• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti, merkez teşkilatı yapısında Tanzimat’tan sonra büyük değişiklikler meyana gelmiştir. Devletin merkezde ve taşrada yaşamış olduğu sıkıntıların bir sebebi de teşkilat yapısında oluşan bürokratikleşememesidir. Özelikle Sultan II. Mahmud’dan sonra başlayan devlet kurumlarının teşkilatlanma süreci sonraki dönemlere de aktarılmıştır. Devletin içerde ve dışarda yaşadığı sıkıntılar ciddi derecede önemliydi. Kurumların teşkilatlanması bütün işlerin merkezden yapılması belli bir düzeni de beraberinde getirmiştir. Yapılan kurumsallaşmanın en büyük boyutu askeri yapılanmalarda olmuştur. Daha sonrasında adlî ve idarî alanlarda kurumsallaşma devam etmiştir. Kurumsallaşmanın temeli önceki yıllara dayanmaktadır. Gelinen noktada ise merkez teşkilatında ciddi bir düzelme olmuştur. Kurumsallaşmanın oluştuğu bir alanda ilmiye teşkilatında meydana gelmiştir. Kadılıkların oluşturulması, tayinler ve diğer atamalar belli bir düzene sokulmuştur.

Osmanlı Devletinde büyük vilayetlerin kadılıkları “mevleviyet” isminde nitelendirilmiştir. Mevleviyet kadılıkları kendi içinde belli derecelere ve mevleviyet kadılıkları dışında olan diğer küçük şehirlerin kadılıkları ise“sitte kadılığı”, “eşraf-ı kudat”, ve “eşraf-ı tarik” şeklinde adlandırılmıştır. Bu şekilde adlandırılan kadılıklar en üst rütbede olanlardı. Kadılıkların atanması ve gittikleri yerlerle alakalı değişik tanımlamalar zamanla oluşturulmuştur. İlmiye teşkilatına baktığımız zaman, kadılık görevlerine mansıb13 denirdi.

13Mansıb kelimesi, sözlükte “tayin edilecek yer” anlamında kullanılmaktadır. Osmanlı bürokrasisinde ise vakıfta

görev yapanlara cihet, devletin teşkilatında bulunan memuriyetler için mansıb sözcüğüne yer verilmiştir. 16. yüzyıldan itibaren kurumsallaşma açısından “menasıb-ı seyfiyye, menasıb-ı ilmiyye ve menasıb-ı kalemiyye tanımlamaları kullanılmıştır. Mansıb sahipleri herhangi bir durum olmadığı sürece bir yıllık olarak görev yaparlar. Görev yerinde memnun olunanların bazen görev süresi de uzatılmıştır. Mansıb atamalarından sonra hediye verme işlemi de olmuştur. Mansıb görevlilerine maaş veya dirlik tahsis edilmiştir (M. İpşirli (2003). “Mansıb”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 28, s. 4).

26

Büyük şehirlerin dışında kalan kazalara tayin edilen kadılara ise mutasarrıf14 denirdi.

Kadılıklara ait diğer tanımlamalardan bir diğeri ise kazalara gelen kadıların görevlerine başlama tarihlerine “zaman-ı zabt”, ilk atandıktan sonra azillerinin yaşandığı son güne kadar olan süreye ise “müddet-i örfiyye”, görevlerinin bitiş tarihine “zaman-ı infisal” denilmektedir. Kadıların atandıkları yerde görev süreleri bittikten sonra yeni görevlerine atanmak için beklerlerdi. Görev süresi bitmesiyle yeni bir görev atanma gelene kadar geçen süreye ise

“müddet-i infisal” denilmiştir. Kazalarda mutasarrıf olmak için bekleyen adaylar belli bir

sıraya girmişti. Oluşturulan bu sıraya da “tevkit” denirdi. Ancak belli bir kaza için sıraya giren mutasarrıflara “muvakkıt”, sıraya girip de kadılık görevini bekleyenlere ise “tevkit

müddeti” denilmekteydi. Kadılar atanabilmek için bir sınava girerlerdi. Bu sınavda başarılı

olduktan sonra kadı olarak nitelendirilip bir kazaya atanmasına “tenciz vetakrib” adı verilmiştir. Kazalarda bulunan kadıların tevcih divanlarında ki kayıtlarda yapılan işlemlere

“tashih” denilirdi.

