• Sonuç bulunamadı

3.1. Varoluşsal Kaygı ve Yalnızlık

3.1.1. Sandık Lekesi’ne Varoluşsal Kaygı ve Yalnızlık

3.1.1.1. Kışlangıç

Sema Kaygusuz, hikâyelerinde varoluşsal yalnızlık içinde olan bireylerin hayatlarını anlatmaktadır. Hikâyelerin başat karakterleri, genel olarak kendini gerçekleştiremeyen kişilerdir. Pasif mizaca sahip olan hikâye karakterleri, yalnızdır ve hayat karşısında kendilerini kurmakta güçlük çekmektedir. “Kışlangıç” hikâyesinde küçük yaşta annesini kaybeden bir kırlangıcın yalnızlığı anlatılmaktadır:

“Annem yumurtladıktan hemen sonra öldü. Babamı kendi sürüsüne geri gönderdiler. Sihirli bir salgının içinde, pembe ışıkların arasında, kendi akıntımdan kendimi yarattım. Artık bir kırlangıç yumurtasıydım. Çok üşüdüm, annemi istedim…Yaşamam için yapay ısı verdiler. Önceleri sağırdım, iki hafta geçti, uğultuları duymaya başladım. Kalp atışlarımı hissettim, büyümeye başladım,

53 Ramazan Korkmaz, “Fenomenolojik Açıdan Tepegöz Yorumu”, Ankara Uluslararası

Dede Korkut Bilgi Şöleni, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000, s. 266.

25

büyüdükçe korktum. Pembelik kırmızıya, kırmızı karanlığa dönüştü. Kendimi yedim durdum, yedikçe sıkıntı düştü içime, gün geçtikçe geriliyordum”54

Kırlangıç, annesinin yokluğunu hissetmektedir. O nedenle kaygı duymaktadır. İnsan dünyaya geldikten sonra, temel ihtiyaçlarının doyurulmasını bekler. Bu temel ihtiyaçlardan biri de güven duygusudur. İnsan dünyaya geldiği zaman tanımadığı bir ortama geldiğini hisseder ve korkuya kapılır. Bu korku, insanın doğasında varolan içsel bir duygudur. Bu korkudan kurtulmak için güvenli bir yer arar. Yeni doğan biri için bu yer annedir. Bu anlamda anne, “fırtınalara tutulmuş huzursuz bir ruhun dinginlik

arayışında sığınacağı bir teselli kaynağı olarak görülür.”55 Anne, insanın

doygunluk ve güven kaynağıdır. Kırlangıç, güvenli bir liman olan annesini yitirdiği için yalnızdır ve bu durumdan kaygılıdır.

Yumurtanın içinde kendi varlığını kavrayan kırlangıç, kendini anlamlandırmaya çalışmaktadır. Çünkü insanın temel edinimi, kendi varlığına ve diğer varlıklara anlam vermektir. “Var olduğunu bilen, özbilinci

olan insan, kendisini de nesne yaparak bu oluşa bir anlam verme sorunuyla karşı karşıya gelir; kim olduğunu, dünyadaki yerini sorgular.”56 Kırlangıcın farkındalık süreci

yumurtanın içindeyken başlamıştır. O nedenle kendi oluşum sürecini anlamlandırmaya çalışmaktadır. “Sihirli bir salgının içinde, pembe ışıkların

arasında, kendi akıntımdan kendimi yarattım. Artık bir kırlangıç yumurtasıydım.”57

Kırlangıç yumurtası olduğunun farkında olan anlatıcı, artık bireysel bir varlık olduğunu bilmektedir. Kendinin çevresinden farklı bir varlık olduğunu algılamaktadır. Bu durum kırlangıçta kaygı oluşturmaktadır; çünkü bireysellik, yalnızlık duygusunu da beraberinde getirmektedir.

54 Sema Kaygusuz, Sandık Lekesi, Doğan Kitap, İstanbul, 2010, s. 80.

55 Ramazan Korkmaz, İkaros’un Yeni Yüzü Cahit Sıtkı Tarancı, Akçağ Yay., Ankara,

2002, s. 114.

56 Doğu-Batı Dergisi, Kaygı, Doğu-Batı Yay., 4. Baskı, Ankara, 2007, s. 41. 57 Sema Kaygusuz, a.g.e., s. 80.

26

“Kışlangıç” hikâyesi, simgesel yönüyle çağrışımlara açık bir hikâyedir. Hikâyenin başat karakteri olan kırlangıç, modern insanı temsil etmektedir. Modern insan, kendi varoluşunun farkında olan ve kendini edimleriyle gerçekleştirmeye çalışan kişidir. Fakat kendi varlığının farkında olan insan, annesinden ayrıldığı andan itibaren güvensiz bir ortama geldiğinin farkındadır. O nedenle kaygılıdır. Kırlangıcın; “Kalp

atışlarımı hissettim, büyümeye başladım, büyüdükçe korktum.”58 deyişi büyüdükçe,

bilinçlenmeye başladıkça kaygısının da o derece arttığını göstermektedir. Modern insan da, çevresini ve kendini anlamlandırmaya çalıştıkça, kaygısı daha da artmaktadır. Bu kaygı, bireyselliğin ve yalnızlığın getirdiği bir kaygıdır. “Kaygı hepimizde (zaten-hep) bulunan varlığın ta kendisidir, kaygı

geçiciliğimizin resmidir… Hep örteriz kaygının üstünü. Öznel olanda eritip, nesnel olanda pekiştirir, ilgilenimlerde dağıtırız. Ama hep oradadır.”59 Kaygı, insanın hayat

boyu mücadele etmesi gereken bir olgudur. Kırlangıç, dünyaya geldikten sonra gerçekle yüzleşmeye başlamaktadır:

