b. Banka Havalesinin Hukukî Anlamda Havale Olduğu Görüşü
eş-Şenkîtî'ye banka havalesi fıkhî anlamda havaledir. Âmir havale etmek üzere bankaya para yatırdığında, kendisi ile banka arasında borçlu-alacaklı ilişkisi oluşur. Banka bu parayı vekil sıfatıyla değil borçlu sıfatıyla kabul eder. İradesi dışında helak olsa banka bu parayı tazminle yükümlüdür. Eğer vekil kabul edilseydi kusur hariç tazminle sorumlu tutulmazdı. Bu, fıkıhta caiz olup olmadığına İlişkin değişik görüşlerin ileri sürüldüğü suflece uygulamasına benzemektedir. Şenkîtfye göre kamu yararı bulunduğu, taraflardan hiç birine zararı olmadığı ve haram olduğuna ilişkin her hangi bir nass bulunmadığı için süfteceye başvurmak caizdir. Âmirle lehdâr arasındaki ilişki borçlu-alacaklı ilişkisi olsa da bankanın ücret veya komisyon almasında bir sakınca yoktur. Çünkü borçlu her ne kadar borcunu karşılık beklemeksizin Ödemek zorunda ise de borcu, aldığı yerin dışında alacaklının belirlediği başka bir yerde teslim zorunluluğu yoktur. Ayrıca banka leh-dâra parayı ulaştırmak için bir takım hizmetlerde de bulunur. Dolayısıyla havale karşılığında, komisyon veya ücret almakta bir sakınca yoktur[655]
. c. Banka Havalesini Tarafların Konumuna Göre Ele Alan Görüş
es-Sadr banka havalesini, kişinin alacaklısına yaptığı havale, kişinin alacaklısı olmayan birine hibe, yardım ve karz gibi amaçlarla yaptığı havale ve kişinin kendi kendisine yaptığı havale şeklinde üçe ayırır.[656]
c1. Kişinin Alacaklısına Yaptığı Havalenin Fıkıhtaki Yeri:
es-Sadr'a göre borçlu ile alacaklı arasındaki banka havalesi fıkhı anlamda havaledir. Âmir, havale konusu meblağı bankaya nakit olarak yatırabileceği gibi carî hesabındaki mevcut paradan gönderilmesi talimatını da verebilir. Her iki durumda da âmir asıl borçlu, lehdâr alacaklı, banka ise havaleyi kabul etmesi dolayısıyla lehdârın borçlusudur. Banka, lehdârın alacağını ödemek üzere anlaşmalı başka bir bankayı yetkili kılması durumunda ise ikinci bir havale meydana gelir. Bankanın, lehdârı kendi şubesine havale etmesi durumunda ikinci havale meydana gelmez; çünkü şube asıl bankayı temsil etmekte olup ayrı bîr zimmeti söz konusu değildir[657]
. Kişinin Alacaklısı Olmayan Kişiye Yaptığı Havalenin Fıkıhtaki Yeri:
Bir kişi alacaklısı olmayan başka birine hibe, karz veya yardım amacıyla para göndermek isteyebilir. Bu işlem İçin bankanın havale hizmetinden yararlanır. Borçlu - alacaklı ilişkisi olmayan iki taraf arasındaki banka havalesi es-Sadr'a göre fıkhî anlamda havale olmayıp vekâlettir. Çünkü lehdâr, kendisine gönderilen meblağın mâliki değildir; ancak teslim aldığında söz konusu meblağın mâliki olur[658]
. c2. Kişinin Kendisine Yaptığı Havalenin Fıkıhtaki Yeri
Bazen kişi başka bir şehir veya ülkede teslim almak üzere bankaya para yatırabilir. Banka kendi şubesi aracılığıyla Ödemeyi yapacaksa bu durumda alacaklı ile ödeme yeri konusunda anlaşan borçlu konumundadır. Eğer Ödeme, anlaşmalı başka bir banka aracılığıyla yapılacaksa bu durumda banka âmir, anlaşmalı banka ödeyici, alacaklı ise lehdâr olur. Dolayısıyla bu işlem de fıkhî anlamda havaledir.
