• Sonuç bulunamadı

“ KANSER KOĞUŞU ” VE “ PİJAMALILAR ” ESERLERİNDE HASTA İNSAN TEMAS

Araş Gör Badegül CAN

“ KANSER KOĞUŞU ” VE “ PİJAMALILAR ” ESERLERİNDE HASTA İNSAN TEMAS

75

Müdürlüğüne, Dispansere, dilekçeler, raporlar, bugün git yarın gel’ler derken prosedürün bu denli yavaş ve karmaşık işleyişi onu çıldırtır. Hastaneye yatabilmesi için gerçekten hasta olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Sağlık Müdürlüğünde kendisine söylendiği üzere Fatih Dispanserine gider, burada gerçekten hasta olup olmadığı tespit edilecektir. Dispanser tıklım tıklımdır. Doktor elindeki kartı gördükten sonra, ayrıca bir de dispanser kartı ister. Olmadığını söyleyince, doktor onu önceden tanıdığı bir hastayla karıştırmış olacak ya sinirlenir. Ama gazeteci mesleğini dile getirince doktor çözülür ve gerekenleri yaparak, yatırılması için onu tekrar Sağlık Müdürlüğüne gönderir. Sağlık Müdürlüğü’nde bu defa da yatmak için sıraya girmesi gerektiği söylenir. Bir ay, iki ay, üç ay sırası gelince yatacaktır. Bu kadar beklemeyi göze alamayan gazeteci Belediye Hastanesine yatmak istediğini söyler. Oraya yalnız İstanbulluların yatabileceği söylense de, Belediye Sağlık İşlerine havale edilir. Oradan Cerrahpaşa’ya gönderilir; ancak boş yatak olmadığı için kabul edilmez.

Bu böyle sürerken, nihayet bir sedyeyle verem hastanesinde alır soluğu. Ancak burada Karantina hastası olduğu için ilgilenen olmaz. Doktorlara göre kanaması olmadığı için yatağı boş yere işgal etmektedir. Karantina malı olduğu için, formalite yerini bulsun diye bir alt servise inecektir. Gazeteci sinirlenir, formalite yerini bulsun diye Cağaloğlu’nda muayenehane’ye gider, Devlet Hastanesi’nde birkaç gün yatabilmek için gereken vizite parasını öder ve bir gece kanamam var diye Devlet Hastanesinde doktorun kapısına dayanır. Üçüncü kısımda bir odaya alınır, yer olmadığından önce kür yatağına yatırılır. Doktor Şükrü baba 28 kişinin vizitesini on dakikaya sığdırır, odanın havasızlığına tahammül yoktur tabii. Hastalar biraz fenalaşsa Nalbant Şevket bir iğne yapar sadece. Köşede ağır bir hasta Ömer vardır. Kürde yatan hastalarda onun yerine geçebilmek için onun ölümünü bekler. Hasta bir süre sonra ölmüştür. Hemşire gelip, resmen ölümünü onaylar ve arkasından iki sedyeci gelir ve ölüyü götürür. Koğuştaki hastalar kavga halinde hastane malı eşyalarını paylaşmaya çalışırlar. Hastalardan biri, başucunda ölümünü bekleyip, yerine geçecek olan hastayı itip, yatağını alır. Gazeteci de ondan boşalan yatağa geçer. Rizeli Zeki, Kekeme Kemal, Deve Recep, Fidan Çavuş hemşire üzerine konuşurlarken, hemşire beraberinde genç yeni bir hastayla gelmiştir: Naci Elitemiz. Koğuştakiler biraz alaylı biçimde ona sorular sorarlar ve onun kendilerine saf saf cevap verişi hoşlarına gider. Netice de buradaki hastalar birbirleriyle şakalaşarak günü geçirirler. Birbirlerinin eşyalarını kullanırlar, eşyanın kullanılması için izin şartı bellidir: Baba Şükrü’ye gece hapı yazdırmak. Naci bir gün daha da kötü olur, hemşirenin damarını bulup iğne yapması mümkün olmaz, kalçadan dener, bu defa da çarşafa yapar iğneyi. Sonunda Naci’ye iğne yapmayı Nalbant Şevket başarır. Nalbant Şevket bu şekilde Niyazi’yi sakat bırakmıştır. Niyazi doktoru biraz korkutmuş, hastanede fazla yatmak adına şikâyetçi olmamıştır. Gerçi hangi topal bacak? Numaradır hepsi. Bu numarasının süresi geçince de bir ay daha yatabilmek için, 1000 karın havası almış, fenalaştı numarası çekmiştir. Hastalar bir ay fazla yatabilmek için her şeyi yapmaya hazırdır. Hastanenin en ilgi gören hastalarından biri göçmen ağzıyla konuşan Hacı’dır. Başhekimin uzaktan tanışı olduğundan onun istekleri ayrı yerine getirilir. Yemek borusundan rahatsızdır Hacı, ağız yoluyla bir şey yiyemediği için günde iki kez serum takılır. Konyalı Ali, Mercimek Fahri, Boncuk Naci, Musluk Nuri, Şoför Kamil, Nebil efendi, Hüseyin Kazma ve diğer hastalar burada zamanı birbirleriyle şakalaşarak geçirirler. Bir gün Hacı’nın bacağına Naci onun karikatürünü çizer. Hacı sabah yemek için sıvayınca pijamaları görür, hem söylenir hem de “amma benzetmişler” diye şaşırır. Gün öyle şakayla biterken Hacı ölür. Nalbant Şevket, Pırpır Dündar, Hemşire ve başhekim gelirler. Böylece hastalar ilk kez bir ölünün başında başhekim görürler. İki

