupalı olmuşlardır (Şahin, 2010:103-104).

Türk işçileri, Almanya’da birkaç yıl kalarak maddi birikimle geri dönmeyi düşünüyorlardı ancak Alman ve Türk Hükümetlerinin planlarına göre belli bir çalışma dönemini içeren işçi göçü, daha sonra farklılaşarak kalıcı hale gelmiştir. İşçilerin aile birleşimleri 1970’li yıllarda başlamış, kaçak ve siyasi sığınmacı göçleriyle birlikte hız kazanmıştır. Almanya’da yaklaşık 2.7 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır. İşçi göçünün başlangıcından bu yana yaşananlar her iki toplum için de çok yönlü ve karmaşık sorunları beraberinde getirmiştir. Türk göçmenlerin iç içe geçmiş toplumsal, hukuki, siyasal ve ekonomik varlıkları her iki ülkeyi de kapsayan bir konuma gelmiştir (Perşembe, 2010: 57).

Türkiye ile Almanya arasında 30 Ekim 1961 tarihinde iş gücü anlaşması imzalanmıştır. İlk başta misafir isçi sıfatıyla gönderilen 2700 isçi ile başlayan ve sonraki yıllarda artarak devam eden işçi göçü bugünkü Türk asıllı nüfusun oluşmasına neden olmuştur. Türkler, zamanla bu ülkede hem ana vatanları Türkiye’nin hem de ikinci vatan olarak kabul ettikleri Almanya’nın ekonomik kalkınmasına yardımcı olmuşlar, her iki ülkenin de sosyo-kültürel yapısını etkilemişlerdir. Nitelik ve nicelik açısından değerlendirildiğinde Almanya’daki Türk varlığı karmaşık bir iş gücü göçünün sonucunda ortaya çıkmıştır. Dönmeyi planlayarak gelen isçiler ailelerini de getirerek kalıcı olmuşlardır. Türkler, en çok ekonomik alanda kendilerini gösterirlerken kendilerini ilgilendiren sorunlarda bile yeterince söz sahibi olamamışlardır (Kılıçaslan, 2006: 38-45).

1961 yılında başlayan Türkiye'den işçi göçü önceleri Almanya'ya daha sonra tüm Avrupa' ya doğru gerçekleşmiştir. Bu göç hareketi hem Türkiye hem de göç alan ülkeler için sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi açıdan büyük önem taşımaktadır. Almanya ve Türkiye arasında imzalanan anlaşma 1961 yılından 1973 yılına kadar sürmüştür. Önceleri iki yıllık sözleşmelerle işçi gönderilmiş daha sonra işverenlerin isteğine göre bu süreler uzatılmıştır. Bu sözleşmeler 1974 yılına kadar aile birleşimini kapsamamış bu tarihten sonra işçiler ailelerini de getirmeye başlamışlardır 1981 yılında aile birleşimi konusunda özellikle Türklere kısıtlamalar getirilmiştir (Gündüz, 2009: 317).

Almanya’ya göç eden işçiler, başlangıçta büyük oranda halktan kopuk, işçi yurtlarında barındırılmış ve birçok haktan yoksun, izole bir hayat yaşamışlardır. Zira onların birkaç yıl çalıştıktan sonra ülkelerine dönecekleri hesap edilmiştir. 1973 yılından itibaren Alman işçi istihdamı politikasında değişme olmuş, Avrupalı ve diğer

işçiler için ailelerini Almanya’ya götürme vb. bir takım yeni haklar verilmiştir. Bu durum, Almanya’da işçilerin kalıcılığı için en önemli adım olmuştur. Günümüze gelindiğinde ise, Almanya’da 14 milyon civarında göçmen yaşamakta (toplam nüfusun %12,3’ü), bunlar içerisinden yaklaşık 2.7 milyonu Türk olmak üzere 3,5 milyonu Müslümanlardan oluşmaktadır (Eren, 2007: 271).

