• Sonuç bulunamadı

Kızılbaşlık-Bektaşilik Ayrımı

BÖLÜM 2. KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.2. Alevilik/Anadolu Aleviliği

2.2.1. Kızılbaşlık-Bektaşilik Ayrımı

Türkiye’de geleneksel tecrübeyi devam ettiren, özünde aynı olan Alevilik, Kızılbaşlık ve Bektaşilik olmak üzere iki ana kola ayrılmakta, bu iki ana kolun da kendi içinde alt kolları bulunmaktadır (Kılıç, 2009: 9; Kaya, 2013: 132-133). Bu ayrışmanın daha çok XVI. yüzyıldan sonra Türk-Safevi çatışmalarıyla ortaya çıktığı söylenebilir (Melikoff, 2013: 19).

Kızılbaşlık-Bektaşilik farklılaşmasına damgasını vuran iki önemli etkenden söz edilebilir: Birincisi, Erdebil tekkesi, ikincisi, Osmanlı-Safevi mücadelesidir. 16. yüzyılda Osmanlı-Safevi çatışması, Alevi-Kızılbaş kimliğinin oluşmasında ve resmi İslam’ın Kızılbaşlığı algılayışında en kesin momenti oluşturduğu söylenebilir (Ateş, 2011: 249). Kızılbaşlığın, dinsel içeriğini, büyük ölçüde, Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim’in iktidar kavgası sürecinde kazanmış olduğu ve bu nedenle de Kızılbaşlık farklılaşmasının temelinde Türklük ve Safevi taraftarlığı yattığını söylemek mümkündür (Dalkesen, 2012: 241; Onat, 2003: 113). Belirli farklılıklar içeren ana gövde, Safevi hareketinin devletleşmesi ve Balım Sultan’ın Bektaşiliği kurumsal hale getirmesi nedeniyle, Kızılbaşlık ve Bektaşilik diye ikiye ayrılmıştır (Üzüm, 1997: 4; Üzüm, 2012: 57).

Kızılbaşlık (Alevilik) ve Bektaşilik ayrışmasında kesin kırmızıçizgiler olduğunu söylemek zordur. Her iki inanç sistemi de özünde aynıdır. Ancak, Kızılbaşlığın Bektaşiliğe bağlanması yani kurumsal anlamda Bektaşi tekkelerinin bütün Alevileri temsil etmesi, tamamen gerçekleştirilememiş, kısmen bir sonuca ulaşılmıştır. Bu anlamda Bektaşilik kendi içinde türdeş bir grup değildir. Bektaşilik genel anlamda iki

111

alt gruptan oluşmaktadır. Dedeganlar (Çelebiler) ve Babaganlar.44

Burada yapılan ayrımın yol ve soy esasına göre yapılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Soy esasına bağlı olanlar Hacı Bektaşi Veli soyundan geldiklerini (bel evladı olduklarını) oradan da Hz. Muhammed’e bağlandıklarını iddia eden Çelebiler (Dedeganlar) dir. Babaganlar ise Hacı Bektaşi Veli’nin evlenmediğini (Mücerred) ve çocuğu olmadığını savunarak soy esasına göre bir ayrışmayı yadsırlar. Babaganlar kolunda şecerenin dolayısıyla nesebin çok önemi yoktur. Tarikata girmek isteyenler el alarak törenlerle tarikata girebilirler (Ocak, 2009c: 148-168; Küçük, 2003: 152; Türkdoğan, 2006: 501; Melikoff, 2010a; Massicard, 2013: 35).45

Kızılbaş-Bektaşi ayrışmasına dair farklı yaklaşımlar vardır. Köprülüye göre, Bektaşiler ile Aleviler arasındaki fark sadece sosyal taban ve yaşam tarzından kaynaklanmaktadır. Ona göre “Aleviler kır Bektaşileridir” (Yıldırım, 2010: 25; Melikoff, 2010a: 233). Benzer şekilde Bedri Noyan, Alevi-Bektaşi ayrışmasını, “düşünüş ve inanışları bir, yöntemleri farklı olan müşterek inançlı gruplar” şeklinde ifade etmektedir (Türkdoğan, 2006: 503).

