• Sonuç bulunamadı

3.2. ÇOCUKLUK VE ÇOCUK YETİŞTİRMEYE İLİŞKİN BULGULAR 1. Çocuğun Değiş(mey)en Değeri ve Azaplık Kurumu

3.2.2. Çapraz Evlilik ve Çocuk Yetiştirme

3.2.2.5. Kök Aile ve Çocuk Yetiştirme

Çapraz evliliklerde çocuk yetiştirme hususunda kök ailenin rolü, hem gruplar arası sosyal temasa dair ipuçları sunmakta hem de özellikle büyük ebeveynlik kurumunun çocuk yetiştirme üzerindeki etkisini anlamamıza olanak sağlamaktadır. İlk olarak, Özateşler-Ülkücan ve arkadaşlarının vurguladığı üzere evlilik yalnızca iki kişi arasında gerçekleşen bir bağın inşasına sebep olmaz aynı zamanda partnerlerin kök aileleri arasındaki bağı da oluşturmaktadır (Özateşler-Ülkücan ve arkadaşları, 2019:2).

İkinci olarak, torunların dünyaya gelmesiyle kazanılan bir sosyal statü olan büyük ebeveynlik kurumu günümüzde hâlâ önemini korumaktadır. Benokraitis, büyük ebeveynlik kurumunun işlevine dikkat çekerek kültürden kültüre adlandırılmaları değişim gösterse de büyük anne ve büyük babaların, aileyi bir arada tutan bir yapıştırıcı görevi gördüklerini vurgulamıştır. Ayrıca, büyük ebeveynler kültürel pratiklerin kuşaktan kuşağa aktarılmasında önemli bir role sahip olan toplumsal aktörlerdir. Son olarak, ailede yaşanan finansal problemler, boşanma, hastalık ve ölüm gibi acil durumlar karşısında yardımlarına başvurulan ilk kişilerdir (Benokraitis, 2015: 475).

Bu araştırmada, çapraz evlilikler gerçekleştirmiş çiftlerin, mekânsal anlamda erkek ya da kadın partnerin ailesine olan mesafe ve bu doğrultuda kurulan ilişkilerin niteliğine bağlı olarak kök ailenin, çocuk yetiştirme üzerinde etkili olduğunu gözlemledik. Ankara’da 9 numaralı görüşmede Sadi kendi anne ve babasının, çocuk

128 yetiştirme pratiklerine müdahale etmesi karşısında takındığı tutumu şu anekdot ile açıklamıştır:

“Kimse yoktu çocuklarımı büyütürken yanımda sadece annem babam vardı ama onun zorluğunu çektim onu da anlatmak isterim. Buraya taşındığımız zaman annem babamla sofradayız en küçük kız yanlış bir hareket yaptı. Ben hayatta sevmem onlar da iyi bilirler.

Yemeğin başında kim olursa olsun sofraya küseni hayatta sevmem. Bunu da biliyolar bilincindeler, o küsünce ordan babam bana bağırdı, dedi benim yanımda azarlayamazsın dövemezsin dedi ben de dedim baba o geçmişte kaldı o. Dedim çocuğun yanında beni yanlış yönlendirme çocuk seni görünce bu şekilde hareket edecek destek alır şımarır dedim.

Kaldırdım dışarı attım dışarı derken koridora. Orada biraz sopaladım bacaklarına vurdum ağlamaya başladı dedim geliyosun yemeğini yiyosun dedim. Onlar da iyi bilirler babam bana bağırdı hatta dedim baba sus. Bu çocukların yetiştirilme şeyine karışma dedim” (9ETA48, Lise, Tarım & Torna).