BADEGÜL CAN–UDKEK 2011

76

hademe alır götürür Hacı’yı. O sırada başka bir koğuştan dönen Musluk Nuri ölüme çok üzülür, onun duruşu herkese komik gelir ve gülerler. Aslında bu hastanede ölüm gülünçtür. Ertesi gün hastanede üç ayını doldurmuş hastaların taburcu günüdür. Kimi hastalar hastanede kalmak için uğraşırken, aynı odada oturaklı hastayla kalmanın verdiği rahatsızlıktan ötürü gitmek isteyenler de vardır. Nebil Efendi bunlardan biridir, Fidan Çavuş oturağa başladığından beri rahatsızdır gitmek ister. Tahir Tutuk için hemşire bırakılır da nasıl gidilir. Baba Şükrü, Pırpır Dündar, hemşire girerler koğuşa. Doktor bir numara taburcu, iki taburcu, üç taburcu, dört taburcu, Kekeme Kemal’e isteği üzerine izin ki, bu Kekeme Kemal’in Baba Şükrü’ye özel muayene hanesinde yüklü bir vizite ödeyip sonra hastanede biraz daha yatmayı garantilemesi anlamına geliyor. Yedinci yatak izinli, sekiz taburcu, Fidan Çavuş isteği üzerine oturaklılar koğuşuna, sonra taburcu, izinli, taburcu, izinli devam eder vizite. Kür yataklarındaki hastalara bakıp, koğuştakilere bunlar bu yataklarda yatarken üç aylıkların burada kalması doğru mu diye sorar? Dışarıda sıra bekleyen çok hasta vardır. Dört taburcunun yerine hemen üç hasta gelir. Biri sözü geçen bir partinin adamı Piston Sadi’dir. Nebil Efendinin yerine yatan üç dil bilen, çok fazla kitabı olan koğuştakilerin Bihruz Bey lakabı verdiği bir hastadır. Bihruz Bey kordonlu bir robdöşambr giyerek ortalarda dolaşır, kimselere yüz vermez, hasta kızların koğuşunun etrafında dolaşan onlara takılan Mercimek Fahri’yle Naci’yi azarlar, bunlarda kız mı, canlı kanlıları dururken diye düşünür, aşağılama duygusu vardır. Başka bir vizite zamanı doktor yine hastaları muayene eder. Bihruz Beyi görünce onun nasıl olduğunu sorar. Bihruz Bey hastalığını tıp dilinde ve düzgünce anlatıp, yapılması gerekenleri söyleyince doktor şaşırır. Bihruz Bey kronik Tüberkülozdur ve bu hastalığı nedeniyle tıp fakültesi eğitimini yarıda bırakmıştır. Doktor vizitenin çoğunu ona ayırınca diğer hastalarla ilgilenmeden çıkar. Koğuşta hastalar sinek kondu oynarlar. Yengeç