Göç eden insanlar yeni çevrelerinde, kendi kültürlerini ağırlıklı olarak yansıtmakta olup Alman toplumu ile fazla iletişime geçmemekte, Alman kültürü hakkında fazla bilgi edinmemektedirler. Türkler ve Türk kökenli Almanlar daha çok kendi içine kapalı bir toplum oluşturmaktadırlar. Buna bağlı olarak yeni çevrelerini kendilerine ait kılmadıkları söylenebilmektedir (Ilgın ve Hacıhasanoğlu, 2006; 69).

Yapılan sosyolojik araştırmalarda Türklerin %75' inin sınıfsal olarak alt katmanlarda yer aldığı ortaya konulmuştur. Alt katmanda olanların gelir ve eğitim seviyesi düşüktür. Almanlarda ise %13'tür. Sorunların temelinin etnik değil de sosyal olduğu görülmektedir (Kolat, 2009: 342).

Göçün ilk yıllarında işçilerin ülkelerine geri dönecekleri varsayımı ile Alman okul sisteminde çocuklar için herhangi bir düzenleme yapılmamış olup okullara kayıt yaptıran çocuklar farklı sınıflarda izole edilerek eğitilmişlerdir. 1981 yılından itibaren aile birleşimi yasasıyla eş ve çocuklarını getiren işçiler çocuk sayısında önemli bir artışa neden olmuş, Almancalarının yetersiz oluşu ve sosyo-kültürel uyum sorunları nedeniyle ikinci nesil olan çocukların okul başarıları düşük kalmıştır (Canbulat, 2009: 359). Uyum; bir topluğa ait insanların kamusal hizmetlerden, kişisel birtakım özellikler ya da geldiği ülke gibi tesadüfî değişkenler nedeniyle düzenli bir şekilde mahrum bırakılmamasıdır. İyi şekilde işleyen bir okul sistemi bile kişisel özellikler ya da mensubiyetten kaynaklanan açık farklılıkları tamamen ortadan kaldıramaz, hemen hemen hiçbir okul sistemi, sosyal aidiyet ve eğitimdeki başarı şansı arasındaki ilişkiyi sürekli şekilde değiştirebilecek olanaklara sahip değildir. Eğitim sistemi içinde yer alan öğretmen, öğrenci ve veli gibi tüm aktörlerin destek ve takdir görüp daha iyi bir performans sergilemeye gayret etmeleri sayesinde müfredatın ve genel olarak okul atmosferinin daha iyi biçimlendirilmesi ile uyuma katkı sağlanabilir. Asıl önemli olan, ülkede mevcut hareket alanlarını en iyi şekilde değerlendirmektir (Gogolin, 2008).

Günümüzde sayıları üç milyonu bulan Türk göçmenlerin dokusu geçen elli yıllık zaman diliminin son yirmi yılında nitelik olarak değişmiştir. 1973 yılında durdurulan işçi alımı sonrası Almanya'daki Türklerin sayısı azalmamış aile birleşimi ve

yeni doğumlarla sayıda belirgin artış gözlenmiştir.1980' lerin ikinci yarısından itibaren Türkler bu ülkede geçicilikten yerleşikliğe geçmeye başlamıştır. Sürekli ikametin söz konusu olmasıyla çocukların eğitimi önem kazanmaya başlamış, uyum tartışmalarında eğitim ve Almanca dil bilgisi daha fazla vurgulanır olmuştur (Ünver, 2009: 410). 2008 verilerine göre Almanya'da yaşayan halen Türk nüfusuna kayıtlı vatandaşların toplam sayısı 1658083 kişi olup Alman vatandaşlığına geçenlerin sayısı 780000 kişidir. 260000 kişinin anne babasından biri Türk olan Alman vatandaşıdır. Türk kökenli Alman vatandaş sayısı 1040000 kişidir. Almanya'da yaşayan toplam Türk kökenli vatandaş sayısı 2790000 kişi olup Türk kökenli vatandaşların Alman genel nüfusa oranı %3,2‘dir (TAM-Federal İstatistik Dairesi, 2010) .

