• Sonuç bulunamadı

Dil felsefesi tarihinde büyük bir problem teşkil eden anlam sorununa Austin de yanıt arar ve gündelik dil felsefesi cihetinden yanıtlar vermeye çalışır. Austin görüşlerini ortaya koyarken Viyana çevresinin göndermeci çözümünü ve doğrulanabilirlik ölçütü kuramını eleştirir. Viyana Çevresi düşünürleri anlamın dilde yapılan mantıksal çözümleme ve analiz yoluyla ortaya çıkacağını düşünürler. Doğrulanabilirliği ve yanlışlanabilirliği olmayan cümlelerin anlamdan yoksun olduğunu söylerler. Halbuki pragmatik yaklaşıma göre bir cümlenin anlamlı olup olmaması onun doğru veya yanlış olup olmamasına bağlı değildir. Öyle cümleler vardır ki bunlar doğru ya da yanlış olmamasına rağmen anlamlıdırlar.87

Austin’e göre dil sadece gerçekleri betimleyen bir pratik değildir, gerçekleri etkileyen ve ortaya çıkaran bir pratiktir de.88 “Ona göre dilin temel işlevi bilgi ya da enformasyon aktarmak değildir.” 89 Yani Austin’e göre dilin asıl işlevi betimleme yapmak değildir. Bu dilin kullanımlarından sadece biridir. Cümleler sadece olguları ifade etmek için kullanılmaz, bunun haricinde daha birçok şey için de kullanılır.

Austin’in Söylemek ve Yapmak adlı kitabını bir bütün olarak inceleyecek olursak, onun aslında bir şey söylemenin bir şey yapmak olduğunu açıklamaya çalıştığını görürüz.

87 Bu paragrafta yer alan bilgiler, bu zamana dil felsefesine dair okuduğum kitaplardan edindiğim bilgilerin sentezidir.

88 Ayhan Çitil, Çağdaş Felsefe, s. 129.

89 İlhan İnan, Dil Felsefesi, s. 104.

45

Austin yaptığının adına gündelik dil felsefesi, dilci felsefe, analitik felsefe, dil çözümlemesi denmemesi gerektiğini, eğer böyle denilirse gündelik dilin bir son söz olarak anlaşılabileceğini, bu nedenle de “Dil Fenomenolojisi” denilebileceğini ifade eder.90 Loxley’e göre Austin’in böyle demesinin nedeni gündelik dil üzerinden fenomenolojinin kendi alanında yaptığı gibi felsefeye yeni bir başlangıç yapmaktır.91

Austin kendi zamanına kadar gelen dil felsefesi görüşlerinde betimleyici bir yanılgı olduğunu ifade eder. Cümlelerin sadece betimlemelerden oluştuğunu düşünmek betimleyici yanılgıdır. Hâlbuki ona göre dil sadece betimlemelerden oluşmaz, arkasında farklı niyetler de vardır.92 Austin bildirimlerin hepsinin betimleme olmadığını düşünür.

Bu nedenle betimlemelerden oluşan bildirimleri diğerlerinden ayırarak onlara “saptayıcı sözce” adını verir. 93

Ona göre geleneksel dil felsefesinde oluşan problemler betimleyici yanılgıdan kaynaklanmaktadır. Yani saptayıcı olmayan bir cümleyi de saptayıcı bir cümle olarak

90 J. L. Austin, Söylemek ve Yapmak, , Çev. Levent Aysever, Birinci Baskı, Metis Yayınları, Mart 2009, s.19.

91 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.19.

92 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.41.

93 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.41.

94 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.41.

95 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.42-43.

46

Bu cümlelere örnek olarak evlilikte söylenen “evet” i, vasiyet ederken söylenen

“vasiyet bırakıyorum” sözünü, iddiada söylenen “iddiaya giriyorum” sözlerini verir.

