• Sonuç bulunamadı

1.4. İki Kutuplu Sistemde Türk-Amerikan İlişkiler

1.4.3. Kıbrıs Sorunu ve ABD ile İlişkiler

İlk olarak 1950’lerde ortaya çıkan Kıbrıs sorunu, o dönem de İngiltere’ye bağlı bulunan Kıbrıs adasındaki Rumların, önce bağımsızlık elde edip ardında Yunanistan’a katılmak istemeleri ile ortaya çıkmıştı. Yunanistan konunun self-

132 y.a.g.e., s.182-183. 133 Erhan, 2002 (a), s. 574. 134 Uslu, a.g.e., s. 137-169.

determinasyon hakkı ile ilgili olduğu gerekçesi ile BM’ye başvurmuş, ancak bir sonuç alamamıştı. Daha sonra konu ABD’nin de talebiyle NATO içinde çözülmeye çalışıldı. Bu süreçte İngiltere, Türkiye ve Yunanistan katılımıyla süren görüşmeler sonucunda imzalanan Zürih ve Londra Anlaşmaları ile Kıbrıs bağımsızlık elde etmiş ancak adadaki İngiliz üsleri ada toprağı dışında sayılarak İngiltere’nin yönetiminde kalmıştır. ABD, bu dönemde daha çok Kıbrıs’ın stratejik önemi ile ilgilendiğinden bu anlaşmadan memnuniyet duymuştu135.

Anlaşmaların ardından Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türkler üzerinde uygulamaya başladıkları baskı ve şiddet, Türkiye’yi ciddi bir şekilde rahatsız etmeye başlamıştı. Aynı zamanda Zürih ve Londra Anlaşmaları sonucu yürürlüğe giren Kıbrıs Anayasası’nın Rumlarca ihlal edilmesi üzerine Türkiye, 1961’de Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bir uyarı notası vermiştir. Buna rağmen süren olaylar neticesinde Türkiye, Zürih ve Londra Anlaşmaları’ndan gelen garantörlük haklarını kullanarak adaya müdahale edebileceğini açıklamış ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne 1964’te tekrar nota vermiştir. Ancak müdahalede bulunmamıştır136.

Sander’e göre hükümetin TBMM’den gerekli yetkiyi almasına rağmen müdahaleyi gerçekleştirmemesinin nedenleri; Truman Doktrini ve NATO kapsamında Türkiye’ye verilmiş olan Amerikan silahlarının bu operasyonda kullanılıp kullanılamayacağının belli olmaması, Türkiye’nin adaya askerlerini taşıyabilecek gemilere sahip olmaması ve Rumların Türkiye müdahaleyi gerçekleştirene kadar Türkleri katledebileceği endişesidir137.

Türkiye’nin müdahale girişimleri nedeni ile ABD Başkanı Johnson’un gönderdiği mektup ise Türk-Amerikan ilişkilerinde günümüze kadar süren bir güvensizliğin başlangıcı olmuştur. Johnson mektubunda, ABD’nin adaya yönelik bir müdahaleye karşı olduğunu açıkça belirmiştir. Ayrıca Türkiye’nin, Truman Doktrini kapsamında Temmuz 1947’de imzalanmış olan anlaşma ile almış olduğu Amerikan

135 Sander, 1979, s.225-226.

136 Mehmet Gönlübol ve diğerleri, Olaylarla Türk Dış Politikası, Siyasal Kitabevi, 9. Baskı, Ankara, 1996, s. 420-425.

silahlarını veriliş amacının dışında kullanılmasının ABD’nin iznine tabi olduğunu ve ABD’nin Kıbrıs’a yapılacak bir müdahalede bunların kullanılmasına izin vermediğini belirtmiştir. Ancak mektupta asıl önemli olan konu ise Johnson’un, Türkiye’nin Kıbrıs’a yapacağı bir müdahale sonucunda oluşacak bir SSCB müdahalesinde, ABD ve NATO’nun Türkiye’ye yardım etmeyeceğini ifade etmesidir Başbakan İsmet İnönü’de Johnson’un mektubuna bir karşı mektup ile cevap vererek, ABD’nin Türkiye’yi desteklemesini istemiş ve bir SSCB müdahalesine karşı NATO’nun korumasının olmayabileceği ifadesinden Türkiye’nin duyduğu rahatsızlığı ortaya koymuştur. Bu mektubun ardından Johnson’un gönderdiği mektupta yaptığı daveti kabul eden İnönü ABD’ye gitmiş; fakat yapılan görüşmelerde herhangi bir sonuç elde edememiştir138.