Göçmenlerin eğitimi ile ilgili çalışmalara bakıldığında çoğunluğunun başlangıçta Alman dili üzerine yoğunlaştığı, ancak 1980’li yıllardan sonra ana dil ve ana dil derslerine yöneldiği görülmektedir Almanya’da 1976 yılından itibaren Kültür Bakanlığınca yeni bir bakış açısı belirlenmiştir. Buna göre ana dilin kaybedilmesinin, kültürel ve tarihi yönden kayıplara neden olacağı düşüncesi ile ana dilin korunması için önlemler alınmaya başlamıştır. Göçmen öğrenciler Almancayı öğrenip, okullara devam ederken ana dillerini de korumalı ve geliştirebilmelidir. Almanya’da yaşayabilmek ve topluma uyum sağlamak için Almancanın gerekli olduğu, göçmenlerin aynı zamanda, ana dillerini ve kültürlerini de koruyabilmelerinin gerekli olduğu ifade edilmiştir (Bekir, 2004: 91). İlk kuşağın toplumla iletişim kurabilecek dil becerileri yoktu ve bu nedenle kendi içlerinde dışa kapalı bir hayatı tercih ederek toplumun diğer kısmından ayrı bir topluluk haline dönüştüler. İyi bir anadili eğitiminden yoksun ve zayıf Türkçe bilgisiyle yetişen ve ev sahibi ülke diline yeterince hâkim olamayan özellikle ikinci ve üçüncü kuşakların aile içinde ve okullarda yaşadıkları iletişim sorunları eğitim ve uyum sorunlarına neden olmuştur. İkinci kuşak Türkler ağırlıklı olarak göçmen kökenli öğrencilerin devam ettikleri öğrenim sevileri düşük kurumlarda öğrenim görmüşler, eğitimlerini tamamlamalarına rağmen bulundukları ülkenin dilini okuma, anlama, yazma ve sentez yapabilme anlamında geliştirememişlerdir. Üçüncü kuşak Türkler ise ailelerine benzer bir süreç geçirmiş ve durumları bu kuşakta daha karmaşık bir hale gelmiştir. Üçüncü kuşak tam öğrenemedikleri anadil ve yaşadıkları ülke dili, tam olarak bilmedikleri Türk ve Alman kültürü bu kuşağı kimlik arayışına yöneltmiş, sonuç olarak iki kültür arasında sıkışıp kalmışlardır (Güleç ve Sancak, 2009). 1979 yılında Almanya Eyalet Kültür Bakanları Konferansı tarafından çıkarılan bir yönetmelikle Türk kökenli

çocukların anadillerini geliştirmeleri ve Almanca öğrenmelerine yönelik maddeler yer almış ancak her eyalette farklı uygulamalara neden olmuştur. Türkçe anadil dersleri ile ilgili çeşitli uygulamalar bulunmaktadır (Türkoğlu, Baloğlu, 2009: 358). Bu dersler genel olarak Türkçe dil yeteneği, Türk kültürü ile ilgili önemli bilgiler ve ahlak boyutu ağırlıklı din dersleri şeklinde verilmektedir. Bu dersler, Milli Eğitim Bakanlığı ve konsoloslukların koordineli çalışması ile her sınıfın özelliğine uygun programlı dersler olarak, Türkiye’den beş yıllığına seçilmiş Almanca bilen öğretmenler tarafından devam ettirilmektedir (Perşembe, 2010: 62). Bu öğretmenler genel olarak Grundschule'lerde sabah ya da öğleden sonraları gönüllü ve değişik kademelerdeki Türk öğrencilerin bir araya geldikleri sınıflarda Türkçe ve Türk Kültürü dersleri yapmaktadır. Sabah derslerinde gruplar daha homojendir. Anadil dersleri aylık toplam 8 ders saati olup 4 saat Türkçe, 2 saat din kültürü ve ahlak bilgisi, 1 saat tarih, 1 saat coğrafya dersine ayrılmaktadır. Ders programı olarak T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesince hazırlanmış İlköğretim Programının uyarlanmış hali kullanılmaktadır (Stuttgart Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği, 2002: 220).

