• Sonuç bulunamadı

Geride kalan on yılda kanser tedavisindeki en dikkat çekici yeniliklerden biri de kanser bakımının ilgili disiplinlerden gelen ve bir tedavi planı inşa etmek için işbirliği yapan uzmanlardan oluşan bir ekip tarafından daha iyi bir şekilde verilebileceğidir. Kanser tedavisinde mortaliteyi azaltmak ve sağkalımı artırmak için farklı birçok tedavi modaliteleri kullanılır. Kanserin tedavi yöntemleri genel olarak; cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi olup kanser tanısı konan hastaların bireysel özellik ve hastalık durumuna göre bu yöntemlerden bir veya birkaçı tedavide kullanılmaktadır (16, 36, 37).

Kanserin yayılma süreci sıklıkla kanseri cerrahi müdahaleyle kökünün kazınabileceği ya da radyoterapi ile yerel olarak aşındırılabileceği ölçünün ötesine götürür ve bu da kanser tedavisine gerçekten sistemik bir ilaç bazlı bir yaklaşım ihtiyacını tanımlar. Antineoplastik ilaç tedavisi; aydınlanmış deneyselciliği esas alan ilaç geliştirme yolları ve daha yakın tarihte başlayan belirli bir faaliyet mekanizmasıyla ilintili rasyonel ilaç tasarımıdır (16).

Kanser tedavileri iyileştirici, destekleyici ve palyatif tedaviler olmak üzere üçe ayrılmaktadır. İyileştirici (küratif) tedaviler, kanseri tamamen ortadan kaldırmaya yöneliktir. Destekleyici tedaviler, genelde cerrahi girişimle tümör alındıktan sonra etrafında kalmış olan kanserli hücreleri yok etmek için uygulanmaktadır. Kemoterapi ileride olabilecek metastasları, radyoterapi ise belirli

17

bölgede tekrar kanser oluşma riskini azaltmak için yapılmaktadır. Palyatif tedavide ise amaç, gelecekte olabilecek belirtileri engellemek, yaşam kalitesini arttırmak, tedavide devamlılık sağlamak ve yaşam süresini uzatmak olarak sıralanabilir (37).

2.6.1 Kemoterapi

Primer olarak tümörhücrelerini azaltmak, remisyonu sağlamak, cerrahi ve radyoterapiye destek olmak, metastazları en aza indirmek ve kontrol altına almaktır. Kemoterapi ilaçları, hızlı çoğalan hücreleri hedef alan doğal, sentetik, biyolojik ve hormonal ajanları içermekte ve hücrelerin Deoksiribonükleik asit (DNA) ve Ribonükleik asit (RNA) sentezini bozarak etki göstermektedirler. Etki durumlarına göre iki gruba ayrılmaktadırlar. Bir kısmı etkisini hücre siklusuna bağımlı olarak gösterirken diğer grup hücre siklusuna bağımlı kalmadan etki etmektedir. Ancak tümör hücrelerine karşı seçici etkileri olmadığından tüm hızlı bölünebilen (saç, gastrointestinal sistem GİS hücreleri vb.) normal hücreleri de etkilemektedirler. Bu nedenle toksik etkilerine sık rastlanılmaktadır (15, 38).

Kemoterapi kanserli hücreleri öldürmekle birlikte, normal hücreleri de olumsuz yönde etkilemektedir. Tedavi amacıyla yatan hastaların büyük çoğunluğu kemoterapi ve radyoterapi tedavisi almaktadır. Bu tedavilerin, değişime uğramış hücrelerin yanı sıra hızlı bölünme özelliği gösteren normal hücrelere de etki etmeleri sonucunda istenmeyen semptomlar ortaya çıkmaktadır. Hematolojik yan etkiler (anemi ve yorgunluk, trombositopeni, nötropeni), cilt sorunları (ekstravazasyon, alopesi, el-ayak sendromu, tırnak değişiklikleri), nörolojik sorunlar (periferal nöropati), kardiyolojik sorunlar, hepatik sorunlar, pulmoner sorunlar, üriner sorunlar (hemorajik sistit ve nefrotoksisite), gastrointestinal sorunlar (bulantı-kusma, tat ve koku alma duyusunda değişiklik, iştahsızlık, anoreksi, mukozit, diyare ve konstipasyon), uykusuzluk, kaygı/sinirlilik, içe kapanma ve ağrıdır gibi farklı yan etkiler ortaya çıkmaktadır. Bütün bu yan etkilerinin insidansı kullanılan kemoterapi yöntemi ve dozuna göre değişiklik göstermektedir (11, 15, 28).

18

Bu sorunlardan biri olan bulantı, kusma ve öğürme kanser hastalarında en yaygın, stres verici sorundur ve hastalar tarafından farklı yaşanmaktadır. Kontrol altına alınmayan bulantı ve kusma; sıvı elektrolit dengesizliği, dehidratasyon, anoreksi, kilo kaybı ya da yiyeceklere karşı isteksizlik gibi fizyolojik etkilere ve hastanın sosyal yaşamından uzaklaşmasına neden olan pek çok psikolojik sorunlara neden olmakta ve hastanın tedaviye uyumunu önemli ölçüde etkilemektedir (39).

