• Sonuç bulunamadı

2.5. Sosyal Çözülmede Etkin Olan Faktörler

2.5.4. Küreselleşme

Günümüzde dünya çapında çok hızlı değişimler yaşanmaktadır. Yaşanan bu değişimler sonucunda başta din olmak üzere yerel değerlerimizde de dönüşümler yaşanmıştır. Bu gibi dönüşümler genel anlamda sosyal çözülme olarak adlandırılmaktadır (Tekin, 2007: 43). Sosyal çözülme sürecini etkileyen başlıca faktörler arasında modernizm, küreselleşme, sekülerleşme vs. gibi durumlar vardır. Küreselleşme teriminin kökenine bakıldığında Latince “globus” ve “globe” yani toparlak, küre, yuvarlak anlamlarından geldiği görülür. Klasik Fransızca’da ise “globe terrestre” yani yerküre anlamında kullanılmaktadır (Çiftçi, 2015: 28).

Küreselleşmenin net bir tanımı yoktur bu sebeple küreselleşmeden değil küreselleşmelerden bahsetmek daha doğru olacaktır. Küreselleşmelerle ilgili yapılan tanımlar ise farklı kişiler tarafından farklı şekillerde ifade edilebilmiştir;

“Yeryüzündeki her türlü varlık ve değerlerin oldukları yerden başlayıp, mahalli ve milli sınırları aşarak, dünya çapında daha geniş alanlara yayılmasına ve daha çok sayıda insanın daha hızlı bir şekilde erişilebilir olmasına küreselleşme diyebiliriz…” (Çiftçi, 2015: 16).

“Uzak yerleşimlerin birbirine, yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla şekillendirildiği veya bunun tam tersi olan yol ve yöntemlerle birbirine bağlayan dünya çapındaki sosyal ilişkilerin yoğunlaşması” (Giddens, 1999: 54 Akt. Çiftçi, 2015: 34).

Giddens’a göre ise genel anlamda küreselleşme:

“En iyi şekilde, zamansal-mekansal uzaklaşmanın temel boyutlarının bir ifadesi olarak anlaşılabilir. Küreselleşme orada-bulunma ve bulunmama arasındaki kesişmeyle [o an orada-bulunanlar ile orada-bulunmayanlar arasındaki dolaylı etkileşimlerle], ‘uzak’ toplumsal olaylar ve ilişkilerin yerel bağlamlarla iç içe geçmesiyle ilintilidir” (Giddens, 2010: 37).

“Küreselleşme, en azından bazı yerinden-çıkarıcı mekanizmaların sonuçları bakımından, hiç kimsenin modernitenin yarattığı dönüşümlerden bağımsız bir ‘seçim yapamayacağı’ anlamına gelir” (Giddens, 2010: 37).

Görüldüğü üzere küreselleşme çok tartışılan ve farklı birçok tanımı olan bir kavramdır. Küreselleşme denildiğinde ilk akla gelen şüphesiz bir şeyi dünya ölçeğinde yaygınlaştırma tanımlamasıdır. Öncelikle ekonomik kaynaklı olarak ortaya çıkan küreselleşme daha sonraları pek çok boyutta etkili olmaya başlamıştır. Bu boyutlar arasında kuşkusuz siyasal ve kültürel küreselleşme mevcuttur. Sonuçları açısından bakıldığında üç boyutunda toplum yapısı için önem arz ettiği bilinen bir gerçektir (İçel, 2008: 125-126). Kültür konusu ele alındığında kültürün yaratıcısının ve taşıyıcısının bireyler yani halk veya toplum olduğu bilinir. Kültür özeldir, her milletin kendisine özgü olan bir kültür yapısı vardır. Kültürel küreselleşmenin genel anlamda mikro milliyetçilik ve tek tip kültür oluşturması bağlamında bilinen iki sonucu vardır. Bu sonuçların her ikisi de milletler için büyük tehdit oluşturmaktadır. Kongar’ın yaptığı tanımlaya bakıldığında ne anlatılmak istendiği daha iyi anlaşılacaktır:

“Küreselleşme en küçük bir kültürel farklılığı bile vurgulayarak, elektronik medya aracılığı ile bunu tüm dünya kamuoyunun dikkatine sunan, ayrıca siyasal açıdan, kültürel farklılıkların korunması ilkesini demokratik hak ve özgürlükler alanının ayrılmaz bir parçası olarak gören bir anlayışı yaygınlaştırmaktadır. Küreselleşmenin kültürel ayağının ikinci sonucu, özellikle tüketici davranışını etkileyerek, dünya çapında kültürel birörnekliğin önünü açmış olmasıdır” (Kongar, 1997 Akt. İçel, 2008: 126).

