• Sonuç bulunamadı

Kaşgarlı Maḥmud ( ö 1102’den sonra)

2.2. ŞAHISLAR VE HARİTALARI

2.2.6. Kaşgarlı Maḥmud ( ö 1102’den sonra)

1072 – 1074 yılları arasında yazmış olduğu Divānu Lügati’t-Türk adlı eserin sayesinde 11. yüzyılda yaşadığını öğrendiğimiz Kaşgarlı Maḥmud, Türk dil ve kültür tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir. Döneminin Türkçe dünyasını diğer kültürlere tanıtabilmek için bir yol aramıştır. Türklerin İslamiyet’i kabulleri ve coğrafyalarının diğer kültürlerle kesişmesi sonucu ortaya çıkan bu ihtiyaç, bir sözlük yardımıyla hayata geçmiştir.140 Bu eser, Karahanlı hükümdarı Tapgaç Buğra Han’ın teşvikiyle hazırlanmıştır.141

Divānu Lügati’t-Türk, isminden de anlaşılacağı üzere geçiş dönemini bütünüyle yansıtmaktadır. Arapça terkip tekniği ile oluşturulan bu isim; Türk boylarının, konuştukları ağızlarının ve yaşadıkları bölgelerin bilgisini Arap kültürüne açıklamaktadır.142 Toplum biliminden inanç dünyalarına kadar geniş bir yelpazede kaynak olarak gördüğümüz bu eserde Türk boylarının dil bakımından taksimini gösteren bir adet dünya haritası yer almaktadır.

Eserin yazılış amacı olan Türkçe’nin tanıtılması sebebiyle Türklerin yaşadığı coğrafya, haritanın merkezinde yer almaktadır (Resim 19). Öte yandan geleneğe göre Türk Kağanının başkenti, dünyanın ortasıdır. Dünya, Türk başkentinin çevresinde halka halka bölümlere ayrılırdı.143 Bu inanç doğrultusunda Balasagun şehri haritanın odak noktasındadır.144 Kaşgarlı Maḥmud’un babası Barsgan şehrinin emiridir. Eseriyle bu bölgede bir bağlılık göstermektedir.145 Ve akabinde yerkürenin dağılımı buna göre şekillendirilmiştir. Sağ taraf güney, sol taraf kuzey, üst taraf doğu, alt taraf batı yönlerini göstermektedir. Güneydoğuda “Denizler Yeşildir.”, kuzeydoğuda

140 Eser, 20. yüzyılın başlarında uzun yıllar ardından İstanbul’da bir sahafta Ali Emiri tarafından

bulunmuştur.

141 Mustafa Kaçar, Piri Reis ve Kristof Kolomb Öncesi İslam Haritaları, İstanbul, Boyut Yayınları,

2013, s. 36.

142 Ahmad, a.g.e., s. 171. 143 Ögel, a.g.e., s. 266-267.

144 Kaşgarlı Mahmud, Divan-ü Lūgat-it-Türk, ed. Fuat Bozkurt, Konya, Eğitim Yayınevi, 2012, s.

12.

76 “Irmaklar Bozdur.”, kuzeybatıda “Kumluklar Sarıdır.”, güneybatıda “Dağlar

Kırmızıdır.” tabirleri Arapça ifade edilmiştir.146

Çalışmamız kapsamında dikkat çeken ilk husus, Kaşgarlı Maḥmud’un dünya haritasını yuvarlak çizmiş olmasıdır. Açıkça İslam haritacılık geleneğine uyduğu görülmektedir. Büyük Orta Asya imparatorlukları, devlet teşkilatını horizontal147 eksende iki yönlü idare etmişlerdir. Devletin toprakları doğudan batıya genişlemekteydi. Ancak Türkler tüm yönlere de önem vermiştir ve dünyanın şeklinin dört köşeli olduğuna inanmışlardır. Göktürk yazıtlarında dünya üzerindeki milletlerden bahsederken “tört bulungdaki” yani dört yandaki kavimlere işaret etmişlerdir. Bugün de kullandığımız “Dünyanın dört bucağı” tabiri, kültürümüzdeki etkisine işaret etmektedir. Karacaoğlan der ki: “Güleç yüze, tatlı söze doyulmaz; Yedi iklim, dört köşeden geliyor!”148