Kaza kadılıkları gelirlerine göre arpalık ve mansıb olarak iki gruba ayrılmıştır. Arpalık ve mansıb kazaları farklı farklı olup, arpalık kazası kendi içinde iki gruba ayrılmıştır. “Ber-

vech-i arpalık” olan ilki ulemaya verilmiş ve “ber-vech-i maişet” de müderrislere ve

mülazımlara verilmiştir. Birinci kısımda olan arpalık bölümüne bir veya birden fazla kaza verilmiştir. İkincisinde ise bir kazanın gelirlerinin bir kısmı verilmiştir. Anadolu, Rumeli ve Mısır bölgesinde bulunan kadılar kendi bölgesinde ki merkez kadıları tarafından atanırlardı. Bunun için Rumeli’de ki kadıların atanması için Rumeli kadıaskerliği, Anadolu ve Mısır bölgesinde ki kadıların atanması içinse Anadolu kadıaskerliği atama işini üstlenmişlerdir.

Kazalara atanan kadılar her anlamda kendilerini iyi derece de yetişmiş kişiler olması gerekirdi. Özellikle dini anlamda şer’i hükümleri çok iyi bilmeleri ve merkezi otoritenin bozulduğu dönemlerde kadıların kendi başlarına buyruk hareket etmemesigerekir. Kadıların devletin çıkarlarını gözetmesi bulunduğu yerde adaleti tesis etmesi ve devlete bağlı olabilecek liyakatte bulunmaları gerekmektedir. Bunun yanı sıra kadıların liyakate göre atanması gerekirdi. İş bilmesi ve diğer hususlar kadıların maddi kazanç olarak görmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Zira bu tip kadılıklarda yaşanan sıkıntılar İstanbul’a bildirilmiştir.

14Mutasarrıf Osmanlı Devleti’nin taşra teşkilatında sancakların başında bulunan mülki amirlere verilen isimdir.

Tasarruf eden kişi anlamına gelen mutasarrıf, bir görev veya memuriyeti elinde bulunduran kişi olarak adlandırılır. İlmiyede ise kadılığa atananlara verilen isme mutasarrıf denmiştir. 17. yüzyıldan sonra ise kazalara gönderilen idareci olarak anılmaktadır. Mutasarrıfların tayinlerine dair özellikle Osmanlının son dönemlerinde ciddi düzenlemeler meydana getirilmiştir. Uzun yıllar Osmanlı idari hayatında yer alan kelime Cumhuriyet dönemine kadar varlığını sürdürmüştür (A. Örenç (2006). “Mutasarrıf”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 31, s. 377- 379).

27

Kadıların kendi başlarına göre hareket etmesi bir diğer durumdur. Kazalarda ki kadılıklar da çıkan şikâyetler konusunda halkta toplu şekilde şikâyetlerini bildirmişlerdir. Kadılar hakkında yapılan şikâyetler incelendikten sonra gereğine göre hüküm verilirdi. Zira haksız bulunan kadılar görevlerinden azledilmişlerdir. Ancak bazı kadı davalarında ise özel memurlar atanarak şikâyetleri değerlendirirdi. Bütün bu işler Şeyhülislam tarafından kontrol edilirdi. Kazalarda bulunan valilerin ise kadıları atama veya azletme gibi görevleri yoktu. Yine kazalar rütbe esasına göre sınıflandırması yapılırdı. Kadı tayinlerinde rütbe talibi çok olup, kadı tayin edilecek kaza sayısı da az olabilirdi. Kadıların tayin bekleyeni çok, atama yapılacak olan kaza sayısı az olduğu zaman kadılar uzun süre görev bekleyebilirlerdi. Bu tip durumlarda kadı rütbelerine terfi veya tenzil olabilirdi. Kadılara dair yapılan düzenlemeler de Şeyhülislam kontrolünde gerçekleşirdi. Kadılar görev sürelerini bitirdikten sonra gerekli koşullar ve iyi niyetler sonrasında görev süreleri uzatılabilirdi. Görev sürelerinin uzaması için görevlerini çok iyi yapmaları ve haklarında hiçbir şikâyet olmaması gerekirdi. Bunun dışından kadılar başka bir bölgeye kadı olarak tayinin de isteyebilirdi. Kadılar kendi rütbesinin bir altında başka kadıaskerlik de kadı olarak çalışabilirdi.

