• Sonuç bulunamadı

B. Nâzım Hikmet‘in Şiirlerinde İmajların Dönüşümü

3. Köylüler

Bu başlıkta incelenebilecek kişiler bir ayrıştırmaya tabi tutulmalı, hikâyelerinin yapıtta yer almasındaki niyet sorgulanarak, hangi tema bağlamındaki eleştirel odak çevresinde oluşturuldukları gözetilerek bazı köylüler ―mahkûmlar‖, ―kadınlar‖, ―askerler ve gaziler‖ gibi uygun başlıklarda ele alınmalıdır. Mesela Sakaryalı Şakir köylüdür ama hikâyesi, devlet için savaşıp kurtuluş mücadelesinde yaralandığı halde Cumhuriyet Türkiye‘sinde ancak bir düşkün olabilmiş diğer gazilerin hikâyesine eklemlenir. Benzer şekilde Halim Ağa köylüdür ancak kazananların ideolojisiyle özdeşleşmiştir ve emekli bir paşanın himayesine girerek devletin köydeki kanadını oluşturmuştur. Şahende Hanım‘ın hikâyesi ise 15:45 katarının 3. mevki 510 numaralı vagonunda, farklı

tabakalardan kadın tiplerinin bulunduğu kadınlar bölmesinde sınıflandırılmıştır. Burada şehirli ve aydın kişilerin gözünden, belli yaşam koşullarının oluşturduğu köylü tipini temsil etmek üzere çarpıcı bir imaj sistemiyle kurgulanmış kişilerden Dümelli Memet ve Çerkeş‘in Kabak köyünden Hamdi öne çıkar. Ancak toprak reformu bağlamında köylünün bir başka sorununu örnekleyen Hamdi‘nin hikâyesi tarihsel malzeme açısından yoğun olduğundan ―Tarih Yazan İmajlar‖da incelenecektir.

Dümelli Memet, ―Üçüncü Kitap‖, İkinci Kısım, I. parçada Halil‘in Memleket Hastanesi‘nde tanıdığı köylülerdendir. Karısı bağırsak düğümlenmesi nedeniyle ameliyat olacaktır, ancak Dümelli‘ye bunu kabul ettirmek hayli zordur. Dümelli Memet‘in görünüşüne dair imajlar anlatıcının belirttiklerine ek olarak Doktor Faik ve Halil‘in bakış açısından verilenlerle oluşur:

Anlatıcı ―Ağzının / tam ortadan / yarısı dişsiz. / Ve çipil, mavi gözleri ıslak.‖ (350) Doktor Faik ―Tipik bir piyore [diş eti iltihabı] vakası. / Sağda dişler tamam, beyaz, / sol

taraf tekmil dökülmüş. / Ağzının yarısı yok gibi.‖

“Ev e t k ır m ızı b ir sa k a l / Ba k ın , Ha lil Be y , b a k ın , / n a sıl çö m e ld i o t u r u y o r . / İh t iy a r , p e r işa n b ir ça k a l. / Ve k o r k u y o r sa n k i / sır t ın ı a ğa ca y a sla m a k t a n ./ İçerlerden / stepten geldiğine eminim. / Step damgasını vurur adama.‖ (352) Halil ―Mavi gözlü.‖ (352)

Doktor Faik ve Halil, Dümelli Memet‘i bir bozkır hayvanını inceler gibi

incelemekte, onun yaşam koşulları ve düşünceleri hakkında fikir üretmektedirler. Ancak Dümelli hakkındaki imajlar yukarıdaki betimlemelerden çok onun konuşmasını

şekillendiren detaylar olarak etkilidir. Dümelli‘nin doktorla ilk konuşması şöyle gelişir:

―— Bağırsağı düğümlenmiş karnını yaracağız.‖ ―— Ölür mü ki?‖

―— Karnını yarmazsak ölür mutlaka, karnını yararsak belki kurtulur.‖ ―— İki bebesi var.‖

―— Karnını yaracağız.‖ ―— Kurtulur mu ki?‖

―— Karnını yararsak belki kurtulur.‖ ―— İki bebesi var.

Komşuya koyup geldik. Bir defa öldü müydü...‖

―— Karnını yarmazsak ölür mutlaka.‖ ―— Gece harman yerinde hani, örtümüz neyimiz de yok. Bebeler de yanında. Harman yerinde hani, ‗Uy anam‘ dedi bağırdı göbeğini bastırıp bulaştı kıvranmaya. Ölür mü ki?

Bir ilaç yazıversen.‖ ―— İlaç kâr etmez. Karnını yaracağız.‖ ―— Sen bilirsin.

Gece harman yerinde çıplaktık hani. Bir sarı hap içirsen?‖

―— Karnını yarmaktan başka çare yok.‖ ―— Kurtulur mu ki?‖

―— Karnını yarmazsak ölür mutlaka.‖ ―— Bebeleri komşuya koyup geldik, harman öylece durur.‖

―— Babacığım, kardeşim,

karnında barsağı düğümlenmiş.‖ ―— Çözülmez mi ki?‖ ―— Çözülmez kendiliğinden. Açacağım karnını, barsağı çözeceğim.‖ ―— Ellerinle mi?‖ ―— Ellerimle.