Ali’nin yatağına birer yirmi beşlik atılır. Kimin parasına sinek konarsa bütün yirmi beşlikleri o toplar. Niyazi’nin parası mıknatıs gibi çeker paraları, cebi dolmuştur. Naci’nin kanaması olduğundan yatağından çıkmaz, Fahri’yi yanına çağırıp Bihruz Bey’i sorar. Bihruz Bey ortalarda yoktur, muhtemelen hemşirenin yanındadır, o sıralarda araları iyidir. Fahri Bihruz Bey’e yaptığı bilmişliği anlatır. Bihruz Bey’in elindeki romanı almıştır. Bihruz Bey okuyup okumadığını sorunca, daha yeni gördüğü halde, okuduğunu söyleyip, anlatır: Olay Paris’te geçer, adı Şahika, bir ressamın hayatını anlatıyor. Onlar aralarında konuşurken, sinek kovdu oynayanlar birbirlerine girerler, tam o sırada Bihruz Bey kapıda belirir ve başhekimin geldiğini haber verir. Şoför Kamil arkadaşlarına “yemeklerden hepimiz şikâyetçiyiz değil mi?” diye sorar. Herkes şikâyetçidir ve tek tek durumu dile getirmeye karar verirler. O sırada hemşire telaşla içeriye dalar, sadece başhekim değil beraberinde Sağlık Müdürü de gelecektir. Başhekim, Sağlık Müdürü, bir sürü doktor ve Başhemşire koğuşa girerler. Sağlık Müdürü hastalara sağlıklarını, şikâyetleri olup olmadığını sorar. Biraz evvel şikâyet konusunda anlaşan hastaların şimdi hiçbir şikâyeti yoktur. Yemeklerden, doktorlardan, hemşirelerden memnundurlar. Odada dolaşan Sağlık Müdürü, Bihruz Bey’in etajerindeki kitabı görür ve “Şahika” nın güzel seçim olduğunu, mükemmel bir meslek romanı olduğunu söyler. Bihruz Bey, kitabı okuduğunu, Paris’te geçtiğini, Fakir bir ressamın yaşamından söz ettiğini söyler. Sağlık Müdürü de bu kitabın bir doktorun yaşamını anlattığını ve olayında İngiltere’de geçtiğini söyler kızarak. Kitaplarını eve götürmesini, çok okumanın onun zihnini bulandırdığını söyler. O günlerde Fidan Çavuş’un oturakla işi kalmamıştır ve koğuşa birkaç günlüğüne misafir olmuştur; ama ağırlaşır ve o da ölür. Öbür gün Baba Şükrü yanında bir ihtiyarla koğuşa. Biraz aksi olan ihtiyar yeni hastadır ve yanında bir radyo vardır, radyonun varlığı koğuştakileri heyecanlandırır. Yeni hasta mikroptan korkar, yanına kimseyi yaklaştırmaz, eşyalarına