“Ağrılı bir çatırtıyla hayatımın duvarlarına yaklaştım. Bedenime yer açtıkça, beni

sarmalayan akıntıyı kuruttum. Büyüdükçe soluğum kesildi. Artık dayanamadım dışarı çıktım. Dev gibi olacağımı sanıyordum, çıkınca anladım, küçücüktüm.”60

Kırlangıç, dünyaya geldiğinde küçüklüğünün farkına varır ve bu durum onu kaygılandırmaktadır. Varoluşçulara göre insan, sürekli bir oluş içerisindedir. Yaptığı seçimlerle kendini kurmaya çalışan insan, seçimlerini yaparken özgürdür ve yalnızdır. Bu sorumluktan kaçmak istese de bunu yapmak zorundadır. Bu nedenle kırlangıç, dünyaya geldiğinde kendini ve hayatı tanıdıkça kendini kurmanın güçlüğü karşısında küçülmektedir. Fakat hayata tutunmak için seçimler yapmalıdır. Bu seçimlerin güçlüğü, kırlangıcı kaygılandırmaktadır:

58 Sema Kaygusuz, a.g.e., s. 80. 59 Doğu-Batı Dergisi, a.g.m., s. 80. 60 Sema Kaygusuz, a.g.e., s. 80.

27

“İşte sonbahar geldi. Buralardan gitmek gerek, hangi yoldan, nasıl, hangi yöne? Ey bellek! Sen berraklaşmazsan elimden ne gelir? Beni sev, beni iste, benim için bir şey söyle… Babam güneyden gelmişti, annem güneybatıdan, şimdi ne ikisiyim ne de ikisinden biri. Ey bellek, beni koynuna al, hangi göç yolunda o sıcak ülke? Kuzeye uçuyorum kanatlarım çekiliyor, güneybatıya vuruyorum kendimi, üstüme bir üzüntü çöküyor. Gökyüzünde kendi tarihim olmalıydı, bir kader çizgisi gibi karşıma çıkmalıydı, kırlangıç sürüsünün çatalı. Sonbahar ıslıklı rüzgârıyla kovuyor beni. Öteki kuşlar saldırıyor, yaralanıyorum. Gökyüzünü kaygan bir mavilik sanırdım, şimdi, sanki dağları oyuyorum. Bellek, buyurgan sesiyle bir kırbaç gibi vuruyor sırtıma… Yapacak bir şey yok, tam ortadan gidiyorum.”61

Sıcak diyarlara göç etmek zorunda olan kırlangıç, karşısına çıkan problemlere çözüm bulmak için bazı seçimler yapmalıdır. Fakat yapacağı seçimler, hayatını derinden etkileyeceği için kaygılıdır. Hangi yöne doğru harekete geçeceğini bilmemektedir. Bu durum, onu bir kaygı çukuruna hapsetmektedir. “Zaman zaman hepimiz düşeriz kaygı çukuruna, içimiz yanar,

yüreğimiz burkulur; rahatımız kaçar, huzurumuz uçar gider; bir biçimde çukura çakılıp kalmayız, çukurun devamlı ‘oturucularından’, sakinlerinden olmayız; çukur bir tünele dönüşür, umut ışığı yanar, çıkar gideriz.”62 Kırlangıcın çukurdan kurtulması için,

sarılacağı bir umut ışığı yoktur. O nedenle kaygı çukurundan çıkamamaktadır. Tam bir yönsüzlük durumuyla karşı karşıyadır. Kırlangıç, sembolik açıdan modern insanı temsil ettiğinden, modern insanın hayat karşısındaki kaygısını yansıtmaktadır. Yaptığı seçimlerle kendini gerçekleştirmeye çalışan modern insan, yapacağı seçimlerin sorumluluğu altında ezilmektedir. Kırlangıcın, “Kuzeye uçuyorum kanatlarım

çekiliyor, güneybatıya vuruyorum kendimi, üstüme bir üzüntü çöküyor.”63 deyişinden

insanın yaptığı seçimlerin sonucunun sıkıntı veren bir durum olduğu anlaşılmaktadır. Bu sıkıntıdan kurtulmak isteyen insan, atılımlar yaparak

61 Sema Kaygusuz, a.g.e., s. 81. 62 Doğu-Batı Dergisi, a.g.m., s. 86-87. 63 Sema Kaygusuz, a.g.e., s. 81.

28

kaygı çukurundan çıkmaya çalışır. Bu nedenle kırlangıç, “yapacak bir şey

yok, tam ortadan gidiyorum.”64 diyerek kaygı veren durumdan kurtulmak

istemektedir. Ancak bir amacı olmadan yapılan bir seçim, kırlangıcı mutlu etmeyecektir. Kırlangıç, kendini var etmek için, sürekli seçimlerle yüzleşmek zorundadır. Bu nedenle kaygı ve yalnızlık duygusu, hayat boyu devam etmektedir.