Kızılbaşları kırsal kesim Bektaşileri olduğunu savunan diğer bir araştırmacı Kutlu’ya göre ise, Kızılbaş Alevilikle Bektaşilik arasındaki farklılaşma, siyaset temelli sosyokültürel bir farklılaşmadır. Ona göre, Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki siyasal anlaşmazlıklar sonucunda, kırsal kesimdeki Bektaşilik, Erdebil tekkesine sempati duymuş, şehir Bektaşiliğinden kültürel ve siyasal açıdan farklılaşmaya başlamış ve bazı konularda Şia’nın siyasi fikirlerinin etkisinde kalmıştır. Siyasi noktada Şia etkisinde kalan kırsalın Bektaşiliği (Kızılbaşlık) on iki imamiyye şiiliğini mezhep olarak benimsememiştir (Kutlu, s. 38-39).46

44Aydın, bu ayrımın Osmanlı devleti yanlısı olan Babaganlar ve halk yanlısı olan Dedeganlar diye ayırmkatadır. Bkz. Aydın, (2013: 250).

45 Kızılbaşlık(Alevilik)-Bektaşilik ayrışmasına dair dataylı bir çalışma için bkz. Küçük, (2003: 151-163)

46

Birçok ortak noktaları bulunsa da Kızılbaşlık, Şiilik olmadığı gibi, Şiiliğin de bir alt kolu değildir (Ocak, 1999b: 48; Bozkurt, 2000: 172; Türkdoğan, 2006: 44; Onat, 2009b: 24; AÇNR, 2010: 139; Aydın, 2013: 3, 13-14; Bulut, 2013: 350). Aleviliğin Şiilik olmadığına dair Burinessen de “Türkiyeli Aleviler, bugünkü İran Şiileri ile çok az ortak özelliğe sahiptir” demektedir (Bruinessen, 2013: 26). Ancak, Ali yanlısı olma anlamında bir Şiilik kavramı kullanılabilir ki burada da İran Şiiliğiyle Safevi Şiiliği ayrımına gitmek durumunda kalınır. Şah Hatayi’nin nefeslerinde yüzeysel bir Şiiliğin olduğu, asıl İran Şiiliğinin daha sonraki zamanlarda kurumsallaştığı genel bir kabuldür. Bu nedenle ilk zaman Safevi Şiiliğinin İran Şiiliğinden farklılık arz ettiği kuvvetle muhtemeldir.

112

Birçok farklı ayrışmayla yüz yüze olan Aleviler bir de etnik temelli ayrışmayla karşı karşıyadırlar (Wakamatsu, 2013: 947). Özellikle kendilerine örnek aldıkları, kendilerine önder edindikleri kişilerden bu ayrım daha anlaşılır hale gelmektedir. Türk Aleviler kendilerine örnek olarak Hacı Bektaşi Veli’yi seçerken, Kürt Aleviler Pir Sultan Abdal’ı önder olarak kabul etmektedirler (Çamuroğlu, 1998: 98). Bununla birlikte Bektaşiler Türk unsurunu içerirken, buna karşın Kızılbaşlıkta Zazaların geçmiş kültür ve inançlarının ağırlıkta olduğu söylenebilir (Kaya, 2013: 101). Hacı Bektaşi Veli’nin bütün Aleviler için manevi bir öneme sahip olduğu ifade edilebilir.47

Hacı Bektaşi Veli, Anadolu Alevileri arasında her kesim tarafından kabul gören manevi bir kişiliktir (Massicard, 2013: 140; Tuğrul, 2013: 717; Türk ve Kala, 2014: 61). Ancak son dönem özellikle Kızılbaş Aleviler tarafından çok fazla gündeme getirilmek istenmediği görülmektedir. Bunu, Hacı Bektaş dergâhına yapılan ziyaretlerde Kızılbaş Alevilerin sayısının azalmasında görmek mümkündür. Özellikle Kürt milliyetçisi Aleviler tarafından Bektaşiliğin devletle olan işbirliği nedeniyle Hacı Bektaşi Veli çok sevilmez. Yaşanılan bölgeye gelince Bektaşiler şehirde, Kızılbaşlar ise kırsal bölgede yaşamaktadırlar (Taştan, 2012: 3).48

Bu bağlamda Alevi-Kızılbaş topluluk ile Bektaşiliğin tarihini, ortak bir cemaatin tarihi olarak ele almak mümkün değilmiş gibi durmaktadır (Ateş, 2011: 259). Alevilik-Bektaşilik ayrışmasında öne çıkan farklar dört başlık altında toplanabilir. 1. Hacı Bektaş-ı Veli’nin her iki grup içinde önder olarak kabul edilip edilmemesi, 2. Yaşanılan bölge, 3. Erkandaki farklılıklar, 4. Osmanlı devletine karşı takınılan tutum (Üzüm, 2012: 58).

