• Sonuç bulunamadı

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NİN ŞEKİLLENDİRDİĞİ GLOBALLEŞME VE TÜRKİYE’NİN AVRUPA’YA ENTEGRASYON

2.2. İki Kutuplu Sistem Sonrası Uluslararası Sistemin Yapısı

2.2.5. Büyük Ortadoğu Projes

ABD, 11 Eylül saldırılarının ardından Ortadoğu’yu küresel islami terörizmin merkezi olarak görmeye başlamıştır. Bunun nedeninin, bölgedeki demokrasi eksikliği olduğunu ve bu eksikliğin giderilmesi için bölge ülkelerinde reform yapılması gerektiğini savunmaktadır. Bunun bir ölçüde doğruluk payı olduğunda

132 Soli Özel ile Röportaj, http://www.turkishtime.org/kasim/25_3_tr.htm 133 Erhan, 2002 (c), s. 57.

134 Aydın, a.g.m., http://www.stradigma.com/index.php?sayfa=makale&no=60 135 Nejat Eslen, “Süper Gücün Gücünde Zaaf Var”, Radikal, 3 Şubat 2006. 136 Roy, a.g.m., s. 55.

söylenebilir. Fas’tan Afganistan’a kadar uzanan bölgede son dönemde radikal İslam önemli bir yükseliş göstermektedir. Bu yükselişte bölge ülkelerindeki demokrasi eksikliği yanında ekonomik ve demografik sorunlarda önemli yer tutmaktadır. Fas’tan Afganistan’a kadar uzanan bölgedeki 22 ülkede bugün toplam 280 milyon kişi olan nüfusun 25 yıl sonra 450 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir. Yarısından fazlasını gençlerin oluşturduğu bu kitleleri radikalleşmelerini engelleyerek denetim altında tutmak, eğitim, iş gibi sorunları bir şekilde çözülmezse mümkün olmayacaktır137.

Bu noktada ABD, hazırlamış olduğu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile bu bölgenin, radikalleşmeden kontrol altında tutulmasını amaçlamaktadır. Haziran 2004’te ABD’nin Georgia eyaletinde yapılacak olan G-8 Zirvesi’nden önce ABD bu projeyi hem müttefiklerinin hem de dünya kamuoyunun tepkisini almak üzere basına sızdırdı. Projenin içinde Ortadoğu bölgesinin demokratikleşmesi, kadının konumunun iyileştirilmesi, mikro finans yöntemi ile girişimci bir sınıf yaratılması, eğitim düzeyinin yükseltilmesi gibi unsurlar yer almaktaydı. Ancak başta Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere hem bölge ülkelerinden hem de bölge dışı ülkelerden gelen sert tepki üzerine ABD geri adım atarak, önce G-8 Zirvesi’nde sunulan projenin adını “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi İle Ortak Bir Gelecek ve İlerleme İçin Ortaklık” (GOKAP) olarak değiştirdi. Ardından da bölge ülkelerine herhangi bir projenin empoze edilmesinin söz konusu olmadığını, bunun bölgenin içsel dinamiklerinden kaynaklanması gerektiğini ve gönüllülük esasına dayanacak projede kendisinin yardımcı bir rol üstlenebileceğini açıklamak zorunda kaldı138.

Burada projenin adında “genişletilmiş Orta Doğu” ile kasıt Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya’yı içine alan bölgedir. Buna Kuzey Afrika’da eklendiği zaman ABD’nin müdahale edeceği alan ortaya çıkmaktadır. “Ortak bir gelecek ve ilerleme için ortaklık” ise projenin yukarıda belirtilen içeriğinin uzun erimli olacağının göstergesidir. Başkan Bush’un açıklamalarına göre, bu bölgelere II.

137 İlhan Uzgel, “ABD Hegemonyasının Yeniden İnşası, Ortadoğu ve NATO”, Mülkiye Dergisi, Cilt: 28, Sayı: 243, Bahar 2004, s. 15.

Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ve Japonya’ya götürdüğü gibi demokrasi götürmeyi hedeflemektedir. Ancak ABD’nin gözden kaçırdığı önemli bir ayrıntı söz konusudur. II. Dünya Savaşı’nın ardından Almanya ve Japonya, yeterince endüstrileşmiş ülkeler olarak demokrasiyi kurmaya ve geliştirmeye elverişli bir ortama sahiptiler. Oysa ki anılan bölge henüz, ağırlıklı olarak, tarımsal üretim biçiminin temel olduğu, aşiret ve mezhep esasına göre örgütlenmiş bir toplumsal yapıya sahiptir. Dolayısı ile bu bölgeye demokrasiyi hızlı bir şekilde yerleştirmek mümkün gözükmemektedir139.

Ayrıca ABD, projenin uygulanmasında NATO’nun etkin rol alması gerektiğini ileri sürmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi, Soğuk Savaş sonrasında misyonu “ortak alanına savunulması”ndan “kollektif çıkarların savunulması”na dönüşmüş olan NATO’ya, GOKAP çerçevesinde bu konudaki ilk görevi verilmek istenmektedir. 2004 yılında toplanan NATO’nun İstanbul Zirvesi’nde bu konu ele alınmış; ancak Fransa ve Almanya’nın muhalefeti nedeniyle ABD, bu isteğini kabul ettirememiştir. Ayman’a göre, ABD’nin bu girişimi, NATO’yu küresel güvenlik sisteminin merkezine yerleştirmek istemesinin sonucudur. Bu sayede AGSP’yi de etkisizleştirmek isteyen ABD, bir taşla iki kuş vurmuş olacaktır140.

Bu çerçevede GOKAP içinde Türkiye ister istemez önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü Türkiye, hem coğrafi konumu hem de siyasal sistemi açısından projenin hayata geçirilebilmesi açısından öne çıkan ülke konumundadır. Ancak proje Türkiye’de de tartışmalara neden olmuştur. Türkiye proje hakkında genel hatlarıyla, reformların dışarıdan empoze edilmemesi, iç dinamiklerin göz ardı edilmemesi, ülkeler arasındaki farklılıklara dikkat edilmesi ve Türkiye’nin model olarak sunulmaması şeklinde görüş belirtmiştir. Bu çekincelere rağmen AKP hükümeti, proje kapsamında ABD ile birlikte hareket edeceğini beyan etmiştir. Dışişleri Bakanı

139 Emre Kongar, “GOP Neyi Amaçlıyor, Neyi Gerçekleştirebilir?”, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi Sempozyumu, Kasım 2004, İstanbul, Erişim: 15 Mart 2005, http://www.kongar.org/makaleler/gop_neyi_amacliyor.php

140 S. Gülden Ayman, “Büyük Ortadoğu ve Geniş Avrupa’nın Kavşak Noktasında Türk Dış Politikası”, Foreign Policy, Mart-Nisan 2004, s. 23.

Abdullah Gül, Türkiye’nin İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek amacı ile ABD ile birlikte hareket ettiğini açıklamıştır141.

Ancak özellikle Mısır’da yapılan seçimlerde radikal islami görüşleri ile tanınan Müslüman Kardeşler örgütünün desteklediği çok sayıda adayın Mısır Parlamentosu’na seçilmeleri, hemen ardından ise Filistin’deki seçimlerde radikal dinci terör örgütü Hamas’ın seçimlere katılarak, seçimi kazanıp hükümet kurmasının ardından Amerikalı yöneticiler projeyi pek fazla gündeme getirmemeye başlamışlardır. Fakat ABD’nin bu tutumu, söz konusu projeden tamamen vazgeçtiği anlamına da gelmemektedir. Çünkü yukarıda da değinilmiş olan demografik yapısı ile bölgede radikal akımların güçlenmesi durumunda bu nüfus yapısı, teröre başvurmadan da işbaşındaki rejimleri devirme potansiyeli kazanabilir. Böyle bir sonuç ise, bölgenin denetiminin ABD’nin elinden çıkmasına İsrail güvenliğinin tehlikeye düşmesine ve petrol fiyatlarının aşırı yükselmesine veya Batılı ülkelere akışının kesilmesine neden olabilir. Bu çerçevede ABD, şimdilik her ne kadar projeyi çok fazla ön plana çıkarmasa da büyük ihtimal ile tekrar gündeme getirecektir142.