Kadıların eğitimlerinden itibaren tayin süreçleri çeşitli aşamalardan geçmesi gerekirdi. Kadı olabilmek için medresede eğitim tamamlanıp icazet alınmalıydı. Sonrasında kadıasker divanlarına giderek bir süre çalışıp eğitimi uygulamaya dökerek mülazemet süresi tamamlanır. Burada mülazımlık tamamlandıktan sonra kadıaskerlik tezkirehanelerinde kadı olabilmek için

“matlaba” isim yazdırılırdı. Burada sıraya giren kişi sırası gelince kadı olarak tayin edilir.

Mülazemetin bir diğer kısmı da kadının görev süresi bitmesiyle kadıasker divanlarına devam etmesine denir. Bu uygulama dışında kadı olabilmek için verilen tayine belgesine “mürasele-i

şer’iyye” denirdi. Bu tip uygulamalar haksızlığın çıkmasında ki büyük nedendi. Bir diğer

usulsüzlük durumu da ölen kişinin kadılık belgesini alıp kişinin kendi ismiyle aynı ise onun yerine kadılık yapmaya başlaması gibi olaylarla da karşılaşılmıştır.

Kadılık teşkilatında zaman zaman hilekâr durumlara rastlanmaktadır. Bunlardan birisi sahte evrakla kadı olunmasına dairdir. Devlet bu tip durumların önüne geçmek için kadılık görevi sona eren kişilerin isimlerinin ruznamçelerden çıkarılması kararlaştırılmıştı. Sonradan kadı olan kişilerin ise daha önceden tayin olduğu veya isimlerinin matlab defterine yazılıp yazılmadığı da denetleme yoluna gidilmişti. Bir başka düzenleme ise kadıların baba adı, görev yeri gibi hususlar mansıb defterlerine yazılmaya başlandı. 1799 yılında kadılık müessesine dair yeni bir düzenleme yapılmıştı. Kadıların matlab defterine isimlerine vekâletle değil bizzat kendilerinin yazılması istendi. Mevleviyet kadıları ve kaza kadıları yerlerine naib

28

göndermeyerek doğrudan kendileri gidecekti. 1838 yılına gelince kadı ve naiblere yönelik yeni bir düzenleme olan Tarik-i İlmiyyeye Dair Ceza Kanunnamesi çıkarıldı. Bu kanunnameye göre yapılan usulsüzlüklere dair, rüşvet, atamalar ve yeniden atanmak isteyenlere dair düzenlemeler yer almıştır. Yalnız aradan üç ay geçmiş ve yapılan düzenlemeler de ki bir takım uygulamaların zorluğu nedeniyle Tarik-i Kaza Kanunnamesine

Zeyl adında yeniden düzenlendi. Sınavlara dair yeni düzenlemeler yapılmıştır. Yeniden

atanacaklar sınavlardan geçemezse meslekten men edileceklerdi. Ancak bu durumda başka bir problemi de beraberinde getireceği düşünülünce bu uygulamadan vazgeçilmişti. Yalnız 1855 yılında Meşrebzade Mehmed Arif Efendi 15 kadılık kurumuna dair bir takım ciddi

düzenlemeler getirmişti.

