• Sonuç bulunamadı

Esir Sözler Kuyusu’nda Yabancılaşma ve Duyarsızlaşma

3.4. Yabancılaşma ve duyarsızlaşma

3.4.2. Esir Sözler Kuyusu’nda Yabancılaşma ve Duyarsızlaşma

hikâyeler, “Sokak Kadını” ve “Bir Dolmuş Şoförünün Sevmiştim” hikâyeleridir. Hikâyede yer alan karakterler, modern insanın birbirine

duyarsızlaşması ve yabancılaşması sonucu oluşan yalnızlığı

yansıtmaktadır.

148 Sema Kaygusuz, a.g.e., s. 19-20. 149 Burçin Nilay Kalınbayrak, a.g.e., s. 11.

150 Sema Özher, Romancı Yönüyle Attila İlhan, Akçağ Yay., Ankara, 2009, s. 69.

151 Ramazan Korkmaz, “Fenomenolojik Açıdan Tepegöz Yorumu”, Ankara Uluslararası

Dede Korkut Bilgi Şöleni, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000, s. 272.

70

3.4.2.1. Sokak Kadını

“Sokak Kadını” hikâyesinde, mahallede bir ev yanmaktadır. İtfaiye erleri yangına müdahale etmektedir. Yangın etkisini kaybedince, Seda yangını fırsat bilerek itfaiye erleriyle arkadaş olmaya çalışmaktadır:

“İtfaiye erleri, yangın giysilerini çıkarıp siyah atletlerle ortalıkta dolaşmaya başladılar. Seda, fırsat bu fırsat deyip ayak bileklerini kıracak kadar yüksek ökçeli terliklerinin üstünde kolaylıkla sekerek evine girdi. Bir iki dakika sonra, bir tepsi dolu fincanla geri geldi. Adamların arasında dolaşarak neskafeleri dağıttı. Anaç bir edayla yanlarına oturup gelişigüzel bir sohbete daldı. Erler, kendi dünyalarında az rastlanacak türde çıplak duran bir kadının çevresini sarıp hem ağzını hem de göğüslerini seyrettiler. Neskafeleri şekersiz ve soğuk olduğu için, yudumlarmış gibi yapıp, kemerleriyle oynadılar. Gitmeleri gerektiğinde, Seda’ya fazlaca yakınlık göstererek kahve kupalarını geri verdiler. Hatta bir tanesi daha ileri gidip Seda’nın tuvaletini kullanmak istedi. Seda, siyah, iri, istekliydi. Neyse ki erleri daha fazla lafa tutamayacağını biliyordu.”152

Sokakta bir ev yanarken itfaiye erlerinin ve Seda’nın tutumu, toplumsal duyarsızlaşmayı göstermektedir. Yanan ev, Seda’nın umurunda değildir. O, birkaç erkek arkadaş edinme peşindedir. Çünkü Seda yalnızdır. Yangın bitip itfaiye erleri gidince Seda kendi dünyasına geri döner:

Seda yalnız kalmıştı. Etrafındaki curcunaya bakıp, kalabalığın hengamesine girmek için kısa bir süre bekledi. Ne var ki, yangın onun için çoktan anlamını yitirmişti bile. Kahve tepsisini, göğsünün altında taşıyarak evine girdi.”153

Seda’nın itfaiye erleriyle olan ilişkisi sevgiden yoksun bir ilişkidir. Sevginin olmadığı durumlarda, kadın ve erkeğin ilişkisi cinselliğin ötesine geçmez. “Cinsel doygunluk peşinde koşmak, yalnızlığın doğurduğu huzursuzluktan

kaçmak için girişilen umutsuz bir çabaya dönüşür, daha da artan yalnızlık duygusuyla

152 Sema Kaygusuz, Esir Sözler Kuyusu, Doğan Kitap, İstanbul, 2010, s. 48. 153 A.g.e., s. 49.

71

sona erer.”154 Çünkü iki insan arasındaki ilişki sevgiden yoksun olunca

aradaki uçurum daha da artmaktadır. Bu nedenle Seda, yalnızlıktan kurtulamamaktadır. Yalnızlık, bireyleri kendi dünyalarına hapsetmekte ve birbirine karşı duyarsızlaştırmaktadır. Seda’nın mahalledeki yangına ilgisiz olması ve itfaiye erleriyle sevgiden yoksun bir ilişki kurması, iç dünyasındaki yalnızlığın ve yabancılığın belirtisidir.

