• Sonuç bulunamadı

1.2. TÜRKİYE’DE MODERNİZMİN TEMEL DİNAMİKLERİ 1 Osmanlı Modernleşmes

2.1.3. Temel Özellikleri 1 Görecelik

2.1.3.3. Çok Kültürlülük ve Çoğulculuk

Postmodernizmin en belirgin özelliklerinden biri de çoğulculuk yani farklılıkları çoğaltmaktır. Bu özellik, postmodernizmin yeni umutlarından da biridir403. Çünkü postmodernizmin modernizme karşı yönelttiği en temel tezlerden biri, modernizmin tekçi ve tek-kültürcü anlayışına karşılık, çokçu ve çok-

398 Jorge Larrain, İdeoloji ve Kültürel ve Kimlik, s. 205. 399 Larrain, s. 198.

400 Alain Touraine, Modernliğin Eleştirisi, s. 280. 401 Ernest Gellner, Postmodernizm İslam ve Us, s. 50. 402 Gellner, s. 58-60.

kültürlülüğü temel alan anlayışıdır404. Farklı kültürlerin korunmasını ortaya atan bu görüşü savunanların genel kanısı, farlılıkları görmezden gelen hegemonyacı bir kültür anlayışına son verilmesi gerektiğidir. Çünkü farklılıkları görmezden gelen toplum, kimliklerin baskılanması nedeniyle, gözetici bir tutum içerisine girmektedir405. Taylor’a göre de bütün toplumlar, zaman içerisinde çok kültürlü bir hal almakta ve aynı ölçüde geçirgen olmaktadırlar. Geçirgen olma özellikleri, çok kültürlü göçlere daha açık hale gelmeleri demektir. Hatta ona göre, milliyetçilik politikası, yüzyılı aşkın bir zamandır, itici gücünü kısmen insanların, yaşadıkları çevrelerdeki başka insanlar tarafından aşağılandıkları ya da saygı gördükleri duygusuna kapılmalarından almaktadır. Çok uluslu toplumlar, büyük ölçüde, bir grubun başka bir grup tarafından eşit değerde algılanıp tanınmaması nedeniyle parçalanabilmektedir406.

Postmodernizm bu özelliğiyle yüksek kültürle kitle kültürü arasındaki ayrımı kaldırmaktadır407. Postmodernizmle birlikte kültür mekanikleşmiş ve medyanın konusu haline gelmiştir408. Postmodernistlere göre eğer bir toplum plüralizmi yani çoğulculuğu teşvik ediyorsa sağlıklıdır. Bu amacı gerçekleştirmek için muhalif görüşleri hem koruyan hem de reddeden söylem teşvik edilmelidir409. Bu anlamda her kültürün yaşamasına izin verilmelidir410. Lyotard da farklılıkları harekete geçirmekten söz etmekte ve her şeyi tek bir şeye indirgeyen düşünceye karşı koymaktadır. O’na göre dünyanın anlamı tek ve bir olmaktan çıkmakta, anlamlar ve dünyalar çoğullaşmaktadır. Dolayısıyla “hakikat” ve “mutlak” anlayışı da çoklaşmaktadır411. Nitekim kültürlerin tekil değil çoğul olduğunu ilk kez 1951

404 Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çatışması, çev. Murat Yılmaz, Vadi yayınları, Ankara,

1995, s. 72-73; Charles Taylor, Çokkültürcülük, Haz. Amy Gutman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1996, s. 31.

405 Taylor, Çokkültürcülük, s. 55-56. 406 Taylor, s. 71-72.

407 Friedrich Jameson, Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Mantığı, s. 100; Andreas Huyssen,

“Kadın Olarak Kitle Kültürü Modernizmin Ötekisi”, Kadın ve Popüler Kültür der. Süleyman Irvan, Mutlu Binark, Ark Yayınları, Ankara, 1995, 93-94.

408 Friedrich Jameson, Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Mantığı, s. 108.

409 Madan Sarup, Postyapısalcılık ve Postmodernizm, s. 156; John W. Murphy, Postmodern Analiz ve

Postmodern Eleştiri, s. 131-132; Marc Ague, Çağdaş Dünyaların Antropolojisi, s. 8 ve 24.