Türklerin dünyanın şeklini yuvarlak olarak düşünmesi de tarihte benimsedikleri düşüncelerdendir. Diğer insanlar gibi onlar da gök kubbeye baktıklarında gördükleri neticesinde dünyanın yuvarlak olduğu kanaatine ulaştırmıştır. Bu husus ayrıca diğer kavimlerle olan etkileşimler doğrultusunda da açıklanabilmektedir. Örneğin Macar kavimlerinin çok yakın akrabaları olan Wogul mitolojisine göre dünya, yuvarlak bir tepsi şeklindeydi ve kendi etrafında mütemadiyen dönüyordu. Dünyanın etrafının Ural Dağları ile çevrildiğine inanırlardı. Çünkü başlangıçta dünya suların üzerinde yüzen yuvarlak bir toprak parçasından başka bir şey değildi. Bu sebeple dünya yaratılırken toprakların bir kısmı dağılıyor ve bir kısmı da suların dibine iniyorlardı. Bunu gören Tanrı, taş bir kuşakla bu toprakları sarıp sıkıştırıyor ve sonra da hepsini bağlayarak bırakıyordu. Görüldüğü

146 El-Hudru’l-Biḥār, El-Ġubru’l-Enhār, Es-Sufru’r-Rammāl, El-Ḥumru’l-Cibāl.

147 Eski toplumların dünyaya ve kendi coğrafyalarına bakış açıları üç ana fikir etrafında şekillenmiştir.

Birincisi kâinatın dikine (vertikal) bölünmesi yani felek anlayışı, ikincisi yaşadıkları bölgeyi merkeze alarak (geocentric) örneğin İran geleneğindeki kişver sistemi ve Türklerin dünyanın merkezi olarak Balasagun şehrini görmeleri, üçüncüsü devlet teşkilatı gereği doğudan batıya uzanan (horizontal) tasavvurlarıdır.

148 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi II, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1971, s. 259-263; Ayrıca

Antik Çin rivayetlerine göre; büyük bir kare biçiminde olan ve dokuz eyaletten oluşan yeryüzünün dört tarafı “dört deniz“le kuşatılmıştır. Dört deniz ile kastedilen okyanuslar değil, barbarların yaşadığı bölgelerdir. Maxime Pallottino, “Gök ve Yeryüzü. Eski Çin’de Güneş, Ay, Yıldızlar, Dağlar, Nehirler ve Yönler”, Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitoloji Sözlüğü 1-2, ed. Yves Boonefoy, çev. Gülser Çetin, Ankara, Dost Kitabevi, 2000, s. 348.

77 üzere dünyanın bir dağ tarafından çevrili olması yalnız Kaf Dağı ile sınırlı kalmamıştır. Altay yaratılış destanlarındaki dünya da yuvarlaktır ve yaygın bir inanış olarak yer ile gök Demir-Kazık ile tutturulmuştur.149

Dünyanın bir öküzün boynuzları üzerinde durduğuna dair rivayetlere İslam kaynakları ve Binbir Gece Masallarında rastladığımızı dile getiren Ögel, sosyolojik bir gerçeği vurgulamaktadır. Arap göçebeleri, sığır çobanı değillerdi. Bu tasavvurların kökeni elbette ki başka kültürlere dayanmaktadır. Altay dağlarının kuzey batısında yaşayan Teleüt Türklerine göre, dünya dört öküz tarafından tutuluyordu. Fakat öküzler bir tabağa benzeyen dünyayı altından değil kenarlarından tutuyorlardı. Öküzlerin rengi mavi, yani gök rengi idi. Zaman zaman kımıldayan öküzler büyük zelzelelere neden oluyorlardı. Hindistan ve Tibet’teki bazı inanışlara göre de dünya ve üzerindeki gök kubbe dört filin üzerinde duruyordu. Kırgızlara göre ise yerin en altında büyük bir okyanus vardı. Bu denizin üzerinde ise çok kalın bir bulut dolaşırdı. Bulutun üzerinde çok büyük bir kaya, kayanın üzerinde de bir boz- öküz vardı. İşte dünya bu boz öküzün üzerinde dururdu. Kırım’da görülen tasavvurlardan birine göre ise dünya bir boğanın boynuzları üzerinde dururdu. Boğa ise büyük denizde yüzen büyük bir balık üzerine tutunurdu. Deniz altında rüzgârlar ve onun altında da karanlık bir dünya uzanırdı. Boğa150 yorulup da boynuzlarını kımıldattıkça büyük zelzeleler olurdu.151 Aktardığımız bu tasavvurlara göre ana bölümde işleyeceğimiz dünya tasavvurları okuyucunun zihninde daha netlik kazanacaktır.