es-Sadr a göre her üç durumda da bankanın ücret veya komisyon alması caizdir. Çünkü banka, ya vekil sıfatıyla, kişinin yapması gereken işi onun adına yerine getirmekte, ya da ücret şartıyla havâİeyi kabul etmektedir. Banka havalesinden ücret alınacağı hem sözleşmelerde belirtilmekte hem de bu işlemi yapan herkes tarafından bilinmektedir. Havaleyi kabul etmekle, banka borçlu hale gelse de bu işlem için ücret alacağını önceden bildirdiği ve borcu, aİdığı yerin dışında, başka bir yerde, bir takım masraflara katlanarak ödediği için ücret veya komisyon almasında bir sakınca yoktur[659]
.
d. Banka Havalesinin Fıkıhtaki Yeri Hakkındaki Görüşlerin Değerlendirilmesi
Banka havalesinin vekâlet olduğunu ileri sürenlerin, borçlu-alacaklı arasındaki havale ile kişinin kendi kendisine yaptığı havaleyi gö-zardı ettikleri anlaşılmaktadır. Banka havalesinin fıkıhtaki yeri hakkında İleri sürülen görüşlerin özünde, bu işlemden alınan ücret veya komisyonun caiz olup olmadığı endişesi yatmaktadır. Ancak ister vekâlet ister havale kabul edilsin, bu hizmet karşılığında bedel alınabileceği noktasında görüş birliği vardır. Bize göre de es-Sadr'm yaptığı tasnif ve vardığı sonuçlar doğru olup alınan bedelin fıkhî açıdan bir sakıncası yoktur.[660]
B. Kıymetli Evrak Kabulü
Bono, çek, hisse senedi, tahvil, poliçe ve konşimento gibi üzerindeki yazılı hak kendisinden ayrı olarak ileri sürülemeyen ve başkasına [661]
devredilemeyen yazılı senetlere kıymetli evrak denir . Kıymetli evrak kabulü ile bankaların yukarıda geçen ticarî evrakları muhafaza, tahsil, ıskonto ve ticaret amacıyla teslim almaları kastedilir.[662]
1. Koruma Amacıyla Kıymetli Evrak Kabulü
Bazı kişiler değerli kâğıtlarını çalınma, kaybolma, helak olma vb. nedenlerle korumak ve geri vermek üzere bankalara emanet bırakırlar. Bu işleme bankacılık edebiyatında emanet kabulü veya kiralık kasa hizmeti adı verilir. Bankalar kiralık kasa hizmeti karşılığında belli bir ücret alır. Konunun fıkhı yönünü kiralık kasa hizmeti bölümünde ele aldığımız için yapılan bu işlemin kiralık kasa hizmeti ve alman bedelin caiz olduğunu belirtmekle yetiniyoruz.[663]
2. Tahsil Amacıyla Kıymetli Evrak Kabulü ve Fıkıhtaki Yeri a. Kıymetli Evrak Tahsili
Ellerinde bono, poliçe, çek, hisse senedi ve tahvil gibi borç senedi bulunanlar genellikle bu senetlerin tahsil İşini bankalara yaptırırlar. Senedi yazan veya ciro eden asıl borçlu ile senedi elinde bulunduran alacaklının bankada, genellikle carî hesaplarının bulunması, senet tahsili işinin bankaların uzmanlık alanına girmesi ve senetlerin güvenli ortamda korunma arzusu bunda Önemli etkendir. Borçlu ve alacaklı adına bankada açılmış bulunan carî hesaplar bir anlamda bu kişilerin kasasî olduğundan, tahsil vakti gelen senetler, önceden verilen emre dayanarak, bir hesaptan diğerine aktarılmak suretiyle masrafsız olarak kolayca tahsil edilirler. Bu tür bir imkânın bulunmadığı durumlarda ise banka, ödeme vakti gelen senetler için borçlulara İhbarda bulunur. Tahsil edilen senet tutan, başlangıçta belirlenen cca^tar doğrultusunda, komisyon düşüldükten sonra, sahibinin hesabına kaydedilme'.: v,'? da elden teslim edilerek işlem gerçekleştirilir. Vakti geldiği halde ödenmeyen senetler protesto edilir. Bu işlemleri de genellikle bankalar yapar. Protesto işlemleri ile ilgili evrakların düzenlenip ilgili taraflara ulaştırılması ve mahkemelerde açılan davanın takibi, zaman ve emek kaybı yanında bir takım masrafları da gerektirir. Genellikle senetler vaktinde ödenmediği taktirde belli oranda faiz şartı içerdiğinden, söz-konusu senet tahsil edildiği taktirde protesto masrafları ve gecikmeden doğan faiz borçludan alınır. Senedin protestoya kalması durumunda bankalar bu işlem için ücret veya komisyon alırlar.[664]