Piamjariyakul ve ark. (40) kemoterapinin yan etkilerine yönelik yaptığı çalışmada hastaların % 60’ının bulantı, % 35’inin ise kusma yaşadığı saptanmıştır. Spichger ve ark. (41) yaptığı çalışmada hastaların % 61.8’i iştahsızlık, % 48’i kilo kaybı, % 42.2’si konstipasyon ve bulantı, % 29.4’ü diyare, % 24.5’i kusma bildirmiştir. Bulantı ve kusma bu yan etkiler içinde hastaları en çok rahatsız eden ve en sık rastlanan sorunlardan biridir.

2.6.2 Radyoterapi

Radyasyon; elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimindeki enerji yayımı ya da aktarımıdır. X ışınlarının 1985 yılında keşfedilmesi ile bulunmuştur. Radyoterapide X ve γ ışınları kullanılmaktadır. Kanser tedavisindeki ilk kullanımı 1899 yılına dayanmaktadır. Tedavi sonrası kazanılan başarı ile radyasyon ışınlarının etkileri, yan etkileri, kullanım dozları ve süreleri iyice araştırılmış ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde kullanımı yaygınlaşmıştır (15).

Radyoterapide amaç; normal hücrelere hasar vermeden malign hücrelerin çoğalma yeteneğini bozmak ve hücrenin bulunduğu alanda ölümünü sağlamaktır. Tedavide yüksek enerjili radyasyon kullanılarak, kemoterapide olduğu gibi hücrenin DNA yapısı bozulmakta ve ölümü sağlanmaktadır. Radyasyon hücreye serbest radikal parçaları bırakarak veya doğrudan DNA’yı hasara uğratarak hücre ölümünü sağlamaktadır. Radyoterapi; primer tedavide, kombine tedavilerde, profilaktik olarak, palyatif tedavi ve acil durumlarda (süperior venakava sendromu, spinal kord basısı vb.) kullanılabilmektedir. Radyasyonda da kemoterapide olduğu gibi normal hücreler

19

zarar görebilmektedir. Bu nedenle tedavi sonrasında kemoterapi tedavisiyle benzer semptomlar görülebilmektedir (15, 38).

Radyoterapiye bağlı gelişen reaksiyonlar birtakım tedavi faktörlerinden etkilenmektedir. Bunlar; her bir seanstaki dozu, toplam tedavi dozu, toplam tedavi süresi ve ışınlanan volumdür. Radyoterapinin yan etkileri, tedavi süresince görülen erken komplikasyonlar ve tedaviden bir süre sonra beliren geç komplikasyonlar olarak sınıflandırılır. Ayrıca olası yan etkiler, tedavinin uygulandığı bölgeye göre değişir. Baş-boyun kanserlerinde sigara, alkol kullanımı ve viral faktörler HPV, EBV en büyük risk faktörleridir. Neredeyse her hastada yan etkiler görülebilir (% 50-100), genellikle tedavi alanına giren ve hızla çoğalan dokularda (mukoza, kemik iliği, deri) görülür. Akut reaksiyonlar tedavinin 3-4. haftasında görülmeye başlar ve haftalık dozla doğrudan ilişkilidir. Semptomlar genellikle geçicidir. Doğrudan uygulanan radyoterapinin yanı sıra, akciğerlerin; batına, mediastene, boyuna, supraklavikuler bölgelere ve spinal eksternal radyoterapi uygulamalarından da etkilenebileceği bilinmektedir. Karın ve pelvis bölgesinden radyoterapi alan hastaların yaklaşık %0.5- %5.2’sinde gastrointestinal sisteme (GİS) yönelik yan etkiler gelişmektedir. Dozun miktarı arttıkça, enteropati sıklığı ve şiddeti de artmaktadır (33).

2.6.3. Cerrahi Tedavi

Kanser tedavisinde kullanılan ilk yöntem olmakla birlikle ilk kullanımı 19. yüzyılda olmuştur. Cerrahi girişim kanser tedavisinin en eski yöntemlerinden olup, solid tümör tedavisinin en önemli öğesidir. Tek başına da kullanılabilir bir yöntem olmasına karşın ilerlemiş tümörlerde yeterli bir tedavi olmayabilir. Cerrahi ile primer tümör yükü azaltılmış olsa da diğer tedavi yöntemler ile birlikte yapıldığında tedavi şansı artmaktadır. Tanı koymak amacı ile yapılan biyopsilerde cerrahi tedavinin bir basamağını oluşturmaktadır. Bunun dışındaki kullanım amaçları; primer olarak tümörü çıkartmak, tanının doğrulanması, evreleme, total kanser hücrelerini azaltmak ve palyatif olarak semptomları azaltmaktır. Cerrahi girişimin şekli hastanın klinik durumuna, risk faktörlerine, tümörün lokalizasyonuna, tümörün büyüklüğüne, hastanın klinik evresine ve hastanın tercihlerine göre değişmektedir (5, 15, 19).

20

Bu tedavi yöntemlerine ek olarak, son zamanlarda yapılan araştırmalar Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi’de çeşitli nedenlerden dolayı kanser hastaları tarafından kullanıldıklarını göstermektedir. Kanser tedavisinde farklı tedavi seçeneklerinin kullanılması, sadece etkin değil; aynı zamanda hem etkin hem yaşam kalitesi üzerine olumsuz etkisi en az olan tedavi seçeneklerinin kullanılmasını gerektirmektedir. Bununla birlikte kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi gibi diğer yöntemler de özellikle uzun dönem yan etkileri ile hastanın yaşam kalitesini bozabilmektedir. Bu nedenle kanser hastalarında yaşam kalitesi, en az kanserin tedavisi kadar üzerinde durulması gereken önemli bir konudur (15, 42).