• Sonuç bulunamadı

NEH (⁰) Tedavi Grubu

6. hafta Cerrahi sonrası

5.5. Kas Kuvvet

FAi’li hastalarda kalçada hareket limitasyonu, ağrı ve fiziksel aktvitedeki azalma sonucu bazı kas gruplarının kuvvetinde azalma görülür. Kalça ağrısı olan hastalarda, özellikle gluteus medius kas zayıflığına veya inhibisyonuna sıklıkla rastlanır. Geçirilen kalça cerrahileri sonrasında bu kuvvet kaybı daha da artar. Gluteus medius kas zayıflığına sıklıkla iliopsoas tendiniti de eşlik eder. Hastalardaki

zayıf veya yorgun gluteus medius kası, aşırı pelvik rotasyona ve femurda iç rotasyona yol açarak sonuçta ağrı ya da yaralanmaya zemin hazırlar. Bu durum da kalçanın diğer kas gruplarında kas zayıflıkları ile sonuçlanır (39).

Nepple ve ark. (71), kalça kuvvet defisitlerinin görülme oranını saptamak amacıyla yaptıkları çalışmada, kalça artroskopisi uygulanmış tek taraflı FAİ sendromu olan 50 hastanın (18-50 yaş) kalçasını asemptomatik kontralateral kalça ile karşılaştırmışlardır. Cerrahi öncesi dönemde el dinamometresi kullanarak kalçanın fleksör, ekstansör, addüktör, abdüktör, iç ve dış rotatör kaslarının kuvvetlerini ölçmüşler ve hastaların, %46’sının kalça abdüktörlerinde %42’sinin ise kalça fleksörlerinde kuvvet kaybına rastlamışlardır. Sağlam taraf ile karşılaştırıldığında ise hasta taraf kalçaların fleksörlerinde %8, abdüktörlerinde %8,7 oranınında kuvvet azalması olduğunu görmüşlerdir. Kalça fleksör kaslarında kuvvet defisiti olan hastaların daha geniş labral yırtıkları ve fonksiyon kayıpları olduğunu bildirmişlerdir. Sonuç olarak tek taraflı semptomatik FAİ sendromunda, hastaların kalça çevresi kaslarında yaygın kuvvet kaybı olduğunu ve bu kuvvet kaybının en çok kalça abdüktör ve fleksörlerinde meydana geldiğini bildirmişlerdir. Ayrıca, FAİ ve labral yırtığı olan hastalarda kalça fleksörlerindeki defisitin, azalmış fonksiyon, hareket kaybı ve daha geniş labral yırtıklarla ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Tijjssen ve ark. (148), unilateral FAİ cerrahisi geçirmiş 37 hastanın kalça kaslarının kuvvetini el dinamometresi ile değerlendirmişler ve ameliyatlı tarafta sadece kalça abdüktörlerinin kuvvetinin anlamlı ölçüde daha düşük olduğunu bulmuşlardır. Bunun dışında, her iki kalça için hemen hemen benzer sonuçlar bulmuşlardır. Çalışmamızda hastaların hemen hemen hepsinde semptomatik veya asemptomatik bilateral tutulum olduğu için Nepple ve ark. ve Tijjssen ve ark.nın yaptığı gibi aynı birey üzerinde semptomatik ve asemptomatik kalça birbiri ile karşılaştırılmamış ve aynı birey üzerinde bu şekilde karşılaştırma yapmanın birbirine benzer sonuçlar vereceği düşünülmüştür. Nitekim, Tijjssen ve ark. (147) da yaptıkları çalışmada sadece kalça abdüktörlerinde karşı tarafa göre fark bulmuşlar ve diğer sonuçlarda bir farka rastlamamışlardır. Çalışmamızda FAİ’li hastalarda kas kuvvetindeki azalmayı gösterebilmek için en iyi yöntemin aynı özelliklere sahip

sağlıklı veya asemptomatik kontrol grubu ile yapılacak karşılaştırmanın olduğu düşünülmüş ve çalışmamız buna göre kurgulanmış olsa da, Etik Kurul tarafından kontrol grubunun çalışmamızdan çıkarılması nedeniyle böyle bir karşılaştırma yapılamamıştır.