Haritanın güneybatı yönünde Zenc ve Endülüs bölgeleri arasında “aşırı sıcak nedeniyle yaşanmaz” ibaresi yer almaktadır. Kuzeybatı yönündeki bölgede yaşam aşırı soğuklar sebebiyle yoktur. Kuzey’de Bulgar beldelerinin ötesinde kendilerine Nesnās denilen ilkel insanların yaşadığı bozkırlara işaret etmektedir. Bu bozkırların ötesinde ise yabani hayvanların yaşam sürdüğü yerler vardır.

149 Ögel, a.g.e., s. 263-264.

150 Kozmik modelde dünyanın zoomorfik algılanması ve evrenin at veya boğa tasavvuru şeklinde

yayılması iki merhalenin simgesidir. Ay merkezli inanç sisteminin mevcut olduğu daha eski çağda dünya modelinin zoormorfik tasarımı, öküz kavramına endekslenmişti. Bozkır göçebeliğinin üst katında bulunan öküz, yerini daha hızlı koşan ve savaş tekniğinde evrim oluşturan ata terk etmiştir. Oğuz Türklerinde at vücudunun dünya modelini simgelemesi Oğuznamelerden de bilinmektedir. Fuzuli Bayat, Türk Mitoloji Sistemi c. 1, İstanbul, Ötüken Yayınları, 2007, s. 65.

78 Güneyde Serendib Dağı’nın üst tarafında Hz. Âdem’in ayak izine işaret edilmektedir. Günümüzde Sri Lanka’da Âdem Tepesi olarak adlandırılan yerde bir ayak izi bulunmaktadır. Müslümanlar bu izin Hazreti Âdem’e ait olduğunu ve dünya üzerinde ayak bastığı ilk yer olduğunu düşünmektedirler. Budistler ise Buda’ya ait olduğunu savunmaktadırlar. Takriben 1,5 metre uzunluğunda olan oyuk için tarihsel bir kanıt bulunmamaktadır.

Son olarak Kaşgarlı Maḥmud, güneyde büyük bir yarımküreyi içine alan bölgeyi Arḍ-ı Ye’cūc ve Me’cūc olarak tanımlamıştır. Yarımküreyi çevreleyen kırmızı hatta teğet olarak Sedd-i Zi’l-Karneyn ifadesi yer almaktadır.152 Kaşgarlı Maḥmud, dîvânın önsözünde “Türk Lehçeleri Üzerine” bir başlık açmıştır. Burada “Maçin yakınında dağların ve denizin yer alması ve Büyük Duvar nedeniyle Ye’cūc ve Me’cūc’un dili bilinmiyor. Ülkelerin uzaklığı ve Maçin’le aralarında yer alan Büyük Deniz nedeniyle Cābarḳā halkının da dili bilinmez.” demektedir.153 Genel kanaate göre bu haritanın en önemli özelliklerinden biri Cābarḳā olarak adlandırdığı Japonya karasının görülüyor olmasıdır.

152 Türk Destanlarında da yeri olması önemlidir. 153 Kaşgarlı Mahmud, a.g.e., s. 30-31.

79 Resim 19- Kaşgarlı Maḥmud – Dünya Haritası - Divānu Lügati’t-Türk