Ona göre bu cümleler bir şeyi yapmayı ifade ettiklerinden “edimsel”dirler.96

Söz edimlerinin amacı edimin yerine getirilmesidir. Ancak edim yalnızca sözü ifade edince yerine getirilmiş olmaz. Yerine getirilmesi için koşulların da uygun olması gerekir. 97 Örneğin ben sınıftan bir çocuğu kovuyorsam onu kovma yetkisine sahip biri, mesela öğretmen olmalıyım. Ayrıca sözcelemlerin ciddi olarak ve ciddiye alınacak bir biçimde söylenmesi gerekir.98

Austin sözcelemlerin doğru ve yanlış olamayacağını, yalnızca haklı veya haksız ya da hükümlü veya hükümsüz olabileceklerini ifade eder.99

Austin bir cümlenin haklı yani yerinde olması için bazı koşullar sıralar;

A.1. Ortada, belirli bir uylaşımsal etkisi olan kabul görmüş uylaşımsal bir işlem olmalı

A.2. Belirli bir durumda her bir kişi ve koşul, sözü edilen o belirli işleme başvurmaya uygun kişi ve koşullar olmalı

B.2. İşlem katılan kişilerle hatasız B.3. Eksiksiz bir biçimde yürütülmeli

C.1. İşleme katılanlar sözkonusu davranış şeklini sergileme niyetinde olmalı

C.2. Müteakip olarak o davranışı sergilemelidir.100

96 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.44.

97 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.46.

98Austin, Söylemek ve Yapmak, s.46.

99 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.48.

100 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.51,52.

47

Austin’in ifade ettiği bu koşullardan yola çıkarak şunları söyleyebiliriz: A’da yapılan hatalarda işlem tamam değildir. B’de yapılan hatalarda ise işlem tamamdır fakat uygulamaya koyarken bazı beceriksizlikler olmuştur.

Austin A ve B’deki hatalara karavana, C’deki hatalara suistimal adını verir.101

Karavanalarda edim engellenir ya da yanlış kılınır. Fakat suistimallerde edim söze dökülür fakat sahtedir. Örneğin içten değildir. Benim öğretmen olmayarak arkadaşımı dersten kovmam bir karavanadır. Çünkü benim öyle bir yetkim yoktur.

Austin suistimalde şu tür içtensizlikler olduğunu ifade eder;

A. Duygularda; hiç mutlu olmadığım halde hatta rahatsız olduğum halde birini tebrik etmem,

B. Düşüncelerde; bir düşüncede o fikirde olmamama rağmen başkasını onu tavsiye etmem

C. Niyet; söz vermem ama söz verme niyetinde olmamam.102

Fakat Austin edimsel cümleleri saptayıcılardan ayırmak için hiçbir sözel ölçüt bulunmadığını ve saptayıcının da aynı edimsel gibi başarısızlıklara uğrayabildiğini ifade eder.103 Örneğin birisi yandaki salonda elli kişi olduğunu gelip bize söylüyor. Fakat böyle bir şey gerçekleşmemiş, o kişi görmeden gelip öyle bir şey anlatıyor. Bu da aynı yetkisi olmayan bir kişinin gelip emretmesi gibidir, ya da saati olmayan birinin gelip saatini miras bırakması gibi.

Austin edimsellerin üç ayrı kategoride incelenebileceğini söyler;

101 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.52.

102 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.72;73.

103 Atakan Altınörs, Anlam, Doğrulama Ve Edimsellik, s. 84.

48 1. Düz söz edimi: burada,

Bir soru sorar ya da bir soruya yanıt veririz.

Bir bilgi veririz, bir güvence veririz, bir uyarıda bulunuruz.

Bir hükmü ya da niyeti ilan ederiz, Bir mahkumiyeti ilan ederiz,

Bir atama yaparız, temyiz ederiz ya da eleştiride bulunuruz Bir saptamada bulunuruz ya da bir betimleme yaparız.

2. Edimsöz edimi: Burada bir şey söylerken bir edimde bulunuruz 3. Etkisöz edimi: Burada dinleyici üzerinde etkilerde bulunuruz.104

Onları bir örnek üzerinden şu şekilde açıklayabiliriz;

Düzsöz örneği; “Bana kuşu vur” dedi. Edimsöz örneği; benim kuşu vurmamı emretti.

Etkisöz örneği; beni kuşu vurmaya ikna etti.

“Edimsöz edimleri bilgilendirmek emir vermek, uyarmak, taahhütte bulunmak gibi uylaşımsal gücü olan söylerken gerçekleştirilen sözcelemlerdir. Etki söz edimleri inandırmak, ikna etmek vazgeçirmek, şaşırtmak gibi söyleyerek gerçekleştirilen edimlerdir.

