• Sonuç bulunamadı

1.2. TÜRKİYE’DE MODERNİZMİN TEMEL DİNAMİKLERİ 1 Osmanlı Modernleşmes

2.1.5. Küreselleşme, Postmodernizm, Yeni Sağ İlişkis

1980’li yıllardan itibaren askeri, ekonomik, kültürel, vb. unsurların görünümleriyle ortaya çıkan küreselleşme herşeyden önce kapitalizmin içine girdiği derin ekonomik krizi aşmak üzere tekelci sermayenin ulus devlet sisteminden kurtularak yeniden yapılandırılması sürecidir. Kapitalizmin yeniden yapılandırılması ya da “geç kapitalizm” evresi, Keynesyen, planlamaya dayalı ulusal ölçekteki kitlesel, üretim ve tüketim, güçlü sendikalar, sosyal devlet, tek uluslu hegemonya projesi, sosyal demokrasi, yerine tek amacı karlılık olan tekelci sermayenin ulus devletin sınırlarını aşarak küresel düzeyde dolaşımını olanaklı kılacak olan Post- Fordist, üretim ve tüketim stratejisine dayanır.

Post-Fordist esnek üretimin en önemli özelliği üretimi, bilişim ve iletişim teknolojilerinden yararlanarak talebe göre yönlendirebilmesidir. Bu durum siyasal, ekonomik ve kültürel alanda üretimin dağılarak adem-i merkezileşmesi, toplumsal sınıfların çözülerek, kitle sendikalarının ve merkezi ücret pazarlığının çökmesi, bunun yerine atölye tarzı pazarlığın yükselmesi, emeğin, merkez ve çevre olarak

bölünmesi, taşeronluğun, acenteliğin ön plana çıkması, esnek çalışma, devletin özelleştirme politikalarıyla küçültülmesi, sınıfa dayalı ulusal partilerin ve oy kullanma biçiminin çökerek, onun yerine, yöre, ırk, kültür odaklı politikalara dayalı toplumsal hareketlerin yükselmesi gibi geniş çaplı değişimlere yol açmıştır487.

Sosyalist dünyanın da çözülmesiyle ortaya çıkan Amerikan merkezi tek kutuplu dünyada, ABD'nin askeri jandarmalığı öncülüğündeki batı kökenli tekelci sermaye dünyanın her yerinde sömürmek için yeni pazarlara açılmaktadır. Sürecin bir parçası da özellikle azgelişmiş ülkelerde önceden kamuya ait olan yatırım ve üretim alanlarının IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası tekelci sermaye kuruluşlarının, içerdeki yeni sağ iktidarlarla ittifak yaparak uygulamaya koyduğu özelleştirme politikalarıyla yağmalanmasıdır. Tekelci sermayenin, uluslararası kuruluşları aracılığıyla bu ülkelerin ekonomisinin ve maliyesinin yönetimini ve denetimini eline geçirmesi, ulus devletin tipik kurumlarının ve uygulamalarının (ulusal egemenlik, parlamenter isleyiş vb.) tümüyle tahrip edilmesine ve çözülmesine yol açmaktadır.

Tekelci sermayenin özellikle azgelişmiş ülkelerdeki ulus devletleri ekonomik ve mali olarak yıkıma sokması, yoksulluğun hızla tırmanarak toplumsal gerilimlerin ve siyasal istikrarsızlıkların artmasına yol açmaktadır. Bu durum kültürel olarak da ulus devleti de tahrip etmektedir. Küresel tekelci sermaye ulusal kültürler yerine ulus devlet öncesindeki ulus-altı kültürleri, etnik kimlikleri, çevre ve bölge milliyetçiliklerini, etnik ve dinsel alanda her türlü cemaatçiliği tahrik etmektedir488. Özellikle ulus devlet öncesi kimliklerin kışkırtılması, bu kimliklerin soyut ulus devlet vatandaşlığı çerçevesinde bütünleştirilmesine dayanan ulusal kimliklerin tahrip olmasına yol açmaktadır. Böylece ulus devlet ile vatandaşlık bağı çözülerek cemaatsel bağlar bu yapılanma içerisinde önem kazanmaktadır.

487

K. Kumar, Sanayi Sonrası Toplumdan Post-Modern Topluma: Çağdaş Dünyanın Yeni Kuramları, çev: M. Küçük, Dost Kitabevi, Ankara, 1999, s. 69; D. Harvey, Postmodernliğin Durumu, s. 200-205.