Sadi, çocuklarını yetiştirirken babasının müdahale etmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirirken Kürt kökenli eşi Cemre, eşinin anne babası ile yakın yerde yaşamanın olumlu yönlerinden bahsetmiştir. Hatta, çocuklarını büyütürken kendi ailesinden ziyade eşinin ailesinin babaanne ve dede olarak daha çok yardımcı olduklarının altını çizmektedir. Cemre’nin böyle düşünüyor olmasında eşi Sadi’nin ailedeki tek erkek çocuk olmasının etkili olduğu varsayılabilir. Çünkü toplumumuzda büyük ebeveynlerin kız çocuktan doğan torunlardan ziyade erkek çocuktan doğan torunlara daha fazla özen ve ilgi göstermesi oldukça yaygın bir tutumdur. Örneğin, Ankara’da gerçekleştirdiğimiz 5 numaralı görüşmede Zeynep, iki oğlunun doğumunun ardından kayınvalidesinin kurban keserek adak adadığını ancak bunu kızlarından doğan erkek ya da kız çocuğu torunlarında yapmadığını belirtmiştir. Buna karşılık, araştırma evrenimizde yer alan kadınlar arasında eşinin ailesine mekânsal olarak yakın yerde yaşayanların çocuk yetiştirme hususunda özellikle büyük ebeveynler ile birtakım çatışmalar yaşadığına dair bulgulara rastladık. Örneğin, İzmir’de 1 numaralı görüşmede Mihriban, ilk çocuğunun kayınvalidesi ile yaşarken dünyaya geldiğini belirtmiştir. Kürt olan eşinin ailesinin doğum sonrası geleneklerinin ve inanışlarının anlaşmazlıklara yol açtığını şu şekilde açıklamaktadır:

“Mesela doktor bana göbeği düşene kadar banyo yaptırmamamı söyledi.

Kayınvalidem hemen yıkayacaksın dedi yok işte ben o pis ellemem dokunmam dedi. Ben de inat yaptım göbek bağı düşene kadar yıkamadım 5. gün düştü Allah'tan erken düştü. Sonra

129 dedim ki ilk torunun sonuçta sen yıka gel dedim o da tuzlamak istediğini söyledi. Nasıl biliyorsan öyle yap dedim karışmadım. Sonra annem geldi anneme tam olarak tuzlayamadığını içine sinmediğini söyledi Annem de içine sinmediyse tekrar tuzlayın dedi. Bir de onların adetlerine göre çarşamba günü çocuk yıkanmazmış. Çarşamba çocuk yıkanmaz diyordu ben de annemi çağırıyordum yanıma. Özellikle çarşamba günleri yıkıyordum inada bindiriyordum yani. Böyle tartışmalarımız oluyordu çok” (1KTİ38, Balıkesir, Yüksekokul, Ev Kadını) Mihriban, çocuğun doğumundan sonra uygulanan geleneklerde etnisiteye dayalı farklılıklar olduğunu bu konuda kayınvalidesi ile tartışmalar yaşadığını belirtmiştir.

Ankara’da yaşayan Esin ise eşinin ailesinin yanında yaşıyor olmanın çocukları ile iletişimini olumsuz yönde etkilediğini şu sözleriyle açıklamıştır:

“Oğlum bana anne demiyordu. Kaynanam çünkü altını değiştirmezdi. Karnını ben doyururdum. Sadece o kaynanam yani yanında taşırdı sırtında taşıRdı. İşte yanında taşıdığı zamanlarda bana kullap takardı gitme onun yanına o cinli derdi. Oğlumun bana öyle seslenmesini isterdi yani anne demesini istemez dedi kaynanam. Geçen oğlum diyor ki iyi ki köyden taşınmışız. Ben anneme anne diyemiyordum ki. Her şeyin de farkındaymış oğlum.

Geçen işte anlatıyor senin geleceğini söylediğim zaman anne iyi ki taşınmışız hani köyden diyor. Yani sana şöyle söyleyeyim 4 yaşında olanı hatırlıyor yani. Bir gün babası, eşim sormuş işte annene niçin böyle davranıyorsun demiş baba ben onları yalancıktan yapıyordum onların önünde öyle yapıyordum yoksa annemi öyle şeyler yapar mıyım demiş. Bunu sonra eşim annesine babasına söyledi kaynanama kayınbabama bu iyi bir şeymiş gibi (2KTA50, Yozgat, İlkokul, Ev Kadını).