105

Yani bir şeyi söylerken ona telkin ediyordum ile, bir şeyi söyleyerek onu ikna ettim farklı şeylerdir.

Austin’in açıklamaya çalıştığım söz edimleri kuramına göre dil sadece doğruluk ölçütüne göre anlamlandırılan cümlelerden oluşmaz. Hatta o tür cümlelerin dildeki kullanımı çok azdır. Bir şeyin anlamı kullanıldığı bağlamda ortaya çıkar. Hatta tek başına bağlam da yeterli değildir. Bunun yanında konuşmacının niyeti de çok önemlidir.

Söylenen sözü söyleyen o niyette değilse o söz ediminin gerçekleştiğinden de bahsedemeyiz.

104 Austin, Söylemek ve Yapmak, s. 121-122.

105 Austin, Söylemek ve Yapmak, s.129.

49

Austin’in bu kuramı, mantıkçı düşünürlerin yaptığı gibi dili mantığı kullanarak çözümlemeye çalışmanın istenilen sonucu vermediğini, yalnızca mantıkla dilin anlaşılamayacağını göstermiştir. Gündelik dil felsefesi olarak adlandırılan bu alanın temsilcisi sayılan Austin dilin nasıl işlediğine, dil-insan ilişkilerine, dilin kullanımının önemine işaret ederek dili açıklamaya çalışmıştır.

Austin kuramıyla analitik geleneğe bağlı düşünürlerinin bazı çıkmazlarını aşmıştır. Anlam sorununu kendinden önceki düşünürlerin açıklamalarına göre çok daha açık bir şekilde ele almıştır. Gerçekten dil felsefesindeki birçok problemi çözdüğü de söylenebilir. Mantığın aşamadığı birtakım problemleri gündelik dil aşmayı başarmıştır.

Bazen bir şeyler söylerken bunu çok farklı şekillerde ifade edebildiğimizi ve karşımızdaki kişinin de bunu çok rahat bir şekilde anladığını biliriz. “Köpek” dediğimiz zaman sadece iki kulaklı dört ayaklı bir hayvanı kastetmediğimiz gibi “KÖPEEEEK!”

derken “Haydi kaç, ısıracak!” demek istediğimiz de olmaktadır. Karşımızdaki kişi de bizim ifademizden sadece iki kulaklı dört ayaklı hayvanı anlamaz, kaçması gerektiğini anlar. İşte mantık, anlamı ses tonundan, vurgudan, jest ve mimiklerden soyutlayarak açıklamaya çalıştığından ifade edileni asla tam olarak açıklayamaz. Mantığın kuşatamadığı kısım hep bir problem olarak kalır. Gündelik dil felsefesinin bakış açısına göre dil yaşamda, yaşamla anlaşılır. Ancak analitik felsefe dilin bu yanını göz ardı eder.

50

SONUÇ

Analitik dil felsefesinin dili sadece niceleyiciler ve tümellere indirgeyerek açıklama çalışmaları, dil felsefesindeki gidişatın doğrudan gönderim kuramlarına doğru yönelmesine neden olmuştur. Dil analitikçi filozofların düşündüğü gibi yalnızca kavramsal içeriklerle tutulabilecek bir şey değil. Dil somut nesnelerden, somut nesnelere gönderimde bulunan ad gibi, işaret zamiri (demonstrative) gibi bağlamsal ifadeler ve bağlam duyarlı terimler (indexical expressions) gibi terimlerden koparılamadığı, onları eleyemediği, hep onları barındırdığı için, kullanıcıların niyetleri ve terimlerin kullanımı gündelik hayatı barındırdığı için; dil kavramsal bir çözümleme içerisinde ele alınamaz. Dil gündelik dil felsefecilerinin ifade ettiği gibi bu dünyaya ve bu dünyadaki varlıklara saplanmış bir durumdadır.

Dili pragmatizmden, gündelik kullanımdan ve oradaki nedensel işlevinden koparıp mantığın biçimini kurma çalışmaları başarılı olmamaktadır. Dil bu şekilde kuşatılamamaktadır.