Kızılbaşlar erkan vermek için aynı kökene49

sahip olmaları gerekirken, Bektaşilerde böyle bir şart yoktur. Bektaşiler kur’an’dan ayetler ve sureler okurlar. Aynı zamanda

47Anadolu Aleviliğinin Türklük-Kürtlük ayrışması hakkında detaylı bilgi için bkz. Kaya, (2013: 97-108).

48Köprülü Alevileri/Kızılbaşları “köy Bektaşileri” diye kavramsallaştırmıştır.

49Kızılbaşlar için aynı soydan gelmek önemlidir. Ancak, Dede soyundan gelenler ve gelmeyenler farkı vardır. "Dede soyundan gelen bir aşiretin üyeleri Ras, böyle bir soydan gelmeyenler Ram olarak kabul edilir. Anne bir Dede soyundan geliyorsa, baba gelmiyorsa "Tikme" denilir. Baba Ras, anne Ram ise çocuklar Ras olur". Bkz. Kerivel, 2014.

113

Alevilerde önemli bir yer tutan musahiplik âdeti Bektaşilerde yoktur. Yanı sıra Aleviliğin tersine Bektaşiliğe mensubiyette gönüllülük esastır. Soydan gelmeye gerek yoktur (Üzüm, 1997: 4; Çamuroğlu, 1998: 97; Melikoff, 2010b: 10; Massicard, 2013; Türk ve Kala, 2014: 62). Son olarak Osmanlı devleti otoritesine Kızılbaşlar karşı çıkarken, Bektaşiler devlet tarafından tebcil edilmişlerdir. Yukarıda sayılan birçok nedenden dolayı, Alevilik/Kızılbaşlık ve Bektaşilik günümüzde aynı anlamlarda kullanılıyor olsa da aynı şey olmadıkları anlaşılmaktadır (Onat, 2009b: 24; Taştan, 2012: 3; Kaya, 2013; 132; Massicard, 2013: 36).

Ocak’ın Kızılbaşlık için yapmış olduğu, “16. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğunun Anadolu topraklarında yaşayan, yüzeysel olarak Şiileşmiş, merkezi idareden hoşnutsuz ve bu nedenle Safevi devleti yanlısı, heterodoks, konargöçer Türkmen ve Kürt boylarını ifade etmektedir” tanımı, Kızılbaşları Bektaşilerden merkezi idareden hoşnutsuzluğu noktasında ayrıştırmaktadır ve Kürt-Türk ayrımına gitmemiştir (Ocak, 2009: 16).

Kızılbaş-Bektaşi ayrımında dikkat çeken önemli bir husus, bir grubun (Bektaşilik), devlet tarafından takdir ve tebrik edilip finanse edilirken, diğer grubun (Kızılbaşlık) ötekileştirilen, takibe alınan ve tahkir edilen bir konumda olmasıdır. Uzun yıllar bu şekilde yaşamaya devam eden grupların farklılaşması ve birbirinden uzaklaşmış olması doğaldır. Özellikle Safevi hareketinin devletleşmesi ve Balım Sultan’ın Bektaşilik tarikatını kurumsallaştırmış olması, bu ayrımın nedenleri arasında sayılabilir. 1826 tarihinde II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağının kaldırılmasına paralel bir şekilde Bektaşi tekkelerinin kapatılmasına kadar bu durum bu şekilde devam etmiştir. Daha sonraki zamanlarda tabiri caizse merdiven altı bir durumda illegal de olsa varlığını devam ettiren tekkeler, Cumhuriyet döneminde, 1925 tarihinde çıkan tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunuyla tarih sahnesinden silinmişlerdir. Aslında bu olaylar Alevi-Bektaşi ayrımına neden olan devlete yakınlık uzaklık meselesini ortadan kaldırmış her iki grupta “istenmeyen ötekiler” paydası altında tekrardan birleşmişlerdir.50

Araştırmaya katılan Tuncelili bir katılımcı Anadolu Aleviliğinin

50Ötekiliğin ortak bir kimliğe dönüştüğü gerçeğinin daha iyi anlaşılması için bkz. Aktay ve diğ. (2010). Ancak, ötekilik kimliği her zaman birleştirici olmamıştır. Mesela ötekileştirilen Aleviler, İslamcılar ve Kürtlerin ötekilik paydası altında birleştikleri görülmemiştir. Alevilerin İslamcılara karşı birleştiği

114

farklılıklarına (Kızılbaş, Tahtacı, Bektaşi, Çepni) dem vurduktan sonra, devlet tarafından dışlanan ve ezilen gruplar olarak bütün Alevilerin ortak bir noktada buluştuklarının bilincinde olduklarını ifade etmiştir (T4).