Alman Eğitim Sistemi

Alman anayasasına göre her vatandaşa mesleki ya da politik olarak kendini yetiştirebilme şansı verilmektedir. Eğitim görevi anayasanın yedinci maddesine göre devlete verilmiştir. Eğitim işlerindeki yetkiler federal devlet ile eyaletler arasında paylaşılmıştır. Almanya'da eyaletler arasında okullar arasında birliğin sağlanması 14 Ekim 1971 tarihli Hamburg anlaşması ile güvence altına alınmıştır (Acar, 2004, S: 4, Federal Hükümet Basın ve Enformasyon Dairesi, 1997: 466) Almanya 16 eyalletten oluşur, her eyaletin ayrı bir eğitim bakanlığı vardır. Bu nedenle eyalet kendi okul sisteminden sorumludur. Bu nedenle her eyalette farklı okul ve ünivesite yapıları, sınav yönetmelikleri ve kayıt hakkı düzenlemeleri bulunmaktadır. Eğitim tüm eyaletlerde geçerli olan çerçeve sözleşme ve eyalet kültür bakanlarının düzenli konferansları ile eşgüdümlü olarak yürütülmekte, zorunlu eğitim, yönetim ve organizasyon formları, sınavların tanınması konularında bütünlük sağlanmaktadır. Okul sayısı 49.364, öğrenci sayısı 9,6 milyondur (Ehmke, 2005: 11-13, boch-sstiftung, 2011). Tablo 1'de Almanya'da ki okullarda öğrenim gören Türk asıllı öğrenciler ve Alman okullarındaki diğer öğrencilere oranı yer almaktadır. Tablo 1' de görüldüğü gibi Almanya'da ki ilk ve orta dereceli okullarda toplam 381,459 Türk asıllı öğrenci bulunmaktadır. Hauptschule'lere devam eden yabancı öğrencilerin %22,99' u, Gymnasiumlara devam

eden yabancı öğrencilerin ise %7,44' ü Türk asıllı öğrencilerden oluşmaktadır. Ancak Alman vatandaşı olmuş Türk öğrencilerin sayısı bu oranlar içinde yer almamaktadır.

Tablo 1.Türkiye Yurttaşı Öğrencilerin Okullara Göre Dağılımı (2007/2008)

Okullar Öğrenci Sayısı Yabancı öğrenciler içindeki oranı(%) Grundschulen 143.338 37,58 Hauptschulen 87.698 22,99 Realschulen 45.967 12,05 Gymnasien 28.387 7,44 Integrierte Gesamtschulen 34.784 9,12 Kollejler 239 0,06 Waldorf Okulları 167 0,04 Förderschule 25.409 6,66 Öğrenme özürlü 14.350 3.76 Toplam: 381.459 (Uçar, 2009: 7-9).

Bu araştırmanın yapıldığı Baden-Württenberg eyaletinde Grundschule, Haupt ve Realschule, Sonder ve Förder schule, Gymnasiumlar'da öğrenim gören toplam öğrenci ve yabancı öğrenci sayıları Tablo 2 de yer almaktadır.

Tablo 2. Baden-Württenberg Eyaleti Öğrenci Sayıları (2010/11)

Sonder+Förder Grund+Haupt/Werkreal Real Gymnasium Schule Schule Schule

Toplam Öğrenci 1.112.138 57.997 526.199 231.946 311.417 Yabancı Öğrenci 126.797 10.439 77.859 21.580 15.549 (statistik.baden-wuerttemberg.de)

Tablo 2' de yer aldığı gibi 12 yıllık zorunlu eğitimde yer alan toplam öğrenci sayısı 1.112.138 olup, Grundschule denilen ilkokullarda 526.199 toplam öğrenci, 77.859 yabancı öğrenci eğitim görmektedir. Sonder ve ya Förderschule' de denilen özel eğitim okullarında 57.997 öğrencinin eğitim gördüğü, bunun 10.439' unun yabancı öğrenci olduğu, bu okullarda öğrenim gören yabancı öğrencilerin sayıca yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

