• Sonuç bulunamadı

Okul Öncesi Eğitimin Önemi

Okul öncesi eğitim; temel eğitimin içerisinde yer alan, 0-72 ay arasındaki çocukların zengin uyarıcı ortamı içerisinde, bireysel farklılıkları göz önünde bulundurularak tüm geliĢim alanlarının desteklendiği, toplumun kültürel değerleri bakımından en iyi biçimde yönlendirildiği ve ilköğretime hazırlandığı eğitim sürecidir. Bu sürecin bedensel, sosyal, zihinsel geliĢim ve dil geliĢimi açısından en önemli dönem olduğu alandaki pek çok kuramcı tarafından vurgulanmaktadır (Gürkan, 2000).

Çocukların hem kendilerini fark etmeye ve bunu ifade etmeye baĢladığı hem de geliĢimlerinin en hızlı olduğu, bedensel, psiko-sosyal ve kiĢilik geliĢimlerinin temellerinin atıldığı “kritik yıllar” 0-6 yaĢ arasıdır. Okul öncesi dönemde çocuklara verilen olumlu ya da olumsuz her Ģey ilerleyen yıllarda bu çocukların yetiĢkinlik dönemlerini de etkilemektedir. Çünkü erken yaĢam deneyimleri çocuğun kendisi, okul yaĢamı ve öğrenme yaĢantısı ile ilgili ilk deneyimleridir. Bu deneyimler çocuğun tutumunu belirleyerek yaĢamının ilerleyen yıllarına taĢınmaktadır. Bu bağlamda sağlıklı bir toplum için okul öncesi dönemdeki eğitimin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Okul öncesi dönemdeki eğitim çocukların ileriki yaĢamlarını doğrudan etkileyeceği için eğitim sistemi içerisindeki en önemli ve ilk basamaktır. Çocukların bu yıllarda onlar için en uygun ortamda bir araya getirilerek nitelikli bir eğitim almaları önem arz etmektedir (Kandır, 2001; Kaygusuz, 2007; MEB, 2013a). Yapılan araĢtırmalar da, bu yaĢlarda elde edilen kazanımların geliĢerek devam ettiğini ve bu dönemin, çocuğun yaĢamının ileriki dönemlerini çok büyük ölçüde Ģekillendirdiğini göstermektedir (Dağlıoğlu, 2014; Kaygusuz, 2007; Kuru TuraĢlı, 2014; Yavuzer, 2000). Nitekim KağıtçıbaĢı, Sunar ve Bekman‟ın 2005 yılında yaptıkları çalıĢmada okul öncesi eğitime devam eden veya annesi eğitilmek suretiyle bu eğitimi evde

alan çocukların ilerleyen yıllardaki yaĢamları iki kademede incelenmiĢtir. Ġlk izlem çalıĢması sonucunda; bu çocukların 13-15 yaĢlarında ilkokuldaki genel not ortalamalarının daha yüksek olduğu, sözcük dağarcıklarının daha geniĢ olduğu ve tamamına yakınının okula devam ettiği tespit edilmiĢtir. Ġkinci izleme çalıĢması sonucunda, bu çocukların 25- 27 yaĢlarına geldiklerinde okula devam etme sürelerinin daha uzun olduğu, üniversiteye devam etme oranlarının ve meslek konumlarının daha yüksek olduğu bunulmuĢtur.

Çocukların sağlıklı bir Ģekilde büyüyüp, öğrenmeye karĢı olumlu tutumlar sergileyip geliĢim gösterebilmesi ancak iyi bir okul öncesi dönem eğitimi ve sıcak, huzurlu bir aile ortamı ile olabilir. Okul öncesi dönemde olumsuz deneyimler yaĢamıĢ olan kiĢilerin düĢük baĢarı gösteren ve problemli davranıĢ sergileyen bireyler olma ihtimallerinin yüksek olduğu yapılan araĢtırmalarla kanıtlanmıĢtır (Akduman, 2013; Kandır, 2001; MEB, 2013a). Okul öncesi eğitimin insan yaĢamına olan etkisi son yıllarda daha da ön plana çıkmıĢ ve bu da sözkonusu eğitimin giderek yaygınlaĢmasını sağlamıĢtır. Ancak okul öncesi dönemde yetersizlikleri olan ve normal geliĢim gösteren çocukların birlikte eğitim alması kısmen yeni bir yaklaĢımdır (Allen ve Cowdery, 2005). Çocuk Haklarına Dair SözleĢme‟nin 28. Maddesinde tüm bireylerin içerisinde bulundukları toplumla uyum içerisinde yaĢayabilmeleri için eğitime ihtiyaçları olduğu, her çocuğun eğitim alma hakkına sahip olduğu ve bu eğitimde herkes için fırsat eĢitliğinin esas olduğu belirtilmektedir (UNICEF, 1995). Eğitimde fırsat eĢitliği ilkesi de göz önünde bulundurulduğunda özel gereksinimli bireylerin normal geliĢim gösteren bireylerle birlikte eğitim sisteminde yer almaları gerekmektedir.