Bizim düşüncemizi doğrular şekilde, Harris-Hayes ve ark. (68), kronik kalça ağrısı olan genç yetişkin hastalar (35 hasta, 35 kontrol, 18-40 yaş) ile asemptomatik kontrol grubunu karşılaştırdıkları çalışmada, kalça rotatör ve abdüktör kas gruplarını el dinamometresi kullanarak ölçmüşlerdir. Bunun yanında tek taraflı kronik eklem ağrısı olan hastalarda etkilenmemiş taraf kalçalarının asemptomatik kalçalara göre farklı olup olmadığına bakmışlardır. Çalışmanın sonucunda kronik kalça ağrısı olan hastalarda kontrol grubuna göre kalça rotatör ve abdüktör kaslarının daha zayıf olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca, kronik kalça ağrısı olan hastaların etkilenmemiş bacaklarında da zayıflık olduğunu bildirmişlerdir.

Casartelli ve ark. (178), semptomatik FAİ’li hastalar (n=22) ile sağlıklı kontroller (n=22) arasında kalça kas kuvvetini karşılaştırmak amacıyla yaptıkları çalışmada, aktif kalça fleksiyonu sırasında el dinamometresi, izokinetik dinamometre ve rektus femoris (RF) ve TFL kaslarının elektromiyografik (EMG) aktivitesini kullanarak tüm kalça kas gruplarının izometrik maksimal kasılma (MVC) gücünü değerlendirmişlerdir. FAİ’li hastalarda, kalça addüktörleri (%28), fleksörleri (%26), dış rotatörleri (%18) ve abdüktörlerinde (%11), kontrollere göre anlamlı derecede daha düşük MVC gücü bulmuşlardır. Ancak kalça ekstansörleri ve iç rotatörlerinde bir fark bulunamadığını bildirmişlerdir. TFL’nin EMG aktivitesi kontrol grubuyla karşılaştırıldığında FAİ’li hastalarda anlamlı olarak daha düşük bulunurken, RF’nin EMG aktivitesinin iki grup arasında anlamlı farklılık göstermediğini bildirmişlerdir. Sonuç olarak, semptomatik FAİ’li hastaların iç rotatörler ve ekstansörler hariç tüm kalça kas gruplarında kas zayıflığı olduğu sonucuna varmışlardır. Ayrıca, EMG kayıtlarına dayanarak, semptomatik FAİ’li hastaların kalça fleksiyonu sırasında TFL kasını aktive etme yeteneklerinin azaldığını göstermişlerdir. FAİ grubunda kontrol grubuna göre, kalça addüktör, abdüktör, fleksör ve dış rotatör kaslarının maksimum izometrik istemli kontraksiyonlarının daha düşük olduğu