“KANSER KOĞUŞU” VE “PİJAMALILAR” ESERLERİNDE HASTA İNSAN TEMASI

77

dokundurmaz. Bu koğuş için yeni eğlence biçimidir. Adamcağızın karyolasına dokunurlar ve sonra onun kalkıp dokundukları yeri silişini uzaktan izlerler. Bihruz Bey’in bu hastaya ilk sorusu sağlığı yerine radyosunun markası olmuştur. Sonra markayı beğenmemiş, aşağılayıcı bir üslupla öyle bir radyosu olduğunu, parazit yüzünden dinleyemediğini ve pencereden attığını anlatmıştır. Baba Şükrü viziteye gelmiş, yeni hastanın sağlığını sormuş, isteklerini yazmıştır. Bihruz Bey bu durumdan hoşnut değildir, hastanede ikinci plana düşmüştür. Yeni hastanın doktordan istediği yiyeceğe karşılık bir yiyecek bile istemiştir. Viziteden sonra, koğuştakiler hep birlikte radyoyu dinlemeye koyulurlar, ama tabii ona dokunmaları yasaktır. Ancak birden radyo bozulur, Mercimek Fahri Beşiktaş- Galatasaray maçını dinlemeyi beklemektedir, bu nedenle radyonun tamiri şarttır. Deve recep tamire götürebileceğini söyler, bunun üzerine koğuşta para toplanır, herkes giyecek bir şeyi olmadığından, Recep’e bir şeyler verir ve hastanenin arka kapısından çıkar gider ve bir daha da dönmez. Deve Recep’in kür yatağına Musluk Nuri gelir, onu koğuştakiler önceden tanırlar, profesyonel hastadır. Sonra koğuştakilere Baba Şükrü’ye ve diğerlerine arkadaşıyla yaptıkları ölüp dirilme oyununu anlatır. Bu oyun sayesinde Musluk Nuri koğuşta paşalar gibi yaşamış, birçok hemşire, hademe işinden olmuştur. Mercimek Fahrinin de doktor önlüğü giyip, Naci’yi de peşine takarak diğer koğuşlara dalması ünlüdür. Koğuşlarda tartı günü başlamıştır, Tartı da herkesin kilosu az çıkar. Hiçbiri doğru dürüst bir şey yemedikleri için kilo alamamışlardır. Ardından baba Şükrü viziteye gelir. Bihruz Bey bu vizitede izin ister. Birkaç hasta da gece hapı yazdırır. Yeni gelen ihtiyar hasta da gece hapı isteyince doktor şaşırır. Hemşire dâhil herkes gülmektedir, ancak yaşlı hasta koğuştakilerin ona söyledikleri üzerine gece hapını uyku ilacı sanmaktadır. Ankara’dan hastaneyi teftişe sağlık müfettişi gelir, hastaneyi başhekim güzelce gezdirir, her şey yolundadır, önceden bu ziyaret için hazırlanılmıştır, müfettiş bulaşıkhaneden pek memnun kalmamıştır. Başhekim ona tavukhaneden bahsetmiştir, hastalar pek görmese de burada her hastaya günlük iki taze yumurta düşecek şekilde altı yüz elli yedi tavuk ve bir miktar horoz beslemektedirler. Güya hastalar bu tavukların hem etinden, hem sütünden faydalanmaktadırlar. Müfettiş yemekhane geçer, orada yemek yiyen hastaların sayısını az görünce başhekime neden az olduklarını sorar. Başhekim genelde yatalak hastalar dışında kahvaltıya indiklerinin söyler. Müfettiş kahvaltı yapan hastaya arkadaşlarının nerede olduğunu sorar. Hasta onarlın çay sevmediğini söyler. Müfettiş orada gördüğü güzel kahvaltıları sayar, bunlardan yesinler, tabii hasta bunarlın sadece personelin yediğini, onlara sadece çay verildiğini söyler. Masalardaki yumurtalar ise bozuktur. Müfettiş çok sinirlenir; oysa akşamdan geleceğini bildirmiştir, bu onu hiçe saymaktır. Müfettiş tavukların hepsinin kesilip etinin yumurtalarını yiyemeyen hastalara verilmesini söyler. Hastaneye yeni bir hasta gelir: Haydar Sönmezocak, Musluk Nuri’nin eski arkadaşıdır. Veremlilere kömür veriliyor haberini duyup, bunun için yattığı tüm hastanelerin raporlarını sıralayıp Üsküdar Belediyesine başvurur. Ancak prosedür yerine gelinceye kadar sağlığı iyice bozulur. Sonunda kömürü çıkarır ama alması mümkün olmaz.