Özel Eğitim ve KaynaĢtırma Eğitimi

Yıllarca özel eğitim veya kaynaĢtırma eğitimini savunanlar arasında fikir çatıĢmaları süregelmektedir. Özel eğitimden yana olan kiĢiler kaynaĢtırma eğitimini savunanları “radikaller” olarak nitelendirirken, kaynaĢtırma eğitimi savunucuları ise diğerlerini “gelenekçiler” olarak nitelendirmektedirler (Florian, 2007). Ancak her iki eğitimin de önemi ve niteliği farklıdır.

Özel eğitim, ÖGÇ‟lerin özel gereksinimlerinin engele dönüĢmesini önleyen; onların yetenek ve becerilerini geliĢtirerek bulundukları toplum içerisinde bağımsız ve üretici olmalarını sağlayan bir eğitim hizmetidir (MEB, 2010a). Erken çocukluk dönemindeki özel eğitim desteğinin kapsadığı konular arasında (MEB, 2013b):

Özel gereksinimli veya bu konuda riskli olan çocuğun ve ailenin yaĢayabileceği sorunları en aza indirme,

ÖGÇ‟nin ve ailenin içinde bulunduğu durumu anlama,

ÖGÇ‟nin ve ailenin gereksinimlerini karĢılama anlamında destekleme, ÖGÇ‟yi değerlendirerek ona uygun olabilecek hizmetleri sunma,

ÖGÇ‟nin sosyal çevresiyle etkileĢimindeki engelleri kaldırarak uyumunu sağlama bulunmaktadır.

2012 yılında yürürlüğe giren Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği (ÖEHY)‟nin 23. Maddesinin 1. Fıkrasına göre “kaynaştırma eğitimi; özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin, normal gelişim gösteren akranlarıyla birlikte destek hizmetlerinin de sağlandığı koşullarda resmi ve özel okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim kurumlarında eğitim ve öğretim görmelerini sağlayan özel eğitim uygulamaları” olarak tanımlanmıĢtır (MEB, 2012b). Bir baĢka açıdan bakıldığında kaynaĢtırma eğitimi, özel gereksinimi olan çocuğun gerekli destek eğitim hizmetlerinin sağlanması koĢulu ile kendisi için en az kısıtlayıcı ortam olan genel eğitim sınıflarına devam etmesi olarak da ifade edilebilir. Özel gereksinimli bireylerin en az kısıtlayıcı ortamda yapılan öğretim düzenlemeleri ile eğitim almaları halinde baĢarı sağladıkları araĢtırmalarla gösterilmiĢtir. En az kısıtlayıcı ortam, „ÖGÇ‟nin beklentilerinin destek eğitimle yerine getirilebileceği ve özel gereksinimin olmaması durumunda eğitimine devam edeceği ortam‟ olarak açıklanmaktadır (Güzel Özmen, 2003; Kırcaali-Ġftar, 1992; MEB, 2013b).

KaynaĢtırma eğitimi, ÖGÇ‟nin için bir yerleĢtirme stratejisi değildir. KaynaĢtırma, arkadaĢ, okul ya da mahalle grubu gibi bir topluluğa ait olmakla ilgilidir. Aynı zamanda kaynaĢtırma eğitimi ÖGÇ‟lerin sadece akranları ile bir arada olması esasına dayanmayıp temel olarak onların bu ortamda gereksinimlerinin karĢılandığı bir eğitime devam etmeleridir (Allen ve Cowdery, 2005; MEB, 2013b).

