• Sonuç bulunamadı

Küreselleşmenin Tarihsel Gelişimi: Türkiye’nin Küreselleşme Serüveni

Coğrafi anlamda dünya üzerinde bulunduğu konumundan ötürü dünyanın her bir yanındaki ülkelerin buluştuğu orta noktada yer alan Türkiye, geçmişinden bugününe gerçekleştirdiği siyasi ve ekonomik hareketlerle dünyayı etkilediği gibi dünyadaki gelişmelerin de etkisine açık kalmıştır. Bulunduğu toprakların verimli olması, ticaret yollarının merkezinde olması gibi nedenlerle dünyadaki pek çok medeniyetin üzerinde kurulduğu Anadolu farklı kültürlerin bir araya geldiği ve çeşitli insan topluluklarının buluştuğu bir noktadır. Özellikle ticaret yollarının kesiştiği noktada bulunması nedeniyle küreselleşmenin etkilerine maruz

kalmış ve dış ticaretin serbestleştirilmesine, ihracatta gümrük muafiyetine izin veren ve yabancı sermayeyi teşvik eden 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte küreselleşme olgusu ile karşı karşıya kalmıştır.

Yaşanan savaşlar ve ekonomik bunalımlar nedeniyle 1930 yılında Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nu çıkararak kambiyo kontrolüne geçmekle kendi ekonomisini dış dünyadan soyutlayan (Seyidoğlu, 2003: 145) kendi ürünlerini kendi fabrikasında üreterek korumacı politika gerçekleştiren Türkiye, dünya çapında yaşanan ekonomik krizden etkilenerek üretimde sıkıntılar yaşayınca 1980’li yıllarda IMF’nin onayıyla Dünya Bankası’ndan borç almış ve IMF’nin benimsediği neo-liberal anlayış çerçevesinde serbest piyasa ekonomisine bağlı politikalar gerçekleştirmeye başlamıştı (Kazgan, 1994: 180). Hem alınan borçlar nedeniyle uygulanan serbest ekonomi politikaları hem de dünya ekonomisiyle bütünleşme çabalarıyla Türkiye’deki ithal ikameci ekonomik yapı yerine dış ihracat teşviklerini sağlayan ve serbest pazara yönelen, dış ticaretle birlikte sermaye hesabının da serbestleştirildiği bir yapıda ekonomik faaliyetler sürdürülmüştür (Bayar, 2008: 32-33). Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle bütünleşmesi amacıyla 1980-90’lı yıllarda yabancı sermayeye ve tüketim ürünlerine kapılarını açan Türkiye (Tokatlı ve Boyacı, 1998: 355) yabancı işletmelerin hedefi haline gelerek uluslararası işletmelerin küresel faaliyetlerini gösterebildiği bir pazara dönüşmüştür.

24 Ocak 1980 İktisadi İstikrar Kararları ile dış ticarette liberalleşmenin yavaş da olsa istikrarlı bir şekilde ilerlediği Türkiye’de 1996 yılında Avrupa Birliği ile başlatılan Gümrük Birliği ile birlikte ülke içindeki fabrikalarda üretilen ürünlerin benzerleri serbest bırakılan ithalatla ülke pazarına girince rekabet artmış ve rekabet gücü bulunmayan firmalar geri çekilirken rekabet edebilen firmalarda sanayileşme hızı artmış, ölçek ekonomisine ulaşılmış ve teknolojik gelişmeler takip edilerek ileri düzeyde kullanılmaya başlamıştır (Türker, 2009: 282). Gümrük Birliği’nin gayrisafi yurtiçi hâsıla üzerinde “rekabet, yatırımları teşvik, ölçek ekonomileri, dışsal ekonomiler, teknolojik ilerleme ve kutuplaşma” olmak üzere altı etkisi olduğunu ileri süren Yıldırım ve Dura (2007:146) birlik içinde sanayiye girişe karşı herhangi bir engel olmadığı için yurtiçi piyasada iyileşen rekabet ortamı ile birlikte daha verimli üretim yöntemlerine başvurulmakta ve bu sayede de üye ülkenin uluslararası piyasadaki rekabet gücü pekiştirilmektedir. Ayrıca Gümrük Birliği üye ülkeleri içinde mal akışı sağlandığından her üye ülke daha fazla üretim yapabilmek için kapasitelerini artırmakta, maliyetlerini düşürmekte, AR- GE yatırımını artırmakta ve ürün çeşitliliğine gitmektedir (Yıldırım ve Dura, 2007: 147-148). II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ticareti serbestleştirme fikrini Uluslararası Ticaret Örgütü’nün kurulamaması nedeniyle gerçekleştiremeyen Amerika’nın uluslararası

