• Sonuç bulunamadı

El-Maḳdisī (ö 390/1000 civarı)

2.2. ŞAHISLAR VE HARİTALARI

2.2.4. El-Maḳdisī (ö 390/1000 civarı)

Muḥammed b. Aḥmed b. Ebī Bekr el-Bennā el-Maḳdisī; “Aḥsenu’t-Teḳāsīm fī Maʿrifeti’l-Eḳālīm” adında uzun yıllar sonucu elde ettiği ve bizatihi şahit olduğu bilgilere ağırlık vererek bir coğrafya eseri kaleme almıştır. Bu eser; bütünüyle inşa ettiği sistemi sayesinde mensubu olduğu Belh ekolünü güçlendirerek “beşerî coğrafya” disiplinini temellendirmiştir. Söz konusu kuşatıcılığın en önemli örneği, el-Maḳdisī’nin kitabı içerisinde yaşanabilir yedi iklimi sıralayan ve anlatan müstakil bir bölüm açmasıdır.130 Fıkıh eğitimi alan âlim, kitabında yalnız coğrafya anlatımlarına yer vermemiştir. O’na göre her bir kişinin İslam ülkelerinden haberdar olabilmeleri için coğrafya bilgisine sahip olması gerekmektedir. Bilhassa fıkıh öğreniminde ehemmiyet arz etmektedir.131

130 Al-Muqaddasi, The Best Divsions for Knowledge of the Regions, çev. Basil Anthony Collins,

Lebanon, The Centre for Muslim Contribution to Civilisation and Garnet Publishing, 1994, s. 58-62.

70 El-Maḳdisī’nin dünya haritasında (Resim 17) Asya kıtası daha geniş yer kaplamaktadır, Akdeniz ve Avrupa ise haritaların geneline göre daraltılmış bir boyutta çizilmiştir. Harita üzerindeki tüm su kategorisi lacivert rengindedir ve nehir- deniz sınıflandırılması yapılmamıştır. Nil Nehri ve bittabi diğer nehirler kalın ve düz çizgiler halinde belirginleştirilerek uzun bir boğaz izlenimi vermektedir. Yine diğer haritaların aksine burada Nil’in kaynağı Ay Dağı’nı görmemekteyiz. Son olarak Dünya yuvarlağının dört bir yanına yönlerin adlandırıldığı haritada aralarına yine dört adet “el-Baḥru’l-Muḥīṭ” ibaresi kırmızı renkte yazılmıştır. Ayrıca güneyde ve kuzeyde berārī bölgeleri gösterilmiştir.132

Âlim, Mısır topraklarını anlatırken suyun geldiği kaynaktan çok dünya üzerinde tattığı en tatlı su olduğu fikrine yer vermiştir. Nitekim Mısır beldesi ve Nil Nehri hem peygamberler tarihi hem de medeniyet tarihi açısından oldukça büyük öneme sahiptir ve bu zenginliği besleyen nehir, görkemli ve zaman zaman şiddetli selleri de beraberinde getirmektedir.133 Ancak nehirler kısmında müstakil bir Nil başlığı altında Ay Dağları hakkında şu ifadeleri yer almaktadır:

Çıkış yeri; Nūbe halkının memleketidir. Mısır’ı ikiye ayırır. Fustat yakınlarında kollara ayrılır. Bu kollardan biri İskenderiye Körfezine dökülür. Diğeri Dimyat’a dökülür. Ceyhānī ise bunu Nil’in Cebel-i Ḳamer mıntıkasından doğarak ekvator çizgisinin arkasından iki göle dökülüp ardından Nūbe topraklarına aktığını zikretmektedir. Diğer biri ise nehrin nereden doğduğunu ve nereden çıktığını kimsenin bilmediğini zikreder.

Ebū Ḥasan Ḥalīl b. Ḥasan es-Serahsī’nin aktardığı, rivayete göre, Benî Îs kabilesinden Hâiz b. Şalom b. el-Îs isminde bir zât meliklerden birinin korkusundan kaçıp kendi memleketini terk eder. Mısır’a gidip orada yaşar. Nil’in hayret veren hallerini görünce Allah’tan bu nehrin doğduğu yeri bulana kadar olduğu yerden ayrılmamayı ve bulmadan önce ölmemeyi ister. Sonunda bir yeşil deniz üzerine ulaşır. Ve Nil’in denizi yardığını görür. El-Makdisî der

132 Süleymaniye Kütüphanesi, Aya Sofya 2971, vr.3a.

133 Descripto imperii moslemici auctore al-Moqaddasi (al-Maqdisī, K. Aḥsan at-taqāsīm fī maʿrifat al-aqālīm) ed. M.J. de Goeje, Frankfurt am Main, Publications Institute for the History of Arabic-

71 ki, Bu deniz okyanustur. Ebû Salih şöyle devam eder. Bu kimse deniz sahilinde yürümeye devam eder. Bir elma ağacı altında ibadet eden birini görür. Adam onu görünce ona ısınır. Ve ona selam verir. Ve der ki,

Kimsin sen?