410 John W. Murphy, Postmodern Analiz ve Postmodern Eleştiri, s. 274; Jencks’e göre,

postmodernizm ile çoğulculuğun kapısı açılmış, tarih ve gelenek içeriye alınmış, retorik, ikonografi, renk, konvansiyon, heykel, hatta süslemeler sisteme dahil edilmiştir.

yılında UNESCO için hazırladığı çalışması “Irk ve Tarih” ile Levi Strauss dile getirmektedir412.

Postmodernizm, büyük anlatıların (modernizmin) yıkılışına, çeşitli yerel, kültürel, etnik, dinsel, ideolojik küçük anlatıların bir arada yaşamasına doğrudan bir davet niteliğindedir413. Bu sınırsız çoğulculuk anlayışı muhafazakârlık göstergesi olarak nitelendirilmektedir. Gerçekte ise postmodernizm, ne tam anlamıyla muhafazakâr, devrimci, ilerici, ne yükselen bir umut dalgası ne de derin bir umutsuzluk gelgitidir. Postmodernizm tüm bu ayrımları ilgisiz hale getiren bir kültürel hareket gibi gözükmektedir414. Yani 1970 sonrasında dünyada yaşanan toplumsal değişimin ve hareketliliğin bir tanımlamasıdır. Modernizmin dayatmacılığına karşı yabancılaşmış ve kişiliği, kimliği parçalanmış, bilinci yaralanmış bir insanın yaşadıklarının kavramsallaştırılmasıdır.

Feher ve Heller’e göre, kültürü ulusla özdeşleştiren, kültürün ulusun özgüllüğü olduğunu kendinden emin tezlerle savunan görüşlere karşı, günümüzde tek bir ulusal çerçeve içerisinde çok-kültürlülüğe hakları olduğunu deklare eden hareketler belirmeye başlamıştır415. Böylece homojenleştirilen bütünsellik yerelci ve ırkçı temalarla birlikte parçalara ayrılmaya başlamıştır. Batının geleneksel olarak “kültür” olarak adlandırdığı olgu, genel normlar, kutsal kurallar ve değerler yaratan tek bir söylemin evrenselleşmesi ve gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Şimdi bu kültürel evrenselliğin ortadan kalkmasıyla “yüksek” ve “alçak” arasındaki fark, yığın kültürü ve kutsal elit kültürü arasındaki fark, son olarak da kültürel misyon ve kitle eğlencesi arasındaki fark ortadan kalmaya başlamaktadır416. Postmodern insanı “çok-kültürlü” olarak tanımlayan Adair’a göre de postmodern dünyada, farklı ve özel bir yeri olan

412 Sayın, s. 47; Ayrıca bkz.; C. L. Strauss, Irk, Tarih ve Kültür, çev. Haldun Bayrı, Reha Erdem,

Arzu Oyacıoğlu, Işık Ergüden, Metis Yayınları, İstanbul, 1995.

413 Agnes Heller, Postmodern Politik Durum, çev. Şükrü Argın-Osman Akınhay, Öteki Yayınları,

Tarihsiz, s. 12.

414 Heller, s. 201.

415 Agnes Heller, Doğu Avrupa Devrimleri, çev. Tarık Demirkan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,

1995, s. 123.

416 Heller, s. 124-128; Peter Burke, Tarih ve Toplumsal Kuram, çev. Mete Tuncay, Tarih Vakfı ve

Yurt Yayınları, İstanbul, 1994, s. 117 ve 124. Ahmed S. Akbar, Postmodernizm ve İslam, s. 143 ve 152. Edward Said, Entelektüel, çev. Tuncay Bilkan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1995, s. 32.

bir kavram olarak kültür, uygulanamaz olacak ve giderek “yürünülen yollara” ilişkin bir şey haline gelecektir417.

Jameson’un kitle kültürünü postmodernizmle birlikte görmesine benzer bir şekilde Sarup da “tüketici kültürü”nü bütünüyle postmodern bir kültür şeklinde görmektedir. O’na göre bu kültürde, geleneksel ayrılıklar ve sıradüzenler çökmekte, çok-kültürlülük onay görmekte ve göklere çıkarılmaktadır418. Değişik kültürlerin yan yana gelmesi ve sentezi, ironi ve uygunsuzluk postmoderndir, güçlü siyasal merkezlerin ve kimliklerin tanınmasını isteyen yerli grupların taleplerinin reddi de postmodern yönetsel tarzın ifadelerindendir.

