• Sonuç bulunamadı

1.2. KALKINMA

1.2.2. Kalkınma İktisadının Teorik Kökenleri ve Canlanışı

Kalkınma iktisadının teorik kökenlerine baktığımızda, literatürdeki birçok iktisatçı tarafından, direkt olarak kullanılmasa bile anlam açısından değinilmiş olduğunu görmekteyiz.

Ekonomik kalkınma ve azgelişmişlik sorunu oldukça kompleks bir yapıya sahiptir. Ekonomik bir sorun olduğu kadar, aynı zamanda kurumsal ve yapısal bir sorundur. Ulusal ekonomiyle ilgili olduğu kadar uluslararası düzeyde de ele alınması gereken bir sorundur. Kalkınma teorileri bu problemlere çözüm getirme amacıyla, akademik çalışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır (Taban ve Kar, 2004: 27).

Kalkınma teorileri birçok soruya yanıt aramaktadır. Bu teorilerin yanıt aramaya çalıştığı soruların bir kısmı şu şekilde sıralanabilir:

 Niçin dünyadaki bazı ülkeler daha zengin iken diğerleri daha yoksuldur?

 Niçin dünyanın büyük bir çoğunluğu düşük düzeyde fakirlik çizgisinde kalırken, sadece çok az sayıda ülke kalkınma yolunda ilerleyebilmektedir?

 Ekonomik kalkınmanın aşılması çok zor olan bir takım aşamaları var mıdır? Bunları aşamaya yardım edecek yöntemler geliştirilebilir mi?

27

 Bugünün gelişmiş dünyasının ekonomik ilerleme tarihi ve deneyiminden, azgelişmiş ülkelerin öğrenebilecekleri bir şeyler var mıdır?

 Uluslar arası ticaretin yoksul ülkelere kazandıracağı bir şeyler olabilir mi?

 Tarımsal alanda uzmanlaşan ülkeler imalat sanayinde uzmanlaşan ülkeler kadar hızlı sanayileşebilir mi?

 Yabancı sermaye, dış borç veya yardımların kalkınmaya etkileri nelerdir?

 Piyasa tek başına kalkınma problemlerini çözebilir mi?

 Devlet müdahalesinin kalkınmada her hangi olumlu bir etkisi olabilir mi? (Taban ve Kar, 2004: 28).

Teorik olarak kalkınma disiplininin kökenlerinin Adam Smith’ e dayandığı söylenebilir. Ancak, kalkınma kavramı anlamsal olarak, Adam Smith’ in çalışmalarından önce fizyokratların çalışmalarında dahi görülebilmektedir. Öyle ki William Petty, 1676 yılında yayımlanan eserinde ‘‘Fransızlar çok hızlı büyümüştür’’ şeklinde bir görüş ifade etmiştir. Bu görüş, her ne kadar ana hatlarıyla gelire bağlı büyümeyi belirtse de; Petty’ ye göre, yaşam standartlarına yönelik bir endişeyi de içerisinde barındırır. Dolayısıyla bu görüşün kalkınma iktisadını ilgilendirdiği ve konuyla ilgili ilk düşüncelerden biri olduğunu ayrıca kabul etmek gerekir (Sen, 1988: 10).

Smith, Ulusların Zenginliği adlı kitabında ulusların zenginliklerinin altında yatan nedenleri ve bu zenginliklerin niteliklerini ortaya koymuş ve piyasa ağırlıklı bir yaklaşımla kalkınma sorununa değinmiştir. Sermaye birikimi ile tasarruf oranının iktisadi kalkınma adına önemli olduğunu ve üretime çok daha fazla önem verilmesi gerektiğini savunmuştur. Literatüre baktığımızda nüfus teorisiyle kalkınmaya değinen T. R. Malthus ile iktisadi kalkınmanın itici gücünün ticaret olduğu görüşünü savunan D. Ricardo’nun, A. Smith’in yolundan gitmiş olduğu görülmektedir.

D. Ricardo, ilhamını aldığı Adam Smith’ten yola çıkarak kalkınmanın asıl itici gücünün ticaret olduğunu savunmuş ve karşılaştırmalı üstünlükler teorisini

28

geliştirmiştir. Ülkelerin, karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu malda uzmanlaşmalarını savunan Ricardo, böylelikle üretimin daha verimli olabileceğini, kıt olan kaynakların daha etkin kullanılabileceğini ileri sürmüştür.