Haiz b. Ebû Şalom b. el-Îs b. İshak Sen Kimsin?

Ben İmran b. el-İshak

Buraya seni getiren şey nedir?

Buraya seni getiren şey, beni buraya getiren şeydir.

Allah bana burada kalıp “ Emrim gelinceye kadar bekle.” diye vahyetti der. Ey İmran bana Nil’den haber ver.

İstediğimi yapmadan sana cevap vermeyeceğim. Ne istiyorsun?

Eğer geri döndüğünde hala hayattaysam vefat ettiğimde de benim yanımda bulunursan beni defnedersin.

Tamam.

Bunun üzerine adam şöyle devam eder:

Sahilden yürümeye devam et. Güneşe doğru duran bir şey göreceksin. Hayvanın başını görürsün ancak kuyruğunun ucunu göremezsin. Sakın korkma. Güneş doğarken ona bin. Seni denizin öbür tarafına götürecektir. Sahilden ilerle ve Nil’e kadar yürü. Dağları, düzlükleri, ağaçları gümüşten olan bir yere geleceksin. Sonra dağları, düzlükleri, ağaçları altından olan bir yere varacaksın. Oraya vardığın zaman Nil’in bilgisini elde edersin. Adam bunun ardından oradan ayrılıp altın ile kaplı olan yere gelince, orada karşısına altın bir duvar ve dört kapılı bir kubbe çıkar. Bir gümüş renginde su olup, duvardan akarak kubbeye ulaşır. Diğer üçünün suyu nereye akıyor o bilinmiyor. Sadece bir tanesi biliniyor. O da Nil’dir. Bu zat sudan içip dinlendikten sonra duvarın üst tarafına çıkmak istemiştir. O esnada bir melek gelir. “Ey Hâiz! Olduğun yerde dur. İstediğini elde ettin. Gördüğün bu su

72 cennetten çıkmaktadır. Bu kubbe onun kapısıdır.” der. Bu mesele böyle uzayıp gider.134

Haritada yer işaretine ulaşamadığımız ancak kitabında belirgin bir yere sahip olduğunu düşündüğümüz Ye’cūc ve Me’cūc konusuna da değinmek lazımdır. Nitekim el-Maḳdisī, Zü’l-Karneyn Seddi konusunda müstakil bir bölüm ayırmıştır. Aktardığı kıssanın İbn Ḫurdāẕbih’den okuduğunu söylemektedir. Halife el-Vāsıḳ rüyasında Zü’l-Karneyn seddinin açılmış olduğunu görünce 50 kişilik bir ekibi görevlendirmiştir. Kıssa bu grubun ulaştıkları coğrafya ve kabilelerden bahsetmektedir. Mezkûr kıssa içerisinde dikkatimizi en çok çeken kısım, iki boynuzun asılı olduğu demir şerefeli bir binaya ulaşmış oldukları yerdir.

“Bir de baktık ki, genişliği, yüz elli beş zirâ' olan bir vadi ile bölünmüş bir dağ var. Bir de baktık vadinin iki tarafından, dağı takip eden cihette bina edilmiş iki çerçeve var. Her bir çerçevenin genişliği yirmi beş zira idi. Alt taraftan kapı dışından görülen kısmı on zira ' dır. Ve bunların hepsi, elli zira' kalınlığında bakır karıştırılmış demir kerpiçler ile bina edilmiştir. Bir de baktık ki, demirden bir sütun olup, bir ucu bir çerçeveye bir ucu da diğer çerçeveye oturtulmuştur. Uzunluğu, 120 zira'dır. İki çerçeve üzerine, 10×5 uzunluğundadır. O sütun üzerinde, dağın tepesine kadar uzanan bakırla karıştırılmış demir kerpiçler ile bir bina bulunur. Yüksekliği ise göz görebildiği kadar yüksektir. Bu binanın üzerinde demir şerefeler vardır. Her şerefenin bir ucunda, her birinin sahibini hatırlatan iki boynuz135 vardır.”136

134 Ciner, a.g.e., s. 55-56. 135 Zülkarneyn’e atıfta bulunur. 136 Ciner, a.g.e., s. 251.

73 Resim 17 – El-Maḳdisī – Dünya Haritası - Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr.

2971, vr. 3a