KaynaĢtırma eğitimi ÖGÇ‟lerin, normal geliĢim gösteren akranlarını ve çevrelerindeki diğer kiĢileri model alarak doğal ortamda geliĢimlerini sağlama fikrine dayanmaktadır. KaynaĢtırma eğitimi alan çocuklara, her gün normal geliĢim gösteren akranlarıyla etkileĢim kuracakları ortam sağlanmaktadır. Bu Ģekilde onların davranıĢlarını takip etmeleri ve bir nevi model almaları beklenmektedir. Pek çok özel eğitimci, okullarda kaynaĢtırma eğitiminin her bir ÖGÇ‟nin özgün ihtiyaçları karĢılandıktan ve her bir

çocuğun bireysel özellikleri dikkate alınarak yerleĢtirme yapıldıktan sonra uygulanması gerektiğini düĢünmektedir (Acarlar, 2013; Bowe, 2005).

Yetersizliği olan çocukları eğitime dahil etme, onların normal geliĢim gösteren çocuklarla sosyal olarak aynı statüye getirmekte ve farkındalığı desteklemektedir. Böylelikle toplumda yaĢayan bireyler yetersizliği olan bireylere daha fazla alıĢmaktadır. KaynaĢtırma eğitimi ile yaĢanan toplumda iyi düzeyde bir kabullenme sağlanmıĢ olur. Sürekli olarak kendi gibi özel gereksinimi olan diğer çocuklarla oynayan ÖGÇ‟ler normal sosyal becerileri öğrenememektedirler. Normal geliĢim gösteren yaĢıtlarıyla oynamak sağlıklı geliĢimi desteklemek için her programın ayrılmaz bir parçası olmak durumundadır (Allen ve Cowdery, 2005). ÖGÇ‟ler sosyal geliĢimin yanı sıra motor, dil ve biliĢsel becerileri kendilerinden daha iyi düzeyde olan normal geliĢim gösteren akranları ile bir arada bulundukça gözlem yoluyla yeni beceriler elde etmektedir. KaynaĢtırma eğitimi alan ÖGÇ‟lerin akademik becerileri de, en az özel eğitim okullarında eğitim alan ÖGÇ‟ler düzeyinde ve hatta daha iyi olabilmektedir (Acarlar, 2013).

Okul Öncesi Dönemde KaynaĢtırma Eğitimi

KaynaĢtırma eğitimi verilirken çocukların farklılıkları ile birlikte bir araya getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu süreçte tüm çocukların gereksinimleri farklı olsa da tümünün ihtiyaçlarının karĢılanmasının beklendiği unutulmamalıdır (Acarlar, 2013).

Okul öncesi dönemde kaynaĢtırma eğitiminden bahsederken temel amacın özel gereksinimli çocuğun normal geliĢim gösteren bir çocuk haline getirmek olmadığını akılda tutmak son derece önemlidir. Amaç, çocuğun kendine özgü olan ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarıp bunları en üst düzeyde geliĢtirerek toplumla uyumunu sağlamaktır (MEB, 2010a).

Çocuklar en kolay etrafındaki kiĢileri model alarak öğrenirler. Bandura‟nın sosyal öğrenme teorisi de bunu iĢaret ederek çocukların diğer bir arkadaĢını gözlemleyerek öğrendiğini savunur. Çocukların birbirlerinden öğrenmeleri de olumlu yönde kullanılarak desteklenebilir (Kandır, Özbey ve Ġnal, 2010). Bu noktadan hareketle kaynaĢtırma eğitiminde normal geliĢim gösteren çocukları gözlemleyen özel gereksinimli çocuk, olumlu yönde etkilenmektedir.

KaynaĢtırma eğitiminin yapılması için en uygun dönem okul öncesi dönemdir. Erken tanılama ile kritik dönemin en verimli Ģekilde geçirilmesi sağlanmalıdır. KaynaĢtırma

eğitiminde fark edilmesi gereken Ģey kaynaĢtırma eğitiminin amacının sadece özel gereksinimli çocuğa yarar sağlamak olmadığıdır. KaynaĢtırma eğitiminde önemli olan noktalardan birisi de özel gereksinimli çocuğa olduğu kadar normal geliĢim gösteren çocuğa da yarar sağlayan, ihtiyaçlarını karĢılayan ve öğrenme fırsatları sunan bir eğitimin uygulanması gerektiğidir (Duman Sever, 2007).