arenada serbest piyasa düzenini kurmak amacıyla ikili ticaret anlaşmasına izin vermeyen ve imzacı ülkeler arasında ticari ayrıcalıkları öngören Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması 1948 yılında yürürlüğe girmiş ve üçüncü ülkelere gümrük uygulamasına rağmen üye ülkelerde sıfır gümrük politikası güden Avrupa Ekonomik Topluluğu’yla rekabet halindeki Amerika, Kennedy Turu ile birlikte Avrupa pazarına gümrük indirimleri uygulamıştır (Yılmaz, 2001: 28-29). Tokyo Turu aracılığıyla Japonya’nın büyümesini engellemeyi amaçlayan, sanayi mallarında gümrük indirimi ve tarımsal ürünlerde serbestliği gündeme getiren Uruguay Turu aracılığıyla ise yeni sanayileşen ülkeleri pazara dâhil ederek dünya çapında daha geniş bir ticaret serbestliğini sağlamayı hedefleyen Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’nın 1995 yılında yeniden gözden geçirilmesi ile birlikte Dünya Ticaret Örgütü kurulabilmiştir (Yılmaz, 2001: 29-30). Dünya Ticaret Örgütü’nün bir üyesi olan Türkiye de bu örgütün üyeliği gereğince sanayi ürünlerinde gümrük indirimine gitmekte, tarımsal ürünlerde serbestliği benimsemekte ve küreselleşme sürecine hız kazandırmaktadır. Uruguay Turu’nda benimsenen ve Dünya Ticaret Örgütü’nün tüm üyelerinin hizmet sunucularına eşit muamele yapmayı şart koşan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’nı (GATS) da 1994 yılında imzalayan Türkiye anlaşma dâhilinde taahhüt ettiği hizmet kollarında ticareti engelleyen kota sistemini kaldırmaya ve pazara giriş engellerini azaltmaya yönelik çalışmalar yapmıştır (Yılmaz, 2001: 30).

Dünya Ticaret Örgütü’nün bir üyesi olması nedeniyle, bu örgütün ticari işlemlerde benimsediği elektronik ticaret uygulamasını kullanan Türkiye, hem iletişim ve bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişim, hem maliyetlerdeki düşüş hem de elektronik ortam üzerinde ticari işlemlerle ödemelerin yapılmasına olanak sağlayan (Yumuşak, 2001: 2, 9) elektronik ticaret aracılığıyla küreselleşme sürecini hızlandırmıştır.

Uluslararası pazara kendi markalarıyla girmek isteyen ve yerli firmaların dünya çapında markalaşması için dünyadaki ilk markalaşma projesi Turquality ile yerli şirketlere fonlar sağlayan Türkiye, sunduğu teşvikler aracılığıyla Türk Markası nosyonunu uluslararası boyuta taşıyıp itibarını artırdığı gibi ihracat gelirlerini artırarak da ekonomik kalkınmaya ivme kazandırmayı amaçlamaktadır. 2014 yılında yürürlüğe giren bu proje ile yerli şirketlerin küresel pazardaki faaliyetlerine destek olunurken ülkenin de küreselleşme yolunda ileriye doğru attığı adımlar sağlamlaştırılmaktadır.

Türkiye’nin İktisadi İstikrar Kanunu ile uygulamaya başlamış olduğu neo-liberal politikalar sadece ekonomik yaşamı değil, ekonomiye bağlı olan kültürel ve toplumsal alanı da etkilemiştir. İnternet kullanımının ucuzlamasına bağlı olarak internet kullanımının artması, telekomünikasyondaki ilerlemeler, daha hızlı ve ucuz ulaşımın sağlanması ile dış dünyaya kapılarını daha fazla açan Türkiye, bu süreçte diğer kültürler ve toplumlar ile etkileşimini

artırmış ve bir yandan onları etkilerken öte yandan etkilenmeye başlamıştır. Işık ve Pınarcıoğlu’nun (2002: 140) işaret ettiği 1980 sonrasında ortaya çıkan ve küresel ilişkilerle varlığını sürdüren yeni zengin kesimin küresel tüketim kültürünün elçiliğini yapmasıyla birlikte Türkiye’de kültürel türdeşleşme ile karşılaşılmış ve yerel kültür tehlike altına girmiştir. Batı’da ve Amerika’da moda olan bir akım (ister kıyafet, ister tarz, ister fikir açısından olsun) neo- liberalleşme sonucu özelleştirilen, ticari yayıncılık anlayışını benimseyen ve içerik akışı bu nedenle engellenemeyen (Dağtaş, 2009: 17) medya aracılığıyla Türkiye’de de kısa sürede moda haline gelmekte ve dünya çapında tektipleşme görülmektedir. Sermayenin akışkanlaşmasının yanı sıra esnek üretim ile çeşitlilik kazanan mallar ve hizmetlerde akışkanlaşan değer ve göstergeler, küresel çapta tüketim kültürünü ortaya çıkardı (Dağtaş, 2009: 106).