bulunmuştur. Buna karşılık, kalça ekstansör ve iç rotatör kas kuvvetlerinin anlamlı bir farklılık göstermediği bildirilmiştir. FAİ grubunda kontrol grubuna göre mutlak TFL aktivite seviyesinin, aktif maksimal kalça fleksiyon kontraksiyonu sırasında da daha düşük olduğu, fakat rektus femoris için herhangi bir fark olmadığı bildirilmiştir. Bizim çalışmamıza Casartelli ve ark.’nın çalışmasında olduğu gibi bir sağlıklı kontrol grubumuz yoktur. Hastalarımız Tedavi Grubu ve Ev Programı Grubu olarak iki gruptan oluşmaktadır. Hastalarımızın cerrahi sonrası 6. haftada dinamometre ile ölçülen kas kuvveti değerlerinde her iki grupta da cerrahi öncesine göre anlamlı bir değişiklik olmamıştır. Bununla birlikte, her iki gruptaki hastalarımızın cerrahi sonrası 6. ayda yapılan kas kuvveti değerlendirmelerinde, kalça çevresi kaslarının yanı sıra, diz ve ayak bileği kaslarında da cerrahi öncesi döneme göre anlamlı artışlar olduğu görülmüştür. Ayrıca, yapılan grup içi analizlerde cerrahi sonrası dönemde kas kuvvetindeki en büyük artışın cerrahi sonrası 6. hafta ve 6. ay arasında olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlara göre, FAİ’li hastaların kas kuvveti artışının özellikle 6. haftadan sonra başladığı ve 6. aya kadar devam ettiği yorumu yapılabilir. Bu nedenle bu hastalarda kas kuvvetindeki artış için daha uzun süreye ihtiyaç olduğu ve bunu sağlamak üzere geç dönem rehabilitasyonun önemli olduğu sonucu çıkarılabilir. FAİ’li hastalarda cerrahi öncesi dönemde görülen ağrı, kas spazmı, yük dağılımındaki bozukluk, aktivite limitasyonu ve buna bağlı olarak özellikle kalça çevresi kaslarında ortaya çıkan kas zayıflıklarının cerrahi sonrası erken dönemde azaltılması beklenen bir sonuç değildir. Bu nedenle kas kuvveti ile ilgili değerlendirmelerin ve verilecek egzersiz programlarının daha uzun takipli çalışmalarla yapılması, sonuçların daha iyi yorumlanmasını sağlayacaktır. Aynı zamanda bu hastalarda uzun süreli ve fizyoterapist tarafından verilecek aktif rehabilitasyon programlarının önemini bir kez daha vurgulayacaktır. Casartelli ve ark. (42), semptomatik FAİ’li hastalarda kalça artroskopisi sonrası kalça kas kuvvetini prospektif olarak değerlendirmek amacıyla yaptıkları bir çalışmada, 8 hastanın (yaş: 29 ± 10 yıl) kalça kas kuvvetini (kalça abdüktörleri, addüktörleri, iç ve dış rotatörleri, fleksörleri ve ekstansörleri) artroskopik cerrahi öncesi ve cerrahiden 2,5 yıl sonra değerlendirmiş ve 8 kişilik bir kontrol grubu ile karşılaştırmışlardır. Tüm

kalça kas grupları için MVC kuvvetini ölçmüşler ve tüm kalça kaslarının MVC kuvvetinde anlamlı artışlar olduğunu bildirmişlerdir. Yapılan takipte hasta grupta kontrol grubuna göre sadece kalça fleksör MVC kuvvetinin daha düşük olduğunu bulmuşlardır. Sonuçta, semptomatik FAİ'li hastaların kalça fleksörleri haricindeki kalça çevresi kas kuvvetlerinin kalça artroskopisinden ancak 2,5 yıl sonra normal değerlere ulaştığını bildirmişlerdir. Kalça kas kuvvetindeki bu iyi iyileşmeye ve iyi- mükemmel derecedeki klinik sonuçlara rağmen, hastaların yarısının cerrahi sonrası kalça ile ilgili sağlık durumlarından tam olarak memnun olmadıklarını belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda Casartelli ve ark. nın yaptığı gibi 2,5 yıllık bir takip yapılmadığı için bu çalışmanın sonuçlarını kendi sonuçlarımız ile tartışmak mümkün değildir.

Diamond ve ark. (75), semptomatik FAİ’li hastalarla (18-35 yaş arası 15 CAM ya da kombine impingement), sağlıklı bireylerden oluşan (morfolojik problemi olmayan 14 kişi) kontrol gurubunun kalça çevresi kaslarının izometrik ve izotonik kas kuvvetini karşılaştırmak amacıyla yaptıkları bir çalışmada, kalçanın iç ve dış rotatörleri, ekstansörleri, abdüktörleri, addüktörleri ve fleksörlerinin maksimal istemli izometrik kontraksiyonlarını el dinamometresi kullanılarak ölçmüşlerdir. İzokinetik iç ve dış rotasyon kuvvetlerini ise izokinetik dinamometre ile değerlendirmişlerdir. Literatürdeki diğer çalışmalarla uyumlu olarak FAİ’li hastalarda kontrol grubuna göre abdüktör kasların izometrik kuvvetinin %20 daha düşük olduğunu bulmuşlardır. Buna karşılık diğer kas gruplarının izometrik kuvvet değerlerinde ya da oranlarında iki grup arasında anlamlı fark bulunamadığını bildirmişlerdir. FAİ’li grupta iç ve dış rotatör kasların izometrik kuvvet oranlarının anlamlı ölçüde yüksek olduğu (p=0,01), iç ve dış rotatörlerin izokinetik tepe torqu ve tepe oranlarında ise fark bulunmadığını bildirmişlerdir. Bizim çalışmamızda da kalça çevresi kaslarının izometrik kas kuvveti el dinamometresi ile ölçülmüş ve her iki grupta da cerrahi sonrası 6. ayda cerrahi öncesine göre anlamlı gelişmeler kaydedilmiştir. Cerrahi sonrası 6. haftada ise her iki gruptaki hastaların kas kuvvetinde anlamlı bir gelişme olmamıştır ki, bu da beklenen bir sonuçtur; çünkü cerrahi sonrası ilk 6 hafta erken dönem olduğu için hem Tedavi, hem de Ev Programı

