• Sonuç bulunamadı

2.2. RĠSK ALTINDAKĠ ÇOCUKLAR

2.2.7. Kız Çocuklarının Risk Durumları

Kız çocukları kültürel etkenler, gelenekler gibi pek çok neden yüzünden pek çok risk ile her gün karĢı karĢıya kalmaktadırlar. Sokakta yaĢamak, her türlü Ģiddete maruz kalmak, eğitim hakkının engellenmesi, erken yaĢta evlendirilmek gibi durumlarla sık sık karĢılaĢmaktadırlar.

Kız çocukları erkek çocuklarına nazaran çok daha erken yaĢta evlendirilmektedir.Bu nedenle evlilikler kız çocukları açısından daha ciddi sorunlar yaratmaktadır. “Erkek çocuklarının erkenden „çoluk çocuğa karıĢsın‟ düĢüncesiyle çocuk yaĢta evlendirildiği vakalar olsa da, onların evlendirilmesi daha çok askerlik vazifesi ve bir iĢ bulma gerekliliğinin sonrasına bırakılmaktadır. Fakat kız çocuklarının benzeri gereklilikleri bulunmaması dolayısıyla çok küçük yaĢta evliliklere maruz bırakılmaktadırlar. Erken yaĢta evlilikler, özellikle kadınların toplumdaki eĢitsiz konumunu pekiĢtirmekte, kadınların yaĢamsal imkânlarının ve hayat tercihlerinin azalmasına sebep olmaktadır” (Aydemir, 2011: 1). Öğrenim durumu düĢük ailelerin çocuklarının çoğu durumda benzer bir öğrenim durumuna sahip oldukları ve erken yaĢta evliliklerin daha sık yaĢandığı gözlenmektedir. Türkiye Nüfus ve Sağlık AraĢtırmaları‟na (2008) göre, kadının öğrenim durumu da evliliği önemli ölçüde etkileyen bir etmen olarak ortaya çıkarmaktadır: Türkiye‟de 15-19 yaĢ grubunda evlenme okuryazar olmayanlarda %7,2, ilköğretim birinci kademeden mezun olanlarda %7,6, ikinci kademeden mezun olanlarda %1,0, lise ve üzerinde %3,9‟dur. Bu sıklıklar değerlendirildiğinde öğrenim düzeyi düĢük olan kadınlarda erken yaĢta evlilikler görülmektedir.

Yoksulluk erken evliliği teĢvik edici bir etken olabilmektedir. Çok erken yaĢta evliliklerin en sık gerçekleĢtiği toplum kesimlerinin, kadınların toplumsal statüsünün en alt düzeyde olduğu, eğitim düzeyinin düĢük

seviyelerde seyrettiği ve eğitimde cinsiyet eĢitsizliğinin en fazla olduğu toplum kesimleri olduğu düĢünülmektedir (UNICEF, 2011). Bazı ailelerde kız çocukları ekonomik bir yük olarak görülmektedir. Kimi zaman sofradan bir tabağın eksilmesi fikri dahi aileler için küçük yaĢta evlilikleri teĢvik edici bir unsur olabilmektedir. Ayrıca “kızlar evlendirilirken baĢlık parası adı altında kendilerine biçilen değer karĢılığında ailelerine kazanç sağlamaktadırlar. Hem üzerlerindeki ekonomik yükü hafifletmek hem de baĢlık parası yoluyla aileye gelir getirmek için aileler kızlarını çocuk yaĢta evlendirmektedirler” (Özcebe ve Biçer, 2013: 89).

Ülkelerin sosyo-kültürel örüntülerine uygun yaĢam Ģekilleri oluĢmaktadır. Evlilik örneklemeleri araĢtırmasına göre, çocuk gelinlere, geliĢmiĢ ülkelerde çok düĢük sıklıklarda rastlanmaktadır. Dünya genelinde 15-19 yaĢ aralığında kızlarda evlenme yüzdeleri ile ilgili örnekler vermek gerekirse; geliĢmiĢ ülkelerden olan Kanada‟da çocuk evliliklerinin sıklığı % 0,6, Ġngiltere‟de % 1,7, Japonya‟da 0,7. Daha az geliĢmiĢ ülkelerden olan Nijer‟de çocuk evliliklerinin sıklığı % 61,9, Afganistan‟da % 53,7 ve Arjantin‟de % 12,4 olarak karĢımıza çıkmaktadır (Özcebe ve Biçer, 2013). Görülmektedir ki, eğitim olanaklarından yeterli bir Ģekilde faydalanamayan, çalıĢmaya zorlanan veya kültürel nedenlere maruz kalan kız çocukları geliĢmekte olan ülkelerde daha fazla evlendirilmek suretiyle eğitim ve iyi iĢ olanaklarından mahrum kalmaktadırlar.