Netice olarak, Bektaşilik için, kurumsallaşmasını tamamlamış bir tarikat, Kızılbaşlığın ise tarikat benzeri sufi bir yapılanma olduğu söylenebilir. Çok koyu bir mistik yapı göstermesine rağmen hem inanç hem de ritüel bakımından Aleviliğin (Kızılbaşlık) tam anlamıyla bir tarikat niteliği gösterdiği söylenemez (Ocak, 1999a: 29; Ocak, 1999b: 48). Başka bir deyişle Bektaşilik, ana prensip ve ritüelleriyle sufi bir tarikat özelliği sergilerken, Aleviliğin, Ali soyundan gelen ve Ali yanlılığını ifade eden bir kimlik olduğu söylenebilir. Onat (2009b: 24), Bektaşiliğin, Ahmet Yesevi, Lokman Perende, Hacı Bektaş Velî çizgisinde, daha çok Hacı Bektaş Velî’nin ismi etrafında oluşan bir kült çerçevesinde Anadolu’da şekillenen bir Türk tasavvuf ekolü olduğunu ifade eder. Bu bağlamda diğer tarikatlar nasıl bir yapı, iç organizasyon ortaya koyuyorsa Bektaşilikte de bunun aynısına rastlamak mümkündür. Ancak, Bektaşilikten farklı olarak Kızılbaşlığın farklı bir yapıya sahip olduğu söylenebilir.

Çalıştaylar sonrası yayınlanan nihai rapor da Alevi Bektaşi ayrımına gitmiş, hatta çalıştaylarda Bektaşiler kendilerine yer bulamamıştır. Rapora göre, Alevi ve Bektaşileri ortak bir payda da görmek yaygın bir alışkanlık olsa da her iki grubun türdeşlik ve içerik açısından farklı oldukları tartışılmazdır. Alevi grupların “aynı dil, söylem ve dünya görüşüne sahip olmadıkları” vurgulanmıştır (AÇNR, 2010: 83; Ecevitoğlu, 2011: 153). Bektaşilik bir tarikat, Caferilik ve Nusayrilik bir mezhep olarak kabul edilirken Aleviliğin (Kızılbaşlığın) kültürel sayılabilecek boyutlarıyla müphem bir yapıya sahip olduğu ifade edilmiştir. Bektaşiliğin inşa sürecini tamamladığı ama Aleviliğin (Kızılbaşlığın) hala farklı mecralara sürüklendiğine değinilmiştir (AÇNR, 2010: 83).

Kızılbaşlık-Bektaşilik ayrışması yeni bir durum değildir. Cumhuriyetin daha ilk yıllarında Anadolu’yu tanıma adına hazırlanan raporlarda bu ayrımı görmek mümkündür. Bunlar biri olan 1928 yılında Hasan Raşit Tankut’un “Türkleştirme” raporunda “Bunları Bektaşilere benzetmek azim bir hatadır. Bektaşilik, Melamilik bir

düşünüldüğünde bunun zorluğu ortaya çıkmaktadır. Kürtlerle olan ittifakın da özellikle İslamcılar açısından inançsal bir boyutu vardır.

115

tarikat olduğu halde, Ali-ilahilik bir dindir” denirken; başka bir raporda, “Aleviliğin İslam’ın bir mezhebi yahut tarikatı sayanlar yanılmışlardır… Alevilik, Müslümanlık değil, Şiilikle karıştırmak da hata olur” denmektedir (Çem, 2011: 222).

Ancak son dönem bütün Anadolu Alevilerini karşılamak için “Alevi-Bektaşi” terkibi kullanılmaktadır. Çalışmaya katılan katılımcıların da bunlar arasında bir ayrıma gitmedikleri görülmüştür.