Bir kazaya atanan kadı görev süresi bitince bir üst rütbe payesine atanmak için bekliyordu. Atanana kadar belli süre bekleyen kadının bütün bu işlemlerine müddet-i örfiye ismi verilmiştir. Mevleviyet kadıları ve kaza kadılarının görev süresi farklıydı. Zira mevleviyet kadılarının bir, kaza kadıları ise iki yıl boyunca görevde kalmaktaydı. Kadı sayısı artmaya başladıktan sonra görev süresi de düşmeye başlayacaktır. Kadılar yeni bir göreve atanıncaya kadar merkezde tezkirehanelerde gününü geçirirdi. Bunun sebebi yeni bir kanun çıktığı zaman bunu öğrenip ona göre doğru karar vermeleri içindi.1716 yılına kadar uygulanan bu sisteme istimrar müddeti denilmiş kadıların geçim zorluğu çekmeleri üzerine bu sistemden vazgeçilmiştir. Daha sonra kadıaskerler huzurunda imtihan usulü getirilmiştir. Ancak istimrar müddeti yeniden uygulamaya konularak süresi kısaltılarak gerekli bilgiyi içerenler tekrar atanmaya hak kazanacaklardı. İstimrar müddeti uygulaması yine uygulamadan kaldırılıp tekrar geri getirilmiştir. Bu uygulamada da zaman zaman usulsüzlükler meydana getirilmiş ve kadıların bu istimrar müddeti süresince çeşitli geçim zorlukları çektiği de söylenebilir. 1806 yılında istimrar müddeti yeniden kaldırılmış rütbe esasına göre kıdem usulü getirilmiştir. Ancak bu sistem de çeşitli tepkilere yol açmış istimrar müddeti tekrar geri getirilmişti.

Kadıların ataması ile ilgili bir diğer durum kadı bekleme sırası idi. Herhangi bir kaza için atama bekleyen kadıların sayısı kaza başına beş on kişi arasında değişmekteydi. Bu atama sırası bekleme işine ise tevkit denilmişti. Yapılan düzenlemelerin yetersiz oluşu kaza başına bekleyen kadı sayısını artırmıştı. Bu da yeni problemleri beraberinde getirmişti. Tevkit

15Meşrebzade Mehmed Arif Efendi, 19. yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti’nin önemli şeyhülislamlarındandır.

II. Mahmud döneminde İstanbul kadılığı ve Anadolu kadıaskerliğine getirilmiştir. 1846’da sürekli olarak Anadolu kazaskerliğine getirildi. 1854 yılında Şeyhülislam olmuştur. Kadılık ve naiblik meselelerine dair birçok düzenleme yapmıştır (M. İpşirli (1991). “Ârif Efendi Meşrepzâde”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 3, s. 365).

29

uygulamasına istinaden yeni arayışlara girilmiştir. Tevkit uygulaması bir süre kaldırılsa da tekrar geri getirilmiştir. Daha sonra daimi kadı tayin usulü devreye girmişti. Kadılara dair düzenlemelerin bir program haline getirilmesi onların ve sistemin yararına olmuştur. Zira atanmak için kaza ve Payitaht arasında gidip gelen kadıların geçim zorlukları ve fiziksel yorgunlukları baş göstermişti. Ancak yapılan düzenlemeler birçoğu yarım kalmaya müsait olmuştur (Yurdakul, 2017: 135-149).

Üç Numaralı Telhis Defterini incelediğimizde birçok kadı ataması yapıldığını görmekteyiz. Birkaçını örnek vermek gerekirse, Mahkeme-i Evkaf kadısı Mustafa Efendi ve Rıza Efendi’nin İstanbul kadılığına atanmış. Edirne kadısı Sakallızade fazîletlü Hasan ve Sana kadısı Ebu’l-Hayru’l-Mezcaci’nin İzmir payesine tevcihi diğer bir örnektir. Mehmed Bahaddin Efendi Medine-i Münevvere kadılığına atanmıştır. Diyarbekir kadısı Elbistanî Ahmed Hilmi Efendi Mekke-i Mükerreme kadılığına atanmıştır. Bunun gibi birçok kadı tevcihi defterde geçmektedir (Üç Numaralı Telhis Defteri).

Benzer Belgeler