Kültürel küreselleşmenin yukarıda bahsedilen bilinen iki boyutu toplum yapısı için olumsuzluklar arz etmektedir. Birinci sonuca bakıldığında en küçük kültürel farklılığa bile vurgu yapmasından ötürü milletleri parçalamaya yönelik bir özelliğe sahip olduğu görülür. İkinci sonuca bakıldığında ise tek tipleşmeye vurgu yaptığı ve her milletin kendisine özgü olan kültürel özelliklerini kaybetmesine yol açarak milletleri tek tipleştirdiği görülür. Bu durumda bahsedilen iki boyutunda milletleri ve her milletin kendisine özgü olan biricik kültürel özelliklerini deyim yerindeyse tehdit ettiği ortaya konulmuştur (İçel, 2008: 126).

Küreselleşme denildiği zaman ilk olarak bir şeyin dünya genelinde yaygınlaşması tanımlaması akla gelir. Küreselleşmeyle birlikte ele alınan unsurlar dünyaya mal edilir ve yaygınlığı sağlanır. Aynı zamanda bir toplumun başka bir toplumdan bir şeyleri alması ve aynı şekilde başka bir topluma da bir şeyler vermesi gibi bir anlamı da söz konusudur. Ancak bazı zamanlarda ve bazı toplumlarda alma ve verme

arasındaki denge iyi kurulamamış ve sürekli başkalarından alan, etkilenen ve buna bağlı olarak da değişen toplumlar ortaya çıkmıştır. Alan toplumlar genel olarak doğu toplumları, veren toplumlar ise çoğu zaman Batı toplumları olmuştur (Oğuz, 2002: 11 Akt. İçel, 2008: 126). Böyle bir durumda ise toplumlarda dengesizlikler ve buna bağlı olarakta bazı olumsuzluklar ortaya çıkmıştır. Batı toplumlarından her alanda etkilenen doğu toplumları kendi benliklerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle kendi toplumumuz kendi kültürel özelliklerinden ve kültürel miraslarından kopma yaşayarak Batılılaşmaya ve dolayısıyla da yozlaşmaya başlamıştır. Teknolojinin gelişmesi ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte pek çok değerimiz unutulmaya yüz tutmuş, gelenek ve göreneklerimiz eski önemini yitirmeye başlamıştır. Teknolojinin gelişmesi ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması günlük rutinlerimizi de etkilemiştir. Artık daha çok sanal alemde iletişim kurulmaya başlanmış ve bunun sonucunda da komşuluk, akrabalık, arkadaşlık ve hatta aile ilişkileri zayıflamıştır.

Görüldüğü gibi küreselleşme sürecinde yaşanan olumlu gelişmelerin yanı sıra olumsuz gelişmelerde yok sayılamayacak kadar fazladır. Bu süreçte batının yalnızca biliminden, teknolojisinden etkilenilmemiş; günlük rutinleri, kendilerine özgü alışkanlıklarından vs. de etkilenilmiştir. Her toplumun kendine özgü ve onları ayakta tutan biricik özellikleri mevcuttur. Batı toplumu, kendi toplum yapısına uygun bir gelişme süreci oluşturmuş ve bunu yaşamıştır. Aynı gelişme tipini ve sürecini diğer toplumlara dayatmak olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Her toplum kendi özüne ve yapısına uygun bir gelişme süreci oluşturmalıdır. Ancak yukarıda da bahsedildiği üzere toplumumuz hızla batılılaşmakta ve bu doğrultuda değişim göstermektedir. Yaşanan değişim sadece batının teknolojisini alıp bilim üretmekle kalmamıştır. Aynı zamanda batının kültürel yapısından da etkilenilmiş, toplum yapımıza hiç uymayan ögelere adapte olmamız istenmiş ve kendi kültürel yapımızdan uzaklaşılmıştır. Milli benliğimiz ve kültürümüz yanlış batılılaşmanın etkisiyle tehdit altına girmiştir. Bu da toplumsal çözülme süreçlerini meydana getirmiştir. Sonuç olarak küreselleşmeyi durdurmak günümüz şartları açısından imkansız gibi görünmektedir ancak olumsuz etkilerinden korunmak mümkündür ve bizim elimizdedir.