3.4.2.2. Bir Dolmuş Şoförünü Sevmiştim

Varoluşçulara göre birey, kendini gerçekleştirmek için bazı seçimler yapmalıdır. Bu felsefi anlayışta insanın varoluşunu gerçekleştirmesi, hiçlik karşısında bireyin varoluşu, toplumda silikleşen insanın kendini bulması, özgürlüğüne kavuşması amaçlanır. “İnsan kendi

tasarısından başka bir şey değildir; kendi yaptığı, gerçekleştirdiği ölçüde vardır; yani hayatından, edimlerinin (fiillerinin) toplamından ibarettir.”155 Kendi eylemlerinin

ürünü olan insan, eylemleriyle kendini kurmaktadır. Kendini kuramayan, hayat karşısında edilgen olan ve etkinliğini yitiren birey, kendini gerçekleştiremez. Sema Kaygusuz, hikâyelerinde hayat karşısında edilgenleşen ve kendini kuramayan/gerçekleştiremeyen bireyleri konu alır. “Bir Dolmuş Şoförünü Sevmiştim” hikâyesinde, her gün işe giden ve hep aynı şeyleri yapmak zorunda kalan bir kızın hayatı anlatılmaktadır. Kız, işe giderken dolmuşta kendi içinden şunları düşünür:

“Dışarı bakarken, hızla geçen görüntülerin üstüne düşen yansımama bakıyorum. Çok yorgunum, saçlarım darmadağınık, gözaltlarım mosmor, avurtlarım çökük. Bugün nasılsın, diye sorsalar, istesem de kimseyi iyi olduğuma inandıramam. Şu kota belası yüzünden iş arkadaşlarımla yarışmak tüketiyor beni. Aslında bu yaşta daha güzel olmam gerekirdi. Müşteriler için yapılan tanıtım kokteyllerinde sırıtmaktan, günde birkaç kez diş fırçalamaktan, kimi ihtiraslı iş arkadaşlarıma

154 Erich Fromm, Sevme Sanatı, (Çev. Yurdanur Salman), Payel Yay., İstanbul, 1995, s.

20.

72

‘bak ben kendi kenarımda iyiyim, sana bir şey yapmayacağım merak etme’ manalı tavırlar göstermekten, kendine kuyruk arayanlara kuyruk, baş arayanlara baş olmayacağımı söylemekten; kriz anlarında birinin üstüne suç atan insan dizilimi içinde yer almamak için çırpınmaktan; yalnızca işiyle varolan, işini çıkarıp attığında çırılçıplak kalan zavallı yöneticilerden; yararcı arkadaşlıklardan; her an yerle bir olacak bir oluşumun memuru olmaktan, daha doğrusu memuru olamamaktan bıktım usandım! Sabah uyandığımda patlak gözlerime makyaj yapmaktan, her geçen gün çirkinleştiğimi görmekten de!..”156

Modern insan; hayat karşısında, özne olan, kendini gerçekleştiren özelliğini yitirmektedir. Bu durum, bireyin nesneleşmesine ve benlik bütünlüğünün bozulmasına neden olmaktadır. Hikâyede adı söylenmeyen kız, çalışma ortamını beğenmemektedir; fakat bu durumu değiştirecek bir gücü de yoktur. O nedenle kendini var edecek ve gerçekleştirecek seçme özgürlüğü de bulunmamaktadır. Bu durum kızı, hem kendine hem de topluma karşı yabancılaştırmakta ve duyarsızlaştırmaktadır. Kızın, her şeyden bıkmış ruh hali hayattan kopuşun bir göstergesidir. “Ritter’e göre,

toplum içinde yaşayan bireyin tehdit altında olduğu (…), günümüzle gelenek arasındaki bağlantının koptuğu (…), insanın manasız bir varlık haline geldiği, kendi kendini yitirmek tehlikesinin baş gösterdiği yerde”157varoluşsal bir problem vardır. Yani bireyin toplum içinde yer edinememesi, kendine ve topluma yabancılaşması aynı zamanda varoluşsal bir sorundur.

3.4.3. Doyma Noktası’nda Yabancılaşma ve Duyarsızlaşma