Almanya’da okul sisteminin yapısı dört öğretim düzeyini kapsamaktadır. Bunlar okul öncesi eğitim, ilköğretim, orta öğretim (I. ve II. devre) ve yüksek öğretimdir (Durmuşçelebi, 2007: 49). Altı yaşının içindekiler, ağustos ve eylül aylarında yedi yaşına basan çocuklar ilkokula gitmek zorundadır (Aslan. H, 2010). Özel eğitim gerektiren çocuklar ise velisinin onayını almak suretiyle eski adı Sonderschule olan

şimdiki adıyla Förderschule’ye gönderilir (Tufan, 2011). Zorunlu eğitim 6-18 yaşları arasını kapsamakta ve 12 yıl sürmektedir. Zorunlu eğitimin dokuz ya da on yıllık bölümü okullarda, kalan kısmı ise eş zamanlı olarak meslek okullarında tamamlanmaktadır. Eğitim devlet okullarında parasızdır ve ders kitapları, öğretim malzemeleri ücretsiz olarak verilir (Aydın, 2006: 25).

Genel olarak Alman eğitim sistemini şu şekilde bölümlere ayırmak mümkündür:

1-Temel eğitim ilkokul (Grundschule) ile başlar 4-6 yıl sürelidir.

2-Orta öğretim (I. kademe) 5-8 yıl süreli ortaokul (Hauptschule), çok yönlü okul (Gesamtschule) orta dereceli lise (Realschule) ve yüksek dereceli liseden (Gymnasium) oluşmaktadır.

3-Orta öğretim (II. kademe): 2-3 yıl süreli meslek okulları (Berufsfachschule, Fachschule), teknik yüksek okullardan (Fachoberschule, Berufliches Gymnasium) oluşur.

4-Yüksek eğitim ise üniversite (Universität) ve yüksekokullarda (Fachhochschule) verilmektedir (Tufan, 2011).

Okul Öncesi Eğitim

Çocukların eğitimine üç yaşından itibaren destek olan kurumlar (Kindergarten) bulunmaktadır (Arslan, 2006: 236). Okul öncesi eğitim kurumları, resmi okul sistemi içinde yer almaz. Okul öncesi eğitim kurumları daha çok kiliseler, belediyeler, dernekler, bazen de işletmeler tarafından açılır ve yürütülür. 3-6 yaş grubundaki çocukların devam ettiği bu kurumlar genel olarak öğleye kadar eğitim vermektedir. Tam gün eğitim verenler de vardır (Arslan, 2005 ). Bu kurumlar isteğe bağlı olduğu için ücretlidir. Bazı kentlerde üç yaş altı çocuklar için de diğerleriyle aynı hizmeti veren kreşler bulunmaktadır (Robert Bosch Stiftung). Okul öncesi eğitime gönderilmek istenen her çocuk için sorumlular yer bulmakla yükümlüdürler (Durmuşçelebi, 2007: 51). 0-3 yaş arası çocuklar yuvalara, 4-6 yaş arası çocuklar ise anaokullarına devam ederler. Bu kurumların büyük oranda finansmanı belediyeler tarafından yapılır. Okul yaşına geldiği halde okul olgunluğuna ulaşmamış öğrenciler anaokullarındaki özel sınıflara devam ederler (Özkaya, 2010: 12). 2003/2004 öğretim

yılından itibaren çocukların dil öğrenimi ve gelişiminin de programlara dahil edilerek anaokullarının zorunlu bir parçası olması ve eğiticilerin (Erzieherin) niteliklerinin yükseltilmesi çalışmaları yapılmaktadır (MEB, 2006: 37). Baden-Württenberg eyaletinde 2009-2010 öğretim yılında okul öncesi okullaşma oranları 3-4 yaş için % 91,6, 4-5 yaş için % 96, 5-6 yaş için % 96, 6-7 yaş için %40 olarak verilmektedir. 6-7 yaş arası çocukların %40 olarak gösterilme nedeni ise okula başlamak için gerekli ayı doldurmamış ya da okul olgunluğuna erişmemiş çocukların okul öncesi eğitime devam etmesi olduğu söylenebilir (statistik badenwurttenberg.de, 2011) .