Gürültüyü duyuyor musun? Aletleri kaynatıyorlar. Tertemiz, pırıl pırıl.‖ ―— Kurtulur mu ki?‖

―— Karnını yarmazsak ölür mutlaka.‖ ―— Bir sarı hap?‖

―— Olmaz.

İstersen hastanı al, geri götür. Senin iznin olmadan

açamayız karnını. Sen izin vereceksin

ben bıçağı çalacağım. Kanun böyle yazıyor. Bir kâat imzalarsın.‖ ―— Ne kâadı?‖

―— Razıyım, diye. Dolaş. Düşün biraz.‖

―— Ölür mü ki?‖

―— Karnını açmak lazım. Lakin mal senin. Kanun böyle yazıyor.‖ ―— Kurtulur mu ki?‖

―— Karnını yararsak belki kurtulur. Karnını yarmazsak ölür mutlaka. Şu ahlatın altına otur.

Düşün.

Sonra gel, kâada bas mührünü.‖ ―— Mührüm yok.‖

―— Parmak basarsın.‖ (350-52)

Bu konuşma bir söz-imaj olarak, Dümelli Memet‘in dili kullanmaktaki yetersizliğiyle zekasının gelişmemişliği arasındaki ilişkiyi somutlar ilkin. Hep aynı sözcüklerle konuşan ve durumun ciddiyetini kavrayacak görüşü olmayan Dümelli‘ye tekrar tekrar aynı sözcüklerle cevap verir doktor. Dümelli‘nin düşünceleri bebelerin bakımı ve harmanın kaldırılmasından ötesine yetmiyor gibidir. Doktor ve Halil, Dümelli ve karısı hakkında konuşurlar. Doktor, ―Karısını gördünüz mü? / Bir toprak parçası halinde / bir avuç‖ dediği Halil‘e kadın hakkında çıkarımlarda bulunur. Deniz hakkında bir fikri yoktur mesela. İmambayıldının adını duymamıştır. Kocası -eğer varsa- saatini kurarken her seferinde hayretle bakmış, gün doğarken uyumanın mümkün olduğunu bile düşünmemiştir (353-54). Halil‘in bakışı üzerine, ―Bakmayın yüzüme öyle muhabbetle. / Ben hapiste yatamam.‖ diyen doktor yaşamanın bir piyango gibi kimine dolu kimine boş çıktığını, kendi biletinden memnun olduğunu söyler. Bu sözlerle Halil‘in gözünden düştüğünü ama bağışlanmak gibi bir arzusu olmadığını da belirtir. Dümelli‘nin sonraki konuşmaları karısına elma almak ve onu kağnıya bindirip hemen eve götürmek konusundaki ısrarlarını yansıtır. ―Ayakta dinelirim‖, ―Bitenecek varıp gelirim‖ (364), ―Etme, efendi ağa‖ (373), ―Malımı be tamam aldım diye parmak basarım‖ (374) gibi ifadeler Dümelli‘nin dilinin kişisel ve

yerel unsurlarını duyurur. Dümelli‘nin, karısını eve götürmek konusundaki ısrarı ve kadının halini kavrayamazlığı yüzünden ağlamamak için kendini zor tutan Halil onu karısının yanına götürür. Saçları dibinden traş edilmiş, kabuklu bir patates gibi yamru yumru yüzüyle hastalıklı bir oğlan çocuğuna benzeyen kadının elleri patiska

nevresimin üstünde topraktan fışkırmış iki kök gibi durmaktadır. Dümelli, karısını görünce, ―Benim ala öküz de böyle olduydu bıldır, / yattı, kalkmadı bir daha‖ (375) deyip ağlayarak gider. Dümelli‘nin ihtiyar, perişan bir çakal, karısının yüzünün yamru yumru bir patates ve ellerinin topraktan fışkırmış iki kök olarak