b. Kıymetli Evrak Tahsilinin Fıkıhtaki Yeri
Alacaklı adına bankanın kıymetli evrak tahsilinde bulunması, fıkhî I bakımdan icâre veya vekâlet akdi kabul ediiir. el-Mısnye göre "müşterilerden biri, bedelini tahsil etmek üzere bankaya ticari evrak verdi-[ ğinde bu işlem icâre olur. Bankanın ücret alması caizdir"[665]
. Günümüz İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre İse, kıymetli evrak tahsili fıkhî anlamda vekâlettir. Bankanın aldığı komisyon vekâlet ücreti olup caizdir[666]
Bankanın zamanında ödenmeyen senetlerin protesto işlemlerini takip etmesi ve karşılığında gelir elde etmesi konusuna gelince hüküm, senedin. taşıdığı şarta göre değişir. Şayet senet, faiz şartını içeriyor ve banka faizli bir işİemi takip ediyorsa gerek böyle bir iş-I lemin kendisi gerekse bu işlemden elde edilen gelir caiz görülmez[667]
. Çünkü kâtiplik ve şahitlikle faize aracılık yapılmış oiunur ki böyle bir I işlem Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır[668]
. Dolayısıyla faizsiz I bankaların faiz şartını içeren senetlerin protesto işlemlerini yerine getirmemek şartıyla kıymetli evrak tahsilinde bulunmaları caizdir.[669]
3. Kırma (Iskonto) Amacıyla Kıymetli Evrak Kabulü a. Senet Kırma
Ellerinde tahsil vakti gelmemiş kıymetli evrak bulunanlar, senette yazılı meblağı bir an önce peşin paraya çevirmek isteyebilirler. Bunu sağlamanın yolu senet kırdırmadır. Senedi kırdıranın amacı nakdî kre-\\ almak, bankanın amacı ise faizli kredi kullandırmak olduğundan banka senedi, üzerindeki kıymetiyle devralmaz. Senette kayıtlı meblağla senedin ödeme vaktini dikkate alarak belli oranda indirim yapar. Alacağı belgeleyen borç senedini, üzerinde yazılı miktardan daha az bir bedel karşılığında vadesinden Önce ciro etmeye[670]
senet kırdırma denir. Bir kısım bankada indirim farkına ek olarak senet tahsili için masraf ve komisyon alırlar[671]
. Kırma sonucunda senet sahibi, senette yazılandan az olsa da belli miktarda nakdî krediye kavuşmuş, banka ise indirim farkı, komisyon ve masraf adı altında gelir elde etmiş olur.
Bankaların kırdıkları senetleri Merkez Bankası'na tekrar kırdırmalarına reeskont denir.[672]
b. Senet Kırmanın Fıkıhtaki Yeri
Senet kırmanın fıkıhtaki yeri hakkında değişik görüşler vardır. Bu görüşleri aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür.[673]
b1. Senet Kırmanın Ahm-Satım Olduğu Görüşü
Bir kısım günümüz İslâm hukukçusuna göre, senet sahibi elindeki vadeli borç senedini daha az fakat peşin bedel karşılığında sattığından senet kırma satım akdinden ibarettir. Onlara göre, vadesi gelmemiş borcun peşin bedel karşılığında satımı ve aynı cins iki mislî malın farklı miktarlarda vadeli değişimi fıkıhta yasaklandığından bu işlem caiz değildir[674]
. b2. Senet Kırmanın Karz ve Havale Olduğu Görüşü
Senedi kırdıramn amacı, onu satmak değil borç almak, bankanın amacı ise faizli kredi vermek olduğundan senet kırdırma faizli kredi İşlemidir.
Ancak kredi ile birlikte havale de sözkonusudur. Sahibi senedi kırdırmakla bankadan borç almış ve onu senedin asıl borçlusuna havale etmiş olur.