K. Marx, J. S. Mill ve J. A. Schumpeter, D. Ricardo’nun görüşlerinden yola çıkarak farklı görüşler ortaya koymuş ve kalkınma iktisadına katkıda bulunmuştur. K. Marx’a göre ekonomik kalkınma, ilerleyen bir toplumu ya da ekonomik bir sistemi ifade etmektedir. Bir toplumun ekonomik yapısının teknolojinin de dahil olduğu üretim güçleri tarafından belirlendiği görüşünü savunan Marx, sınıf çatışmalarının insanlık tarihinde dünden bugüne var olduğunu ve olacağını ileri sürmüştür. Marx’ın, kalkınmayı tarihsel perspektif içinde ve sınıf çatışmasına bağlı bir olay olarak ele alıp incelemiş olduğu görülmektedir (Savaş, 2007: 831). J.A.Schumpeter ise İktisadi Kalkınma Teorisi adlı kitabında kalkınma iktisadının, tüm durumlarda kendinden bir önceki duruma bakılarak anlaşılabileceğini ve birbirini takip eden olaylardan meydana geldiğini ileri sürmüştür.

Ricardo’nun görüşlerinden yola çıkan bu iktisatçılar dışında Ricardo’nun görüşlerine karşı çıkan O’nun görüşlerini eleştiren iktisatçılar da mevcuttur. Örneğin W. Roscher ve B. Hildebrand, D. Ricardo’nun görüşlerine aksi yönde katkı sağlayarak kalkınmanın anlam içeriğini zenginleştirmişlerdir.

W.Roscher, Tarihçi Metoda Dayalı Olarak Politik Ekonomi Derslerinin Özeti adlı kitabında kalkınma iktisadının yasalarının ve ulusların insanlarda olduğu gibi gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık evreleri olduğunu ileri sürmüştür. B. Hildebrand var olan değişim araçlarının ölçüt olarak kullanılmasını savunmuş ve kalkınma aşamalarını; doğal, paralı ve kredili değişim aşaması olmak üzere üçe ayırmıştır.

Kalkınma İktisadı üzerine çalışan bir diğer iktisatçı F. List’tir. List’tin kalkınma sorununda ilk önceliği ulustur. Sosyal ve siyasal kurumların, ulusun kalkınması bağlamında çok önemli bir rol oynadığını savunmuştur. Kalkınma iktisadına katkı sağlayan en önemli iktisatçılardan biri de şüphesiz J.M. Keynes’tir. Özellikle 1929 yılındaki Büyük Buhrandan sonra darbe alan ekonomi politikalarına yeni bir anlayış getirmiştir. Yazmış olduğu ‘‘Genel Teori’’ isimli kitabıyla

29

ekonomiye taze bir soluk getiren Keynes klasik iktisatçıların aksine kalkınmada devlete önemli roller biçmiştir.

Azgelişmiş ülkelerin özellikle 1970’li yıllarda kalkınma sürecinde yaşamış olduğu olumsuz gelişmeler, devletin oynayacağı rol ve yerine getireceği işlevleri kurumsal açıdan yeniden düşünmek için uygun bir ortam hazırlamıştır. Bu ortamda, eski sorunlara getirilen yeni bir bakışa açıları ile 1980’li yıllarda neoliberal kalkınma kuramı ortaya çıkmıştır (Tüylüoğlu, 2004: 261). Bu kuramın savunucuları arasında yer alan iktisatçılar, P. Bauer, D. Lal, I. Litle, H. Johnson, B. Balassa, J. Simon, J. Bhagwati, A. Krueger; hatalı fiyat politikalarının ve aşırı devlet müdahalesinin ekonomik büyümeyi yavaşlattığı iddiasındadırlar.

Neoliberal kalkınma kuramı iki yüzyıl önce Adam Smith’in keşfetmiş olduğu görünmez el düşüncesini hatırlatacak bir tarzda; bir yandan Keynes ve Keynesyen iktisadın müdahaleci sosyal devlet anlayışını, bir yandan da kalkınma iktisadında devlete tanınan planlama ve diğer yollarla ekonomiye müdahale edilmesi önerisini eleştirmektedir (Ercan ve diğerleri, 1995: 355).

Bu kuramlarda hem neoklasik hem de bağımlılık kuramlarının aksine, güçlü devletin kalkınmayı destekleyeceği, ilerleteceği düşüncesi, aşırı bir basitleştirme olarak değerlendirilmektedir. Eskidiği düşünülen neoklasik kalkınma kuramının düzeltilmesinin yanı sıra; bu kuramın bir yandan ithal ikameci diğer yandan da devlet ve bürokrasiyi güçlendirme önerileri şiddetle eleştirilmektedir (Tüylüoğlu, 2004: 261).

1.3. İKTİSAT BİLİMİNDE PARADİGMA KAYMASI: NEOLİBERAL