Kız çocukların en önemli risk durumlarından biri yeterli eğitim olanaklarına ulaĢamamalarıdır. Kız çocukların eğitim alma durumları ülkelere, kültürel algılara göre değiĢiklik göstermektedir. AĢağıda bazı ülkelerdeki kız çocukların eğitim durumları ile ilgili yüzdeler verilmiĢtir;

Fransa‟da kızların okullaĢma oranları erkeklerinkine yakın görünmektedir. Ancak kadın ve erkeklerin devam ettikleri eğitim programları konusunda önemli farklılıklar vardır. ÇalıĢma ve ĠĢ hayatı, kariyer açısından Fransa‟da kadınlar ile erkekler arasında eĢitsizlik söz konusudur. Son zamanlarda kızların ortaöğretimde okullaĢma oranları %56,7‟ye kadar yükselmiĢtir.1998 yılında

üniversitelerin lisans programlarından mezun olan her on öğrenciden altısı kız‟dır.

Norveç‟te eğitimde erkek ve kadınlar arasındaki fırsat eĢitliği bir eğitim politikası hedefi olarak gösterilmektedir. Cinsiyetler arası eğitimde fırsat eĢitliği çalıĢmaları ülkenin eğitim standartlarını yüksek tutma hedefi ile birlikte yürütülmektedir. Norveç‟te 1980 yılında ortaöğretimdeki kadın oranı %43 iken bu oran 1998 yılında %52‟ye çıkmıĢtır. Yüksek öğretimde 1980 yılında kadın oranı %10 iken 1998 yılında bu oran %22‟ye çıkarılmıĢtır.

Japonya kadın ve kızların eğitimine uzun yıllar önce önem vermeye baĢlamıĢtır. 1872 yılından itibaren ilköğretim erkek ve kadınlar için zorunludur. Kadınların sadece iyi bir anne olarak yetiĢtirilmesinden ziyade sosyal ve kültürel olarak geliĢtirilmesi ve “gelecek nesillerin eğitimcisi” olarak yetiĢtirilmesi hedeflenmiĢtir. 1940lı yıllarda kız ve erkeklerin ilkokula kayıt oranı %100 idi. Orta öğretime kızların kayıtları ilk baĢta azdı ancak 1960 yılından itibaren artmaya baĢladı. 1969 da erkeklerin oranını geçmiĢtir. Hindistan‟da kadın eğitimine çok az önem verilmektedir. Hemen hemen tüm alanlarda kadınlar eĢit haklardan mahrum bırakılmıĢtır. Eğitim konusunda cinsiyet ayrımcılığı oldukça yaygındır. Genel olarak bütün Asya ülkelerinde olduğu gibi Hindistan‟da da kadınlara ve kızlara sadece evde sorumlulukları olan iyi bir anne ve eĢ rolü yüklenmiĢtir. Kız çocuğu bir yük olarak görülürken erkek çocuğu kıymetli bir varlık gibi görülmektedir. Erkek çocuğunun eğitilmesi gelecekte maddi gelir getirisi yüksek meslekler için bir yatırım olarak görülürken kız çocuğuna yapılan eğitim yatırımı bir zarar gibi görülmektedir. Çünkü okula giden kız çocuğu artık evdeki rutin temizlik iĢlerini, küçük kardeĢlere bakma sorumluluğunu, tarla iĢlerini yerine getirmeyecektir. Diğer taraftan kız çocuğu evlendiği zaman eĢinin evine taĢınacağı için kızlara yapılan

eğitim yatırımı Hindistan‟da aileler tarafından akılcı bulunmamaktadır (Merter, 2007: 224-238).

UNICEF‟in (2011) verilerine göre 15-19 yaĢ grubundan kızların % 45‟i hiçbir iĢ yapmazken erkekler arasında bu durumda olanların oranı % 19‟dur. Bu yaĢ grubundaki faal olmayan erkeklerin oranı yaĢla birlikte azalma eğilimindeyken (iĢgücüne katılmaları ile) faal olmayan kadınlarda tersi bir eğilim söz konusudur.

“Gelecekte olabilecek her Ģeyin Ģimdikinden daha iyi olmayacağı düĢüncesi ve geleceğe yönelik olumsuz bakıĢ açısı umutsuzluğu oluĢturmaktadır. Bireylerin yapabilecekleri ve çevresine katkısı gelecekle ilgili düĢüncelerinin olumluluk düzeyine paralel olarak artarken umutsuzluk düzeyine paralel olarak azalmaktadır. Umutsuzluk düzeyindeki artıĢ bireyin problem çözme becerilerini, üretkenliğini ve baĢarısını olumsuz yönde etkilemektedir” (Doğan, 2012: 115-127).