Küresel tekelci sermaye, ulus-altı kimlikleri, cemaatçiliği, çok kültürlülük, çogulculuk gibi temalarla devlete karşı sivil toplumun varlığını ve gelişimini, demokrasinin ve insan haklarının ilerletilmesinin zorunlu bir ön koşulu olarak görmektedir. Hall'ın da vurguladığı gibi, küresel tekelci sermaye tam da farklılıkların olduğu bir dünya kurmaya çalışmaktadır.489 Farklılıklar dünyası, sermayenin birbiriyle iç içe geçmiş amaçlarını gerçekleştirebilmesi için son derece önemlidir. Amaçlardan ilki Post-Fordist üretim ve tüketim yapısının düzenli olarak işleyebilmesidir. Post-Fordizm, yerelciliğin, tikelciliğin doğuşu ve yeniden canlanışını, kimliğin bir yöreye, yerel kültür ve geleneklere bağlanma yoluyla yeşermesini, etnikliğin yeniden canlanmasını, çevre milliyetçiliklerinin yükselişini, yerel tarzları ve tarihleri muhafaza etme mücadelesini kışkırtmaktadır490. Çünkü Post-Fordist esnek üretimin işleyiş mantığı, tüketici tercihlerinin kışkırtılmasıyla sonsuz sayıda mal ve hizmetin anlık üretiminin piyasa tarafından yönlendirilmesine dayanmaktadır491. Yani Post-Fordist üretim biçiminde piyasa, çoğulluğa ve farklılığa ihtiyaç duymaktadır492. Bu anlamda çoğulluk ve farklılık öncelikle piyasanın keşfettiği, yarattığı, kışkırtarak yeniden ürettiği bir toplumsallık halidir.

Azgelişmiş ülkelerdeki ulus devletin, ekonomik, kültürel ve siyasal varlığını, kendi çıkarları önündeki en büyük engel olarak gören tekelci sermayenin bir diğer amacı da ulus devleti zayıflatarak onu etnik bölgesel parçalara ayırmak suretiyle istikrarsızlaştırıp kolaylıkla yönetip denetleyebileceği bir duruma getirmektir. Etnik milliyetçilik ve bağımsızlık, demokrasi, insan hakları çok kültürlülük adına desteklenip, merkezi devlete ve birbirlerine karşı kışkırtılan, etnik kimlikler, çevre milliyetçilikleri, dinsel mezhepsel kabilecilik bölgesel savaşların, belirsizliğin, kaosun hâkim olduğu bir dünya manzarası ortaya çıkarmaktadır.

489 S. Hall, “Yerel ve Küresel: Küreselleşme ve Etniklik” çev: S. H. Tuncel, Mürekkep, Kıs-Bahar

1995 Sayısı, ss: 68-77, s. 74.

490 Kumar, s. 75. 491 Hall, s. 73.

492 M. A. Karaömerlioğlu, “Globalizm ve Türkiye’de İslam”, Mürekkep, Kış-Bahar 1995Sayısı, ss:

Dünyanın iletişim olanaklarıyla git gide küçüldüğü, kaotik parçalı ve gittikçe karmaşıklaşan bu dünyada atomize olan yalnız kalan bireyler referans çerçevelerini devlet ve toplumdan, tarihsel olarak bağlı bulundukları topluluklara kaydırmakta, belirli cemaatlerin üyesi olmayı kendi kimliklerinin bir parçası olarak görmektedirler493. Cemaatsel kimliklere yönelmenin bir başka nedeni de Coca-Cola, Mc. Donald, Hollywood gibi araçlarla taşınan Amerikan merkezli küresel kapitalizmin aynı zamanda Amerikan merkezli homojenleştirici bir küresel kültürü de beraberinde yaymasına aşağıdan duyulan bir tepkidir494.

Ulus devletin Batı'daki refah devleti formu ve azgelişmiş ülkelerdeki İ.İ.S. modeli etrafındaki örgütlenmesi, küreselleşme süreciyle ve yeni sağ iktidarlar eliyle çözülerek tahrip edilmiştir. Böylece kaynak dağılımında sosyal adaleti gerçekleştirebilen bu yöndeki talepleri dile getiren, başta işçi sendikaları olmak üzere çoğulcu örgütlenmelere geniş hareket alanı sağlayan, çoğulcu devlet ve siyaset anlayışına dayanan refah devleti çözülmüştür. Devletin sosyal devlet niteliğinin ortadan kalkması, örgütlü yapıların dağılması, bireyin çıkarını tanımlayacağı ve siyasal-ideolojik kimliğini belirleyebileceği çerçeveleri yitirerek soyut bir devlet ve toplum ideali yerine tarihsel olarak bağlı bulunduğu topluluklara, etnik, dini, mezhepsel cemaatlere yönelmesini hızlandırmıştır495.

Yeni liberal politikaların dünya çapında yarattığı şiddetli yoksulluk sarmalı toplumsal patlamaları da şiddetlendirmiştir. Gerilimlerin çatışmalara hatta etnik ve dinsel savaşlara dönüştürüldüğü de bir gerçektir496. Orta ve Doğu Avrupa'daki sosyalist rejimlerin dağılmasının ardından ortaya çıkan birçok cemaat gerek IMF politikalarıyla gerek ABD ve Almanya-Fransa gibi Avrupa'nın önde gelen ülkelerinin siyasal hedeflerine uygun olarak kışkırtılarak etnik, milliyetçi, dinsel bir

493 B. Uysal-Sezer, “Postmodernizm ve İkinci Cumhuriyet”, Amme İdaresi Dergisi , S:100, 1993, ss,

27-42, s. 34; Aytekin Yılmaz, Modernden Postmoderne Siyasal Arayışlar, Vadi, Ankara, 1995, s. 162.

494 M. Featherstone, Undoing Culture: Globalization, Postmodernism and Identity, Sage

Publications, London, 1995, s. 87; F. Jameson, “Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantıgı”, Postmodernizm

çev: D. Erksan, der:; N. Zeka, Kıyı Yayınları, İstanbul, 1995, ss: 59-116, s. 63.

495 Uysal-Sezer, s. 36.

496