İlkokul

İlkokul (Grundschule) temel eğitimin ilk basamağını oluşturur ve Berlin ve Brandenburg’da altı yıl diğer eyaletlerde dört yıl sürer. Dördüncü sınıf öğrenciler için çok önemlidir. Bu sınıftan sonra öğrenciler başarı durumlarına göre bir üst okula devam ederler. Dördüncü.sınıf sonunda öğretmenler velilerin de görüşünü alarak gideceği okul ile ilgili bir tavsiyede bulunurlar. Çoğu eyalette veliler çocuklarının ilkokuldan sonra hangi düzeydeki okula gideceğine karar verebilirler. Öğrencinin notları ve öğretmenlerin çocuklarla ilgili değerlendirmeleri belirleyicidir (bamf.de. 2011). Devam edilecek okullar ders başarısına göre farklılaşır. Normal ve normalden düşük başarılı olanlar Hauptschule, başarılı olanlar Realschule, çok başarılı olanlar ise Gymnasium’lara devam eder (Özkaya, 2010: 13).

İlkokulda öğretmenler öğrencileri genellikle iki yıl okutur. İlk iki sınıfı aynı öğretmenle okuyan öğrenci, üçüncü ve dördüncü sınıflar başka bir öğretmenle devam eder. Eyaletlerin çoğunda çocuklara okulun ilk iki yılında not verilmez, sadece rapor şeklinde bir genel değerlendirme yapılıp çocuğun ayrı ayrı derslerde sağladığı gelişmeler veya zayıf tarafları ayrıntılı olarak belirtilir. Çocuklar hep birlikte 4 yıl ilkokula devam ederler. Bu okullarda sınıfta kalma yoktur. Ancak istenilen başarıyı yakalayamayan çocukların aynı sınıfı tekrar etmeleri mümkündür (Durmuşçelebi, 2007: 51).

İleri Düzeydeki Okullar (İkinci Basamak I ve II)

Dördüncü sınıftan sonra öğrenciler başarılarına göre aşağıdaki okullara yönlendirilirler. Bu okullar:

1. İkinci kademe I: Bu okullar içerik olarak ortaokul ve buna eşit olan okul (Haupt ve Realschule) programını kapsayan ve notları yeterli olunduğunda genel bir

liseye girme olanağı sunan uyum okullarıdır.

2. İkinci kademe II: Bu okullar ise lise üst sınıflarını ve mesleki eğitim okullarını kapsayan 12 yıllık (Fachabitur) bir eğitim döneminden oluşmaktadır. Bu aşamadan sonra devam edenler herhangi bir yüksek okulda ön lisans yaptıktan sonra bitirilen bölümle ilgili bir alanda herhangi bir üniversitede kayıt yaptırma hakkı elde etmektedir (Aslan, H, 2010).

Lise (Gymnasium)

Dördüncü s

Dördüncü sınıfta Almanca, hayat bilgisi ve matematik derslerinin ortalaması 2,33 (Almanca en az iki) ve daha iyi olanlar, öğretmenin olumlu görüşüyle birlikte bu okullara gidebilirler. Eğitim süresi dokuz ya da on yıldır (Acar, 2004) Gymnasium, derinlemesine genel bilgi ağırlıklı bir eğitim sunmaktadır. Bu okul öğrencileri yüksek öğrenime ve eyaletten eyalete değişen bir düzenleme ile 12 ya da 13 yılda tamamlanan ve üniversite öğrenimi için ön koşul olan bir olgunluk sınavına (Abitur) hazırlamaktadır. Abitur sınavı sonuçları ile üniversitelere başvurulur (Robert Bosch Stiftung).