Yemeklerden şikâyetçi hastalar, kalemleri alıp Sağlık Bakanlığı müfettişlerine dilekçe yazdılar; ancak cevap alamadılar. Yemekhanede toplu eylem yaparlar, yine bir netice çıkmaz. Şoför Kamil sekiz araba eşliğinde doğru Sağlık Bakanlığına şikâyete gider. Onlar döndükten sonra, müfettişler hastaneye gelir. Başhekimle birlikte koğuşa girer. Hastalara dertlerinin ne olduğunu sorar. Hastalar tüm şikâyetleri anlatır; ama Başhekim hepsini yalanlar. Gün böyle biterken yeni taburcu korkusu ortalığı sarmıştır. Şoför Kamil’in şikâyeti biraz işe yaramış, kahvaltılar birazcık olsun düzelmiştir. Hastanede altıncı ayını dolduran Kekeme Kemal kimseye çaktırmadan derece tahtası üzerinde oynar.

BADEGÜL CAN–UDKEK 2011

78

Baba Şükrü vizite’ye gelince onun tabelasındaki sayıya oldukça şaşırır. Aynı gün yattığı Hüseyin Kazma 174 günlük hasta iken Kekeme Kemal nasıl 104 gün olur. Kekeme Kemal tabelâsı üzerindeki kâğıtları alıp, servis odasından aldığı boş tabelâ kâğıdını yeniden doldurup oraya yerleştirir. Onun bu açıkgözlülüğü yüzünden Rizeli Zeki, Niyazi taburcu olurlar. Onların yerine birinin gelmesi de uzun sürmez. Havalar çok soğuktur ve kaloriferler de yanmaz. Hastaların çoğu yataklarından çıkamaz. Musluk Nuri bunun üzerine gazeteciden gazetelere bu konuda makale yazmasını rica eder. Musluk Nuri’nin söylediklerini şeyleri tam altı sayfalık kâğıda yazar. Nuri posta pullarını yapıştırır ve posta kutusuna atar. İki gün sonra gazetelerden biri hastaneye bir muhabir, bir de fotoğrafça gönderir. Diğer bir gazete “Veremliler soğuktan donuyorlar” diye bir haber yapar. Çok geçmeden koğuşa gelen Baba Şükrü taburculara başlar: Şoför Kamil, Pilav Şakir, Naci, Gümüşhaneli ve son olarak Gazeteci taburcu olurlar. Doktorun gazeteciye bir de tavsiyesi vardır: “Gazete gazete dolaşır, şu bir türlü çıkmayan kömürü çıkarır, gönderirsin bize!”5

Yine aynı şekilde “Kanser Koğuşu” eserini: -Kostoglotof’un hastaneye gelişi

-Hastanede yaşananlar

- Kostoglotof’un taburcu oluşu şeklinde üç bölümde özetlemek daha doğru olacaktır: Olay Taşkent’te bir hastanenin Onkoloji kliniğinde 1950’li yıllarda geçer. Vücutlarının değişik bölgelerinde tümör teşhisi ile hastalar, bu hastanenin 13. koğuşunda toplanırlar. Kostoglotof hasta vaziyette, sürünerek geldiği bu klinikte hasta olduğunu

kabul etmeden direnmeye çalışır. Subay olmayı beklerken tutuklanmış ve ebedi sürgüne yollanmıştır. Yaşamı sürgünde geçtiği için öğrenimini tamamlayamamıştır ve artık kanserdir. Bunun için yetkililere çok kızar, ona göre her şeyin suçlusu onlardır. Hemşire Zoya ile Leningrad kuşatması üzerine sohbet ederken, savaşa hazır olması gerekirken hazırlık yapmayanların suçlu olduğunu söyler. Kostoglotof hastalığı yenmek için ne