Böylece banka, senedi yazan açısından alacaklı konuma geİerek alacağını havale hükümleri çerçevesinde ondan tahsil eder. Ancak, bankanın senet sahibine verdiği borç miktarıyla, senedi yazan kişiden aldığı miktarın farklı olması ve bu farkın vadeden kaynaklanması, alınan fazlalığın faiz olması sonucunu doğurur. Kah'd ve Hamûd bu görüştedir[675]
. b3. Senet Kırmanın Rehin, Karz ve Vekâlet Olduğu Görüşü
Senet kırmanın rehin karşılığı karz ve ücretli vekâlet olduğuna iİiş-kin görüşler de ileri sürülmüştür. Bu düşünce sahiplerine göre banka ilk aşamada kıymetli evrakın rehin bırakılması karşılığında kredi vermektedir, ikinci olarak senet sahibi, vadesi geldiğinde bedelini tahsil etmek üzere belli bir ücret karşılığında bankayı vekil etmektedir. Bankanın aldığı komisyon vekâlet ve karz işlemieri karşılığı kabul edildiğinden caizdir. Ancak komisyon, verilen kredi miktarı üzerinden nis-bî değil hizmet ve masraflar karşılığı maktu' olmalıdır[676]
. b4. Senet Kırmanın Karz, Kefalet ve Vekâlet Olduğu Görüşü
Tarafların maksadı, işlemin seyri ve alınan bedelin hükmünü dikkate alanlara göre, senet kırma karz, kefalet ve vekâletten oluşan akitler bütünür.
Banka ve senet sahibinin asıl maksadı kredi alış verişidir. Bu işlemde senetten kefalet belgesi olarak yararlanılmaktadır. Kişi, borç alabilmek için senedi ciro ederek bankaya takdim eder ve senetle ilgili bütün hakiar bankaya geçer. Senet sahibi bankaya aynı zamanda senedi tahsil yetkisini vermekte ancak, vaktinde ödenmezse kendisi ödemeyi taahhüt etmektedir. Bankanın komisyon diye aldığı, senette yazılı miktarla borç verilen miktar arasındaki fark, kredi karşılığında alınan faizdir. Bankanın tahsil işlemleri ve yaptığı masraflar için aldığı bedel ise hizmet ve masraf karşılığı olduğundan caizdir[677]
.
b5. Senet Kırma Hakkındaki Görüşlerin Değerlendirilmesi
Bize göre de senet kırma karz, kefalet ve vekâletten oluşan işlemler bütünür. Senedi kırdıramn amacı, hem nakit kredi almak hem de senedin tahsilini yaptırmaktır. Bankanın amacı da hem kredi vermek hem de senet tahsili hizmeti sunmaktır. Senet, kredi işleminde garanti belgesi işlevini görmektedir. Bankanın komisyona ek olarak, yaptığı masraflar ve sunduğu hizmetin bedelini ayrıca senet sahibinden talep etmesi, işlemin yalnızca kredi olmayıp hizmeti de içerdiğini gösterir, indirimin, vadesi gelmemiş borcun nakit karşılığında satımı olduğu görüşü kanaatimizce doğru değildir. Zira banka ciro ile devredilen senedi, vakti geldiğinde ödenmediği taktirde ciro edene rücu şartıyla kabul eder. Dolayısıyla işlem karz, vekâlet ve kefaleti kapsayan akitler bütününden oluşmaktadır. Komisyon, kredi karşılığında alınan faizdir. Faizsiz çalışmak üzere kurulan bankalar bu İşlemi yapmazlar; kuruluş İlkeleriyle çelişir.[678]
4. Alım Satım Amacıyla Kıymetli Evrak Kabulü
Bankacılık hizmetlerinden bir diğeri de birikimlerini borsada değerlendirmek isteyen müşterilere aracılık yapmaktır. Borsa denince günümüzde, hisse senetleri, tahvil, hazine bonosu ve kambiyo belgeleri gibi kıymetli evrakın alınıp satıldığı yer akla gelir. Bankalar müşterilerinin verdiği yetki çerçevesinde, belli bir ücret yahut komisyon karşılığında kıymetli evrak alım satımı yaparlar. Günümüz İslâm hukukçuları kıymetli evrak alım satımının cevazı için şu üç noktaya dikkat edilmesi gerektiğini ileri sürerler:
a- Kıymetli evrak alım satımında faizcilik yapılmamalıdır:
Poliçe, çek, tahvil ve hazine bonosundan oluşan kıymetli evrakın alım-satımı caiz değildir. Çünkü poliçe ve çek para yerine geçmektedir. Tahvil ve bono ise faizli borç senetleridir. Alım satımda mutlaka bir fark olacağından para yerine geçen kıymetli evrakın alım-satımın-da fazlalık faizi sözkonusu olur. Faizli borç senedinin alım-satımmda ise hem fazlalık faizi, hem veresiye faizi vardır hem de faize aracılık yapılması sözkonusudur.
