• Sonuç bulunamadı

Kültürün nasıl oluştuğu, nasıl sürdürüldüğü ve nasıl değiştiğine ilişkin gelişen bir takım olaylar kültürel süreçler olarak adlandırılabilir. Bireylerin ve toplumların etkileşimleri sonucu ortaya çıkan bu süreçler birbiriyle iç içe geçmiş durumdadır. Aşağıda kısaca bu süreçler tanımlanmaktadır.

2.2.1. Kültürleme (Enculturation)

Bir toplumun kültürünün öğrenilmesi, kuşaktan kuşağa aktarılması ve bireylerin toplumun bir üyesi haline dönüşmesi sürecidir (Gezon ve Kottak, 2016, s. 18; Haviland vd., 2008, s. 113). Her insan bilinçli olarak ya da bilinçsizce, doğrudan öğrenme aracılığıyla ya da diğer insanlarla etkileşime girerek kültürü içselleştirmeye, kültürel örüntüleri birleştirmeye ve kültürleme süreciyle kültürel gelenekleri öğrenmeye başlar (Gezon ve Kottak, 2016, s. 19). Güvenç (2015a, s. 369; 2015b, s. 86)’e göre toplumbilimcilerin toplumsallaştırma, eğitim bilimcilerin eğitim süreci olarak adlandırdıkları bu süreç insanın doğumundan ölümüne kadar devam eder. Toplumun istediği insanı eğitip onu denetim altına alarak kültürel birlik ve

beraberliği yaratması ve bu sayede de toplumsal barış ve huzuru sağlama süreci olarak ifade edilmektedir.

2.2.2. Kültürlenme (Culturation)

Kültürlenme, kültürleme ve kültürleşme süreçleriyle yetişmiş ya da yetişen birey, grup ve toplulukların, birbirleriyle etkileşimleri sonucunda yeni kültür bileşimleri araması, kendi geleneksel kültürlerine özgün katkılar sunarak toplumların kendi kendilerini yenilemeleri süreci olarak tanımlanabilir (Güvenç, 2015a, s. 373). En çarpıcı örnekleri, yeni yerleşmelerde, yeni endüstri ve iş yerlerinde, yeni eğitim kurumlarında, gençlik hareketlerinde, siyasal partilerde, sanat akımlarında görülen kültürlenme, kültürel değişim sürecinin ana kaynağıdır. Kültürleme var olanı iletir. Ancak kültürlenme yeni bir durum ortaya çıkarabilir (Güvenç, 2015b, s. 87). Bireyler içinde bulunduğu kültür tarafından kuşatılarak o kültürün özelliklerini öğrenme yoluyla edinir ve bu süreçte hiçbir şeyin kasıtlı ve didaktik olması gerekmez. Belirli bir öğretim olmadan gerçekleşir. Kültürlenme süreci aile, diğer yetişkinler ve akranlardan oluşan bir etkileşim ağını içerir ve bu ağ bireyi sınırlandırma, biçimlendirme ve yönlendirebilme gibi etkilere sahiptir (Berry, Poortinga, Breugelmans, Chasiotis ve Sam, 2015, s. 43).

2.2.3. Kültür Şoku

Bir kültürden başka bir kültüre giden bireylerini yeni kültüre uyum sürecinde karşılaştıkları güçlükler sonucunda ortaya çıkan sıkıntılı durumdur (Güvenç, 2015a, s. 159). Kültür şoku hissizlik, yalnızlık, kaygı, karmaşık duygular içinde olma ve hiçbir şeye aldırmama gibi zihinsel ve duygusal bir takım rahatsızlıklara sebep olmaktadır (Güçlü, 1996, s. 103). Farklı kültürden insanlarla etkileşimde bulunma çoğu insan için alışılmışın dışında bir durumdur. Böyle bir durumda birey karşılaştığı durumla ilgili bilgi edinerek belirsizliği ortadan kaldırabilir ya da kaygı düzeyini azaltabilir (Maletzke, 1996, s. 24 akt. Kartarı, 2016, s. 240).

2.2.4. Kültürel Yayılma (Difüzyon)

Kültürler hiçbir zaman tam anlamıyla birbirinden izole değillerdir ve kültürler arasındaki özelliklerin bir nevi ödünç alınması durumuna (Gezon ve Kottak, 2016, s. 32) yani belli fikir, gelenek ve uygulamaların bir kültürden diğerine geçmesine kültürel yayılma denir (Haviland vd., 2008, s. 748). Güvenç (2015a, s. 159) ise bu süreci belli bir toplumda, dıştan içe doğru ya da içten dışa doğru, maddi ve manevi öğelerin sürekli olarak yayılması olarak tanımlar. Kültürel ödünç alma eğilimi çok güçlüdür ve genellikle büyük bir değişimden geçer. Var olan kültürel özellikler de ödünç alınan özelliğe daha uygun hale gelecek şekilde değişebilir. Tam tersi bir şekilde farklı bir kültürden gelen bir yenilik bazı durumlarda o kültüre yabancı geldiği için yayılma zor olabilir (Haviland vd., 2008, s. 750).