Okul öncesi eğitimin temel amacı, her bir çocuğun geliĢimini potansiyeli ölçüsünde en üst düzeye ulaĢtırmaktır. Özellikle risk altındaki ve özel gereksinimli çocuklar söz konusu olduğunda tüm geliĢim alanlarındaki ilerlemelerde bu eğitimin önemi çok büyüktür. Okul öncesi dönemde biliĢsel, motor, sosyal-duygusal geliĢim, dil geliĢimi ve özbakım becerilerinin temelinin atıldığı düĢünüldüğünde okul öncesi dönemde alınan eğitimin, normal geliĢim gösteren çocuklar için olduğu kadar özel gereksinimli çocuklar açısından da son derece gerekli ve önemli olduğu ortaya çıkmaktadır (Duman Sever, 2007; MEB, 2013b). Özel gereksinimi olan bireyler mümkün olduğunca erken tanılanarak eğitim almaya baĢladıklarında, ilerleyen yıllarda akranlarıyla aralarında oluĢması beklenen fark da daha az olacağı için okul öncesi eğitimin önemi bir kat daha artmaktadır (Bozarslan Malkoç, 2010).

Erken eğitim uygulamaları özel gereksinimli bireylerde pek çok yarar sağlamaktadır. Bunlara örnek olarak ilgili bireylerin davranıĢ problemlerinde azalma, sosyal ve biliĢsel geliĢimlerinin sağlanması verilebilir. Aynı zamanda geliĢimsel yetersizlik gösteren çocukların erken eğitime katılmaları, aileleri ile olan etkileĢimlerini de olumlu yönde etkiler. Çünkü erken çocukluk eğitiminde aile, eğitim sisteminin bir parçasıdır. Çocuğu ile iletiĢimi artan ailenin stresi de azalır (Odluyurt, 2007).

Son yıllarda bütün dünyada kaynaĢtırma eğitimine verilen önem giderek artmakta ve bununla paralel olarak gün geçtikçe kaynaĢtırma eğitimi alan çocukların sayısında artıĢ gözlenmektedir (Bowe, 2005).

KaynaĢtırma Eğitiminin Tarihi

Ġlk çağlarda engelli bireylerin topluma yarar sağlamayacağı, kendi kendilerini kontrol ve idare edemeyecekleri fikirleri ile öldürüldükleri, ihmal ve istismara uğradıkları bilinmektedir. Ġlkel toplumlardaki bakıĢ açısına göre bir bireyin toplumda kabul görmesi kendi ihtiyaçlarını karĢılaması ve kendine özgü bazı özelliklerinin olması ile mümkündür (Aral, 2011).

Yetersizliği olan çocukların hayatı tam anlamıyla yaĢayabilme hakları en önemli temel etiktir. ÖGÇ‟lerin kaynaĢtırılması ile ilgili ilk kez giriĢimde bulunulduğunda ÖGÇ‟lere ayrı gruplar yapılarak eğitim verilmesinin bir haksızlık olduğu düĢünülmüĢtü. Özel eğitim sınıflarının geliĢim güçlüğü olan çocuklar için yeterli eğitimi sağlayamadığını iddia edilmiĢti (Allen ve Cowdery, 2005).

Bundan otuz yıl öncesine kadar pek çok eğitimci ÖGÇ‟ler ve normal geliĢim gösteren çocukların bir arada bulunduğu karma sınıflarda eğitim vermenin imkansız olduğunu düĢünmekteydi. Bugün bakıldığında ise bu durum, imkansız değil fakat zorlu bir süreç olarak değerlendirilmektedir. Bu konuda yıllardır verilen mücadeleler, yasalar ve araĢtırmaların birlikteliği ile kaynaĢtırma eğitiminde bir çok sorunun üstesinden gelinmiĢtir (Kennedy ve Horn, 2004).