Modernizm doğrusal gelişmeye, teknolojiye, pozitif bilimlere ve akla vurgu yaparken, postmodernizm belirsizliğe, parçalılığa, heterojenliğe ve farklılığa ayrıcalık tanımaktadır. Postmodernizme göre ne dünya kendi bütünlüğü içinde tutarlı bir şekilde ifade edilebilir ne de tarihsel gelişiminin tutarlı bir anlamı vardır. Bireyler o kadar parçalı ve dağınıklardır ki, kendilerini zaman içinde ileriye taşıyamazlar. Eğer tarihin anlamı yoksa insanların geleceğinin de anlamı yoktur419.

Postmodern kültürü oluşturan dört temel fenomen söz konusudur:

1. Aydınlanma sonucunda ortaya çıkan modernist kültürün aynı zamanda bir iç ve dış emperyalizm kültürü olduğunun iddia edilmesi,

2. Kadın hareketinin toplumsal yapıda ve kültürel tutumlarda önemli değişikliklere yol açması (Feminizm),

3. Ekolojik sorunların gündeme gelmesi (çevre),

4. Öteki kültürlerle, Avrupalı ve Batılı olmayan kültürlerle, işgal ve tahakkümden başka araçlarla ilişki kurulmasının gerekliliği420

417 Gilbert Adair, Postmodernci Kapıyı İki Kere Çalar, çev. Nazım Dikbaş, İletişim yayınları,

İstanbul, 1993, 23-33. G. Stauth, B. Turner, “Nostalji, Postmodernizm ve Kitle Kültürü Eleştirisi”,

Modernite Versus Postmodernite, s. 274 ve Michail Ryan, “Postmodern Siyaset”, s. 310.

418 Madan Sarup, Postyapısalcılık ve Postmodernizm, s. 197-198; Nuri Bilgin, Kültürel Kimlik, s.

148-149

419 Jorge Larrain, İdeoloji ve Kültürel ve Kimlik, s. 147; Erol Göka, Abdullah Topçuoğlu, Yasin

Aktay, Önce Söz Vardı (Yorumsamacılık Üzerine Bir Deneme), Vadi Yayınları, Ankara, 1996, 186- 187.

420 Andreas Huyssen, “Kadın Olarak kitle Kültürü Modernizmin Ötekisi”, Kadın ve Popüler Kültür,

Parçalı kimlikleri ve taklidi başlatan postmodernist dönem veya postmodern kültür, sabit ve durağan bir gerçekliğe yapılan tüm göndermelerden yoksun kalmıştır421.

2.1.3.4. Eklektisizm

Postmodernizmin çok-kültürlülüğü benimsemesi, eklektik bir tutumun ortaya çıkmasını gerektirmiştir. Postmodernistler, kendilerine özgü bir popülizmle422 olayları değerlendirmişler ve “her şeyin her şeyle gittiği” anlamında fikirler ortaya atmışlardır423. Postmodernistlerin bu duruşu temelde çağdaş yaşamın olgusal gerçekliklerinden kaynaklanmaktadır. Feyereband’ın bilimsel akılcılığa karşı savunduğu “her şey olur” (anything goes) sloganıyla, tam bir serbestliğe, kaçınılmaz olarak da eklektizme varmışlardır424. Nitekim Lyotard eklektisizmi çağdaş genel kültürün sıfır derecesi olarak kabul etmektedir. O’na göre Reggea dinlenilir, bir Western seyredilir, yemek için Mc Donalds ve yerel mutfaklar tercih edilir. Sanatta da aynı şey geçerlidir. Estetik kıstasların yokluğunda tek ölçü paradır. Piyasa bütün zevklere ve bütün gereksinimlere ulaşabilmektedir425. Bir bakıma postmodernizm yaşanılanları veya yaşanabilecek her şeyi meşrulaştırmanın yolu olarak belirmektedir426.