Grubu’ndaki hastalara kalça çevresi kaslarına yönelik yoğun kuvvetlendirme egzersizleri verilmemiştir.

Kemp ve ark. (113), kondrolabral patolojisi olan 84 hastaya (18-60 yaş arası) kalça artroskopisi sonrası ortalama 17 ayda (16-18) aktif kalça NEH ve kas kuvveti ölçümleri yapmışlardır. Kalça fleksiyon, ekstansiyon, dış ve iç rotasyon NEH ölçümlerini inklinometre kullanarak hesaplamışlardır. Kalça fleksör, ekstansör, abdüktör, addüktör, iç ve dış rotatörlerinin kas kuvvetini el dinamometresi kullanılarak vücut ağırlığına göre normalize edilmiş tepe torku olarak ölçmüşlerdir. Kondrolabral patolojisi olan ve artroskopik cerrahi uygulanmış haslaların kalça NEH ve kas kuvveti değerleri sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında cerrahi sonrası 12-24 aya kadar zayıflığın devam ettiğini görmüşlerdir. Bizim çalışmamızda hem sağlıklı kontrol grubumuz olmadığı ve hem de hasta takip dönemimiz 24 ay kadar uzun süreli olmadığı için bu çalışmanın sonuçlarını destekleyecek herhangi bir yorum getirmek mümkün değildir.

Philippon ve ark. (168), artroskopik cerrahi uyguladıkları profesyonel bir futbolcuda rehabilitasyon programından sonra el dinamometresi kullanarak kalçanın 8 farklı kas kuvvetini (fleksör, ekstansör, abdüktör, addüktör, iç ve dış rotatörleri ile hamstring kasının ve abdüktör+dış rotatör kasların birlikte kuvveti) ölçmüşlerdir. Cerrahi öncesi dönemde cerrahi işlem uygulanacak kalça ile sağlam taraf kalçanın kas kuvvetinin neredeyse simetrik olduğunu görmüşlerdir. Cerrahi öncesine göre, cerrahi sonrası 9. haftada yapılan değerlendirmede hastanın cerrahi işlem uygulanmış kalçasının kas kuvveti değerlerinde, kalça dış rotatörlerinde %89, abdüktörlerinde %83, fleksörlerinde %65, iç rotatörlerinde %57 ve ekstansörlerinde %23 oranında artış; kalçanın dış rotasyonu ile birlikte olan abdüksiyon kuvvetinde ise %0,6’lık bir azalma olduğunu bulmuşlardır. Hamstring kas kuvvetinde %356’lık büyük bir kazanç olduğu görülmüş ve bu kazancın aynı zamanda hem ağrıdaki azalmanın, hem de kas hipertrofisinin bir sonucu olduğunu düşünmüşlerdir. Philippon ve ark.’nın çalışmasında değerlendirdikleri hasta profesyonel sporcu olduğu için sonuçlarının bizim çalışmamızdan farklı çıkması beklenen bir durumdur. Çünkü profesyonel bir futbolcunun kalça kas kuvvetleri arasındaki fark, spor