KaynaĢtırma eğitiminin baĢlangıcı 1870‟li yıllara kadar uzanmaktadır. Fakat günümüzdeki anlayıĢın temel olduğu kaynaĢtırma eğitimi uygulamaları 1960‟lı yıllarda baĢlamıĢtır ve ardından da yaygınlaĢmıĢtır. Bu uygulamalar özel gereksinimli bireylerin toplumla kaynaĢmasını, normal geliĢim gösteren bireylerin önyargılarının kırılmasını, her iki gruptaki bireylerin birbirlerinin dünyasını daha iyi tanıyarak anlamlandırabilmesini amaç edinmektedir (Kaygusuz, 2007).

Özel eğitim ve ardından da kaynaĢtırma eğitiminin yıllar içindeki geliĢimleri dünyada ve Türkiye‟de olmak üzere iki baĢlık altında incelenmiĢtir.

Dünyada KaynaĢtırma Eğitiminin Tarihi

Okul öncesi dönem özel eğitiminin (Early Childhood Special Education-ECSE) temelleri Avrupa‟da 1700‟lü yıllara dayanmaktadır. Bireyin özel gereksinim durumunun çocuk, genç veya yetiĢkin için bireyi sınırlayıcı bir engel olup olmadığını belirlemede çevrenin çok önemli olduğu yönünde bir düĢünce mevcuttur. Örneğin 19. Yüzyıl Amerika‟sının ağır coğrafi, mimari ve ulaĢım engelleri içerisinde fiziksel bir yetersizlik bir bireyi oldukça zor durumlara sokabilmekteydi. Ancak bugün aynı durumdaki bir Amerikalı için gezintiye çıkmak zahmetten fazlası değildir. Çevre olanakları, fiziksel yetersizliği olan bir birey için geçmiĢe nazaran çok daha uygundur. Bu geliĢim önemlidir çünkü mevcut yasalar özel gereksinimli bireylerin önündeki engellerin birbiri ardına yıkılmasını sağlamaktadır (Bowe, 2004).

Toplumda yetersizliği olan bireylerle ilgili genel tutum üzerine pedagojik yaklaĢımların etkinliği giderek artmaktadır. Pek çok alanda alınan koruyucu tedbirlerin de sonuç verdiği görülmektedir. Belki de en önemlisi, genel anlamda toplumun bu konudaki tutumu değiĢmektedir. Yetersizliği olan insanların toplumun bir bireyi olarak haklarının olduğu ve doğal ortamda eğitim almaya hakları olduğu görüĢü daha fazla kabul görmektedir. Bugün özel gereksinimli diye nitelendirilen bireylerin eğitimiyle ilgili yaklaĢımlar, pek çok ülkede benzer geliĢim göstermektedir (Wedell, 1990).

Dünyada ÖGÇ‟lerin eğitimlerinin tarihsel geliĢimine bakıldığında 1900‟lü yıllara kadar bazı istisnalar dıĢında yaygın bir çalıĢmaya rastlanmamaktadır. Özel gereksinimli bireylerin eğitimine sistematik olarak baĢlanması 16. yüzyılın baĢlarına denk gelmekle birlikte ilk olarak 1760 yılında Fransa‟da iĢitme yetersizliği olan bireyler için bir okul açılmıĢtır (Sucuoğlu ve Kargın, 2010). Özel eğitimde kurumlaĢmayla ilgili ilk örneklerden bazıları da Ģunlardır (Baykoç Dönmez ve ġahin, 2011):

 1784 yılında Fransa‟da görme yetersizliği olan bireyler için bir okul açılması,

 1817 yılında ABD‟de iĢitme yetersizliği olan bireyler için bir okul açılması,  1829‟da ABD‟de görme yetersizliği olan bireyler için bir okul açılması,  1860‟da ABD‟de zihinsel yetersizliği olan bireyler için bir okul açılması. 1900‟lü yıllara kadar Amerika‟da yeterli özel eğitim hizmetlerinin bulunmaması sebebi ile pek çok ÖGÇ herhangi bir destek hizmeti olmadan genel eğitim sınıflarında eğitim almıĢlardır. Fakat bu süreçler sonunda eğitimden bu Ģekilde yarar sağlanamayacağı hatta bazı zararların ortaya çıkacağı anlaĢılmıĢ ve ÖGÇ‟lerin eğitim ortamından alınmasına karar verilmiĢtir (Sucuoğlu ve Kargın, 2010).