Russell bölümünde ele aldığımız problemleri hatırlayalım. Russell’ın görüşüne göre dilde adların yerine geçen belirli betimleyiciler olmadan biz hiçbir şekilde bireylerin bilgisine sahip olamıyorduk. Fakat Elçin ve Emine gibi kişi adlarını, Türkiye ve İstanbul gibi yer adlarını, o, bu, şu gibi işaret zamirlerini, ben, sen gibi kişi zamirlerini, yani dünyaya saplanmış durumda olduğunu düşündüğümüz terimleri kullanmadan betimleyicilerin yazılması ise pek mümkün görünmemektedir. Gündelik dil felsefesi Frege ve Russell’ın semantik kuramları üzerinden kuşatılabilir değildir.

51

Analitik felsefenin dil ve mantık anlayışı bu dünyada somut olarak var olan nesnelerden anlamlı bir şekilde konuşabileceğimiz bir dil felsefesini bize sunamadığı için mecburen dil felsefesi pragmatiğe, bağlamın önemli olduğu bir semantiğe kaymıştır.

Gündelik dil felsefesinin anlam anlayışlarına göre bir terim anlamını kullanımından, onu kullananın niyetinden bağımsız olarak kazanamaz. Yani bir ifade anlamını kullanıldığı bağlamda kazanır. Bir ifade bir bağlamda doğruyken ve geçerliyken başka bir bağlamda yanlış olabilir. Bu kuram devam ettirilirse Barry Allan’ın işlevselcilik kuramına kadar gidebilir. Yani dil aslında tamamen kullanım içerisinde işlev kazanan bir hale gelir. Hatta “hayatta kalma güdüsü ve amacı dışında yaşamda hiçbir amaç yoktur” görüşüne kadar gidilebilir. Eğer bir şey bizim hayatta kalmamızı sağlıyorsa kullanılmalıdır, biz onu işimize yaradığı sürece kullanmalıyız ve işlevini yitirdiğinde de artık kullanmayı bırakmalıyız düşüncesine kadar radikalleştirilebilir.

Dil felsefesinin geldiği noktada amprisistlerin pozitivist tarafıyla, pragmatik felsefenin getirdiği taraf arasında kalmış durumdayız. Analitik felsefeciler metafizik anlamsızdır düşüncesine sahipken, pragmatik felsefede bulunan felsefeciler, metafiziğin bir kendindeliği yok fakat bizim hayatta kalmamızı sağlıyorsa kullanılmasında bir beis de yoktur düşüncesine sahiptirler. Fakat sırf kullanmak için bir şeyi kullanmak metafiziği analitik geleneğe bağlı filozofların dediklerinden daha da anlamsız kılar.

Yani, gündelik dil felsefesinin geldiği noktada hakikat diye bir şeyin varlığından söz edilemez.

52

Fakat kanaatimce her şey bağlama bağlı değildir. O bağlamı önceleyen bir zemin bulunmak zorundadır. Bu zemin bağlamın var olmasına olanak sağlar. “İşaret etme bağıntısının doğal bir şekilde var olduğunu ve doğal bir şekilde ortaya çıktığını söylemek, onun metafiziksel zemini varsaymadığını ifade etmek problemli bir görüştür.

Biz parmağımızı bir şeye işaret edince, parmağımız o şeyin işareti olmuş olur. Yani fiziksel nesne diğerinin işareti olmuş olur. Fiziksel olan bir nesne fiziksel olan başka bir nesne ile ancak fiziksel olarak etkileşebilir. Fakat birinin diğerini kendine işaret edinmesi fiziksel bir bağıntıyı içermez. Yani bunu düşünmek için içinde var olduğumuz bağlamın nasıl kurulduğunu düşünmeye başlarız. Bağlamı kuran fakat kendisi bağlamsız olan bir zeminin var olduğunu düşünürüz. Sayılar da aynen bu şekildedir.

Sayıların sırası nereden gelir? Fiziksel varlıklarda sayı yoktur, zamanda da yoktur.