yapmayan ya da profesyonel olmayan bireylere göre oldukça farklıdır. Bizim çalışmamızda her iki gruptaki hastalarımızın kalça çevresi kas kuvvetleri cerrahi sonrası 6. ayda cerrahi öncesine göre anlamlı artışlar göstermiştir (p<0,01). Cerrahi sonrası 6. haftada yapılan değerlendirmede ise, cerrahi öncesine göre, Tedavi Grubu’ndaki hastaların kas kuvvetleri hafif artış göstermiş; fakat bu artış anlamlı bulunamamıştır. Ev Programı Grubu’ndaki hastaların ise, cerrahi sonrası 6. haftada cerrahi öncesine göre kalça ekstansör, abdüktör ve iç rotatör kaslarının kuvvetinde hafif artış bulunurken; kalçanın fleksör, addüktör ve dış rotatör kuvvetinde hafif derecede azalma olduğu görülmüş; ancak bu sonuçlar istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. Cerrahi sonrası 6. haftada elde edilen sonuçların hiçbirisi istatistiksel açıdan anlamlı olmasa da, Tedavi Grubu’ndaki hastalarda başta kalça fleksörleri olmak üzere kalça iç ve dış rotatörlerinde (kalçanın sıkışma yönündeki kas kuvvetlerinde) Ev Programı Grubu’ndaki hastalara göre daha iyi sonuçlar alınmıştır. Bu sonuçlar bize bu hastaların özellikle cerrahi sonrası erken dönemde fizyoterapistin eşliğinde bir rehabilitasyon programına alınmalarının kalça kas kuvvetinin artırılmasında büyük faydası olduğunu göstermektedir. Ayrıca kas kuvveti açısından her iki grup kendi içinde değerlendirildiğinde kas kuvveti açısından en büyük gelişmenin 6. hafta ile 6. ay arasında olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun da, 6. haftadan sonra iyileşmeye paralel olarak kas kuvvetini artırmaya yönelik egzersizlere daha fazla yer verilmesinden ve ağrının büyük bir kısmının azalmış olmasından kaynaklandığı düşünülmüştür.

5.6. Fonksiyonlar

Literatürde, kalça ekleminin fonksiyonel açıdan değerlendirilmesi amacıyla geliştirilmiş birçok hasta cevaplı anket veya skala bulunmaktadır. Bunlardan bazıları kalçanın özel patolojilerine yönelik değerlendirmeleri içerirken, bazıları da aktivite seviyesine yönelik (spora yönelik aktiviteler ya da günlük yaşam aktiviteleri) değerlendirmeleri içerir (8,14,105-114). FAİ’li hastalara yönelik özel olarak hazırlanmış bir fonksiyonel anket henüz geliştirilmemiştir. Bu nedenle FAİ’de

fonksiyonel durumu tam olarak değerlendirebilmek için birden fazla anket kullanılması önerilmektedir (146).

Hinman ve ark. (106), FAİ’li hastalar için en kullanışlı hasta cevaplı anketi belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada, yaş ortalaması 24 (18-30 yaş) olan 30 FAİ’li hastaya literatürde en sık kullanılan 6 adet hasta cevaplı fonksiyonel anketi 1-2 hafta ara ile 2 kez uygulamışlardır. Kullanılan anketleri Modifiye Harris Kalça Skoru (mHHS), Kalça disfonksiyonu ve Osteoartrit Skoru (HOOS), Kalça Sonuç Skoru (HOS), Artritik Olmayan Kalça Skoru (NAHS), İnternasyonel Kalça Sonuç Skoru (iHOT-33) ve Kopenag Kalça ve Kasık Sonuç Skoru (HAGOS) olarak belirlemişlerdir. Çalışmada değerlendirilen hasta cevaplı ölçeklerin büyük çoğunluğunun kabul edilebilir test- tekrar test (test- retest) güvenilirliğini gösterdiğini ortaya koymuşlardır. Kullanılan tüm ölçek veya skalaların genç hastalarda FAİ ile ilişkili kalça ve kasık ağrısındaki değişikliklerin saptanması amacıyla kullanılabileceği sonucuna varmışlardır. Bununla birlikte bu ölçek veya skalaların FAİ’li genç hastalarda, geçerlilik, güvenilirlik, cevap verme ve anlamlı değişikliklere yönelik karşılaştırma çalışmalarının yapılması gerektiğini de belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda da literatürde tavsiye edildiği için hastaların fonksiyonel düzeylerini belirlemek amacıyla iki ölçek kullanılmış ve bu ölçekler içinden bu hastalar için en çok kullanılan HHS ve NAHS seçilmiştir.