Göreceliği ve nihilizmi temel tutum olarak benimseyen postmodernistlerin ve postmodernist bir toplumun temel özelliği de insanların olaylara tepkide bulunmamaları biçiminde gerçekleşmiştir427. Postmodern düşünceye sahip insanlar veya sanatçılar, kurallar ve sınırlar olmaksızın çalışmak istemektedirler428. Yani kültürel mesaj olarak postmodernizm kendisine “ne olsa gider”i seçmiştir. Bir bakıma bu ilke “siz başkaldırmak istediğiniz her şeye başkaldırabilirsiniz, ama

421 Irwan Binark, s. 180. Postmodernizm ve siyasal parçalanma için bkz; M. Murat Taşar, Burhan

Metin, Altay Ünaltay Bosna Hersek ve Postmodern Ortaçağa Giriş, Birleşik Yayınları, İstanbul, 1996;

422 Friedrich Jameson, Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Mantığı, s. 98. 423 Jameson, s. 415.

424 N. Zeka, Postmodernizm, s. 15-16.

425 J. F. Lyotard, Postmodern Durum, Postmodernizm, s. 92.; C. Garratt, Çizgilerle Postmodernizm, s.

47.

426 C. Garratt Çizgilerle Postmodernizm, s. 50.

427 John W. Murphy, Postmodern Analiz ve Postmodern Eleştiri, s. 61-62. 428 Murphy, s. 57.

bırakın ben de başkaldırmak istediğim özgül şeylere başkaldırayım, bırakın kendimi tamamen rahat hissettiğim için hiçbir şeye başkaldırmayayım”429 biçiminde ifade edilebilir. Bundan dolayı postmodernizmde devamlı olarak “eklektisizme”, “düşünümselliğe”, “özgöndergeliliğe” (self-referentiality), “aktararak söylemeye”, “rastlantısallığa”, “anarşiye”, “parçalılığa” ve “benzetmeye” gönderme söz konusudur430. Dolayısıyla hiçbir eleştiri postmoderne zarar veremez, çünkü postmodern kendisine yöneltilebilecek her eleştiriye “haklısın” diyebilir ve onu söylemine katabilir431. Bir bakıma postmodern dönemde, teori ile pratik yaşamda çalışanlar giderek birbirleriyle kaynaşmakta, bilim-teknoloji-politika ve kültür alanları iç içe girmekte, temel yapı üst yapının, üst yapı temel yapının içinde erimektedir. Bu yeni yaşam tarzının, bugünü ve geleceği teknolojik ilerlemenin gereksinimlerine ve değerlerine göre düzenlenmektedir. İnsanın hemen hemen tüm etkinliği, kayıtsız koşulsuz uyum düzeyine inerken, toplumsal yaşamın belirleyici üretim güçleri giderek çok daha tahripkar olmaya başlamıştır432. Söz konusu ilkeye göre her şey serbesttir, sınırlar ve yanlışlar diye bir şey yoktur433.

Bu dönüşümler, özellikle 1970’li yıllarda başlayan ve 1980’li yıllarda hızlanan liberal değişimlerin ve dönüşümlerin yol açtığı sosyal ve kültürel değişimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Modern kültürün sarsılması, yerel ve mahalli kültürlerin ortaya çıkması veya gündeme girmeye başlaması, liberalizmin getirdiği varsayılan özgür ortamın “her şeyi” meşrulaştırması ve her şeye izin vermesi böyle bir anlayışı beslemiştir.

429 Ference Feher, Postmodern Politik Durum, Çev. Şükrü Argın, Osman Akınhay, Öteki Yayınları,

Tarihsiz, s. 200-201.

430 Madan Sarup, Postyapısalcılık ve Postmodernizm, s. 158.

431 Ö. Naci Soykan, Türkiye’den Felsefe Manzaraları, s. 144; Soykan’a göre, bizim ilk

postmodernimiz Nasreddin Hoca’dır. Birbirinden davacı olan iki kişiye de “haklısın” diyen ve buna karşı çıkan karısına da hak veren Hoca’nın bu söylemi postmodern ilke olan “her şey gider”e ve “her şeye izin vardır”a tıpa tıp uyar.

432 Serol Teber, Politik Psikoloji Notları, Ara Yayınları, İstanbul, 1990, s. 13. 433 Teber, s. 23.