Türkiye’nin Johnson Mektubu’ndan çıkardığı sonuç, Türk-Amerikan ilişkilerinin tek taraflı olarak işlediği ve Amerika’nın çıkarlarını gözettiği olmuştu; çünkü Türkiye, gerek Kore Savaşı gerekse Küba Krizi sırasında kendisini doğrudan ilgilendirmemesine rağmen güvenliğini tehlikeye atmış, hatta Kore’de doğrudan savaşmıştı. Buna karşılık ABD karşılaşılan ilk zorlukta Türkiye’ye karşı cephe almıştı139.

Johnson Mektubu’nun ardından Türk dış politikasında ciddi değişikler yaşanmıştır. Bu döneme kadar ABD’yi neredeyse kayıtsız şartsız izleyen Türkiye, ABD ile SSCB arasındaki yumuşama döneminde yararlanarak SSCB ve Üçüncü Dünya ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye önem vermeye başlamıştır. ABD ile olan ilişkilerini artık ulusal çıkarlarına uygunluğuna göre şekillendirmeye başlamıştır140. Türkiye’de NATO üyeliği ciddi bir şekilde sorgulanmış ve ABD karşıtı siyasi akımlar güç kazanmıştır.

Kıbrıs’ta 1974 yılında Yunanistan’daki Albaylar Cuntası’nın desteğiyle gerçekleşen askeri darbenin ardından Kıbrıslı Türklere yönelik baskının ve şiddetin

138 Çağrı Erhan, “1960-1980 Dönemi Dış Politikası-ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın Oran (ed.)Türk Dış Politikası Cilt 1: 1919-1980, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002b, s.686-688.

139 Uslu, a.g.e., s.178. 140 Sander, 1979, s. 241-242.

artması ile birlikte Türkiye, Temmuz ve Ağustos 1974’te ABD’nin her türlü tepkisini çekmeyi göze alarak müdahale etmişti. Bunun sonucu ise, ABD Kongresi’nin aldığı 1974 yılında aldığı kararlar ile Türkiye’ye Şubat 1975’ten itibaren silah ambargosu uygulanması olmuştu. ABD Kongresi’nin bu kararları almasında 1974 Kasım’ın da yapılacak Kongre seçimlerinde yaklaşık 3 milyon Rum ve Yunan kökenli seçmenin oyunu alabilmek endişesinin önemli payı vardır. Sander’e göre, ABD’nin Türkiye’ye silah ambargosu uygulamasında ABD’deki seçimlerden öte, Amerikalı yöneticilerin Türkiye ve Yunanistan arasındaki askeri dengenin Türkiye lehine bozulmaya başladığını düşünmesi en önemli etkendir. Çünkü ABD gibi büyük devletler, Türkiye gibi orta büyüklükteki devletlerin gereğinden fazla güçlenmesinden endişe duyarlar. Eğer bu devletler, Türkiye gibi, güçlerini istedikleri zaman kullanma yeteneğine sahip olurlarsa da buna karşı önlem alırlar. 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı Türkiye’nin bu yeteneğe sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle de ABD, Doğu Akdeniz’de Türk-Yunan askeri dengesinin yeniden sağlandığına inandıkları 1978 yılına kadar bu ambargoyu sürdürmüşlerdir. Kısacası ABD’nin silah ambargosunun nedeni Kıbrıs müdahalesi değil Türkiye’ye karşı yukarıda belirtilen neden ile önlem alınmasıdır141.

Silah ambargosu nedeni ile Türk kamuoyundaki ABD karşıtı eğilimler güçlendi. Bunun yanı sıra Türk yöneticilerde silah tedariki konusunda sadece ABD’ye bağlanmanın sakıncalarını gördüler. Bu durumda Türkiye’de yerli silah sanayiinin kurulmasını sağladı. Aynı zamanda Türkiye kamuoyunda ilk kez Batı Bloğu ile olan ilişkiler bir bütün olarak sorgulanmaya başlamıştır142.

141 Sander, 2000, s. 108-126. 142 y.a.g.e., s. 128.

İKİNCİ BÖLÜM

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN ŞEKİLLENDİRDİĞİ