Hinman ve ark. (106) FAİ’li genç hastaların HHS’ye göre fonksiyonel düzeylerini 73.2±17.2 puan ve 73.7±14.0 puan olarak bulmuşlardır. Aynı hastaların NAHS’ye göre fonksiyonel düzeylerini ise 73.8±18.4 puan ve 71.3±18.1 puan olarak ölçmüşlerdir. Bizim çalışmamızdaki hastalarımızın yaş oranı ve yaş aralıkları Hinman ve ark. nın çalışmasındaki hastalara göre daha yüksektir. Bu nedenle de cerrahi öncesi yaptığımız değerlendirmede, Tedavi Grubu’ndaki hastalarımızın fonksiyonel sonuçlarının HHS’a göre 68,68±10,25 puan, NAHS’ye göre 64,48±16,00 puan olduğu; Ev Programı Grubu’ndaki hastalarımızın fonksiyonel sonuçlarının ise HHS’a göre 64,57±13,68 puan, NAHS’ye göre 58,96±15,18 puan olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar da, Hinman ve ark.’nın çalışmasındaki sonuçlarına göre daha düşük seviyededir.

Chahal ve ark. (105), artroskopik cerrahi geçiren 130 FAİ’li hastada (ortalama yaş: 35,6±11,7; %42.3 erkek), mHHS (0-100 değer aralığı) için hastaların kabul edilebilir semptomatik durum seviyesinin belirlenmesi amacıyla yaptıkları çalışmada, hastaların cerrahiden bir yıl sonraki optimal mHHS memnuniyet skorunu 74 puan (%89,7 sensitivite; %87,5 spesifite) olarak bulmuşlardır. mHHS’ye göre hastaların cerahi öncesi değerlerini ortalama 58,4±13,1 puan (24.0-85.0 puan); cerrahi sonrası 1. yıldaki değerlerini ise ortalama 76,1±11,1 puan (42.0-91.0 puan) olarak bildirmişlerdir.

Çalışmamızda hastalarımızın cerrahi öncesi HHS değerleri Tedavi Grubu için 68,68±10,25 puan (50,65-83,85 puan), Ev Programı Grubu için 64,57±13,68 puandır (36,65-86,00 puan). Cerrahi sonrası 6. ayda bu değerler sırasıyla 98,65±1,96 puan (96-100) ve 91,80±7,24 puan (59,65-86) olarak artış göstermiştir.

Ben Tov ve ark. (177), artroskopik asetabular labral tamir uygulanan 50 yaş üzeri 22 hastanın klinik ve fonksiyonel sonuçlarını cerrahi öncesi ve cerrahi sonrası takiplerde (takip süresi 12-35 ay arasında değişmekte olup, ortalama 22 ay), mHHS ve HOS ile ölçmüşlerdir. Hastaların en son takiplerinde elde edilen sonuçların, cerrahi öncesine göre anlamlı ölçüde daha yüksek olduğunu bildirmişlerdir. Hastaların fonksiyonel sonuçlarını cinsiyete göre karşılaştırdıklarında, kadın ve erkek hastalar arasında anlamlı bir fark bulamamışlardır. FAİ’si olan ve olmayan bireylerin veya kondral lezyonu olan ve olmayan bireylerin, cerrahi öncesi ve cerrahi sonrası dönemde fonksiyonlarını değerlendirmek üzere mHHS, ve HOS kullanmışlar; sonuçları birbiri ile karşılaştırdıklarında anlamlı bir fark bulamadıklarını bildirmişlerdir. Aynı şekilde mHHS ve HOS ile ölçülen gelişme derecesinde de anlamlı bir fark olmadığını belirtmişlerdir. Sonuç olarak, radyolojik açıdan belirgin bir artrit bulgusu olmayan 50 yaş üzerindeki hastaların artroskopik FAİ ve labral tamir cerrahisinin sonuçlarında anlamlı ölçüde gelişme olduğunu bildirmişlerdir. Bizim çalışmamızda ise hastaların fonksiyonlarını ölçmek için bu çalışmacılardan farklı olarak HHS ve NAHS kullanılmıştır. Ancak bizim çalışmamızda Tov ve ark. dan farklı olarak iki FAİ grubu üzerinde cerrahi sonrası uygulanan farklı rehabilitasyon yöntemi birbiri ile karşılaştırılmış ve fonksiyonel sonuçlar HHS ve NAHS ile