betimlenmesinde, Yakup Kadri‘nin Yaban‘ı gibi, Anadolu köylüsünün bir yaratık şeklinde resmedildiği romanlardan gelme bir etki olduğu akılda tutularak, diğer köylülerin dış görünüşleri için geçerli olmayan bu durumun bozkır köylüsü Dümelli‘nin ve onun karısının salt toprakla ve zorlu doğa koşullarıyla mücadele içinde geçen yaşamlarını görselleştirme amacı taşıdığı söylenebilir. Dümelli‘nin yaşamsal konumuna getirilen eleştirinin malzemesi olan dil, daha doğrusu dilin güdük kalmışlığı bu betimlemeyle ilişkilendirilir. İnsanlardan uzaklaşmış ve sadece ne zaman öleceğini düşünen Doktor Faik‘le, ―bol bol düşünmeye vakti olmak‖, ―düşünmek imtiyazına sahip olmak‖ gibi konulardan söz eden Halil ona şöyle çıkışır: ―demin ameliyat ettiğiniz kadın, / sizin de dediğiniz gibi, / gün doğarken uyumanın mümkün olduğunu aklına bile getiremeyen, / yarı nebat, yarı hayvan hayatı sürmeye mahkûm / şu Dümelli‘nin karısı, / ve Dümelli‘nin kendisi, / memleketimde ve yeryüzündeki insanların çoğu / mahrumdur bol bol düşünebilmek saadetinden. / Vakitleri ve imkânları yok. / O kadar çok çalışıyor, öyle yorgundurlar ki / gece, altmış yaşında bile yatağa girdikleri zaman / uyku kurşun gibi bastırıyor‖ (371). Dilin toplumsal bir konumu, bir sınıfı, ekonomik-eğitimsel bir düzeyi yansıtmasıyla ilgili

mesele Doktor Faik‘in Anadolu Sürat Katarı‘yla yeni tayin olduğu bu taşra

kasabasına doğru yaptığı yolculuğa gönderir okuru. Eski polis müdüriyeti doktoru Faik, yanında oturan Şekip Aytuna‘ya yemekli vagonun seçkin müşterilerini

anlattıktan sonra şöyle bir cümle kurmuştur: ―— Dikkat ettiniz mi, Bay Şekip Aytuna : / ben demin sizi dinlerken farkına vardım, / biz münevverler hep birbirimiz gibi konuşuyoruz, / aynı renkli cümlelerle / aynı eda. / Tuhaf değil mi?‖ (166). Benzer yaşam konumlarındaki insanların dili gerçekleştirme biçimlerinin de benzediğini, dolayısıyla sözün kişiyi çeşitli açılardan temsil edebilecek bir imaj olduğunu ima eden bu cümle Dümelli‘nin neden daha çok dilsel yansımasıyla kurgulandığına da açıklık getirir: Bozkır köylüsü Dümelli, neredeyse bir hayvan görüntüsünde, doğru dürüst konuşamıyor ve anlatılanları kavrayamıyor çünkü düşünmesine olanak vermeyen koşullar içinde. Şehirli, eğitimli ve genellikle paralı olanın dili de bir üstünlük ve iktidar aracı çünkü.

Dümelli Memet‘in hikâyesi; köylülüğün sorunları kadar Doktor Faik nezdinde örneklenmiş bir aydın tipinin eleştirisini de kapsar. Doktor Faik, yemekli vagonda keyif sürenlerin bütün dalaverelerini, cinayetlerini bildiği halde eylemden uzak bir duruşu benimsemiştir. Dümelli‘nin karısının ölüler listesine eklenmesi önemlidir. Daha Şekip Aytuna ile konuşurken kendini de ölüler arasına dahil eden doktorun ameliyle kadının kurtulamaması şaşırtıcı değildir. Nâzım Hikmet aydınlardan beklentisini, Doktor Faik‘in yemekli vagon yolcularıyla ilgili anlattıkları karşısında derin bir kedere kapılan Şekip Aytuna ile Doktor arasında geçen konuşmada ilginç bir metinlerarasılık örneğiyle yansıtır:

―— Faik Bey, nereye gidiyoruz?‖ ―— Ben bir bozkıra gidiyorum

―— Onu demek istemedim.‖ ―— Malum.

Kovadis Domino?‖

―— Bir roman ismi değil mi, Doktor Faik Bey?‖ (164)

Sanki herkes o gece ölecekmiş gibi kendisinin ve tüm insanların acısını içinde hisseden Şekip Aytuna, ―nereye gidiyoruz‖ sorusuyla, haksızlıklarla mücadele etmek konusunda kendilerine düşen görevi hatırlatmak ister. Doktor Faik soruyu doğru anladığı halde anlamazdan gelmeyi seçmiştir. Henryk Sienkiewicz‘in Türkçe‘ye Kovadis: Nereye Gidiyorsun? adıyla çevrilen, orijinal adı Quo Vadis olan romanı için bir önsöz de yazan çevirmen Şaziye Berin Kurt6

, Quo Vadis isminin bir efsaneye dayandığını belirtir. İsa‘nın havarisi Petrus, Neron‘un zulmünden kurtulmak için Roma‘dan kaçarken bir ışık hüzmesi halinde karşısına çıkan İsa‘ya ―Quo vadis, domine?‖ (Nereye gidiyorsun, hazret?) diye sorar. İsa da ona ―Sen kuzularımı bırakıp uzaklaştığın için ben tekrar çarmıha gerilmek üzere Roma‘ya gidiyorum‖ der (II). MİM‘de Halil‘in ya da daha doğrusu MİM‘i yazarak Nâzım Hikmet‘in sürdürdüğü mücadele kendini ve başkalarını kurtarma mücadelesidir.

Benzer Belgeler