yapabileceğini sorgular. Hastane dışından Doktor Maslennikov’ a mektup yazar ve doktor ona cevaben Chaga’nın (huş ağacı mantarı) kanser tedavisine iyi geldiğini yazar. Pahalı bir ilaç olduğunu anlatır ve nasıl bulabileceği konusunda bilgi verir. Kostoglotof bu ilacı bulmak ister, yazılanları koğuştaki arkadaşlarına da okur. Chaga ile tedavi olacak hastalar için, mucizevî bir fikirdir. Herkes bununla ilgili sorular sorar. Ancak Kostoglotof, Chaga’nın tüm sırlarını açıklamak istemez; çünkü herkes bu mantarı sağlayacak tüccarlara mektup yazarsa, Chaga’nın fiyatı yükselir ve o alamaz. Yalnızca iyi olduğunu düşündüğü kişilere verecektir ve Rusanof bunlardan biri değildir.Nikolayeviç Rusanof boynunda bir şişlikle hastaneye gelir,Rusanof hep şikâyet halindedir. Şans eseri geldiği bu hastanenin koşullarını barbarca bulur, doktorlar yetersizdir ve işçilerle aynı yerde kalmak kötüdür. Rusanof, Stalin’e bağlı bir adamdır. Stalin’in ölüm yıl dönümü için gazetelerin geniş manşetler ayırmamasına içerler, yapılan yenilikleri okudukça, onu yerinden olma korkusu sarar ve boğulur gibi olur. Kostoglotof o aralar, Zoya ile ilgilenir, tatlı aşk oyunları oynarlar. Kostoglotof on dört yıl sonra okul arkadaşına burada rastlar; ancak

Vera’yı tanımakta zorlanır. Çirkin olmasına rağmen asil bir kadın olduğu için Vera’ya güçlü hisler besler, hemşire Zoya hissettiği gibi bir şey değildir. Vera’nın bilimde doğa güçlerine inancı, Oleg’in güvenini arttırır. Dontsova hastanenin en meşgul doktorudur.Önceden nimet gibi gördükleri evrensel radyo terapi yöntemi, şimdilerde

5Ilgaz, R.,(2009),Pijamalılar,İstanbul, Çınar Yayınları, s.190.

“KANSER KOĞUŞU” VE “PİJAMALILAR” ESERLERİNDE HASTA İNSAN TEMASI

79

onunla tedavi olan hastaların dozun uygulandığı yerlerde bazı değişikliklerle hastaneye gelmesiyle önemini yitirir. Bir gün Dontsova midesinde bir ağrı duyar. Bir Onkolog olarak bunun ne olduğunun farkındadır. Eskiden inandığı azim ve güç birden yok olur ve hastalarını tedavi edemez duruma gelir.Rusanof’un tümörü sönmeye başlar, ama neşeli değildir.Bu aradakoğuşa yeni gelen hasta Chally ile iyi anlaşır. Hastalığa neşeli ve iradeli tavırla direnen bu hasta, işçi sınıfındandır. Bu sebeple Rusanof hastaneden çıkınca onunla görüşmeyecektir. Koğuşta hastalıklarından şikâyet etmeyen hasta, küçük Demka’dır. Futbol oynarken, ayağına aldığı bir darbe onu buraya getirir.Kitap okumayı sever, anlamak ve öğrenmek ister. Demka bir gün hastanede Asya’yı görür. Asya hastaneye kontrolü için gelen bir atlettir. Demka onun canlılığını sever; ancak aralarında sağlık gibi