Esin, evlendikten sonra eşinin ailesiyle obada bir müddet aynı evde yaşadıklarını ve bu süreçte oldukça zor zamanlar geçirdiğini görüşme boyunca vurgulamıştır. Kürtçe bilmemesine karşın sürekli yanında Kürtçe konuştuklarını belirtmiştir. Bir gelinden ziyade evin her türlü işini yapmak zorunda olduğu için çocuklarıyla yeterince ilgilenmediğini ev işleriyle uğraştığı esnada oğlunu kayınvalidesinin eğlediğini belirtmiştir. Kayınvalidesinin, çocuğun altının değiştirilmesi ya da karının doyurulması gibi işleri yapmamasına karşın onu sadece eğlediği için oğlunu kendisinden soğutmaya çalıştığını ifade etmiştir. Esin, ayrıca sürekli şehir dışına çalışmaya gittiği için kışın obaya döndüğünde kayınvalidesinin, eşinin kendisi ve çocuklarıyla ilgileniyor olmasından rahatsızlık duyduğunu da söylemiştir.

Araştırma evrenimizde yer alan erkek katılımcılar ise evlilik vesilesiyle partnerlerinin aileleri ile inşa ettikleri bağın olumlu işlevine dikkat çekmektedir.

130 Nitekim, Ankara’da 1 numaralı görüşmede Ali, kök ailenin çiftler açısından nasıl bir fonksiyona sahip olduğunu şu sözleri ile belirtmektedir:

“Kendi annem babam hep şunu söylerler oğlum buraya geliyorsan oraya da git sonuçta eşindir, onları üzme eşinle ailenin arasını açma bize bir kere gidiyorsan onlara 2 kere git. O kız kısmıdır siz oraya daha çok gidin derler. Anadolu’da şöyle bir tabir var ana baya yakın olmayla alakalı “sobaya yakı olan ısınır” diye. Bana her zaman faydaları var maddi manevi. Allah razı olsun kaynanam kayınbabam ayrı ayrı. Hamd olsun çok şanslıyız yani”

Ankara’da tamamladığımız 10 numaralı görüşmede ise Melih, eşinin ailesinin kendi anne babasından daha fazla ilgili olduğunu ve kurdukları bağın karşılıklı saygıya dayandığını dile getirmektedir:

“Şimdi kayınbabamın kaynanamın bana karşı çok büyük sevgileri var yani. Ben de onlara karşı saygıda kusur etmem. Yok günlerimde ki onların da ellerinde yoktu adam bana bir bardak su getirebilir miyim veya akşam onlara yani bize bir şey götürebilir miyim diye çok uğraştılar. Mesela bir başkası olsaydı şimdiki zamana bakıyom kızıma 10 bilezik olacak, işte şunlar alınacak bunlar alınacak, şimdi biz düğün ettiğimiz zaman eşim de bilir yiyecek ekmeğimiz yoktu, kuru eve geldik oturma grubu yoktu korkuyorduk eve birisi gelecek de birisi bu halimizi görecek diye. Evimizi görecek koltuğumuz kanepemiz yok biri gelecek de o halimizi görecek diye utanıyorduk yani. Allah razı olsun babamdan daha şey zaten rahmetli annemi kimse insan yurduna koymuyordu, babam falan böyle şeyler ile ilgilenmezdi” (10ETA39, İlkokul, Yozgat, Ticaret).

Tamamladığımız bu çalışma, başvurduğumuz araştırma tekniğinin doğası itibarıyla sınırlı bir temsiliyete sahip olsa da doğum sonrası ya da genel olarak çocuk yetiştirmeye dair birtakım pratiklerin etnisiteye dayalı kültürel farklılıklar arz etmesi sebebiyle birtakım anlaşmazlıklara yol açabildiğini söylemek mümkündür. Bu çatışma, araştırma evrenimizde yalnızca gelin ile kayınvalide arasında meydana geldiğini söyleyebiliriz. Buna karşılık, erkek görüşmeciler arasında Benokraitis’in büyük ebeveynliğin işlevine ilişkin saptamaları ile paralellik gösteren bulgulara da rastladık. Erkek görüşmeciler içinde büyük ebeveynlerin çocuk yetiştirmede maddi ve manevi olarak işlevsel bir rol oynadığını savunan kişiler yer almaktadır.

Araştırmamızda, çapraz evliliklerde çocuk yetiştirmeye ilişkin bir diğer kategori ise dil kullanımıdır.