Ortaokul (Realschule)

İlkokulun dördüncü s sınıfındaki öğrencilerden Almanca, hayat bilgisi ve matematik derslerinin ortalaması 2,5 ve daha iyi olanlar, öğretmenin olumlu görüşüyle birlikte bu okullara gidebilirler. Eğitim süresi 5 ile 10 yıl arasında genişletilmiş genel eğitim verilir. Daha çok ara insan gücü olarak nitelendirebileceğimiz büro elemanı, satış temsilcisi, doktor yardımcısı gibi mesleklerin edinilebileceği meslek okullarına ve yüksek okullara öğrenci hazırlar. 10. sınıftaki başarı durumuna göre öğrenciler Gymnasium’a devam edebilirler (Acar, 2004, MEB, 2006: 39).

Temel Okul (Hauptschule)

İlkokulun dördüncü sınıfındaki öğrencilerden Almanca, hayat bilgisi ve matematik derslerinin ortalaması 2,66 ve daha düşük olanlar bu okullara devam ederler. Süresi beş yıldır. Ders programı hafiftir ve daha çok hayata hazırlayıcı niteliktedir. Matematik ve yabancı dil genellikle öğrencinin yeteneğine göre öğretilir (MEB,2006: 39). Dokuzuncu sınıfta başarısı yüksek olanlar 10. sınıfa devam ederek Realschule

diploması alabilirler. Bu okullardan mezun olanlar, meslek okullarına devam ederler. (Acar, 2004). Temel okul eğitimini bitiren gençler normalde meslek uygulaması yapabilecekleri bir iş yerinde çıraklık eğitimlerine başlarlar; bu eğitim mesleki bir okuldaki dersler ile bir arada yürütülmektedir (Robert Bosch Stiftung).

Birden Fazla Eğitimi İçeren Okul Türleri

Birçok eyalette Hauptschule ve Realschule'nin eğitim düzeylerinin birleştirildiği ileri düzeyde okul türleri bulunmaktadır. Bunlar Mittelschule (Sachsen, Bavyera), Sekundarschule (Sachsen-Anhalt, Bremen, Berlin), Regelschule (Thüringen), Oberschule (Brandenburg, Niedersachsen), Geliştirilmiş Realschule (Saarland), Realschule artı ve bağlantılı ya da birleştirilmiş Hauptschule ve Realschule (Rheinland- Pfalz), Entegre Hauptschule ve Realschule ya da Stadtteilschule (Hamburg) Regionalschule (Rheinland-Pfalz, Mecklenburg-Vorpommern, Schleswig-Holstein), Werkrealschule (Baden-Württemberg) (bamf.de, 2011) olarak adlandırılmaktadır.

Werkrealschule

BadenWürttenberg eyaleti tarafından 2009-2010 yılında Hauptschule'lerin eğitim düzeyini arttırmak amacıyla geliştirilen okul türüdür. Hauptschule, Grundschuleden sonra devam eden, 5 yıl süren (4+5=9) ve dokuzuncu sınıfla sona eren, devamı zorunlu bir okuldur. Dört yıllık Grundschule'den sonra öğrenciler, ya 9. sınıfa kadar süren Hauptschule’ye ya da dokuzuncu sınıf not ortalaması uygun ise 10. sınıfı da okuyarak, Realschule diploması (Realschulabschluss) alma imkanı sağlayan, Werkrealschuleye devam edeler. Öğrenimlerini dokuzuncu sınıfta tamamlayanlar, bitirme sınavlarını (Abschlussprüfung der Hauptschule) başararak, Hauptschule diploması (Hauptschlusabschluss) almaya hak kazanırlar. Dokuzuncu sınıfın sonunda istenen not ortalamasını tutturanlar, 10. sınıfı okuyup, bitirme sınavlarında başarı gösterenler, Werkrealschule diploması almaya hak kazanırlar.

Hauptschuleden mezun olan öğrencilerin yüksek öğretim görmek