Zaman süreklidir böyle tane tanelik onda yoktur. O halde böyle olunca da sıra gibi, işaret gibi terimlerin doğal olanın içinde kolayca ortaya çıkacak şeyler olduğu iddia edilemiyor. İşaret bağıntısı ve sıra bağıntısı hakkında konuşmak için bağlamsız olan fakat bağlamı kuran hakkında nasıl düşünülebiliriz sorusunun yanıtını bulmak gerekir.”106 Bunun yanıtının çok kolay olduğunu söyleyemeyiz. Zaten yanıtı kolay olan soruların felsefede yeri yoktur. Felsefe hep yoldadır, her zaman araştırma içindedir.

Felsefenin hakikat peşinde koşmaktan başka işi nedir?

106 Ayhan Çitil’in ders notlarıdır. İlgilenenler konu ile ilgili olarak kendisinin Matematik ve Metafizik adlı kitabını inceleyebilirler.

53

KAYNAKLAR

J. L. Austin, Söylemek ve Yapmak, , Çev. Levent Aysever, Birinci Baskı, Mart, Metis Yayınları, 2009.

Ahmet Cevizci, Thales’ten Baudrillard’a Felsefe Tarihi, İstanbul, Say Yayınevi, 2011.

Atakan Altınörs, Analitik Felsefe,İstanbul, Paradigma Yayınları, 2001.

Atakan Altınörs, Dil Felsefesine Giriş, İnkılap Kitapevi, 2003.

Ayhan Çitil, Çağdaş Felsefe, 1. Baskı, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi-Açıköğretim Fakültesi Yayını, Nisan 2012.

Ayhan Dereko, “Duyum, Gönderge Ve Yer Üzerine”, Düşünme Dergisi, Sayı:1, 50-69.

Cengiz Çakmak, “Susma ve İfade Edilemeyen”, Felsefe Arkivi,31. Sayı, İstanbul 2007, s.13-27.

Eren Rızvanoğlu, “Dilde Nesnellik Arayışları Ve Öznenin Tasfiyesi: Frege Ve Wittgenstein”, Düşünme Dergisi, Sayı:2, s.43-56.

F. L. Gottlob Frege, “Kavram Ve Nesne Üzerine”, Çev: İlhan İnan- Bahadır Turan, Boğaziçi 5. Üniversitesi Yayınevi, Felsefe Tartışmaları, Sayı:44, İstanbul, 2010, s.103-119.

Frege, “Anlam Ve Yönletim Üstüne”, Çev. Şule Elkatip, Felsefe Tartışmaları, 5.

Kitap, Kent Basımevi, İstanbul, Mayıs 1989, s.7-23.

Hans Joachım Störıg, Vedalardan Tractatus’a Dünya Felsefe Tarihi, İstanbul, Say Yayınevi, 2011.

İlhan İnan, Dil Felsefesi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi-Açıköğretim Fakültesi Yayını.

54

İlhan İnan, “Aynıların Ayırtedilmezliği”, Felsefe Tartışmaları, 26. Kitap, Panorama, 2000, s.15-19.

Jean-Gerard Rossi, Analitik Felsefe, Çev: Atakan Altınörs, Birinci Baskı, İstanbul, Paradigma Yayınları, Eylül, 2001.

R. Levent Aysever, “Dil Felsefesinin Geleceğine Bir Bakış”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:2, 2003, s.127-140.

Ludwig Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar, Çev. Deniz Kanıt, İstanbul, Totem Yayınevi, 2006.

Ömer Naci Soykan, Felsefe ve Dil Wıttgenstein Üstüne Bir Araştırma, İstanbul, Mvt Yayıncılık, 2006.

Paul Rıcoeur, Söz Edimleri Kuramı ve Etik, Çev. Atakan Altınörs, Bursa, Asa Kitabevi, 2000.

Ludwıg Wıttgensteın, Tractaus Logıco- Phılosophıcus, Çev. Oruç Aruoba, İstanbul, BFS Yayınları,1985.

Joseph Salerno, Frege’ye Dair, Çev. Ayhan Dereko, Ankara, Birinci Baskı, Birleşik Yayınevi, Haziran 2011.

Hans Sluga, “Ludwig Wittgenstein Yaşamı ve Yapıtları”, Cogito, sayı 33, Yapı Kredi yayınları, güz 2002, s.11-38.

Benzer Belgeler