Dolayısıyla ancak bir ticaret veya sanayi kuruluşunun mülkiyetine yahut kâr ve zararına ortaklığı ifade eden hisse senetlerinden oluşan kıymetli evrakın alım-satımı yapılabilir.
b- Kıymetli evrak meşru bir ticarî eylemin ortaklığını temsil etmeli:
Faiz, içki üretimi ve ticareti, karaborsacılık, kumar, hile, yalan ve aldatma gibi dînen yasak kılman vasıtalarla kazanç sağlayan bir kuruluşun ortaklığını temsii eden hisse senedinin alım-satımının caiz olmadığı hususunda görüş birliği vardır[679]
c- Hisse senedi piyasası dürüstlük ve güven esasına dayanmalı: .
Günümüz İslâm bilginlerinin çoğunluğu, hisse senedi alım-satımı-nı kural olarak caiz ve bu yolla elde edilecek kazancı helâl saymaktadırlar.
Ancak bir kısım bilim adamı, piyasaya hâkim olan bazı olumsuz nedenlerden dolayı çekincelerini beyan etmişlerdir. Hisse senedi piyasasının işleyişine itiraz edenlere göre, İslâm hukukunda tarafları beklenmedik zarar ve mağduriyetlere iten her türlü bilinmezlik, kapalılık ve risk mümkün olduğunca önlenmeye çalışılmış, açıklık, dürüstlük ve güvenin hâkim olduğu bir ticari hayat hedeflenmiştir. Oysa günümüz hisse senedi piyasası bu nitelikleri taşımaktan uzaktır. Özellikle AŞ'le-rin yapı ve işleyişindeki haksızlıklar, bazı hisse sentlerinin kıymetinden daha yüksek bedelle ihracı, sermaye piyasasındaki istikrarsızlık, siyasî otorite, baskı grupları ve spekülatörlerin müdahelelerine açıklık vb. nedenlerle oluşan sun'î fiyatlar, iyi niyetli yatırımcıları mağdur etmekte ve piyasa bir tür kumar ortamı halini almış bulunmaktadır. Tıpkı şirketin gayri meşru alanda faaliyet göstermesi, çıkaracağı hisse senedi ticaretinin hükmünü etkilediği gibi, sermaye piyasasında hâkim olan bu risk ve kargaşa ortamı da hisse senedinin hükmünü etkiler. İslâm Fıkıh Akademisi, Şübeyr, Şeltût, İrşid, ez-Za'terî, eş-Şenkîtî, el-Mısrî ile Karaman, Döndüren ve Bardakoğlu1 na göre yukarıda zikredilen ilk iki şarta uyan hisse senetlerinin alım-satımı caizdir[680]
. Yeniçeri'ye göre yukarıdaki olumsuzluklar mevcut olmakla birlikte haramlığına dair kesin delil bulunmadığından mekruh[681]
; T. en-Nebhânî ve Bayındır'a göre ise, ilk iki şarta ek olarak piyasa bir kısmı yukarıda zikredilen olumsuzluklardan arındırılmadığı sürece hisse senedi alım satımı caiz değildir[682]
. C. Çek Kullandırma
1. Çekin Tanımı ve İşleyişi
Türkçe'de "çek" (7ng."cheque?\ Arp. (eş-Şîk) şeklinde kullanılan kelimenin aslı Arapça "sakk" (es-Sakk) tır[683]
. Çek; bankolar tarafından çıkarılan ve hesap sahibinin bankadaki hesabından dilediği kişilere ödeme yapmasına imkân sağlayan bir kambiyo senedi olarak tanımlanır[684]
Çeki diğer kambiyo senetlerinden (poliçe ve bono) ayıran en Önemli özeiiik, vade taşımaması yani peşin bir ödeme aracı olmasıdır. Çeki imzalayan. kişiye keşideci, tahsil eden kişiye lehdâr, ödeyecek kişiye de muhatap denir. Çek banka kartına göre geçmişi daha eski tarihlere uzanan bir ödeme aracıdır. Banka kartının yüz yıllık geçmişine rağmen çekle yapılan işlemler, Süftece ile sahabe dönemine, Sakk'la XI. asrın ortalarına kadar uzanır.