ölçülmüştür. Cerrahi sonrası 6. haftada Tedavi Grubu’ndaki hastalarımızın HHS’ye göre fonksiyonel düzeyi, Ev Programı Grubu’ndaki hastalara göre daha yüksek bulunurken; NAHS’ye göre ölçülen fonksiyonel düzey gruplar arasında benzer bulunmuştur. 6. ayda ise, her iki ölçek ile yapılan değerlendirmede gruplar arasında fonksiyonel düzey açısından herhangi bir farka rastlanmamıştır.

Domb ve ark. (146), kalça artroskopisi uygulanan 50 yaş (50-69 yaş) ve üzeri 52 hastayı, benzer cerrahi işlemler uygulanan 30 yaş altı (13-30yaş) 52 hasta ile cerrahi sonrası en az 2 yıl süresince, hastaların karakteristik özellikleri ve cerrahi sonrası sonuçları açısından karşılaştırmışlardır. Tüm hastalara, cerrahi öncesi, cerrahi sonrası 3. ay, 1. ve 2. yılda yapılan değerlendirmelerde fonksiyonel düzeyi belirlemek için, mHHS, NAHS ve HOS’u (GYA ve Spor parametreleri) uygulamışlardır. 4 ayrı fonksiyonel ölçek uygulamalarının nedenini literatürde kalça artroskopisi sonrası kullanılacak hasta cevaplı en uygun ölçeğin kanıtlandığı bir çalışma olmamasına bağlamışlardır. Cerrahi öncesi ile cerrahi sonrası 2. yılda yaptıkları değerlendirmelerdeki fonksiyonel skor sonuçlarının anlamlı ölçüde artış gösterdiğini bildirmişlerdir. Genç FAİ grubunda mHHS için 62,9 puandan 84,2 puana, NAHS için 63,1 puandan 86,5 puana, HOS-GYA için 63,1 puandan 86,5 puana, HOS-spor için 42,2 puandan 72,7 puana doğru bir gelişme olduğu; daha yaşlı FAİ grubunda ise, mHHS için 61,2 puandan 82,2 puana, NAHS için 59,9 puandan 80,4 puana, HOS-GYA için 63,9 puandan 83 puana, HOS-spor için 41,2 puandan 64,6 puana bir artış görüldüğü bildirilmiştir. Bununla birlikte, 2. yılda yapılan değerlendirmede fonksiyonel skorlarda gruplar arasında anlamlı bir farka rastlamamıştır. Aynı şekilde fonksiyonel değerlendirmelerde, cerrahi öncesi dönemden cerrahi sonrası 2. yıldaki değerlendirmeye kadar olan değişim miktarı gruplar arası karşılaştırıldığında da arada anlamlı bir fark bulamamışlardır. Toplam iyileşme oranını genç grup için % 98,1, daha yaşlı grup için ise % 82,7 olarak bildirmişlerdir. Çalışmamızda da hastalarımızın kalça fonksiyonları HHS ve NAHS ile değerlendirilmiştir. Hastalarımızın büyük çoğunluğunun 50 yaş altı hastalar olması, her iki grup içindeki hastalarımızın yaş dağılımlarının normal dağılıma uyması ve çalışma öncesinde gruplar arasında herhangi farkın olmaması nedeniyle cerrahi öncesi ve cerrahi sonrası 6. hafta ve 6.

aylarda yapılan fonksiyonel değerlendirmede iki grup arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Cerrahi öncesi kalça fonksiyonları HHS’ye göre değerlendirildiğinde, her 2 grupta da cerrahi sonrası hem 6. haftada, hem de 6. ayda anlamlı düzeyde artışlar bulunurken, NAHS’ye göre değerlendirildiğinde sadece cerrahi sonrası 6.