KaynaĢtırmanın geçmiĢine bakıldığında özel gereksinimli bireylerin özel eğitim kurumları yerine genel eğitim kurumlarına kaynaĢtırılabilmeleri için ciddi çabalar sarf edildiği görülmektedir. Wolf Wolfenberger (1972) ve diğerleri “normalleĢme” diye tabir ettikleri taleplerinde, çevrenin, günümüzde olduğu gibi özel gereksinimli insanlara da hizmet verebilecek Ģekilde düzenlenmesi konusunda güçlü argümanlar ortaya koymuĢlardır. Bu taleplerin eğitime yansımaları ise özel gereksinimli çocukların ve gençlerin, normal geliĢim gösteren akranlarıyla beraber aynı ortamda, aynı eğitim amaçlarıyla ve aynı eğitim

yöntemleriyle eğitim almaları yönünde olmuĢtur. Ancak bu fikirlerin uygulamada yer bulması, bu talepleri dile getirenlerin umduğundan daha zor gerçekleĢmiĢtir (Bowe, 2005). Yetersizliği olanların, toplumun bir takım çevresel düzenlemeler yapmaktan daha fazla sorumluluğu olduğu bir grup olduğu düĢüncesi ancak Ġnsan Hakları Hareketi‟nden sonra 1950‟lerin sonunda ve 1960‟ların baĢında ortaya çıkmıĢtır. Aileler, 1970‟lerin baĢında çocuklarının genel kamu okullarında eğitim alma hakkı olduğu talebiyle mahkemelere baĢvurmaya baĢlamıĢlardır. Bu çabalar; ABD‟de 1975 yılında, Tüm Engelli Çocuklar için Eğitim Yasası‟nın (EACHA) (PL94-142) çıkmasını sağlamıĢtır (Bowe, 2004).

1975‟te ABD Kongresinde çıkan PL 94-142 yasası hala kullanılmaktadır. Bu yasaya göre dört temel amaç vardır ("Education for All Handicapped Children Act", 2014):

- Yetersizliği olan tüm çocuklar için bireysel ihtiyaçlarını karĢılayacak Ģekilde özel eğitimle ilgili hizmetleri içeren ücretsiz ve uygun eğitimi almalarını sağlamak, - Yetersizliği olan çocukların ve ailelerinin haklarının korunmasını garanti etmek, - Eyaletlere ve yerel yönetimlere yetersizlik sahibi tüm çocukların eğitiminde yardım

etmek,

- Yetersizliği olan tüm çocukların eğitimi için harcanan çabaların etkililiğini değerlendirmek ve sağlamak.

Bu yasa, 2004 yılında bir revizyona uğramıĢtır. Yasaya göre okul öncesi dönemden 21 yaĢına kadar özel gereksinimi olan tüm bireylerin eğitiminin, her bireyin kendine özgü özel gereksinimine hitap edecek Ģekilde dizayn edilmesi gerektiği öngörülmektedir. Böylece aynı özel gereksinime sahip her birey için de ayrı uygulamalar yapılmaktadır ("Individuals with Disabilities Education Act", 2013).

1900‟lü yılların ilk yarısında pek çok Avrupa ülkesinde özel eğitim okullarının sayısı hızla artmıĢtır. 1960 döneminden sonra ise sınırlı da olsa kaynaĢtırma eğitimine yönelik çalıĢmalar baĢlamıĢtır. Bunun nedeni özel okul/sınıfların uygulamada bazı sorunlara yol açmasıdır. 1960‟lardan bu günlere doğru gelindikçe kaynaĢtırma eğitimi açısından büyük geliĢmeler yaĢanmıĢtır (Sucuoğlu ve Kargın, 2010).

Daha sonra 1980‟lerin sonu ve 1990‟lar boyunca bazı özel eğitimciler daha radikal bir düĢünce ortaya koymuĢlardır. Yasanın; bireylerin ne gibi ve ne seviyede yetersizliği olursa olsun, izole edilmeden, genel eğitim sınıflarında eğitim almaları gerektiğini ifade ettiğini savunmuĢlardır. Bunu ifade etmek için de “tam zamanlı kaynaĢtırma” ifadesini