İranlı seyyah Nasır Hüsreu, XI. asırda (437-444/1045-1052) yaptığı gezilerle ilgili anılarını yazdığı Sefernâ-me adlı eserinde, Basra'da gördüğü bir uygulamayı şöyle aniatır: "Basra'da sabahleyin Huzâa' çarşısında, öğleyin Osman çarşısında., akşam Kaddâhîn çarşısında olmak üzere günde üç pazar kurulur. Pazarda işlem şöyle yapılır: Herkes parasını bir sarrafa vererek ondan sakk (çek) alır. Sonra ihtiyacı olan şeyleri satın alır ve bedelinin ödenmesini sarrafa havale eder. Müşteri, şehirde kaldığı süre içinde sarrafın sakk'ın-dan başka bir şey kullanmaz"[685]
. Ahmed Emîn'in bildirdiğine göre hicrî IV. asır ortalarında Halep Devleti Emîri Seyfüddevle el-Hemedânh Bağdat'ı ziyareti sırasında bir sarrafa hitaben ilk çeki yazan kişidir[686]
Bir bankanın çekini kullanmak isteyenden bankada yeterli bakiyeye sahip carî hesap açtırmaları istenir. Bankalar her başvuran kişiye çek karnesi. vermezler. Çek karnesi isteyenin ticarî ve malî durumuna ek olarak ahlâkî durumuna da özen gösterirler. Çek sahibinin bankadaki carî hesabında ya nakit parası ya da bankaca tahsis edilmiş açıkkredisi bulunur. Kişi bir mal veya hizmet almak yahut borç ödemek istediğinde bankaya hitaben yazılan Ödeme emri niteliğindeki çeki alacaklısına verir. Lehdâr da bu belgeyi ibraz ederek bankadan alacağını tahsil eder. Bankalar genellikle çek kullandırma sürecinde yaptıkları masraflar ve verdikleri hizmetler için komisyon ve ücret talep ederler.[687]
2. Çekle Yapılan İşlemlerin Fıkıhtaki Yeri
Çekle yapılan işlemin fıkhı durumu hakkında başlıca iki görüş vardır: Birincisi, karz ve vekâlet, ikinsicisi, karz ve havale olduğudur.[688]
a. Çekle Yapılan İşlemlerin Karz ve Vekâlet Olduğu Görüşü
Bu düşüncede olanlara göre, bankadan çek alabilmek için açılan carî hesap nedeniyle, çek sahibi ile banka arasında borçlu-alacaklı ilişkisi doğar.
Bu durumda banka borçlu, çek sahibi alacaklıdır. Çek veren, muhatabına Ödemeyi nakit yerine çekle yapmaktadır. Alacaklı, çeki bankaya ibraz ederek onu yazan kişiden alacağının tahsili için bankaya yetki vermekte, vekil kılmaktadır. Banka verilen yetkiye dayanarak borçludan çekin bedelini tahsil edip, alacaklıya teslim etmekte, bunun karşılığında da ücret almaktadır. Banka ile carî hesap sahibi rasmdaki karz ilişkisi, alacaklıyı ilgilendirmediğinden, birbirinden bağımsız İki hukukî işlem cereyan etmektedir. Bankanın alacaklıdan kestiği komisyon, yaptığı hizmetin karşılığıdır[689]
.
b. Çekle Yapılan İşlemlerin Karz ve Havale Olduğu Görüşü
Bu görüşe göre de banka iie çek kullanan kişi arasında carî hesap dolayısıyla karz ilişkisi vardır. Karza ek olarak, çekle yapılan ödeme dolayısıyla, çeki yazanla iehdâr arasında da karz ilişkisi meydana gelmektedir. Bankadan alacaklı konumda olan çek sahibi, çeki yazıp muhatabına teslim ederek onu, alacağını tahsil etmek üzere bankaya havale etmektedir. Çekin karşılığı bankadaki carî hesapta nakit olarak buluması durumunda havale, borçlu Üzerine havale olur ki muhal aleyhin kabul etmesi gerekir. Carî hesapta çekin karşılığının bulunmayıp açık hesap üzerine yapılan havalede ise borçsuz kişi üzerine havale olur. Dolayısıyla her İki urumda da karz ve havale işlemi söz konudur. Çeki yazan muhîl, çeki alan