2.2.5. Kültürleşme (Acculturation)

Kültürleşme, farklı kültürlere sahip gruplar arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Bu süreçte iki gruptan herhangi birinin ya da her ikisinin kültüründe de değişim gözlenebilir (Redfield, Linton ve Herskovits, 1936 akt. Cokley ve Helm, 2007, s. 143). Berry (1999, s. 12), kültürleşmenin birden fazla kültürü kapsadığı için iki ayrı araştırma alanı olduğunu belirtmektedir. Bunlardan birincisi iki ya da daha fazla kültür arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan kültürel değişim süreci ve psikolojik yansımalarını araştırmaktır. İkinci araştırma alanı ise etnik gruplar arasındaki etkileşim ürünleri, grupların birbirlerine karşı algı, değerlendirme ve davranış biçimleri ile ilgili olan araştırmaları içermektedir. Kültürleşmede, kültürlerin veya o kültürleri yaşayan bireylerin ve grupların doğrudan etkileşime girmeleri şart değildir. Eski çağlardan beri kültürleşme, birbirine yabancı iki toplum arasında yakın dostluk, komşuluk, savaş ilişkileri, göç ya da uzun süreli geziler aracılığıyla gerçekleşirken günümüzde yazılı basın, Radyo, TV yayınları, sinema, sanat ve moda akımları yoluyla kültürler birbiriyle yüz yüze gelmeden de kültürleşme süreci yaşamaktadır. Bu durum küreselleşme olarak ifade edilebilmektedir (Güvenç, 2015a, s. 371; Güvenç, 2015b, s. 87).

Bütün gruplar ve bireyler, kültürleşme sürecini aynı şekilde geçirmezler. Sürecin nasıl şekillendiği konusunda büyük çeşitlemeler vardır. Berry (1980) bu

çeşitlemeleri kültürleşme stratejileri olarak adlandırmıştır. Kültürleşme stratejileri toplumda herkesin karşılaştığı iki temel konudan türetilmiştir. Bunlardan ilki bireyin kimliğini ve kültürel mirasını koruma adına yaptığı tercihleridir. Diğeri ise farklı kültürel gruplarla birlikte daha büyük bir toplumla etkileşim kurma ve bu topluluğa katılma konusundaki tercihleri arasındaki ayrımları içermektedir. Bu stratejiler Şekil 2’de gösterilmektedir (Berry, 2005, s. 704-705; Berry, 2008, s. 332).

Şekil 2. Kültürleşme Stratejileri

Kaynak: İki temel konuya dayalı kültürleşme stratejileri. Berry, J. W. (2005). Acculturation: Living successfully in two cultures. International journal of intercultural relations, 29(6), 704.

Baskın olmayan gruplar açısından değerlendirildiğinde, bireyler kendi kültürel kimliklerini korumayı tercih etmeyip diğer kültürlerle günlük etkileşimde bulunuyorlarsa asimilasyon stratejisi olarak tanımlanmaktadır. Buna karşılık bireylerin kendi kültürlerine değer verip korumaya çalışmaları ve aynı zamanda diğer kültürlerle etkileşim kurmaktan kaçınmaları ayrışma stratejisinin tercih edildiği anlamına gelmektedir. Bireylerin hem kendi kültürel kimliklerini koruyup hem de diğer kültürlerle etkileşim kurması bütünleşme stratejisinin tercih edildiği durumdur. Son olarak, kendi kültürünü koruma isteği ya da ihtimali olmadığında (genellikle kültür kaybına zorlanma nedeniyle) ve diğer kültürlerle ilişki kurmaya çok az ilgi duyuluyorsa marjinalleşme stratejisi tercih edilmiştir. Baskın gruplar açısından bir değerlendirme yapacak olursak baskın grup üyeleri baskın olmayan grup üyelerini

asimile etmeye çalışıyorsa eritme potası, ayrışma stratejisinin baskın grup tarafından dayatılmasına ayrımcılık, marjinalleşme stratejisinin dayatılması durumuna ise

dışlama (reddetme) denilmektedir. Tüm farklı grupları içinde barındıran toplumun,

farklılıkları kabul etmesi ve toplumu bir bütün olarak görmesi de çokkültürlülük olarak tanımlanmaktadır (Berry, 2005, s. 704-706; Berry, 2008, s. 332). Burada eritme potası bir metafor olarak kullanılmaktadır. 1960’da ise salata kâsesi (salad bowl) yeni bir metafor olarak ortaya çıkmış ve kültürel çoğulculuğa işaret etmek amacıyla eritme potası (melting pot) politikasına karşı kullanılmıştır. Eritme potası politikasının asimilasyoncu, tekleştirme-benzeştirme önerilerine karşı bir salata kâsesinde, bütünü oluşturan her bir parçanın farklı tadının bir arada bulunmasının gerekliliğine işaret eden bir benzeşim olarak kullanılmıştır (Pozzetta, 1991’den akt. Başbay, 2014, s. 587).

Günümüzde toplumlar artık eski çağlarda olduğu gibi tek bir kültürel kimliğe sahip insanlardan oluşmamaktadır. Önemli olan farklılıkların kaçınılmaz olduğunu kabul etmek ve etkileşim sürecinde bunu tutum ve davranışlara yansıtmaktır. İster baskın bir kültür grubunun üyesi isterse baskın olmayan bir grubun üyesi olsun her birey toplumsal bütünleşmenin ya da ayrışmanın sebebinin kendisi olduğunu bilmelidir.