kullanmıĢlardır. Bu düĢünceye ise özel eğitimcilerin dıĢındaki pek çok eğitimci; zihinsel yetersizlik, ciddi ruhsal rahatsızlık gibi durumları olan bireylerin genel eğitim sınıflarında doğru bir Ģekilde eğitilemeyecekleri kuĢkusuyla karĢı çıkmıĢtır (Bowe, 2005). Ancak günümüzde bu eğitim Ģekli artık kabul edilmiĢ ve gün geçtikçe dahil etme Ģekline dönüĢmeye baĢlamıĢtır. Dahil etme yaklaĢımının en önemli özelliği özel gereksinimi olan bireylerin gruptaki eĢit üyelerden biri olmasıdır. Özel gereksinimi olan öğrenciler akranlarından oluĢan genel eğitim sınıfının doğal bir üyesi olarak görülmektedir. KaynaĢtırma eğitimini (integration) dahil etme (inclusion) tanımından ayıran temel nokta budur (Halvorsen ve Neary, 2001). Dahil etme yaklaĢımına göre kaynaĢtırma için ÖGÇ‟lerin engel türü ve Ģiddeti ne olursa olsun normal geliĢim gösteren akranları ile birlikte sınıfın bir üyesi olarak, engel türü ve Ģiddetine uygun özel eğitim desteği alarak eğitim sürecine katılmaları anlamına gelmektedir.

Türkiye’de KaynaĢtırma Eğitiminin Tarihi

Türkiye‟de ÖGÇ‟lere sunulan eğitim Ģartları ve olanaklarında geçmiĢe göre güzel geliĢmeler görülmektedir.

Türkiye‟de ÖGÇ‟lerin eğitiminde ilk örnekler Enderun Mektebi uygulaması ile ortaya çıkmıĢtır. Üstün yetenekli çocuklar bu okullarda eğitim görmüĢtür. Cumhuriyet‟in kabul edilmesinden sonra eğitime verilen önem artmıĢtır. Fakat bu dönemde ÖGÇ‟lerin eğitimi ile ilgili büyük geliĢmeler yaĢanmamıĢtır. 1950‟lere kadar ÖGÇ‟lerin hasta ve eğitim alamayacak çocuklar oldukları düĢünülerek sadece bakımlarının yapılması amaçlanmıĢtır (Sucuoğlu ve Kargın, 2010).

Türkiye‟de kaynaĢtırma eğitimine iliĢkin yapılanlar iĢleyiĢ ve yasal dayanaklar açısından incelenebilir. ĠĢleyiĢ açısından bakıldığında 1950‟lerde özel eğitim hizmetleri Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığından Milli Eğitim Bakanlığına devredilmiĢtir. Bu geliĢme ile bakım yerine eğitim yapılması anlayıĢının benimsendiği anlaĢılmaktadır. Özel eğitim hizmetleri, 1950-1980 yılları arasında Ġlköğretim Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülürken 1980 yılında bu hizmetler için Özel Eğitim Genel Müdürlüğü kurulmuĢtur. 1982 yılında Özel Eğitim ve Rehberlik Daire BaĢkanlığı ayrı bir birime dönüĢtürülmüĢtür. Bu birim, özel eğitim ve rehberlik alanında ihtiyaçların artması sonucunda daha etkili ve yaygın bir Ģekilde hizmet verilebilmesi için 1992 yılında Özel Eğitim, Rehberlik ve DanıĢma Hizmetleri Genel Müdürlüğü Ģeklinde yapılandırılmıĢtır. Ayrıca 1997 yılında

devletin engellilere yönelik hizmetlerinin koordinasyonu için hizmet vermek üzere BaĢbakanlığa bağlı Özürlüler Ġdaresi BaĢkanlığı kurulmuĢtur. Bu dönemden sonra özel eğitime verilen önem her geçen yıl artarak devam etmiĢtir (Aral ve Gürsoy, 2009; Sucuoğlu ve Kargın, 2010). Özürlüler Ġdaresi BaĢkanlığı Kurumu 2011 yılında kapatılarak bu kuruma ait tüm iĢlemler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesindeki Engelli ve YaĢlı Hizmetleri Genel Müdürlüğüne devredilmiĢtir. Ancak bu birimde kaynaĢtırma eğitiminden ziyade daha çok engelli bireylere sunulan hizmetlere iliĢkin çalıĢmalar yapıldığı görülmektedir.

Günümüzde Milli Eğitim Bakanlığı teĢkilatının 2011 yılında yeniden yapılanma süreci

Benzer Belgeler