bir engel vardır.Demka’yı iyileştirmek için bacağını keserler ve Demka artık başka bir koğuştadır. Tüm yaşamı ile Demka’ya kusursuz gelen Asya ise, şimdi göğüs kanseri teşhisi ile hastanededir.Demka’nın bacağının kesilmesiyle başka bir koğuşa alınmasıyla yerine kanser koğuşuna Vadim gelir. Vadim ölürken geriye maden yataklarını bulmaya yarayacak bir araç bırakmaya kararlıdır ve sıkıca çalışır.Rusanof artık iyileşmiştir. Taburcu olduktan sonra, bahçede yürüyüş yapan Kostoglotof’a ters ters bakarak, oğlunun kullandığı arabayla hastaneye veda eder.Şulubin hastaneye sonradan gelen, kütüphane memuru olan hastadır. Şulibin ve Kostoglotof ahlâkî sosyalizm üzerine konuşurlar. Şulibin düşündüklerini söylemekten çekinmediği için, ya da bazı şeyleri mecburen kabullendiği için Ziraat Teknik Enstitüsü’nü bitirmesine rağmen, kütüphane memuru olmuştur.

Nihayet artık Kostoglotof’un taburcu edilme zamanı gelir, geceyi şehirde geçirecektir. Cebinde iki adres vardır: Vera’nın ve Zoya’nın ev adresleri. Vera’ya gitmek için hareket eder; ancak onu evde bulamaz. Tekrar da gitmek istemez. Sürgün’ün biteceğine dair dedikodular olsa da, gerçekleşmeme ihtimali yüzünden Vera’yı da kendi ebedi sürgününe ortak etmek istemez. Demka’nın ondan isteği üzerine hayvanat bahçesine gider ve gördüklerini ona yazar.Ona göre oradaki çocuklar hasta bir toplumun meyvesi gibidirler. Maymun’un gözüne tütün atmışlardır. Kostoglotof bir an hücrelere girip onları özgürlük fikri kaybolan bir vatana bırakmayı düşünür; ama onları anîden bırakmanın bir felâket olacağını düşünür ve yapamaz. İstasyona gider, trene biner ve yatar. Kostoglotof şehri ve uzak güzel bir yıldız olan Vera’yı gerilerde bırakır. O anda çizmeleri o ölmüş gibi durur.

Eserlerin özetini tamamladıktan sonra, temalarına baktığımızda: Rıfat Ilgaz söz konusu eserinde yaşamak için direnen verem hastalarının dramını konu alır. Kendiside bu hastalarla birlikte yaşamış, verem tedavisi görmüştür. Soljenitsın ise, eserde kendisi gibi çalışma kamplarından yeni çıkmış bir mahkûmun kanser tedavisi sürecindeki anılarını merkeze alarak, yaşam savaşı veren kanser hastalarını anlatır. Soljenitsın bu romanda anlattığı hastalarla birlikte hayat mücadelesi vermiş, “Kostoglotof” figürünü kendisinin sözcüsü olarak eserin merkezine koymuştur. Bu durumda, iki büyük edebiyatçının da anlattıkları dönemlere ve işledikleri temaya hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Neden bu hastalıklar seçilmiştir diye sorduğumuzda: Eserlerin temasını oluşturan hastalıkların seçimi iki yazar içinde bir tesadüf değildir. Sadece yazarların otobiyografik yaşamlarının bir sonucu oldukları da söylenemez. Yazarların seçtikleri hastalıkları kendilerinin yaşamalarının yanında, o yıllarda yaşadıkları ülkelerde en çok görülen hastalığa bağlı olarak da bu hastalıkları seçmiş olmaları mümkündür. Nitekim o yıllarda Türkiye’de (1950′li yıllarda) görülme sıklığı çok yüksek olan hastalık veremdir ve o yıllarda ölüm

BADEGÜL CAN–UDKEK 2011

80

nedenleri arasında birinci sırada yer alır.6 Yine aynı şekilde, o yıllarda Rusya’da en çok görülen hastalıklar Kanser, verem, buruli ülseri ve ülkenin ekonomik durumu da göz önüne alındığında enfeksiyonel hastalıklar şeklinde sıralanabilir.7 Görüldüğü üzere her iki ülkede de Romanlar farklı tarihleri anlatmakla birlikte (Türkiye’ “Pijamalılar” 1950’li yılların sonu, Rusya’da “Kanser Koğuşu” 1960’lı yılların sonu) yaşanan çaresizlik